Allah Düşmanlarından Beraet Nasıl Gerçekleşir?
1- Bütünüyle İslam'a sarılmanın vacip oluşu:
Kafirlerin dinleri batıldır. Bunun için Allah (c.c), kafirler bizi kendi dinlerine tabi olmaya çağırdıklarında onlara şöyle dememizi emretmiştir:
"De ki: 'Ey kafirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. '"110
Allah (c.c), birçok ayette bizleri kafirlere itaatten sakındırmıştır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Az kalsın seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrisini bize isnad edesin diye fitneye düşüreceklerdi. İşte o taktirde onlar seni dost edinirlerdi. Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, and olsun, onlara birazcık meyledecektin. İşte o zaman sana hayatın da ölümün de katmerli acılarını tattırırdık ve bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın." 111
Tek bir rükün ve çok az bir şey için bile olsa, işte bu Rasule büyük bir tehdittir.
Bu ayetteki mana aynen aşağıdaki ayetteki gibidir:
"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol, seninle beraber tevbe edenler de... Sakın zulmeden kimselere meyletmeyin. Sonra size ateş dokunur. Sizin için Allah'tan başka dostlar yoktur. Sonra size yardım da edilmez."112
"Onların aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet. Onların nevalarına tabi olma. Allah'ın sana indirdiklerinden bazılarından seni fitneye düşürmelerinden sakın." 113
Bütün bu ayetler, Rasulü, velev ki Allah'ın (c.c.) ona indirdiklerinden çok az bir şeye muhalif olsun, müşrik ve kafirlere itaat etmekten sakındırma mahiyeti taşımaktadır. Allah (c.c.) burada Rasulü’nü (s.a.v.) bu fiil konusunda tehdit etmektedir. Malum olduğu üzere Rasulullah (s.a.v.) bu tehdide konu olan işleri yapmamıştır. Muhakkak ki önceki ve sonraki ayetlerde gelen tehditler aslında biz müslümanlara yöneliktir.
2- Kafirlerden beraetin ilanının vacip oluşu:
İslam'dan başka her akide batıldır ve müslümanlar üzerine batıldan, küfürden, ve tağutların hepsinden bera vaciptir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Kim tağutu inkar eder ve Allah'a inanırsa, kopması mümkün olmayan kulpa tutunmuştur." 114
Tağut, haddini aşan ve kendisine İbadete çağıran, itaat ve ibadet konusunda Allah'ın (c.c.) hakkını aşan her şeydir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor.
"Ey kafirler ben sizin taptıklarınıza tapmam." 115
"İbrahim kavmine dedi ki: 'Sizin ve atalarınızın daha önceden kulluk ettiğiniz şeyleri görüyor musunuz? Muhakkak onlar benim düşmanımdırlar. Ancak alemlerin Rabbi hariç." 116
"Biz, sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ediyoruz. Siz bir tek Allah'a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda ebedi bir kin ve düşmanlık vardır." 117
Allah (c.c), İbrahim'i (a.s.) bu sözü ile bizim için örnek kılmıştır. Bunun için kafirlerden ve onların küfürlerinden beraet Allah'ın (c.c.) dininde, sıratı müstakime ittiba etme konusunda gerekli olan ikinci bir asıl, ikinci bîr emirdir.
Sıratı müstakime ittiba eden, Rasulün hidayeti ile hidayetlenen bir kimse üzerine gereken şey, kafirlerin küfründen ayrı olduğunu ve onların yollarına ve dinlerine bütünüyle karşı olduğunu ilan etmektir.
3- Müslümanlara Karşı Kafirlere Yardım Etmemek: Bir kimse, müslüman olduğu zaman onun kanı, malı ve ırzı bir başka müslüman kardeşine haram olur. Müslümana sövmek fısk, hakkına tecavüz etmek ise ateşe girme sebebidir, ilanını dökmek zulmü ve bunu helal görmek sürekli ateşte kalmayı gerektirir. Müslüman bir kimseye karşı kafirlere yardım etmek ise dinden çıkmaktır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Muhakkak Allah zalim bir kavme hidayet etmez." 118
Daha önce de öğrendiğimiz gibi, Mumtehine Suresi, Hatıb b.Ebi Beltea'nın Rasulullah'ın fs.a.v.) sırrını Kureyş kafirlerine ifşa etmesi üzerine inmiştir.
Bütün bu delillere göre, müslümanlara karşı kafirlere yardım etmenin küfür olduğunda asla şüphe yoktur.
4- Kafirleri sırdaş edinmemek:
Sırdaş edinmek demek, onları devletin ve hükümetin özel ve gizli görevlerine getirmek ve vezir yapmak demektir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Kendi dışınızdan hiç kimseyi sırdaş edinmeyin. Onlar sizi yokuşa sardırıp perişan etmekten çekinmezler. Size sıkıntı verecek şeyi pek severler. Ağızlarından kin ve öfke taşmaktadır. Göğüslerinin saklamakta olduğu ise daha büyüktür. Eğer aklınızı işletirseniz, Allah size ayetlerini açık seçik göstermiştir." 119
Bu sebeple Rasulullah (s.a.v.) ve raşit halifeler, gayri müslimleri devlet kademelerinde önemli işlerin basma getirmemiş, onları beytü'1-mal üzerine görevli kılmamışlardır. Onları bekçi, polis, asker olarak yada müslümanların gizli halleri üzerine görevli olarak atamamışlardır. Hiçbir şekilde onların müslümanların hallerini bilmelerine fırsat vermemişlerdir. Bunun için devlet kuvvet ve afiyet bulmuştur. Fakat daha sonraları halifeler kafirleri sırdaş edinerek onları kendilerine vezir (danışman) edindikleri için müslümanların hali zevale doğru gitmiştir.
Beraatı Bozmayan Haller:
1- Davet esnasında onlara mülayim davranmak:
Müslümanların, kafirlerle aralarında beraeti sağlama bahanesiyle, İslam davetini örterek onlara bu hidayeti ulaştırmaktan yüz çevirmeleri yada onları kötülükleri içerisinde bırakmaları asla doğru değildir. Bilakis İslam kendi mensuplarına İnsanları hayra davet etmeyi, iyiliği emredip kötülükten nehyetmeyi, kafirlerin hidayetleri üzerine hırslı olmayı ve onların hallerini İslamla değiştirmeyi yüklemiştir.
Muhakkak ki İslam, kafirlere davet yoludur. Bu davet hikmetle, güzel öğütle, iyi bir tartışma üslubu ile yapılır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır. Onlarla en güzel şekilde mücadele et. Muhakkak rabbin kimin yoldan saptığını ve kimin de hidayet üzere olduğunu en iyi bilendir." 120
Muhakkak ki, kafirlerin nefisleri çok azgın, kalpleri çok katıdır. Bunlara yumuşaklık ve lütuf ile davranmak, şefkatli olmak gerekir.
Bunun için Allah (c.c.) Musa ve Harun'u (a.s.) Firavun'a gönderdiği zaman onlara şöyle buyurmuştur:
"Ona yumuşak söz söyleyin, olur ki öğüt alır yada korkar." 121
Musa (a.s.) da böyle yaptı, Firavun'a karşı ilk buluşmasında latif davrandı. Davetini ona açtı ve onunla en güzel şekilde mücadele etti. Musa (a.s.) daha sonra Firavun'a Allah'ın (c.c.) emri gereği düşmanlık ilan etti.
Rasulullah (s.a.v.) de, Arap müşrikleri yada yahudi ve hıristiyan diye ayırmaksızın kendi dönemindeki inatçı müşrik ve kafirlere, Musa (a.s.) gibi yumuşaklıkla davranarak, davetini güzellikle sürdürdü. Yumuşaklıkla yaptığı açıklamalarla onları İslam'a davet etti. Çok uzun bir süre onlara sabretti. Rasulullah'dan (s.a.v.) onlara karşı davet esnasında kaba ve katı davranmak gibi bir şey asla sabit olmadı.
Rasulullah (s.a.v.) bütün bunları Allah'ın (c.c.) şu ayetlerine binaen yapıyordu:
"Ehli Kitap olanlarla ancak en güzel şekilde mücadele et. Ancak onlardan zulmeden kimseler hariç." 122 "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır. Onlarla en güzel şekilde mücadele et. Muhakkak Rabbîn kimin yoldan saptığını ve kimin de hidayet üzere olduğunu en iyi bilendir." 123
"Onların söylediklerine karşı sabret. Ve onlardan güzel bir ayrılışla ayrıl." 124
"Sen onların üzerine görevli bir bekçi değilsin." 125
Kur'an'da bu konuda daha pek çok ayet vardır. Hikmetle davet ve onların yalanlamalarından güzellikle yüz çevirmek, Allah-u Teala'nın şu ayeti ile çelişmez.
"Ey Nebi! Kafirlerle ve münafıklarla cihat et. Onlara karşı şiddetli davran, onların döneceği yer Cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir." 126
Buradaki kafir ve münafıklara karşı şiddet gösterme emri, sadece kıtal esnasında yapılması gereken bir ameldir. Çünkü savaş makamı davet makamının tam tersine şiddet ve sertlik makamıdır. Her makamın kendisine Özgü bir davranış şekli vardır. Bunun delili ise Allah-u Teala'nın şu ayetidir:
"Ey iman edenler! Kafirlerden yakınınızda bulunanlarla savaşın. Onlar sizde bir sertlik bulsunlar." 127
Buradaki sertliğin, savaş esnasındaki sertlik olduğu başka bir ayetin tefsirinden anlaşılmaktadır. Çünkü buradaki kıtal makamıdır.
Savaşan kimse savaştığı kimseye karşı cesaret, kuvvet ve sertlik gibi sıfatlarla muttasıf değilse, kendisine savaşta yardım olunacak değildir. Eğer savaştığı kimseye acısa, yumuşak davransa ve ona şefkat edecek olsa, zaten onu öldüremez.
Rasulullah'ın (s.a.v.) müşriklerle yapmış olduğu Bedir Savaşı bunu bize en güzel şekilde göstermektedir.
Rasulullah (s.a.v.) savaş esnasında safları sıkıştırarak, müminleri savaşta şecaatli davranmaya çağırmış ve şöyle buyurmuştur:
"Vallahi sizden hangi adam bugün savaşır ve arkasını dönüp kaçmazsa o kimse için ancak Cennete girmek vardır." 128
Rasulullah'ın (s.a.v.) bu yaptığı, nefislerin hezimetini önlemek için bir teşviktir. Lakin savaştan ve kafirlerin hezimetinden sonra onlardan yetmiş kişi esir alınmıştır. Fakat savaştan sonra onlara latif davranılmış, yaralan tedavi edilip sarılmış ve Rasulullah (s.a.v.) sahabelerine esirlere ikram etmelerini emrederek şöyle buyurmuştur:
"Esirlere ikram ediniz." 129
Hatta sahabe güzel yemeklerini onlarla paylaşmışlardır.
Allah (c.c.) Kur'an'da, esirlere latif davranıp onları İslama davet etme konusunda şu ayeti indirmiştir:
"Ey nebi! Elinizde bulunan esirlere de ki: "Eğer Allah kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse, size sizden alınandan daha kıymetlisini verir ve sizi affeder. Allah çok affeden ve çok bağışlayandır." 130
İşte bu ayet, müşrikleri İslama çağırırken, onlara yumuşak ve latif davranılması gerektiğine dair en güzel delildir.
Yine bu uygulama bize açık bir şekilde, kıtal makamı ile davet makamının uygulamalarının birbirinden çok farklı olduğunu da göstermektedir.
Davet makamı, yumuşaklık ve güzellikle davranma makamıdır. Kafirleri dine rağbet ettirip teşvik etmek ve onların kalplerini İslama ısındırıp yöneltmek için bu makamda güzel sözler kullanılır.
Bazı cahiller, davet makamı ile kıtal makamını birbirinden ayıramıyorlar ve kafirlere karşı gösterilmesi gereken beraetin onlara kötü söz söylemek, onlara sövmek, konuşurken onlara kaba sözler söylemek anlamına geldiğini zannediyorlar. Halbuki bu davranış gayet açık bir cahillik ve hamakattır.
2- Kitap ehlinin kadınlarıyla evlenmek ve kestiklerini yemek:
İslamı işittikleri halde İslama girmeyen kitap ehli yahudi ve hıristiyanların kafir oldukları ve ateşte ebedi olarak kalacakları konusunda asla şüphe yoktur.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"And olsun ki, 'Allah Meryemoğlu Mesih'in ta kendisidir' diyenler kafir olmuşlardır. Mesih şöyle demişti: "Ey İsrailoğulları sizin de rabbiniz, benim de rabbim olan Allah'a kulluk edin. Gerçek olan şu ki, Allah kendisine ortak koşana Cenneti haram kılmıştır. O kimsenin varacağı yer ateştir, zalimlerin hiçbir yardımcıları da olmayacaktır.
Yine and olsun ki, 'Allah üçün üçüncüsüdür' diyenler de kafir olmuşlardır. Bir tek ilah dışında hiçbir ilah
yoktur. Onlar bu söylediklerinden vazgeçmezlerse onların kafir olanlarına korkunç bir azap mutlaka gelip çatacaktır." 131
Bu ayet, onların Allah (c.c.) hakkındaki bu çirkin sözlerinden dolayı kafir olduklarına dair çok açık bir delildi Fakat buna rağmen ehli kitap diye adlandırılmışlar ve kitap ehli olmaktan çıkarılmamışlardır. Onların bu itikatların rağmen Allah (c.c), defalarca onlara bu isimle (Ya Ehle'l Kitab!) seslenmiştir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Ey kitap ehli! Dininizde aşırılığa gidip, Allah'a karşı hak olandan başkasını söylemeyin. Meryemoğlu İsa Mesih, yalnız Allah'ın Rasulü, Meryem'e ulaştırdığı kelimesi ve kendinden bir ruhtur. Artık Allah'a ve Rasulün iman edin de '(Allah) üçtür' demeyin. Kendi faydanız için (bundan) vazgeçin. Allah ancak bir tek ilahtır. Çocuk edinmekten münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter." 132
Allah (c.c), bütün bu iddialarına rağmen müslümanlar için onların kestiklerini yemeyi ve kadınları ile evlenme helal kılmıştır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Bugün size temiz olan nimetler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir. Mümin kadınların iffetlileriyle senden önce kedilerine kitap verilmiş olanların iffetli hanımları, mehirlerini vermeniz, zinadan uzak kalmaları ve şunu bunu gizli dost tutmamaları şartıyla size helaldi. İmanı tanımayıp nankörlük edenin ameli boşa gitmişti. Ve o ahirette de hüsrana uğrayanlardandır." 133
Kitap ehlinden iffetli hanımlara karşı duyulan sevgi nasslarda ve aşağıdaki ayette yasaklanmış olan kafirler sevgi besleme kapsamına girmeyip, ondan istisna edilmiştir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah'a ve Ahiret Gününe inanan bir kavmin Allah'a ve Rasulü’ne muhalefet eden kimselere sevgi beslediğini göremezsin." 134
Müslüman bir erkeğin kitap ehli olan bir hanımına karşı göstereceği sevgi böyle olmayıp, mubahtır. Çünkü Allah (c.c.) bunu ona helal kılmıştır. Buradaki mubah olan sevginin fıtri bir sevgi olduğunda şüphe yoktur. Allah (c.c.) erkeğin kalbinde bunu istisna kılmıştır. Bununla birlikte ehli kitaptan olan kadının müslümanların gizliliklerine muttali olması, yada kavmine İslama karşı yardım etmesi caiz değildir. Bu şart çerçevesinde isterse kendi dîni üzere kalabilir. Eğer isterse İslama girer, istemezse İslama girmesi için zorlanamaz.
Bunlar bilinmesi gereken dini zaruretlerdir. Buna ancak cahil olanlar karşı çıkarlar.
Bunun gibi onların yemeklerini yemek de caizdir. Müslüman bir kimsenin onların yemeklerini yemekten ve onlarla alış verişte bulunmaktan nehyedilemeyeceği konusunda şüphe yoktur.
Rasulullah (s.a.v.) ve sahabeleri, Hayber gününde yahudilerin kestiği etten yemişlerdir. Onların kestiklerini yemek, onlarla alış verişte bulunmak ve bunlar gibi ilişkiler daha önce de açıkladığımız gibi kafirlerden beraet aslı ile çelişmez ve beraeti ortadan kaldırmaz. Bunlar istisnalardır.
3- Güzel muamele ve ihsanda bulunmak, onların hidayetleri için dua etmek:
Muahid, zimmi ve müste'men kafirlere güzellikle davranmak ve onlara iyilik yapmak Allah-u Teala'nın şu ayetinde bildirildiği üzere caizdir:
"Allah, sizinle din hususunda savaşmayan, sizi diyarlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilikte bulunmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Muhakkak Allah adil davrananları sever." 135
Müslümanlar, onların hastalarını ziyaret etmek, cenazelerine gitmek, hediyelerini kabul etmek ve onlara hediye vermek, onların mutluluklarına sevinmek, hüzünlerine taziyede bulunmak, onların fukara ve muhtaçlarını sevindirmek, onları evlerinde ziyaret etmek, davetlerini kabul etmek, onların hidayetleri için dua etmek ve bunlar gibi olan diğer ilişkilerin yapılabileceği konusunda icma etmişlerdir. Buna muhalif hiçbir görüş duyulmamıştır.
Rasulullah (s.a.v.), kafirlerle savaş halinde bulundukları zamanlarda bile, onlardan pek çok taifenin hidayete ermesi için Allah'a (c.c.) dua etmiştir:
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allah’ım! Ebü Hureyre'nin annesine hidayet et!" 136
Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre Talîyi ve ashabı kalkarak Rasulullah'a (s.a.v.) geldiler. Tafıyl dedi ki:
"Ya Rasulallah! Muhakkak Devs kafir oldu ve yüz çevirdi. Onun aleyhine Allah'a dua et." İnsanlar dediler ki: "Artık Devs helak oldu."
Rasulullah (s.a.v.) dua etti ve:
"Allah'ım Devs'e hidayet et!" 137 buyurdu.
Devs, Ebu Hureyre'nin (r.a.) kabilesinden bir kimseydi.
Rasulullah (s.a.v.) Sakif için şöyle dua etmişti:
"Allah’ım! Sakif e hidayet et!" 138
Müslümanlar Taif şehrinin fethine güç yetiremediler. Rasulullah (s.a.v.) onların hidayete ermeleri için Allah'a dua etti. Onlar da müslüman oldular ve Medine'ye geldiler.
İşte kafirlerden olan inatçılar için yapılan bütün bu müstecab dualar, onların hidayete ermelerini dilemek için yapılmıştı.
Ömer bin Hattab'a (r.a.) ipekten bir hırka hediye edildi. Ömer (r.a.) bunu Rasulullah'a (s.a.v.) sordu.
Rasulullah (s.a.v.):
"Ben size bunun için gönderilmedim."
buyurdu. Ömer Bin Hattab (r.a.) da bunu Mekke’de bulunan müşrik kardeşine hediye olarak gönderdi.139
Bu olay müslümanların kafirlerin hediyelerini kabul edebileceklerine delildir. Ancak ipek gibi, müslümanların kullanılması helal olmayan şeyler bundan müstesnadır.
Rasulullah (s.a.v.) Mukavkıs’a hediyeler göndermiştir.140
Hayber’de de yahudilerden bir koyunu hediye olarak kabul etmiştir.141
Enes (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah’ın (s.a.v.) hizmetinde olan bir yahudi çocuğu hastalanmıştı. Rasulullah (s.a.v.) onu ziyaret etti ve başının yanına oturdu ve:
"Müslüman ol" dedi. Çocuk babasına baktı. Babası:
"Ebul Kasım’a itaat et" dedi. Çocuk müslüman oldu.
Nebi (s.a.v.) çocuğun yanından çıktı.
"Bunu ateşten kurtaran Allah’a (c.c.) hamd olsun." 142
diye dua etti.
Said İbn Müseyyeb’in babasından nakledildiğine göre:
Ebu Talip ölüm döşeğinde yatarken, Nebi (s.a.v.) geldi. Ebu Talip’e İslamı arz etti. Amr ve İbni Hişam ona:
"Atalarının (Abdulmuttalib’in) dininden yüz mü çeviriyorsun? " dediler.
Ebu Talip:
"Ben Abdulmuttalip milletinin dini üzereyim." diyerek öldü.143
İşte bunlar Rasulullah’ın (s.a.v.) müşrik ve yahudileri ziyaret ettiğinin delilidirler.
4- Onlara iyilik yapmak:
Bu da Kur'an nassları ile sabittir. Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"Onların hidayete ermesi senin üzerine bir borç değildir. Fakat Allah dilediği kimseye hidayet verir. Her ne hayır infak ederseniz kendi faydanızadır. Zaten siz ancak Allah'ın rızası için infak edersiniz. İnfak ettiğiniz her nimet size eksiksiz olarak geri verilir. Ve siz asla zulme uğratılmazsınız." 144
İbn Kesir, bu ayetle ilgili olarak der ki: "İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre bu ayet, müşriklerin pullarını kırma hususunda Rasulullah’dan (s.a.v.) istenen bir ruhsat üzerine nazil olmuştur."
Yine İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre: Rasulullah (s.a.v.) sahabelerini İslam ehli olanlardan başkasına sadaka vermekten nehyetmiş, sonra bu ayet nazil olmuştur.
"Onların hidayete ermeleri senin üzerine bir borç değildir."
Esma binti Ebu Bekir'den rivayet edildiğine göre: Kendisinin İslam dininden yüz çeviren müşrik bir annesi vardı. 'Ona tasaddukta bulunayım mı?' diye Rasulullah’dan (s.a.v.) izin istedi. Rasulullah da (s.a.v.) ona izin vererek, onu ziyaret etmesini emretti.145
İşte Rasulullah'ın (s.a.v.) bu davranışı, Allah-u Teala'nın şu ayetine uygundur:
"Eğer onlar, bilgin olmayan bir konuda seni bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dünyada onlarla maruf ve iyilik üzere sohbette bulun." 146
Kısacası Rasulullah'ın (s.a.v.) buyurduğu gibi kafirlere sadaka vermek ve onlara karşı ihsan ile muamelede bulunmak caizdir ve müstehaptır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Her bir yaş meyveden dolayı ecir vardır." 147
Dostları ilə paylaş: |