29-HALİFENİN SOFRASI
Şerik B. Abdullah Nehai, Hicri ikinci asırda, fakihlerden olup ilim ve takvası ile meşhurdu. Abbasi halifesi Mehdi B.Mensur, kadılık makamını ona vermeği çok istiyordu. Ancak Şerik B.Abdullah, zulüm sistemine alet olmamak için bunu kabul etmiyordu. Halife, aynı zamanda Şerik’in kendi çocuklarının öğretmeni olmasını ve onlara hadis ilmini öğretmesini istiyordu. Şerik, bunu da kabul etmiyor ve mütevazi ve özgür yaşantısına devam etmek istiyordu.
Bir gün halife onu çağırdı ve şöyle dedi:
-Bu gün üç şeyden birini kabul etmek zorundasın. Kadılık görevi, çocuklarımın öğretmenliği, ya da bu gün öğlen yemeğinde bize eşlik etmen… Şerik, kendi kendine şöyle düşündü:” Mecbur olduğuma göre her halde üçüncü seçenek benim için daha kolay olacaktır.”
Halife, aşçı başına:
-Bu gün en lezzetli yemeklerini Şerik için hazırla, emrini verdi. Çeşit çeşit yemekler, yağdan bala kadar sofraya dizildi. O güne kadar öyle bir yemek tatmamış olan Şerik, büyük bir iştahla yemeklerden yemeğe başladı. Aşçı başı, sessizce halifenin kulağına fısıldadı:
-Ant olsun Allah’a, bu adam artık iflah olmaz.
Çok geçmeden Şerik’in, hem öğretmenliği, hem kadılığı kabul ettiği görüldü ve beytul maldan kendisine bir maaş bağlandı.
Şerik, beytul mal görevlisiyle bir gün tartıştığında, görevli Şerik’e:
-Sen bize buğday satmadın ki bu kadar problem yaratıyorsun, dedi. Bunun üzerine şerik şöyle cevap verdi:
-Ben size buğdaydan daha değerli bir şey sattım. Ben size dinimi sattım. 38
30-KOMŞUNUN ŞİKAYETİ
Adamın biri Resulü Ekrem’in huzuruna gelerek komşusunu:
-Bana eziyet ediyor ve huzurumu bozuyor, diye şikayet etti.
Resulü Ekrem, şöyle buyurdu:
-Sabret. Kavga gürültü çıkarma, belki komşun bir daha bunları yapmaz.
Bir müddet sonra adam tekrar gelerek şikayetini yineledi. Bu defa da Resulü Ekrem:
-Sabret , diye buyurdu.
Adam, üçüncü defa gelerek şu şekilde şikayetini tekrarladı:
-Ya Resulallah! Benim komşum, eziyetlerinden vazgeçmiyor ve aynı şekilde benim ve ailemin huzurumuzu kaçırmaya devam ediyor.
Bu defa Resulü Ekrem ona:
-Cuma günü olduğunda, evinin eşyalarını sokağa dök. Niye evinin eşyalarını sokağa döktüğün sorulduğunda, kötü komşu yüzünden bunu yaptığını söyle ve onu her kese şikayet et, dedi.
Adam gidip aynen peygamberin söylediği gibi yaptı. Peygamberin her zaman sabret diyeceğini zanneden kötü komşu, insanların hak ve hukuku konusunda İslam’ın, zulmedilenlere göz yummayacağını bilmiyordu. Peygamberin bu tutumundan haberdar olur olmaz, komşusuna yalvarmaya başladı ve eşyalarını evine geri götürmesini rica etti. Hemen o anda komşusuna, onu bir daha üzmeyeceğine ve onu huzursuz etmeyeceğine dair söz verdi.39
31-HURMA AĞACI
Semeret İbni Cündeb’in Ensar’dan birinin bağında, bir hurma ağacı vardı. Ensar’dan olan adamın evi de bağın içindeydi. Semere, bazen gelip ağacına bakar ya da ağaçtaki hurmaları toplardı. Tabi İslam kanunlarına göre de, böyle bir hakkı vardı.
Semere, ne zaman ağacına bakmaya gitse, bağ sahibinin evine habersizce giriyordu. Art niyetle evdeki namahremlere bakıyordu. Ev sahibi, ondan eve gelmeden önce haber vermesini rica ettiyse de o kabul etmedi. Çaresiz kalan ev sahibi, Resulü Ekrem’e giderek şöyle dedi:
-Bu adam, habersizce benim evime giriyor. Lütfen ona söyleyin ki, habersiz bir şekilde evime girmesin. Evdekiler de böylelikle kendilerini namahreme karşı korusunlar.
Resulü Ekrem, Semere’yi çağırdı ve şöyle buyurdu:
-Bu adam senden şikayetçi. Sen onun evine habersiz giriyormuşsun. Bu da onun hoşuna gitmiyor. Bundan sonra habersizce eve girme veya izin al.
Semere, Resulü Ekrem’in sözleriyle ikna olmadı. Resulü Ekrem:
-O zaman ağacı sat, dedi.
Semere, satmak istemeyince Resulü Ekrem, fiyatı arttırdı. Fakat Semere yine kabul etmedi. Resulü Ekrem, fiyatı daha da arttırdı , fakat Semere yine kabul etmedi. Bunun üzerine Resulü Ekrem, şöyle buyurdu:
-Eğer bunu yaparsan cennette senin için bir ağaç olacak. Semere, yine kabul etmedi. Semere , Nuh diyordu peygamber demiyordu. Kendi ağacımdan vazgeçmem, bağ sahibinin evine de izin alarak girmem diyordu. Bunun üzerine Resulü Ekrem, şöyle buyurdu:
-Sen zorluk çıkaran ve zarar veren bir adamsın. Oysa ki bunun İslam’da yeri yoktur.
Resulü Ekrem, daha sonra bağ sahibine dönerek şöyle dedi:
-Git hurma ağacını yerinden sök ve Semere’nin önüne at. Onlar da Resulü Ekrem’in tavsiyesine uyarak, bağdaki ağacı söküp Semere’nin önüne attılar. Sonra Resulü Ekrem, Semere’ye dönerek şöyle buyurdu:
-Ağacını al istediğin yere dik.40
32-ÜMMÜ SELEME’NİN EVİNDE
O gece Resulü Ekrem, Ümmü Seleme’nin evindeydi. Gencin yarısında Ümmü Seleme uyandı ve Resulü Ekrem’in yatakta olmadığını fark edince, olumsuz bir durum olduğunu zannederek telaşlandı. Kadınsı kıskançlığı, onu araştırmak için harekete geçirdi. Resulü Ekrem’i karanlık bir köşede ellerini havaya kaldırmış, ağlayarak şöyle yakarırken gördü:
-Allah’ım! Verdiğin güzel şeyleri benden alma. Beni hasetçilerin ve düşmanlarımın alay konusu etme. Beni kurtardığın kötülüklere geri döndürme. Beni , göz kapayıp açıncaya kadar dahi kendi halime bırakma.
Resulü Ekrem’in o durumu ve söylediği sözler, Ümmü Seleme’nin vücuduna titreme salmıştı. Gidip bir köşede oturdu ve ağlamaya başladı. Resulü Ekrem, gelip neden ağladığını sorduğunda:
-Neden ağlamayayım? Dedi. Allah katında senin bu kadar yüce bir yerin olmasına rağmen sen, Allah’tan korkuyor ve ondan , seni bir an dahi kendi haline bırakmamasını istiyorsun. Öyleyse vay benim halime…
Resulü Ekrem :
-Ey Ümmü Seleme! Dedi. Nasıl tedirgin olmayayım da rahat olayım? Çünkü Yunus Peygamber, bir an kendi haline bırakıldı ve başına neler neler geldi. 41
33-KARA BORSA
İmam Sadık’ın(a.s.) bakmakla yükümlü olduğu nüfus artmıştı ve ihtiyaçlar da o oranda artmıştı. İmam, ticaret yaparak ihtiyaçlarını karşılamayı düşünüyordu. Bin dinar hazırladıktan sonra Musadif adındaki hizmetçisine :
-Bu bin dinarı al ve ticaret yapmak için Mısır yolculuğuna hazırlan, dedi. Musadif de, o parayla normalde Mısır’da rağbet görebilecek mallardan aldı ve aynı mallardan taşıyan diğer tüccarlarla beraber, Mısır’a doğru hareket etti. Kafile Mısır’a yaklaştığında, Mısır’dan dönmekte olan başka bir kafile ile karşılaştılar. Mısır’daki hal ve gidişat hakkında biraz konuştular. Konuşmalardan, Musadif ve diğer tüccarların yanlarında satmak için getirdikleri malların ve eşyaların , Mısır’da pek az olduğu anlaşılıyordu. Tüccarlar, şanslarının bu kadar iyi gitmesinden dolayı çok sevindiler. Tesadüfen bunların götürdüğü mal ve eşyalar, Mısır halkının zaruri ihtiyaç duydukları mallardandı. Malların fiyatı ne olursa olsun, onlardan almak zorundaydılar. Tüccarlar aldıkları bu haberden sonra, birbirleriyle yüzde yüz karla ellerindeki malları satacaklarına dair söz birliği ettiler. Mısır’a girdiklerinde, anlatılanların doğru olduğunu gördüler. Bir birlerine söz verdikleri gibi aralarında karaborsa oluşturup, malları aldıkları fiyatın iki katı fiyatına sattılar. Müsadif, bin dinar kar ile Medine’ye geri döndü. Mutlu bir şekilde İmam Sadık’ın(as) huzuruna vararak, her birinde bin dinar olan iki keseyi imamın önüne bıraktı. İmam:
-Bunalar nedir? Diye sorduğunda:
-Biri bana verdiğiniz sermaye, diğeri de onun kârıdır, dedi.
İmam (as), :
-Söyle bakıyım, nasıl oldu da bu kadar kar edebildin diye sorunca Müsadif, şöyle cevap verdi:
-Mısır yakınlarında, ticaret mallarımızın az bulunan mallardan olduğunu öğrendik. Diğer tüccarlarla aramızda , yüzde yüz karla satış yapacağımıza dair yemin ettik.
-Süphanallah! Nasıl böyle bir şey yaptınız? Müslüman bir halk arasında karaborsa oluşturmak için mi yemin ettiniz? Yüzde yüz kar etmek için mi yemin ettiniz? Hayır böyle bir ticaretin karını asla istemiyorum.
İmam, daha sonra keselerden birini alarak:
-Bu benim sermayem, dedi ve diğerine dokunmayarak:
-Benim bununla işim olmaz, dedi. Ey Musadif! Kılıçla savaşmak , helal kazanç elde etmekten daha kolaydır.42
Dostları ilə paylaş: |