3-DUA RİCASI
Adamın biri telaşlı bir halde Hz.İmam Sadık’ın (a.s) huzuruna gelerek şöyle dedi:
-Çok fakirim, dua edin de Allah rızkımı arttırsın.
İmam Sadık (a.s):
-Asla dua etmem, dedi.
Adam:
—Neden? Diye sorunca İmam Sadık(a.s) şöyle devam etti:
—Çünkü Allah, bunun yolunu belirtmiştir. Allah, “Rızkınızı arayın” diye emretmiştir ama sen evinde oturup duayla rızkını evine çekmeye çalışıyorsun.3
4-DEVENİN DİZİNİ BAĞLAMAK
Kafile, saatlerdir yol alıyordu. Hem insanlarda hem de bineklerde, yorgunluk belirtileri görülmeye başlamıştı. Su olan bir yere ulaşır ulaşmaz durdular. Resulü Ekrem’de (s) o kafiledeydi ve kafile durunca, devesini yatırıp aşağı indi. Herkes bir an önce suya ulaşıp, ilkönce namaz için hazırlık yapma niyetindeydi.
Resulü Ekrem(s), deveden indikten sonra suyun olduğu yere doğru hareket etti. Biraz ilerledikten sonra, kimseyle konuşmadan devesinin yanına geri döndü. Sahabeleri, kendi aralarında “Acaba burayı uygun görmedi ve hareket emri mi verecek” diye düşünmeye başlamışlardı. Gözler dikkatli, kulaklar emri duymaya hazır bir şekilde bekliyordu. Ancak gördükleri şey, şaşkınlıklarını daha da arttırdı. Çünkü Resulü Ekrem’in (s), devenin dizlerini bağlayıp sonra tekrar suyun olduğu yere doğru hareket ettiğini gördüler.
Her taraftan sesler yükseldi: “Ey Allah’ın Resulü! Neden bunu bize emretmedin ve zahmet edip kendin geri geldin? Biz büyük bir iftiharla size hizmet etmeğe hazırdık.”
Resulü Ekrem (s) şöyle buyurdu:
- Asla kendi işlerinizde başkasından yardım istemeyin, bir parça misvakla da olsa.”4
5- HAC ARKADAŞI
Adamın biri Hac’dan dönmüştü. Yolculuklarının nasıl geçtiğini İmam Sadık’a (a.s) anlatıyordu. Özellikle de yol arkadaşlarından birini çok övüyor ve onun için şöyle diyordu:
-Ne yüce bir insandı! Böyle yüce bir insanla beraber olmanın iftiharını taşıyorduk. Hep ibadet ediyordu. Ne zaman istirahat için dursak, o hemen bir köşeye çekilir seccadesini açıp, ibadet etmeye koyulurdu.
İmam Sadık(a.s):
-Peki, dedi. Onun işlerini kim yapıyordu? Kim onun bineğine kim bakıyordu?
-Tabi ki onun işlerini yapma onuru bize aitti. O sadece ibadetle meşguldü, başka bir şeyle işi olmazdı.
- Öyleyse hepiniz ondan üstünmüşsünüz.
6-TOPLU YEMEK
Resulü Ekrem (s) ve ashabı, bineklerinden inip yüklerini de indirdikten sonra, yemek için bir koyun kesmeye karar verdiler.
Sahabeden biri:
- Koyunu kesmek bana ait, dedi.
İkinci bir sahabe:
- Derisini soymak da bana ait, dedi.
Üçüncüsü:
- Pişirmesi de benden, dedi.
Ve böylece herkes bir işi üstlenirken, Resulü Ekrem(s):
- Odun toplayıp getirmesi de benden, dedi.
Orada bulunan topluluk:
- Ya Resulallah! Siz zahmet etmeyin, oturun. Biz büyük bir iftiharla gerekenleri yapacağız, dediler.
Resulü Ekrem(s):
- Evet, biliyorum. Ama hiç şüphesiz ki Allah, kulunun kendisine dostlarının arasında ayrıcalık tanıdığını görmeyi sevmez, dedi ve sonra gidip bir miktar odun topladı ve getirdi.5
7-HACC’A GİDEN KAFİLE
Müslümanlardan oluşan bir Hac kafilesi, Mekke’ye gitmek üzere yoldaydı. Medine’ye vardıklarında birkaç gün istirahat edip sonra Mekke’ye doğru hareket ettiler.
Mekke ve Medine arasında bir yerde tanıdık biriyle karşılaştılar. O şahıs onlarla konuşurken, aralarında salih ve nurlu bir simaya sahip, hızlı bir şekilde kafiledekilere hizmet eden birine gözü takıldı. Onu hemen tanımıştı. Büyük bir şaşkınlıkla kafiledekilere sordu:
- Size hizmet eden bu şahısı tanıyor musunuz?
-Hayır, onu tanımıyoruz. Bu adam Medine’de bize katıldı. Salih ve takvalı bir insandır. Bizim ondan, hizmet etmesi için bir talebimiz olmadı ama kendisi bize yardım ediyor.
Adam:
-Onu tanımadığınız belli. Tanısaydınız bu küstahlığı yapmazdınız ve bir hizmetçi gibi size hizmet etmesine müsaade etmezdiniz. Dedi.
Oradakiler:
- Kim bu adam? Dediler.
Adam:
-Bu, Hz. Hüseyin’in oğlu İmam Zeynel Abidin’dir, dedi.
Topluluk şaşkın bir halde ayağa kalktı ve özür dilemek için imamın eline ayağına kapanmak istediler. Sonra şikayetlenerek:
-Neden böyle yaptınız? Allah korusun, size karşı bir saygısızlık etmiş olsaydık, büyük bir günah işlemiş olurduk, dediler.
İmam’da (a.s) şöyle cevap verdi :
-Siz beni tanımıyorsunuz diye bu kafileye katıldım. Çünkü tanındığım kafilelerde Allah Resulü’nden ötürü, insanlar bana çok sevgi gösteriyor ve hizmet etmeme izin vermiyorlar. Ben de arkadaşlara hizmet etme saadetinden mahrum olmamak için tanınmadığım kafilelere katılıyorum ve kendimi tanıtmıyorum.6
8-MÜSLÜMAN VE KİTAP EHLİ
O günlerde, İslam hükümetinin merkezi Küfe şehriydi. Geniş İslam topraklarında Şam bölgesi dışında, Küfe’den gelecek emirler bekleniyordu.
Bu şehrin dışında biri Müslüman, diğeri kitap ehli (Yahudi veya Hıristiyan) olan iki kişi, bir gün karşılaştıklarında birbirlerine nereye gideceklerini sordular. Müslüman’ın Küfe’ye, kitap ehlinin de yakın bir yere gideceği anlaşıldıktan sonra yollarının ayrılacağı yere kadar beraber gitmeğe karar verdiler. Yol boyunca çeşitli konularda konuştular. Ayrılacakları noktaya geldiklerinde Kitap Ehli, şaşırmış bir halde Müslüman arkadaşının hala onunla yola devam ettiğini görünce:
- Sen Küfe’ye gideceğim dememiş miydin? Diye sordu.
Müslüman:
- Evet. Diye cevap verdi.
Kitap Ehli:
- Öyleyse neden bu taraftan geliyorsun? Küfe’nin yolu öbür taraftan, deyince Müslüman:
- Biliyorum, ama seninle biraz yürümek istedim. Çünkü bizim peygamberimiz; “iki kişi arkadaşlık yaptığında birbirleri üzerinde hak sahibi olurlar” diye buyurmuştur. Şimdi senin benim üzerimde hakkın oldu. Bu yüzden sana biraz eşlik etmek istedim. Tabi ki sonra kendi yoluma devam edeceğim, dedi.
Kitap Ehli:
- Peygamberinizin halk arasında bu kadar güç ve nüfuz elde etmesinin ve dininin hızla yayılmasının sebebi mutlaka onun güzel ahlakı olmalı, dedi.
Adamın şaşkınlığı, biraz sonra son hadde varmıştı. Çünkü Müslüman arkadaşının, zamanın halifesi, Ali b. Ebu Talip olduğunu anlamıştı. O günden sonra Müslüman oldu ve Hz. Ali (a.s)’ın mümin ve fedakâr yarenleri arasında yer aldı.7
Dostları ilə paylaş: |