Doğada sistem gerçekliĞİ ve biLGİ İŞlem süreci



Yüklə 1,11 Mb.
səhifə13/38
tarix08.01.2019
ölçüsü1,11 Mb.
#93289
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   38

KÜTLE NEDİR?...



Yerküre üzerinde bulunan her cisim-her nesne aynı anda iki tür atalet hareketine tabidir. Bunlardan birincisi gravitasyondan dolayı yerin merkezine doğru düşme iken, diğeri de, eğer gravitasyon olmasaydı nesnelerin belirli bir anda sahip oldukları hareketlerini-ataletlerini- özgürce devam ettirme isteği-güdüsüdür. Yani her cisim-her nesne- aynı anda, hem yere doğru düşmekte, hem de, her an sahip olduğu hareketini muhafaza ederek hareket etmek istemektedir65. İşte, nesnelerin dünyayla birlikte dönmelerinin nedeni de bu iki hareketin birbirini tamamlamasıdır zaten. Örneğin, tıpkı bizim kendimiz gibi, elimizdeki kalem de, aynı anda, hem yerküreye doğru düşmekte, hem de belirli bir andaki hareketini muhafaza ederek fırlayıp gitmek istemektedir. Onun-bizim de- yerküreye “bağlı” olarak onunla birlikte dönmesi-dönmemiz- bu iki atalet hareketinin sonucudur. Görüyorsunuz ortada hiçbir kuvvet falan yok! Kalem, hem özgürce yere doğru düşüyor, hem de fırlayıp gitmek istiyor! Sonuç açık!
Şimdi önce, koordinat sistemini mevcut durumunu muhafaza ederek fırlayıp gitmek isteyen kalemin üzerine koyalım ve bir durum değerlendirmesi yapalım:
Bu durumda, kalemin yere doğru düşme hareketi (ortada bir kuvvet falan söz konusu olmadığı halde) kalem üzerinde sanki o belirli bir kuvvet tarafından etkilenerek yere doğru çekiliyormuş etkisi yaratır; ki bunun sonucunda da o, m=K/a ya göre belirli bir “m” “çekim kütlesine” sahip olur.
Ama eğer, koordinat sistemini yere düşmekte olan kalemin üzerine koyarsak:
Bu durumda da, kalemin, fırlayıp gitme eğiliminden dolayı, serbest düşme eyleminin engellenmek istendiği sonucuna varılır. Ki bu da gene onda belirli bir K kuvvetinin etkisi altında olduğu sonucunu doğurur; yani gene, atalet direnci olarak m=K/a ile anlam kazanan bir “m” “atalet kütlesi” ortaya çıkar. İşte, Einstein’ın o meşhur “çekim kütlesiyle atalet kütlesinin eşitliği ilkesi budur! Kendi varlığınızı-kütlenizi düşünün, bunu gravitasyondan ve eğer gravitasyon olmasaydı belirli bir andaki hareketinizi devam ettirerek fırlayıp gitme özgürlüğünüzden bağımsız olarak düşünebilir misiniz!
Peki, kütleyle ağırlık arasındaki fark nedir? Yerkürenin uzayının eğimi, örneğin ay’ınkine göre daha fazla olduğu için, yerdeki ağırlığınız ay’a göre daha fazla-büyük- oluyor. Ama, bu arada kütleniz hiç değişmiyor, bu neden? Değişmiyor, çünkü, m=K/a ya göre, eğer “K” küçükse, “a” da (yani ivme de) küçük oluyor, bu yüzden de “m” (kütle) değişmiyor!. Yani eğer ay’ın gravitasyonal etkisi (ay’ın uzayının eğimi) yeryüzününküne göre daha azsa, o zaman bunun neden olacağı “ivme” de (“a”) ona göre daha az olacağı için, bu durumda “m” yani kütle hep sabit kalıyor66.
Bu kadar basit bir gerçeği-“atalet kütlesi” gerçeğini- kavrayabilmek-açıklayabilmek için neden milyarlarca dolar paralar harcanılıyor peki bunu bir türlü anlamıyorum ben! Cern’deki deneyi kastediyorum tabi! Kütle olayını açıklayabilmek için neden böyle metafizik bir “Higgs alanına” ve “Higgs parçacığına” ihtiyaç duyuluyor bunu anlayamıyorum! Düşünebiliyor musunuz, eli-nizdeki kalem yere düşerken, ne olduğu belli olmayan (ama “heryeri kaplayan”) böyle bir Higgs alanıyla etkileştiği için bir kütleye sahip oluyormuş! Yani, Higgs parçacıklarıyla kalemi oluşturan atomlar, moleküller etkileştikleri için, söz konusu alan bunların (kalemi oluşturan atomların, moleküllerin) üzerine bir “K” kuvvetiyle etkide bulunuyormuşta, bunlar da o yüzden bir “m” kütlesine sahip oluyorlarmış!!... Bu konuyu daha sonra ayrıntılı olarak ele alacağız!..
İsterseniz bütün bunları bir de İnformasyon İşleme Bilimi açısından değerlendirelim: Bir sistem çevreyle etkileşirken, sisteme dışardan alınan madde-enerji-informasyon (girdi), aynı zamanda, sistem açısından objektif bir kuvvete denk düşen bir etkidir. Zaten “etkileşme” demek, adı üstünde, karşılıklı olarak birer kuvvetle birbirini etkilemek demektir. Çevreden alınan girdi seni etkiliyor, sen de bu etkiyi işleyerek, onu, çevreyi etkileyecek bir çıktı haline dönüştürüyorsun. Ayakta durmakla, “hiç bir iş yapmasak bile” gene de yoruluruz, enerji kaybederiz demiştik. Çünkü bu durumda, yerküre tarafından ayaklarımız aracılığıyla üzerimize uygulanan bir dış kuvvetin etkisi altında bulunmaktayız. Bu kuvveti-etkiyi girdi olarak alan organizmamız ona karşı bir reaksiyon oluşturarak onu işlemeye, bu şekilde varlığını sürdürmeye çalışır. O halde, ayakta kalabilmek bir reaksiyon olduğu kadar bir üründür de, ve organizmamız bu durumu üretebilmek için bir enerji harcamaktadır.
Daha başka bir örnek olarak da gitmekte olan bir arabayla yerküre arasındaki ilişkiyi ele alalım: Bu durumda da gene, araba, yerküre tarafından, tekerlekleri aracılığıyla üzerine uygulanan bir kuvvetin etkisi altındadır. Bizim, “tekerlerle yerküre arasındaki sürtünme” dediğimiz ilişkiyi belirleyen bu kuvvettir. Araba yere doğru serbest düşme hareketini yapmak isterken yerküre bunu engellemektedir o kadar!. Yani yerküre bir (K) kuvvetiyle aşağıdan yukarıya doğru onun-arabanın- üzerine etkide bulunmaktadır. Arabanın ise, hareket edebilmesi, araba olarak fonksiyonunu sürdürebilmesi için bir enerji harcayarak buna karşı durabilmesi gerekir. Nitekim olan da budur.
Dikkat ederseniz, her iki durumda da, her ne kadar ortada birbirine eşit iki kuvvet varmış gibi görünüyorsa da (yerküre tarafından ayaklarımıza-ya da arabanın tekerleklerine uygulanan kuvvetle serbestçe düşmeye neden olan gravitasyon) bu doğru değildir, aradaki benzerlik mekanik bir benzerliktir. Çünkü, yere doğru düşmeye yol açan serbest düşme hareketi, “çekim kuvveti” gibi bir kuvvetin etkisiyle gerçekleşen bir çıktı-output değildir (bizi etkileyen bir dış kuvvetin etkisine karşı organizmamızın gösterdiği bir reaksiyon değildir).


Eskiden şöyle bir espri vardı, “Einstein’ın kendisinden başka Genel İzafiyet Teorisi’ni anlayan kimse yok” denirdi! Geçenlerde bir bilim dergisinde okudum, tanınmış bir fizikçiye bu espriyi hatırlatıyorlar ve diyorlar ki, “ne diyorsunuz, o zamandan bu yana G.İ.T’ni anlayanların sayısı arttı mı ülkemizde”? O da diyor ki, “elbette ki, üniversitelerimizde binlerce genç bunu öğreniyor artık, o zamanlardan bu yana çok mesafeler aldık”!... Ben aynı kanıda değilim!!...

Yüklə 1,11 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin