69-EBU İSHAK SABİ
Ebu İshak Sabi, Hicretin dördüncü asrının meşhur yazarlarından ve fazilet sahibi şahsiyetlerindendi. Bir müddet Abbasi halifesinin sarayında, bir müddet de İzzut Devle Bahtiyar’ın sarayında görevliydi. Ebu İshak, Sabi dinine mensuptu. Onlar tevhide inanıyor, nübüvvete inanmıyorlardı. İzzut Devle-i Bahtiyar, Ebu İshak’ın İslam’ı seçmesi için çok uğraştı ama olmadı. Ebu İshak, Ramazan ayında Müslümanlara saygı amacıyla oruç tutardı. Kuran’dan da çok şey ezbere bilirdi. Mektup ve yazılarında Kuran ayetlerinden çokça faydalanıyordu. Ebu İshak, fazilet sahibi, yazar, edip ve şair idi. Seyit Razi (Fazilet ve edep harikasıydı.) ile de arkadaş idiler. Ebu İshak, yaklaşık Hicretin 384. yılında dünyadan gidince Seyit Rezi, onun hakkında güzel bir kaside okudu. Üç kasidenin özeti şudur:
“Gördün mü nasıl bir şahsiyeti tabutta götürdüler?
Gördün mü meclisin mumu nasıl söndü?
Bir dağ yıkıldı ki eğer bu dağ denize düşseydi deniz taşardı.
Seni toprağa vermeden önce,
Toprağın da yüce dağları örtebileceğine inanmazdım.”
Sonraları bazı dar görüşlü insanlar, Seyit Rezi’yi kınayarak: “Senin gibi bir peygamber evladının, Sabi dinine mensup birinin hakkında kaside okuması ve ölümünden üzüntü duyması, yakışık olmaz” demişlerdi. Seyit ise onlara şu cevabı vermişti:
-Ben ona, ilmi ve faziletinden dolayı kaside okudum. Aslında ilim ve fazilet için kaside okudum.79
70-HAKİKAT PEŞİNDE
Hakikate ve yakin kaynağına ulaşma sevdası, Ünvanı Basri’yi rahat bırakmıyordu. Uzun mesafeleri kat ederek İslam’ın yayılma merkezi olan, fakih ve hadisçilerin merkezi Medine’ye geldi. hemen Medine’nin meşhur fakih ve hadisçisi olan Malik B. Enes’in huzuruna çıktı. Malik’in dersinde her zaman olduğu gibi peygamberin hadisleri yazılıp okunuyordu. Ünvanı Basri de diğer öğrencilerin yanında hadisleri yazıyor ve senetlerini yani hadislerin ravilerini ezberlemekle meşgul oluyordu. Belki böylece içindeki ateşi söndürebilirdi.
O zaman İmam Sadık(as) Medine’de değildi. Medine’ye geldiğinde, Ünvanı Basri, İmamın öğrencisi olabilmek için onun huzuruna geldi. imam onun ateşini arttırmak için ondan uzak duruyordu ve bir gün şöyle buyurdu:
-Ben meşgul bir adamım. Ayrıca benim zikirlerim var. Vaktimi alma. Önceden nasıl Malik’in derslerine gidiyor idiysen şimdi de onun derslerine devam et.
Bu cümlelerle açıkça reddedilen Ünvanı Basri, beyninden vurulmuşa döndü ve kendinden nefret etti. Kendi kendisine : “ Eğer bende bir nur ve kabiliyet görse idi kendisinden uzaklaştırmazdı” dedi. Sıkıntılı bir şekilde Mescid-il Nebi’ye girdi. Selam verdikten sonra, bin bir üzüntüyle evine geri göndü.
Ertesi gün evinden çıkıp, doğruca peygamberin kabrinin bulunduğu yere gitti. İki rekat namaz kılıp, ilahi dergaha şöyle dua etti: “ Allah’ım! Sen bütün kalplerin sahibisin. Senden Cafer B. Muhammed’in kalbini bana karşı şefkatli kılmanı, ondaki ilimden faydalanabilmeği ve senin doğru yoluna hidayet olmayı istiyorum. “Bu namaz ve duadan sonra evine geri döndü. An be an İ.Sadık’a(as) duyduğu sevgi artıyordu. İmamdan uzak oluşu onu daha çok rencide ediyordu. Bu duygular onu, evine hapsetmişti. Farz namazların dışında evinden dışarı çıkmıyordu. Bir taraftan İmam açıkça: “Vaktimi alma” demişti; bir taraftan da içinde imama karşı duyduğu aşk da imamdan başka bir sevgili tanımıyordu. Artık dayanamıyordu. Elbisesini giyip, imamın evine gitti. Hizmetçi gelip:
-Ne işin var? Diye sorunca, şöyle cevap verdi:
-Hiç… Sadece imama bir selam vermek istedim.
-İmam namaz kılıyor.
Kısa bir süre sonra aynı hizmetçi gelerek Ünvanı Basri’ye:
-Bismillah, buyurun! Diyerek içeri davet etti.
Ünvanı Basri’nin gözü imama takılınca selam verdi. İmam, fazladan dua ederek selama cevap verdi. Sonra sordu:
-Künyen nedir?
-Eba Abdullah…
-Allah bu künyeyi sana bağışlasın ve sana başarı versin.
Bu dua, Ünvanı Basri’yi çok sevindirmiş ve rahatlatmıştı. Kendi kendine: “ Bu görüşmeden hiçbir şey elde etmesem de sadece bu dua yeter” dedi. Sonra İmam Sadık(as) şöyle buyurdu:
-Peki benden ne istiyorsun?
-Allah’tan senin kalbini bana karşı şefkatli kılmasını ve senin ilminden beni de nasiplendirmesini istedim. Allah’ın duamı kabul etmesini ümit ediyorum.
-Ey Eba Abdullah! Allah’ı tanımak ve yakin nuru, o kapıyı bu kapıyı çalmakla, onun bunun yanına gidip gelmekle elde edilemez. Başkaları bu nuru sana veremezler. Bu ilim dersle elde edilemez. Öyle bir nurdur ki, Allah, dilediğinin kalbine atar onu. Eğer böyle bir nur istiyorsan, kulluğun gerçeğini ruhunun batınında ara ve kendinde bul. İlmi, amel yoluyla ara. Allah’tan iste, o sana verecektir…80
71- SUYU YANINDA OLAN SUSUZ
Yazın sonlarıydı. Sıcak her yeri kasıp kavuruyordu. Kıtlık ve pahalılık Medine halkını çileden çıkarıyordu. Hurmaları toplama mevsimi gelmişti. Halk yeni yeni rahat bir nefes alacakken, Romalıların Müslümanlara karşı savaş hazırlığında olduklarını haber alan Resulü Ekrem(s.), hemen hazırlık emri verdi. Halk, bir kıtlığı geride bırakmış, yeni yeni meyvelerden faydalanacakken, her şeyi geride bırakıp o öldürücü sıcakta Medine’den Şam’a gitmek kolay değildi. Ortam Münafıklar için tamamen uygundu. Ama ne sıcak, ne kıtlık ve ne de münafıkların hiç biri, Romalıların muhtemel saldırısına karşı otuz bin kişilik bir ordunun hazırlanmasına engel olamadı. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra Müslüman ordusu, çölün yolunu tuttu. Güneş başlarına ateş yağdırıyordu. Yeteri kadar binek ve azık yoktu. Azıklarının azlığı, yeteri kadar binek olmaması ve şiddetli sıcak, en az düşman ordusu kadar tehlikeliydi. İmanı zayıf olanlar, yarı yolda pişman oldular. Kab B.Malik adında biri, geri dönerek Medine yolunu tuttu. Ashab, Allah Resulüne:
-Ya Resulallah! Kab B.Malik geri döndü , dediler.
Resulü Ekrem(s), şöyle cevap verdi:
-Boş verin, eğer onda bir hayır varsa, Allah onu en kısa zamanda size geri getirecektir. Eğer bir hayır da yoksa, Allah, sizi onun şerrinden korumuştur.
Çok geçmemişti ki Ashab:
-Ya Resulallah! Muraret B. Rebi de geri döndü, dediler.
Resulü Ekrem(s):
- Boş verin, eğer onda bir hayır varsa, Allah onu en kısa zamanda size geri getirecektir. Eğer bir hayır da yoksa, Allah, sizi onun şerrinden korumuştur, dedi.
Çok geçmeden ashap, tekrar :
-Ya Resulallah! Hilal B. Ümeyye de geri döndü, dediler.
Resulü Ekrem(s), diğer iki kişi için söylediklerini onun için de tekrarladı.
Bu arada orduda bulunan Ebuzer’in devesi, yürüyemez bir hale geldi. geride kalan Ebuzer, orduya yetişmek istediyse de başaramadı. Ashap, Ebuzer’in de ortalarda görülmediğini fark edince:
-Ya Resulallah! Ebuzer de geri dönmüş, dediler.
Resulü Ekrem(s.), soğukkanlılıkla:
- Boş verin, eğer onda bir hayır varsa, Allah onu en kısa zamanda size geri getirecektir. Eğer bir hayır da yoksa, Allah, sizi onun şerrinden korumuştur, sözünü tekrarladı.
Ebuzer, ne kadar uğraştıysa da, devesinin onu orduya yetiştirmesi mümkün değildi. Deveden indi ve yükü omuzlayarak yaya olarak yola koyuldu.güneş şiddetle Ebuzer’in başına vuruyordu. Susuzluktan nefes nefese kalmıştı. Kendisini unutmuş, sadece peygambere ulaşmayı düşünüyordu. Öylece yürürken havada bir bulut parçası gördü ki, o bulutun olduğu yere yağmur yağdığı belliydi. Yönünü o tarafa çevirdi. Bir taşın oyuğunda yağmur suyunun biriktiğini gördü. Suyun tadına baktıktan sonra, içmekten vazgeçip: “En iyisi bu suyu peygambere götüreyim. Belki de onun içecek suyu kalmamıştır” diye düşündü. Suyu yanındaki tuluma doldurdu ve diğer yüklerle beraber omzuna attı. Kum tepeciklerini aşarak uzaktan Müslüman ordusunun karartısını gördü. Susuzluktan ciğerleri yanıyordu. Ama kalp atışları sevinçten hızlanmıştı. Adımlarını biraz daha sıklaştırmaya başladı. İslam ordusundan biri uzaktan birinin geldiğini görünce:
-Ya Resulallah! Galiba biri bize doğru geliyor , dedi.
Resulü Ekrem(s.):
-Ebuzer olsa ne iyi olur, diye buyurdu.
uzaktaki adam biraz daha yaklaşınca, ordudan bir adam:
-Allah’a ant olsun Ebuzer’in ta kendisi, diye haykırdı.
Resulü Ekrem(s.):
-Allah Ebuzer’i bağışlasın. Yalnız yaşayacak, yalnız ölecek ve yalnız haşr olacaktır. Dedi.
Resulü Ekrem(s.), Ebuzer’i karşılayarak, eşyalarını omzundan indirip yere koydu. Ebuzer, yorgunluktan ve susuzluktan, halsiz bir şekilde yere yığıldı. Resulü Ekrem(s.):
-Hemen su getirin, Ebuzer çok susuz, deyince Ebuzer:
-Yanımda su var, dedi.
Resulü Ekrem(s), şöyle sordu:
-Yanında suyu vardı ve sen içmedin öyle mi?
-Evet. Anam babam sana feda oldun. Bir taşın oyuğunda soğuk ve tatlı bir su gördüm. Tadına baktıktan sonra, “Habibim Allah Resulü bu sudan içmeyene kadar ben de bu sudan içmeyeceğim” dedim.81
Dostları ilə paylaş: |