Doğrularin öYKÜSÜ Şehit Murtaza Mutahhari



Yüklə 0,68 Mb.
səhifə18/37
tarix08.01.2019
ölçüsü0,68 Mb.
#92994
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   37

65- YAŞLI ÖĞRENCİ

Sekaki, metal işeriyle uğraşan bir sanatkardı.Padişaha hediye maksadıyla, ona layık bir şekilde, ustaca, zarif bir küçük sandık ve ona uygun küçük bir anahtar yaptı. Hünerinden dolayı her türlü teşvik ve övgü beklentisi içindeydi. Bin bir ümit ve arzu ile yaptıklarını padişaha sundu. İlk önce beklediği kadar ilgi uyandırmıştı. Fakat hemen ardından öyle bir olay yaşandı ki, Sekaki’nin düşüncelerini ve hayat tarzını tamamen değiştirdi.

Padişah, o sanat eserine bakmakla meşguldü. Sekaki de kendi hayallerine dalmıştı. Bir alimin(fakih ve edip)’ in geldiği haber verildi. Alim içeri girince, padişah onunla öyle bir şekilde sohbet etmeğe başladı ki, Sekaki de onun yaptığı sanat eseri de bir anda unutuldu. Bu manzara, Sekaki’nin ruhunda derin bir sarsıntı yarattı. Sanatkarlıktan beklediği taktir ve teşviki alamayacağını ve bütün ümit ve arzularının boşuna olduğunu anlamıştı. Sekaki’nin yükseklerde uçan ruhu, hemen sakinleşecek gibi değildi. Kendi kendine“Şimdi ne yapmalıyım” diye sordu ve hemen “Başkaları ne yapıyorsa onu” diye cevapladı. Hemen dersin, kitabın peşine düşüp, kaybolan arzu ve ümitlerini o yolda aramalıydı. Her ne kadar, belli bir yaşa gelmiş, gençliğini yitirmiş birinin, yeni yetişen çocuklarla başlangıç derslerini alması, onlarla aynı sınıfta oturması kolay değildi ise de, onun başka da çaresi yoktu. Balığı ne zaman sudan çıkarsan tazedir.

Ama derse başladığında, anlatılan dersi kafasının almaması, onun için her şeyden daha zordu. Onun yıllarca sanatkarlıkla uğraşmış olması, onun ilim zevkini köreltmişti. Ama ne yaşının ilerlemiş olması, ne de anlama kabiliyetinin çok zayıflamış olması onu aldığı karardan vazgeçiremedi. Çok ciddi bir şekilde işiyle meşgul oldu. Ta ki, şu olay gerçekleşene kadar.

Ona Şafii fıkhını öğreten üstadı, ona şu cümleyi öğretti. “Üstadın akidesi şudur: Köpek derisi, tabaklamakla pak olur.” Sekaki, imtihanı en iyi şekilde verebilmek için bu cümleyi, onlarca defa tekrarladı. Ama imtihan verirken bu cümleyi şöyle dedi: “Köpeğin akidesi budur ki, üstadın derisi tabaklamakla pak olur.” Orada bulunanların kahkahaları yükseldi. Her kes onun, ders hevesine düşmüş o yaşlı haliyle bir yere varamayacağını anlamıştı. Sekaki, artık medresede ve şehirde kalamayacağını anlayınca, çölün yolunu tuttu. Geniş dünya, ona dar gelmeye başlamıştı artık. Bir dağın eteğine geldiğinde, yüksek bir yerden bir taşın üstüne, damla damla düşen su tanecikleri dikkatini çekti. Su sürekli damladığı için, taşta bir oyuk oluşturmuştu. Bunu gören Sakaki, düşünmeye başladı ve kendi kendine şöyle dedi: “Benim yüreğim ne kadar katılaşsa da, bu taş kadar ki katı değil. Sürekliliğin etkili olmaması mümkün değil.”

Sakaki, hemen geri dönerek sürekli bir tempoyla çalıştı ve pasifleşen zihni, tekrar aktif hale gelmeğe başladı. Sonunda Edebiyatın eşsiz alimlerinden biri oldu.75




66-BOTANİKÇİ

Şarl Dolina’nın öğretmenleri, bir araya gelerek keşiş olan babasına umutsuzca, oğlunun okuması konusunda çok da ümitli olmamasını tavsiye ettiler. Ayrıca, çocuğun anlama kabiliyetinin olmadığını, ona bir iş bulmasının daha iyi olacağını da tavsiye ettiler. Ama Şarl’ın anne ve babası çocuklarına çok düşkün oldukları için, onun tıp eğitimi alması amacıyla, büyük bir ümitle onu üniversiteye gönderdiler. Zengin olmadıkları için, çocuklarının eğitimi için az bir miktar ayırabilmişlerdi. Şarl’ın, üniversitenin bahçesinde dolaşırken tanıştığı iyi yürekli ve merhametli adam olmasaydı, Şarl, sıkıntı ve fakirlik yüzünden baya bir yıpranacaktı.

Şarl, anne ve babasının aksine Botanik bilimiyle uğraşmayı seviyordu. O, çocukluktan beri bitkileri çok severdi ve bu özelliği babasından miras almıştı. Babasının bahçesi, çok güzel ve çeşitli bitkilerle örtülüydü. Şarl, küçükken ağladığında, annesi onun eline bir gül vererek onu sustururdu. Tıp Fakültesinde okuduğu dönemlerde, Fransız bir botanikçinin yazdığı bir yazıyı okuduktan sonra, bitkilerin sırları hakkında derin bir araştırma yapma ihtiyacı duydu. O dönemde, botanikçilerin gündeminde, bitkilerin doğru sınıflandırılması konusu vardı. Bu konudaki çalışmaları neticesinde, bitkileri dişil ve eril olarak iki sınıfta toparlayan Şarl, botanikçiler tarafından ilgiyle karşılanmıştı. Onun bu çalışmaları ve bu konularda yazmış olduğu kitap nedeniyle, okuduğu üniversitede botanik konusunda daha başarılı oldu görüldü ve bu konuda ona imkan sunmak istediler. Fakat çeşitli kıskançlık ve çekememezlikler yüzünden bu imkanlar kendisine sunulamadı. Ama yine de botanik konusundaki bu başarısı Şarl’ı adeta sarhoş etmişti. O, ilk defa başarıyı tadıyordu aslında. Söylenenlere aldırmadan, tabiatta araştırma yapmak için yolculuğa çıkmak için hazırlık yapmaya başladı. Yolculuk için, bir çanta, bir kat elbise, bir büyüteç ve biraz da kağıt alıp, yalnız başına yaya olarak yola koyuldu. Çeşitli sıkıntılarla geçen yedi kilometrelik bir yol kat etti.Bu yolculuk boyunca çok ilginç olaylara şahit oldu. Araştırma ve gözlemlerinden oluşan büyük bir ilmi ganimetle geri döndü. 1735 yılında, yani yolculuk dönüşünden üç yıl sonra, kendi ülkesinde kalıcı bir iş elde edemediği için Hamburg’a gitti. Orada gezdiği müzelerden birinde, yolculuğu esnasında elde ettiği ve büyük bir hazine saydığı yedi başlı bir su yılanını iftihar ederek Müze müdürüne gösterdi. Bu başlar, yılan başından çok, dağ gelinciği başına benziyordu.

Bu olay, çabuk yayıldı ve olaydan haberdar olan bölge hakimi, Şarl’ın bir düzenbaz olduğunu söyleyerek ve onun hemen şehir dışı edilmesi talimatını verdi.

Şehir dışı edilen Şarl, yolculuğuna devam etti. Bu yolculuğu esnasında tıp ilmi doktora tezini hazırladı. Hatta, tabiatla ilgili yazmış olduğu kitabını Leyden kentinde bastırdı. Bu kitap onu meşhur etti. Amsterdam zenginlerinden biri, ona eşsiz güzellikte düzenlenmiş olan bahçesini idare etmesini teklif etti. O da bu teklifi kabul etti ve bu şekilde istirahat etme fırsatı buldu. Bu vesileyle Fransa’yı da gezme fırsatı buldu. Modon ormanlarından çeşitli bitkileri toplamakla meşgul olmaya başladı. Sonunda, gurbet acısı ve vatan hasreti onu tekrar kendi ülkesine dönmeğe mecbur etti. Bu defa, ülkesi onun kıymetini bildi ve onun zekasının, dayanıklılığının ve iradesinin gereği olan iftiharları ona sundu.76



Yüklə 0,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin