Dr nazim beratli


KIBRIS VE BAŞKA KRALİÇELER



Yüklə 0,7 Mb.
səhifə22/40
tarix23.01.2018
ölçüsü0,7 Mb.
#40277
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   40

KIBRIS VE BAŞKA KRALİÇELER

Aragonlu Eleonora ve Venedikli Catherina Cornaro, bir birine taban tabana zıt karakter özellikleri gösteren, iki Kıbrıs kraliçesidir. Eleonora muhteris, düzenbaz, zalim ve habis bir kadındır. Catherina Cornaro ise mülayim, güzel sanatlara düşkün, kendini feda etmeye hazır, soylu bir kadıncağız...

İkisini de burada anlattıktan sonra, ada tarihinde önemli yer tutan olaylar içinde yer almış, bir biçimde ada ile ilişkilendirebileceğimiz, başka kraliçelerden de söz etmemek, konuyu eksik bırakmak olur.

BU ADA BAZEN ÇEYİZ OLUR


Bunlardan en ünlüsü, Mısır Kraliçesi Kleopetra'dır ki; Roma döneminde Marc Antonius adayı hhediye olarak, kendisine vermiştir. Marc Antonius'un bu eylemini, adanın Afrodit'in yurdu olması bakımından, aşk ve kadınla özdeşleştirilmesine dayandırdığı, biliniyor. Kendisi, haksız da sayılmaz. Öte yandan, Kleopetra'nın da mitolojinin en aşifte tazesi olan Afrodit'ten kalır yanının bulunmadığını, yani hediyenin tam da yerine gittiğini, belirtelim.

TARİHİN TEK DİŞİ AMİRALİ


Ada ile ilİşkilendirebileceğimiz, Kleopetra kadar ünlü olmayan , ondan çok daha eski bir başka kraliçe de Halikarnassos Kraliçesi, Artemisiya'dır. Tarihe l. Artemisiya olarak geçen bu kadın, ünlü Salamis Deniz Savaşı'na katılmıştır. Hem de amiral olarak. Salamis Deniz Savaşı, orta doğu egemenliği üzerine yapılan ilk savaştır. O zaman bir Yunan kolonisi olan Salamis kralı, Persler'e meydan okuyunca, Kıbrıs açıklarına gelen Pers donanmasına karşı, Yunanistan'dan yardım ister. Bu savaşta, Yunan ve Pers donanmaları, Salamis açıklarında kapışmışlar ve yunan gemileri, güçlü Pers imparatoru Xerkes'in gemilerini batırıp, donanmasını darmadağın etmişlerdir. Artemisiya, işte bu savaşın amirallerinden biridir. Denizde, Persleri yenmeyi başaran Yunan donanmasının bu zaferi bir işe yaramaz. Zira Kıbrıslılar, karada Pers ordusu önünde bozguna uğrarlar.

Aklımıza gelmişken: Amiral l. Artemisia, Pers donanmasında yer almaktadır! Rum dostlarımız da bilmem kaçbin yıllık tarihten bahsederken, kendilerini bunun mirasçıları olarak takdim ediyorlar ama, kazın ayağı hiç de öyle sanıldığı gibi değildir. Ulusçu önyargilarla geçmişe bakmak adamı bazan işte böyle şaşkına çevirir çünkü ulus, tarihin başından beri var oaln bir kavram olmayıp, dümnyaya Fransız Devrimi’nin hediye (ve belki de belâ) ettiği bir kavramdır. İş bu kadarla sınırlı kalmaz... Yunanlılar, bir kadın amiralle savaşmış olmayı bir gurur sorunu haline getirip, Artemisia'nın başına, ödül koyarlar. Onu yakalayacak olan Yunanlı kaptan, onbin drahmi ödül alacaktır.

Savaş başlamadan, Xerkes'i uyaran Artemisia, Salamis körfezinde savaşı kabul etmenin, Persler'in işine gelmeyeceğini, avantajın Yunanlılar'da olduğunu söyler. Ne var ki mağrur Xerkes, kuvvetlerine o denli güvenmekteydi ki Artemisiya'nın düşünceleri, kabul görmez. Savaş sonunda, Pers filolları, perişan olurlar. Bir tek filo, savaşı kayıpsız atlatır, o da tahmin edileceği gibi, Artemisia'nınkidir. O zaman, Xerkes tarihe geçen şu sözleri söyler:

" Bugün, erkekler kadınlar gibi, kadınlarsa erkekler gibi savaştılar!"

Dünyanın yedi harikasından biri olan Moseleum'u yaptıran, bu anlattığımız değil, ll. Artemisia'dır. Madem ki okuru rahatsız etmeyi iş edindik, Moseleum’un ne olduğunu da anlatalım:

ll.Artemisiya’nın, önce kardeşi sonra da kocası (breh!) olan, Mosele’nin anıt mezarı...



BAZAN DA ANAYA HEDİYE


Ada ile bağlantılı bu kraliçelerden sonra, bilindiği gibi, Osmanlı döneminde de Kıbrıs Valide Sultan Hası, yani padişahın annesinin malı olmuştur.

Bana öyle geliyor ki bu adada Afrodit'in ruhu hep yaşamış ve hep yaşayacaktır.




DEKAMERON'DA KIBRIS

Ortaçağ yazınına damgasını vurmuş, iki edip vardır. Bunlardan Dante, İlahi Komedya ile manzum edebiyatın doruğudur. Boccaccio ise Dekameron (On gün) adlı eseri ile düzyazının en önemli temsilcisidir.

1313'te muhtemelen Floransa'da dünyaya gelmiş olan Boccaccio, Dekameron'da, Floransa'da ortaya çıkan bir veba salgını esnasında, şehirden kırlara kaçan yedi hanım ve üç delikanlının, salgının geçmesini beklerken hoş vakit geçirmek üzere, hergün birbirlerine anlattıkları, onar hikayeyi aktarmaktadır. Böylece toplam yüz hikayede o günkü Akdeniz çevresinin yaşamı anlatılmaktadır. Yazarın İtalyan olması dolayısıyla, ağırlıklı olarak İtalyan yarımadasının ele alınmış olması, doğaldır. Ne var ki, ortaçağ İtalya'sında yazı dilinin Latince olmasına mukabil, halk dili ile yazılmış olan bu eser, bugünkü İtalyanca'nın yaşamasının ana etkenlerinden birisidir.Öte yandan, o zaman Avrupası'nın merkezi olan İtalya gibi bir ülkede yazılıp, orada okura sunulan Dekameron'da, Akdeniz çevresindeki çok daha önemli yerlerden söz edilmezken, birkaç hikayede Kıbrıs'ın adının geçmesi, Baf, Mağusa ve Lefkoşa'dan bahsedilmesi, o zamanlar, adanın o günkü batı uygarlığı için, oldukça bildik bir yer olduğunun göstergesidir.


İLK GÜN


Dekameron'un ilk gününün dokuzuncu hikayesi, l. Haçlı Seferi sonrasında, Kudüs'ü ziyaret eden soylu bir Gaskonyalı kadının, dönüş yolunda uğradığı Kıbrıs'ta, karşılaştığı bir saygısızlığı, krala şikayet etmesi üzerinedir. Bilndiği gibi, Kıbrıs'ta Latin egemenliği ve adanın bir kralının olması, ll. Haçlı Seferi'ni takibendir. İlk Haçlı Seferi sonrasında, ada henüz Bizans egemenliği altında olup, bir kralı da bulunmamaktadır. Yani, Boccaccio'nun bu öyküsü ile tarihsel gerçekler arasında bir uyum, yoktur. Adada Lüzinyan döneminin başlangıcı, 1192'dedir. Boccaccio'nun Dekameron'u kaleme aldığı tarih ise 1348 - 1351 arasıdır. Bu düzeyde bir yazarın, iki yüzyıl önceki bir olay hakkında bilgi yetersizliğinden dolayı hataya düşmesi, beklenemez. İşin aslı, yazarın bu hikayeyi, 2.yy sonlarından kalma, yazarı bilinmeyen, Novellino diye bir kitaptan aldığıdır. Bu bilgi, adanın önemini, oniki yüzyıl geriye götürmektedir. Peki, 2.yy sonlarında, Kıbrıs'ın bir kralı var mıdır? Hayır! O dönemde de ada, Roma yönetimi altındadır. Roma'nın Kıbrıs'a gelişi ise MÖ 59 yılındadır. Demek ki, Novellino'nun bilinmeyen yazarı, o tarihten önceye, Ptolemeler dönemine ait kulaktan duyduğu eski bir öyküyü kaleme almış, Bocaccio da o hikayeyi, uyarlayarak, orta çağa taşımıştır.

Bu veri de adanın İtalya'da o zamandan beri bilinen, dikkate değer bir belde olduğunun kanıtıdır.

Bu hikayeden öğrendiğimiz bir başka gerçek, Kıbrıslılar'ın o zaman da kendilerini yönetenlere sövmeyi, günlük bir iş olarak bellemeleri ve yönetenlerin de bu sövgüleri, ciddiye almamalarıdır... Anlaşılan, bu bir gelenek!



Yüklə 0,7 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin