Thierry Zarcone .
DOBRUJA ,DELİ ORMAN VE THRASE DRİENTALE BÖLGELERİNİN KIZILBAŞ- ALEVİLERİ VE BEKTAŞİLERİ HAKKINDA YENİ PERSPEKTİFLER.
Çok sayıda araştırmacılardan elde edilen bilgilere göre, kuzey Bulgaristan güney Romanya’ya kadar yayılmış ,yani Karadeniz kıyılarında DANUBE , kuzey de Balkan yaylarında ,kuzey batı da RUSÇUK tan VARNA ya kadar sayıları pek fazla olmayan dağınık küçük bie İslamik azınlık olan Balkan Alevi- Bektaşileri adı verilen bu bölgelerde ve Dobruja platoları ile deli orman adı verilen dağınık kesimlerde yaşamlarını sürdürdükleri ortaya çıkıyor.
Bu bölgeler jeo politik durumları dolayısıyla çoğu kez çeşitli baskılara ve istilalara uğramışlardır. Dinsel ve milliyetçi ,şovenist baskılardan dolayı Balkan İslam Alevi- Bektaşileri hakkında bu güne kadar yeterince bilgi sahibi olunamaıştır.
Ancak Frederic de Jong’un ve İrene Melikof’un bu konudaki araştırmaları azda olsa umut verici ,aydınlatıcı olmuştur .Her iki araştırmacı yaptığı çalışmalarda birinci olarak topladıkları bilgileri bir bütün haline getirmek, ikinci olarak dağınık bölgelerden oluşan bu karışık islami toplumun corafi yapısını incelereyerek bunların kendi ültürel zenginliklerini koruduklarını gözler önüne sermek olmuştur.Bu kültürel zenginlik Kırklareli bölgesinde iki katına çıkmaktadır.Bunların nüfuzlu olan kesimlerinde SARI SALTUKİZM ve BEDREDDİNİZM cilerdir.
Yani SARI SALTUK ve ŞEYH BEDREDDİN yanlıları .bunlar Bulgar Alevileri olup 188-1878 Osmanlı Rus savaşları sırasında kaçıp Anadolu ya yayılmışlardır.Ömer Lütfi Barkan 1942 yılında yayınladığı Vakıflar dergisinde İstila dönemlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler adlı dergide Dobruja nın eski bir Türk devleti olduğunu söyler.
Dervişlerin 13.yüz yılın ikinci yarısından itibaren doğu Avrupa’nın bu bölgelerine (balkan) yerleştiklerini anlatır.O zaman bunlara ayrıca Rumeli Osmanlıları da deniliyormuş.Bu karışık islami topluluklar her ne kadar 20. Asrın sonlarına doğru sayıca azalmışsa da günümüze kadar Bulgar müslümanları olarak varlıklarını sürdürebilmişlerdir.Bizim için önemli olan bunların tarihsel ve kültürel geleneklerini en doğru şekilde araştırıp bu karışık islami topluluğu yaterince tanıyabilmektir.Bu konuda birinci önemli kişi sayılan 700 yılında ölen Güney doğu avrupa da yaşamış Saı Saltuk tur.İkinci önemli kişide 760-823 yılları arasında yaşamış ve tüm dikkatleri üzerinde toplayan BEDREDDİN SİMAVNİ’dir.
Bu kişi Bedreddin tarikatı adı altında deli orman daki Alevi Bektaşileri bir araya getirmiştir.Niyhayet te üçüncü kişi de Osman Baba (Otman )(780-883)
Akyazılı Sultan (925)( Muhittin Abdal X. Yüz yıl başlarında) Alevi Bektaşiliğin kurucuları olmuşturladır.Hepsi aynı yolu izleyip karışık islami topluluğunu Dobruja dan Kırklareli ye kadar olan bölgelerde yerleşimlerini sağlamışlardır.Deli Ormanın Berdeddin Kızılbaşları bu güne kadar varlıklarını ve kültürel geleneklerini adı sayılan kişilerin sayesinde sürdürebilmişlerdir.
SARI SALTUK (SVİTY NİKOLA)
Sarı Saltuk Bedreddin Simaveni il araştırmacıların dikkatlerini üzerine toplaya Rumeli Müslümanlarının en önemli kişisi olmuştur.
O bilhassa Rumeli tarihini temsil eder.onun kişiliği belirsiz dağınık olan Anandolunun doğusundan özellikle Sinop’tan gelen henüz İstanbul Bizanslıların elindeyken 13.cü yüz yılın başlarında Avrupa’nın bu bölgesinde toplanmıştır.
Sultan İzzettin Keykubat politik kişiliği olan bir zattı.Sarı Saltuk ise tıpkı bir din adamı gibiydi.Altın Ordunun Moğolları ile Bizans İmparatorluğu arasındaki tampon bölgede olan DOBRUJA ‘ya yerleşir.
Burada yavaş yavaş bir İslam birliği oluşur.Önemli kaynaklar(eserler) 1480 yılı dolaylarında Ebül-Hayr-ı Rum tarafından yazılan SALTUKNAME yada Oğuzname adlı eserlrer 1421-1451 tarihleri arasında YAZICIOĞLU ALİ tarafından derlenip toparlanmış ve tek eser haline getirilmiştir.
Bunların yüz ve saç şekilleri tıpkı müslüman gibi olup biraz da Hristiyan kriptosu gibidir. Söz konusu İslâmi ilk değişikler , farklılıklar DOBRUJA da göze çarpar.bu Hırıstiyanlık ve İslamiyet arasındaki ilk farklılıktır.sarı Saltuk ve Bedreddin Simavinin dini propagandaları diğer islami topluluklara da cesaret veriyor.
Bu da 20. Yüz yıl başlarında öncelikle Kırklareli’nde kendisini sonradan gösteriyor.bu yaklaşımlar tamamen ideolojik çalışmaların bir ürünü olup zira etkili kişiler olan dervişlerin sayesinde Kırklareli’nde yayılmaya başlıyor.Bu dervişler Sarı Saltuk ve Bedreddin Simaveni idi.Bu karışık mezhepler v,topluluklar Sarı Saltuğun kişiliği etrafında toplanıp dağınıklığa son vermiştir. Tekkeleri ve mezarları 7 tane olup özellikle kiliseler ve Hıristiyan din adamları tarafından yerleri değiştirilmiştir.
O arada Bektaşi tarikatların yazarın ifadesine göre çeşitli , istilave yağmalara maruz kalmıştır. İşin şaşılacak yönü ise Anadolu da ve rumeli de ermiş Dervişlere Hıristiyan din adamları arasında sık sık karşılıklı evlat edindirme yöntemi başlamış oluyor.Yanlış işler yani evlat edindirme yöntemi para karşılığında yapılmıştır.Bu konuda Hasçluk şöyle der.
Tüm bu ters ilere rağmen Sarı Saltuk efsanesi Hırıstiyan din adamlarının engellemelerine , mani olmalarına rağmen Dobruja ya yerleşir.
1538 de Sultan Süleyman sefer dönüşünde Sarı Saltuk’un Baba dağındaki mezarını ziyaret eder .Sonraları bu mezar çoğu Dobruja lıların adeta ziyaret yeri olur.
Daha sonraları Sarı Saltuk un evliya ermiş kabul edilip Şeyh-ül İslam Ebus-suut efendi tarafından türbesi yapılır.Bu konuda Hırıstiyan bir din adamı şöyle der.< Sarı Saltuk dedikleri kişi Evliya- i Allah tan mıdır ? Beyan .buyurup müsap oluna el cevap:Ri,yazet ile kadid olmuş bir keşiş(Din adamı)dir der.
Sarı Saltuk ayrıca Hacı Bektaşi Velinin yazmış olduğu Vilayetname adlı eserde de çok çeşitli bir şekilde Alevi-Bektaşilerin gönüllerinde yer eder. Hacı Bektaşi Veli bu eserini Balım Sultan a verirO da bu şaheseri daha çağdaş hale getirir.Bu eserde ayrıca karışık tarikatlara TÜRKOMANLAR’ada yer verilir.Sarı Saltuk’un ölümünden sonra tanınmış bir kişi(50 Yıl sonra) onun mezarını ziyaret eder.Müslüman Alevilerin öz geçmişi ile ilgili değerli bir eser olan Saltukname yi gezgin bir Arap bilgini olan İbn-i Batuta ya götürür. Batuta , Sarı Saltuk için – kendi iç alemine dalan ,kendi dünyasını seven biri yada bir kahin diye tanımlar. Oysa tüm bunlara karşılık dini kaidelerini geleneklerini yerine getiren biri .Yazar Fuat Köprülü ye göre yaptığı araştırmada ,Kızılbaş olarak adlandırılan bazı Alevilerin (Çepniler)Trabzon Sinop arasında ki bölgeye yerleştiklerini bunlara BABA TURKOMAN denildiğinden bahseder.Ayrıca yazar Osmanlı zaferlerinden sonra Rumeli de bilhassa deliorman daki Bedreddin Simaveni tarkatı ve Dobruja daki karışık İslami topluluklar ,kolonizatör Türk dervişleri ve göç ebe çingeneler arasındaki bazı sorunların karışıklıkların başladığını anlatır .Yazara göre Balkanlarda Yunanistan da Arnavutluktan Yugoslavya ya kadar olan bölgelerde Saltukist propagandanın detaylı şekilde yayıldığını anlatır.Saltuk’un nasıl bir insan bir kişiliğe sahip olduğunu Hocası Mahmut Hayraniye sorulur.O da Saltuk için tipik bir Asyalı(Şaman)olduğunu anlatır.Vilayetname adli kitapta da bütün Bektaşilerin nükteli bir şekilde tasvir edilir.Saltuk’un bir Aslan üzerinde boynunda yılan elinde kırbaç beraberinde 300 Mevlevi dervişi ile akŞehir den Hacı Bektaş a kaar olan yörelerde çalışmalar yaptığını anlatır.Ama hocası Mahmut Hayraninin Rufai tarikatından olduğunu söylenir.
Buna rağmen Halife Saltuk’A YARDIM SEVER BİR KİŞİ OLAN Barak Baba ile beraber Dobruca’da bazı çalışmalarda bulunur. Bu arada tavırlarından ,yürüyüş şekillerinden ,traşlı sakallarından ,gür bıyıklarından , iki boynuz taklı takkelerinden , fötr şapkalarından ,çıngırak asılı boyunlarından ve ellerinde saz diye bahsettiği moğollarada değinir.Barak Babanın Sarı Saltuk’un ve Taptk Babanın Anadoluda bir tasavvufçu olan YunusEmre kadar faydali, yararlı olamadığı söylenir.Bu arada şöyle bir soru ortaya çıkıyor.Sarı Saltuk’un gerçek mirasçıları kim ? Gagvuzlar mı ,yoksa unun ölümünden sonra Hırıstiyanlığa karşı mücadele kazanan Türkler mi ?Bulgarların baskıları karşısında esasında Dobruja’da kalanlar mı ? Yada bu baskılara dayanamayıp Anadolu ya kaçanlar mı ? Eldeki belgelere göre 1307 yılın da Rumeli Müslümanlara terk ediliyor.İbn-i Batuta 1332 yılında Baba dağı ziyaret eder ve oranın Türklerin eline geçtiğini görür , fakat hangi Türklerin ?Deliormanda ki (Esrarengiz) tam olarak bilinmeyen GACLLAR mı ?Yoksa aynı gelenekleri yaşayan Sarı Saltukla beraber oaralara yerleşen Oğ8uz kabileleri (Beyleri) mi ? Osmanlı istilasından sonra aynı fizyonomik yapıları , bağları olan dervişler ve göç ebe Türkmenler akın akın gelip bu gölgelere yerleşirler.Saltukizm artık tek başına bir topluluk değil, birbirini destekleyen geniş bir kitle halini alır.Oysa yazara göre Deli orman ve Thrase’deki bölgelerde yaşayan ve günümüze kadar varlığını sürdüren Alevi- Kızılbaş denilen bu dini gurupların Bedreddin tarikatından olduklarıdır.Tarihçi vaiz bir din adamı olan bu kişi Deli orman daki karışık mezheplerin arasında yaptığı yoğun politik ve dini çalışmaları bu tarikatın yayılmasına büyük rol oynadığı İbn-i Arabi açıklar.Tarihçi İdris Bitlisi 908-1502 yarihleri arasında iki önemli faktörün Deli ormandaki propagandasında rol oynadığını belirtir.
<< Maddecilik ve din>>söz konusu din ve devlet anlayışı. Fakat ona göre bu ikisi de birbirinden ayrı olacaktır. Yani din ve devlet hayatı birbirine karıştırlmıyacaktır.Sarı Saltuk ta Bedreddini de oralarda kendi tarikatını yaymıştır.Soyal içerikli bazı reformlar Kızılbaş köylerinde karşı çıkan bir takım isyancı asi guruplara ramen jızla yayılmyay başlıyor.Bedreddin propagandasını özellikle Silistre ve deli orman arasındaki köylerde Karlıova civarında yerleşmeye başlar.Ayrıca Balkanlar ve Rumeli’de de yaymaya başlar.
Sarı Saltuk’un aksine Hrıstiyanlığa karşı Michel BaliWet in Yunanlılar üzerindeki etkili çalışmalarına engel oluyordu.
Dikkati çeken bir nokta vardı.Acaba kaç dervişin Hirıstiyan asıllı olduğuydu.Bedreddin Simavi’nin saygınlığı içerde ve diğer Bektaşilerin bihassa Alevi-Kızılbaş denilen yardımsever dernek ve gurubların çalışmaları ve faliyetleri sayesinde hızla kök salmaya başladı.Bu topraklar üzerinde yaşayan Kalender Alevileri dedikleri köklü gurublar artık birbiriyle kaynaşmaya başladıkları görülür.
Bu arada Bulgar Kızılbaşlarında Balkan savaşlarında sonra, Kırklareli Vilayetine ve civarlarına yerleşirler ki bunlarında , yapılan araştırmalarda Bedreddini tarikatındna oldukları kesinlik kazanmıştır.Oysa bazı yazarlara göre ve araştırmacılara göre bunların Asyalı kavimlerden olduğudur.Bulgar Aleviliğinin 20 .yüz yıl başlarında Anadolu daki Bektaşi tarikatıyla ilişki kurmaya yakınlaştıkları görülür.
Kırklareli civarında 19.cı yılın sonlarına doğru bazı karışık gurupların kibunların Hrıstiyankıltan dönme olduğu söyleniyor.Bulgar Kızılbaşların Bedreddini tarikatından olup Deliorman Dobruja ya yerleştikleri oaralarda ki bazı sapkın mezhepleride etki altına aldıkları ve kendi nüfuzlarını yaymaya başladıkları hatta en koyu Ortodokslarıda mezhep ve din değiştirmeye zorladıkları yapılan araştırmalarda ortaya çıkıyor.Buralarda başka tarikatların da olduğu 1981 9183 yılları arasında Frederic De Jong bir gezisinde Kuzey Bulgaristan da ne kadar Alevinin Nakşibendi tarikatından olduğunu araştırıyor.Yazar eserinde İmam Ali,12 İmam(canları)ları Nakşibendi tarikatının bu karışık gurubu tıpkı Kızılbaşlarda olduğu gibi cem diye adlandırılır.
Ayrıca deliorman Kızılbaşlarında özellişkleri tek tek ele alır.
Babinger ise;Bedreddininin dini düşüncelerini-den ve vaizliğinden asla şüphe etmez onların sakin bir cemaat, toplum olduğunu tarımla uğraştığını ,şarap içtiklerini,inançlarında güler yüzlü ,hoş görülü bir tarikat mensupları olduklarını kendilerinden kan akıttıklarını kadınlarını örtülerini dini geleneklerine çok bağlı olduklarını anlatır.
Bobçev ve Kowalki ise onların muharrem ayı orucu gibi ramazan da tutmadıklarını ama saygı duyduklarını sünnilere tiksinti ile baktıklarını açıklarlar.Bununla birlikte Babinger ,Bobçev bunların Otman Baba ve Hacı Bektaş a bağlı diğer Alevilere göre daha fazla gelenekçi ve inançlı olmadıklarını ifade ederler.
Dobruja daki buAlevilik ve Bektaşililk geleneği ve yapısı bilhassa bu bölgelerde ,özellikle kentlerde ve civarlarında yaşayanlar da Horasan dan gelenlerde ve Hacı Bektaş ta da var olduğunu işaret ederler. Şüphesiz İrene Melikof ta Deliorman daki cemaatların Anadoldakilere nazaran dini geleneklere ve göreneklerini zamanla kaybettiklerini söylerler.
Kızılbaşların 15.ci yüz yılda Bedreddinleşme de kaynaştığını ama eski dini gelenek ve inançlarını asla kaybetmediklerini anlatır.
OTMAN BABA ve AK YAZILI SULTAN, MUHİTTİN ABDAL.
Otman baba (780-883) Bulgar Aleviliğinin tanınan şahsiyetlerinden biri olup Hasan Fehmi nin 1927 yılında yayımlanmış Türk Yurdu adlı dergisinde kendisini bilinçli bir şekilde (Ahmet Yaşar Ocak) dergahına adamış (Vakfetmiş) onun yolunda gittiği onu izlediği açıklamıştır. Buna rağmen Rumeli ve Dobruja nın Alevi Bektaşiliğinin sosyal kültürel ve dini inançlarında geleneklerinde etkili anahtar kişilerden biri olmuştur.Otman Babanın tekkesi Hasköy yakınında olup ,Bulgar Alevliğinin büyük bir kısmınca <> kabul etmiştir.Fakat nedense Otman Baba Anadolu otoritelerince ,dindar ermiş biri olarak kabul görmemiştir.Otman Babanın kendi bazı Çelebileri dahi onu ermiş biri olarak kabul görmemişlerdir. Sadece Deliorman daki Bazı Alevi guruplarınca dindar,sofu, nefesi kuvvetli ermiş kişi olarak itibar görmüştür.Onlara göre Anadolda ki dindaşlarla Bektaşilerle Alevilik mezhebini yaymak için adeta yarış etmiştir.Bu yüzden bir süre sonra Otman Babanın deliorman da heykeli dikilir.Bazı gurupların kendisine karşı gelmelerine mücadele etmelerine rağmen orada varlığını devam ettirir.Vilayetname adlı eserde bu bölgede yaşayanlarında görünüşte gelenek ve giysi kılık kıyafetlerinde diğer Alevi Bektaşilere benzediğini hatta hiç farklı olmadığını anlatır.
Kalender ve çağdaş birer Hacı Bektaş sayılan Hüzsam Şah gani Şah ,Gani Babnın himayelerinde 1402 yılında yayınlanan bir eserde mücadele verdiğinden bahsedilir.O bu mücadelede Rumeli’nden Dobruja ya ordan İstanbul’a Babaeski ,Vize ,Edirne ye kadar sık sık yer değiştirip oralarda çok çömez (yürük) topladığı ordanda Filibe ve Tırnova ya geçmişitr.Kırklarelinin güneyindeki Kızılcıkdere köyüAlevilerinanlattıklarına Deliorman bölgesinde büyük Bederddin isyanı ayaklanması patlak verir.Bu isyanda çok kişinin hayatını kaybettiği anlatır.Şu anda mezarı köyün batısında bir tepenin üzerinde bulunmaktadır.V.Lütfi Salcı 1943 yılında yayıymladığı bir dergideki yazısında KızılcıkdereAlevilerinin Otman Baba yı saygın bir din adamı olarak gördüklerini anlatır.Ona göre Otman Babanın bir tarftarı olan Alevi Bektaşilerin ibadet ve tapınma şekillerini 7 bölümde toplandığını anlatır.Otman Baba Yanbolu ile Monts Balkan (Balkan tepeleri) arasında bir yolculuğu surasında yazmış olduğu eserleri Musa tekkesine ve türbesine beraberinde götürür.Yazdığı şaheserler buradaki Alevi bektaşilerin ilgisini çeker.Bunların seccadeye duruş ibadetleri ve kılık kıyafetleri , gelenek ve görenekleri tıpkı Alevi Bektaşiler gibidir.Bu dini inanç ve gelenekleri 7 ayrı kitap halinde toplamıştır.Bunların 7 soy 7 gün 7 mekan 7yıldız, gibi alfetler şeklinde ifade eder.Burda onun üç ayetin nedense yazılmamıştır.Abdülbaki Gölpınarlı kısa bir yazısında şöyle der.784 yılları arasında yaşayan (celalettin Çelebşinin eserinden)bazı Mevlevi dervişlerin , ayinlerinde 7 köşeli bir feskullandıklarını anlatır.Ak yazılı Sultanın tekkesi Otman Babanın deliorman daki taraftarları olan Aleviler tarafından kutsal bir türbe kabul edilip kendisine yamışır bir miraiyle yanında da kocaman semahane(Semevi) yapılır.19,20 yüz tarihleri arasında Sarı Saltuk’un tekeksinden olan Kurban İsmail de şiirlerinde sık sık dini temalr şarkılarsöylediği bilinir.Bu tekke Kırklareli Alevi Bektaşileri tarafından ,etrafı çevrili olarak Babaeski de yapılır.Burda yazarın ifadesine göre bir noktaya dikkat çekiliyor:
Anadolu daki bazı Alevi gurupların Hacı Bektaş felsefesini düşüncesini tam olarak kavrayamadıklarından ,uzun süre Otman Baba yada Sarı Saltık felsefesine bağlı kaldıkları yapılan araştırmada ortaya çıkıyor.Öyleki Ankara yakınlarındaki Hasan dede köyü ile Babai dedşikleri yerler arasında Turcoman Baba dedikleri çok sayıda Alevi topluluklarındada Hacı Bektaş Veli nin bunların üzerinde fazla etkisi olmadığı ortaya çıkıyor.Bilinen gerçek bir rivayette şu: Otman Baba nın bazı sapkın düşünce ve fikirleri Akyazılı sultan dada görüzüküyor.Otman Babanın bir taraftarı olan Bulgar Alevileri Batova vadisinde Varna ile Baltik arasında alan bir yerde , onun kocaman kubbesini ve türbesini yapmışlardır.Bu türbe süre ocak ,dernek şeklinde faliyetlerde bulunmuştur.Otman Babanın insanlığı yüceliği kendisine karşı olan bazı dervişlerede dost eli ni uzatıyor.Onları hayır sever yardım sever derneklerde yedirip , içiniyor, yani kendisine karşı olmalarına ramen ayrım yapmıyor.Bulgar Bektaşileri Otman Bab ve Hacı Bektaş Veli arasındaki inanç felsefesi düşünce yönünden fazla bir farklılık görmemişlerdir.Evliya Çelebi 15.ci yüz yıll sonlarında yazdığı bir seyhatnamesinde Otman Baba ve diğerlerinin türbelerinin Hüseyin ve Alinin Bağdat’ta bulunan türbeleriyle eş değer de olduğunu anlatır.
Yazar Seyhati sırasında türbelerin yüceliği ve güzelliği karşısında oldukça etkilenir.
963-965 1555 /1557 tarihleri arasında Kızılbaş ve Alevilkerin bu türbelerde sık sık bir araya geldiklerini ve ibadet ettiklerinden bahseder.
Sonraları bu tekke ve türbelerden, bazı eşya ve ganimetlerin alındığını söyler..1559 yıllarında yapılan bir araştırmada türbelerde çok miktarda alkol tükedildiği ortaya çıkıyor. 1559-1584 yılları arasında Varna’nın kuzeyinde yüzlerce kilometre uzaklardan olan Sarı Saltuk ve Kaliakra manastırından gelen bir keşiş tekkelerde İslam ve şeriat yasalarına göre içki içmenin günah ve yasak olduğunu ve onları bu konuda azarladığını anımsatır..Akyazılı Sultan dergahlarında , ona bazı bağlı bazı yardımsever derneklerde sık sık rakı içildiğini Alevi Kızılbaşların kendi aralarında artık dine yabancı kaldıklarını , dinden uzaklaştıklarını adeta rakı almi yaptıklarını anlatır.Bu içki geleneğinin hala Bulgar Alevilerinde yer yer rastlandığından bahsedilmektedir.İslam ve Hırıstiyan mezhep sapkınlığı Akyazılı Sultan tekkesinde 19. Yüz yıldan itibaren yavcaş yavaş yıkılmaya başalandığı görülür..Semavi Eyice ise bize bir araştırmasında söz konusu bu sapmaların Kilise –Manastır ve Bektaşi tekkelerinde son bulduğunu anlatır.Ama bazı diğer araştırmacıların ise, Ak Yazılı Sultanın gelenek felsefi düşünce ve dini ideolijisini n hala bazı Hırıstiyan ve Müslümanlarda devam ettiğini ortaya çokarıyor.
Akyazılı Sultanın Türbesi Athanasius da olup Müslüman ve Hıristiyanlar tarafından sık sık ziyaret edildiği söylenir.1914 yılında bu dönme din adamının köyü Bulgar işgaline uğrar,türbesinin tepesine bir haç işareti konur, iki yıl sonra da Romenlerin işgali sırasında haç işaretinin yanına bir de hilal işareti konur ,tekke adı altında manastıra dönüştürürlür.Bulunduğu köye tekke köyü adı verilir.1940 yılında bu manastıra bu günkü adıyla Obrotchiste adı verirlir. 1988 yılında ise bu manastır tamamen restore edilip müzeye çevrilir.Bu müzenin etrafında çevresine dilek ağaçları dikildiği ve bu ağaçların dallarına ip bez parçaları bağlanıp ziyarete gelenler tarafından süslendiklerine tanık oluyoruz.
Üçüncü ermiş kişi Muhittin Abdal ;hicretin 10 yılında yaşadığı veOtman Babanın dergahından olup fazla bir bilgimiz (kendisi hakkında) olmamakla beraber onun hurafe tutkunu olduğunu şair Nesiminin yazdığı şiirlerinden anlıyoruz.Yazar ve folklonist V.Lütfi Salcı aona ait bütün belge ve bilgileri bu şiirde buluyor.Muhittin Abdal a ait belgelerin bir kısmı Kırklareli bölgesinin en yoğun olduğu Alevi köylerinde yapılana araştırmalarda ortaya çıkıyor. Otman Babanın ve Akyazılı Sultanınbu çömezinin (M.Abdal) mezarı Kırklareli ile Edirne arasında Hacı danişment köyüne yakın Çöke denilenyerde olduğu tahmin ediliyor.:Burası Aleviler tarafından bir ziyaret yeri kabul edilmiştir..Doğu Avrupa (Balkan)kökenli Otman Baba Alevileri buradaki türbeye bir tapınak ibadethane olarak kullanılıyor.
Vahit L.Salcı yayımladığı MuhittinAbdal’ın seyranname adlı şiirinde belli başlı Rumeli kentlerini gezip dolaştığından bahseder.(Abdal , gezgin demektir)Bukentler Hasköy Kırklareli , Edirne ,abaeski Burgaz,Çorlu,Silivri ,Tekirdağ ve İstanbul.Yazdığı şiir bir deyiş şeklinde olup buna Çöke (Salname) adıda denir. Otman Baba yada Babai türbesi(Bektaşiliğin)iddia edildiği gibi İstanbul yolu üzerinde mi? Büyük Bedreddin isyanı patlak verince Otman Babanın Kızılcıkderebölgesine gelişinde bu bölge Alevilerinin kendisine destek verdiği doğrumu ? Bilinen şu ki ele geçen belge ve kaynaklarda Bedreddin Deliorman daki isyancıların silahlandırıp Rumeli’nin dört yanına dağıttılar.
4. Kırklareli bölgesi Bedreddin Alevileri hakkında bazı önemli notlar.
Thrasae da Bulgaristan da Dobruja da Türk kabileleri olan Kızılbaş Alevileri daha sonraları Osmanlı devrinde yavaş yavaş Rumeli ye gelip yerleşmişlerdir.Bunlar bazenfetihlere savaşlara eşlik etmişlerdir.Bazen kendi bölgelerinde (kaldıkları yerde) dışa karşı mücadele etmişlerdir.Bu bölgelerdeki karışık bütün hak mezhepleri bir araya getirip her türlü dinsel sapmalara engel olmuşlardır.Aralarındaki AMUCA kabileleri Kırklareli civarında özellikle Kofcağız Pınarhisar Üsküp nahiyelerine yerleşmek için 1877-1878 yıllarındaki Rus-Türk savaşı sonrası Bulgaristanı terketmişlerdir.Bunlar Sarı Saltuk,Otman Baba ,Muhittin Abdalı yüceleştirip adlarına ayinler düzenlemişlerdir.
İşin bir başka yönü günümüzde halen Bedreddin Semavi tarikatından oldukları ve onun propagandalarını yaptıkları söyleniyor.Düşünce yazarları 15.ci yüz yılda aynı topraklar üzerinde yaşayan Bedreddin tarikatı dışında yaşayan başka tarikatların başarılı olamadıklarından bahseder.
V.L.Salcı Dikence Gündüzler,Bokluca yani Bulagaristan’ın Güney Batısındaki diğer Türk köylerinde Alevilerin Amuca Kabilesine bağlı olduğunu açıklar.Bunların bir kısmının Türkiye ye göç ettiklerini Bedreddin ve Babai ye bağlı bazılarının Delormandan diğerlerinde Kırklareli’den geldiklerini ve Bektaşiliğe geçtiklerini anlatır.Bu bölgede 2 etkili tekkenin olduğu biliniyor.Biri Babaeski deki Sarı Saltuk tekkesi diğeride Pınar hisar yakınınlarındaBinbiroklu Baba tekkesi, sonuncusu yani Binbiroklu Baba tekkesi 1826 yılında Yeni çeriler tarafından faliyetten men edilir.Bu tekkebir ayin merkezi halindeymiş.
Fakat yasak sonrası orda bulunan Amuca Kabilesi Bulgaristan’a kaçar.
Başka bir rivayette Ahmet Ulu Abdal baba diye başka bir tarikatcının Deliormanın Yenişar bölgesinden gelip Amuca kabilelerini doğru yola davet ettiğini Rus işkali sırasında İstanbula geldiğini Rumeli hisarında bulunan Nafi baba tekkesine sığındığını anlatır.Dönüşte Amuca kabilelerini bu tarikatta toplar.Fakat liberalbir kişi olan tevfik Baba Amuca kabilelerine Bektaşiliği benimsetir.Kızılcıkdere Tekkeşeyhler köylerinde toprakla geçimlerini sağlayan Bulgar Alevileri kitleler halinde bu tekkede buluşurlar.
Bu Kızılcıkdere köyü ortasında çok büyük güzel bir Bektaşi (Hüseyni tacı) hotozu vardır.Çevrede bulunan Alevilerin ifadelerine göre ünlü şair Mehmet Hadimi babanın türbesidir.V.l,Salcı Amuca Kabilelerinin toprakla uğraşan geçimlerini bu yoldan kazanan bir topluluk olduğunu yazar.Otman babayı efsaneleştirip olağan üstü bir kişi kabul ettiklerini anlatır.cem evlerinde yaptıkları ayinlerde tarikatlarıyla ilgi sosyal ve dini tartışmalar yaptıklarını anlatır.Kızılcıkdere Alevileri cem ve Bektaşi meclisi (ayini ) arasında ayrım yapmazlar.Onlar Bektaşileri hep zahit olarak kabul ederler.Bazı inanış ve adetlerinde Alevilerden pek farklları yoktur. Kadınları cem ve diğer gizli toplantılarda erkeklerle beraber oturmazlar.Muharrem ve Nevruz önemlidir.Bayramları dini günleridir.ramazan ve şeker bayramına fazla ilgi duymazlar , ilgilenmezler , sadece saygı duyarlar.Kızılcıkdere den çok Alevi bektaşi şairleriçıktığı söylenir.Bulgar Alevilerin menfatlarına düşkün oldukları Bektaşiliği kabul ettikten sonra Türk Rus savaşı sırasında İstanbula geldikleri ni burada şahadetnameyi elde ettikleri söylenir. Bunların çoğu Osmanlının önemli merkezi olan Karaağaç Çamlıca Merdiven köydeki tekkelere bazıları Rumeli hisarındaki tekkelere sık sık gitmişler, uğramışlardır.Dönüşlerinde Babaeski deki Sarı Saltuk tekkesinin önemli rolü olduğu söyleniyor.Fakat buralar Alevilerden ziyade Be ktaşilerin sık sık uğradığı ziyaret ettikleri mahalli yöresel yerlerolmuştur.Şair hacı Raih 1893 yılında ölmüş,Postnişlerinden biri olup onun gibi şair tevfik bey de buralara dönüşlerinde tekkenin Ruslar tarafından çan takılarak kilisye dönüştürüldüğünü Yunan ve ermeniler tarafından Hıristiyan Ortodoks kilisesi olarak kullanıldığını anlatırlar.
Bu bölgenin Alevileri ile Dobruja ve Deliorman daki Kızılbaşlar arasında tasavvuf düşünce yönünden fazla bir farklılık olmadığı ortay çıkıyor. Yazar ve araştırmacı bu konuda ne yazık ki yeterli kadar bilgi ve kaynak sahibi olamadıklarını ancak önümüzdeki yıllarda raraştırma yaparak ortaya çıkaracaklarını ifade ederler.Bu birlikte bu konuda dikkat leri iki noktaya çeker. Önce Folklorist V.L.Salcı nın araştırma ve çalışmaları yayımlanmamış eserleri ortaya çıkarmak diğeride bu köylerin yaşlı Alevileri ile diolog kurmak ve bu konuda çok şeyler bilen ve tanınmış kişiler olan Ulu Abdal Ahmet ,tevfik Bey Baba daha niceleri düşüncelerini ortaya çıkarmak olacaktır.Bu konuda yargıya varmak şüphesiz erken sayılır.Çalışmalarımız genelde bir tanımlama bir başkalıcıktan ibaret olup yerleşmelerde yeni perspektifler arayıp bulmak olacaktır.Şu anda aralarında var olan yakın ilişki ve bağları Dobruja ve deliorman daki karışık islami şekillerin ve farklılıkları ortaya çıkarmak olacaktır.Oradaki yakın ilişkiyi gelenekleri ve olağan üstü(tanrısal) sayılan insanları tanımak olacaktır.sadece Asyalı(doğu kökenli) kavimlerin bulıunduğu Thraese bölgesine göre değil Ayrıca Kırklareli bölgesinin corafik yapısını Kızılbaş Bulgarların sığındıkları yerleştikleri köyleride tanımak olacaktır.Örneğin bu konuda araştırmaları derinleştirerek tarihi hazineleri aranıp taranmamış yeni yeni bölgelerine kaynaklarını arayıp bulmak olacaktır.
SON.
Dostları ilə paylaş: |