Sultanlar
|
Unvan
|
Yıl(H/K)
|
Yıl(Miladî)
|
Muğiseddin
|
Mahmud
|
511-525
|
1117-1131
|
Gıyaseddin
|
Davud
|
525-526
|
1131-1132
|
I.Tuğrul
|
-
|
526-527
|
1132-1133
|
Gıyaseddin
|
Mes’ud
|
527-547
|
1133-1152
|
Muîneddin
|
Melikşah
|
547-548
|
1152-1153
|
-
|
Muhammed
|
548-554
|
1153-1159
|
Süleymanşah
|
-
|
554-556
|
1159-1161
|
Arslanşah
|
-
|
556-573
|
1161-1177
|
II.Tuğrul
|
-
|
573-590
|
1177-1194
|
Selçuklular, Maveraünnehir ve Harezm’de devam eden uzun mücadelelerden sonra Horasan’a girerek Sultan Mahmut’u Dandanakan’da mağlup ettiler (431-1040). Savaş sonrası düzenlenen kurultayda fethedilen topraklar Tuğrul ve Çağrı beylerle, amcaları Musa Yabgu arasında paylaşıldı. Başta Nişabur, Merv ve Herat olmak üzere Horasan şehirleri çok direnmeden Selçuklu yönetimine girdi. Tuğrul Bey’in anne bir kardeşi olan İbrahim Yinal Rey, Kazvin ve Hemedan gibi Orta İran şehirlerini kısa bir sürede ele geçirdi. hanedanın diğer üyeleri Çağrı Bey’in oğlu Kavurd Bey ise, babasına tabi olarak Kirman’a hâkim oldu.
Tuğrul Bey önce Kâkûye (Kâkûî/ Kâkeveyh) hanedanının idaresinde bulunan Isfahan’ı ele geçirdi (H.443/ 1052). Ardından Bağdat’a girerek, buradaki Büveyhî hâkimiyetine son verdi (H.447/ 1056). Böylece Sasani devletinden sonra ilk defa El-Cezîre’den Maveraünnehr’e kadar bütün İran coğrafyası tek bir devletin sınırları içerisinde birleşmiş oldu. Sultan Alparslan, Malazgirt zaferiyle Bizans direnişini kırarak, Selçuklu Devleti’nin sınırlarını daha da genişletti. Melikşah zamanında, devlet Orta Asya’dan Akdeniz’e, Aral gölünden Mısır’a kadar uzanan büyük bir imparatorluk haline geldi.
Başlangıçta ülkede hanedan üyelerinin ortak sorumluluğunu kabul eden ve adem-i merkeziyetçi bir yapılanma içerisine giren Selçuklular, kısa bir süre sonra yerel idari gelenekleri benimsediler. Selçuklu hâkimiyetinin siyasi merkezî Nişabur, Rey, Isfahan, Merv Hemedan gibi şehirlerdi. Tuğrul Bey, kendisine Ali bin Abdullah SâLar-ı BuzCani ve Amîdül-Mülk El-KundûRi gibi İranlıları vezir tayin etti. Bu vezirlerin bir vazifesinin göçebe-asker Türkler ile yerleşik tabea İranlılar arasında bir denge kurmak olduğu düşünülEbilir. Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün çabaları neticesinde, askerî cephesi Türkler’e, bürokrasi cephesi İranlılara dayanan, hukuk olarak Sünni İslam’ı esas alan bir devlet sistemi kuruldu. Bürokrasi, bir kısmı daha önce Gazneli devlet teşkilatında görev almış nüfuzlu bir İranlı kâtip sınıfının eline bırakıldı. 1050 yılından itibaren merkezî devlet anlayışı benimsenmekle beraber devletin kuruluş döneminde imtiyazlı bir konuma gelen Kirman’ın devlet içerisindeki ayrıcalıklı statüsü devam etti. Selçuklular, idari açıdan İran coğrafyasında kendi dinî-siyasi anlayışları ile çelişmeyen mahallî hanedanların hâkimiyetlerine dokunmadılar. Bazen bunlara yenilerini eklediler. Yezd ve çevresinde, Isfahan’ı terke mecbur kalan Kâkûye hanedanı, Sistan’da Nîmrûz Melikleri, Buhara’da Burhan ailesi, Harezm’de Anuş Tekin ailesi Selçukluların bu eyaletlerdeki temsilcileri oldular.
Selçukluların askerî başarıları, Türkmen kabilelerinin İran’a akın etmelerine yol açdı. Ancak bu Türkmen kabileleri ya Horasan’ın doğusunda tutulmaya çalışıldı ya da Azerbaycan üzerinden Bizans’a yönlendirildi. Selçukluların göçebe Oğuz soydaşlarına karşı, şehir kültürünü koruyan bu tutumu, Şecere-i TErakime ve Şecere-i Türk’ün müellifi Hive Hanı Ebulgazi Bahadır Han (1603-1663) tarafından açıkça eleştirilmiştir. Selçuklu sarayı, İran dilini ve edebiyatını koruyup geliştirmede en az Samani ve Gazneli sarayları kadar önemli idi. Resmi yazışmalarda ve bürokraside Nizamülmülk’ten itibaren Farsça kullanıldı.
Melikşah’ın ölümünden (H.485/ 1092) sonra, oğulları ve hanedanın diğer mensupları arasında çıkan taht kavgalarıyla zayıflayan imparatorluk, hanedanın son kudretli üyesi Sultan Sencer devrinde bir ara toparlandıysa da, doğudan gelen Karahıtay istilası (H.536/ 1142) ve Oğuz isyanı (H.548/ 1153) sonunda yıkıldı. Bununla birlikte Selçuklu hâkimiyeti Irak ve Orta İran’da Hicri 590/1194 yılına kadar devam etti.
Selçukluların İran’a gelişi ekonomik, sosyal ve dinî açıdan gayrı memnun bir kitlenin ortaya çıkmasına sebep oldu. İsmailî propagandacıların yoğun faaliyetleri bu kitleyi kendi yanlarına çekti. Selçuklu sultanları, Melikşah devrinden itibaren Şii karakter taşıyan dinî ve siyasi muhalefet hereketinin lideri Hasan Sabbah etrafında örgütlenen ve bazı müstahkem mevkileri ele geçiren İsmailîlerle uzun bir mücadeleye girdi. Bu mücadelede önemli başarılar kazanılmakla birlikte, İsmailîler hiçbir zaman İran’dan sökülüp atılamadı. Fakat bunlar İran’da istikrarlı bir devlet kurmaya muvaffak olamadılar. Selçukluların tarih sahnesinden çekilmesinden sonra da İsmailîler boşalan siyasi zemini dolduramadılar. Alamut’taki hâkimiyetlerine Hülâgû tarafından son verilinceye kadar sadece bazı müstahkem kalelerde tutunabilen muhalefet örgütü olarak kaldılar. Oniki İmam’dan yedincisi olan Cafer (Recep Bey burada bir yanlışlık var. İmam Cafer Sadık altıncı imamdır, yedinci imam ise onun oğlu Musa Kazımdır), öldükten sonra yerine geçmesi için İsmail’i İmam tayin etmişdir. Ancak İsmail babasından önce ölmüştür. İsmailiyye mezhebi, İsmail’in ölmediğini, gizlenmek için ortadan kaybolduğuna inanır. Hasan Sabbah’ın bağlı olduğu NazaRi kolu, Onsekizinci İmam (Caferi-Şii inançta 18. İmam yoktur, imamlık 12. İmam ile son bulmuştur, İsmailiye inancının konusunu Caferiliğe bağlarsanız Azerbaycan genelinde eserin kıymetine darbe indirmiş olursunuz ve müthiş tenkide uğrarsınız. Caferilikle İsmailiyeyi birbirinden ayırmalısınız) Mustansır’dan sonra Musta’li değil, NizaRi’nin gelmesi gerektiğini savunur. Muhalifleri, Hasan Sabbah’ı müridlerine haşhaş kullandırarak kendisine bağladığını iddia ederler. Ancak onun bilim ve kültür yönüne hiç değinmezler. İsmailiyye mezhebinin, “Ağa Han” hanedanının imamlığında devam ettiğini Hindistan, Pakistan, Afganistan ve İran’da bu mezhebe mensup geniş bir cemaatin yaşadığını biliyoruz. (Osman Gazi Özgüdenli, İA, “İran” maddesi ‘Fetihten Safevilere Kadar’, s.397-398; Servân/ Yüzbaşı Ahmed KEyvanpur, Tarih-i Umumî Azerbaycan, s.23;Gulam-Reza Tabatabâyî Mecd,: dairetül-Maârif-i Musavver Zerrin, s.358; J.H.Kramers, İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, , s.1013-1030)
*
Azerbaycan Atabekleri
اتابكان آذربايجان
|
Atabek İldeniz
|
541-568
|
1147-1173
|
Muhammed Cihan Pehlivan
|
568-581
|
1173-1185
|
Kızılarslan
|
581-586
|
1185-1190
|
Ebubekir Muhammed İldeniz
|
586-606
|
1190-1210
|
Özbek bin Pehlivan
|
606-622
|
1210-1225
|
*
Harezmşahlar/ HarezmŞahîyân
خوار ز مشاهيان
|
Kutb’ed-din Muhammed
|
H.490-522/ M.1097-1128
|
Atsız bin Kutb’ed-din اتسز
|
H.522-551/ M.1128-1156
|
İl-Arslan
|
H.551-567/ M.1156-1172
|
Sultan Şah
|
H.567-568/ M.1172-1172
|
Âlâ’ed-din Tekeş/ Tekiş
|
H.568-596/ M.1172-1200
|
Muhammed bin Âlâ’ed-din
|
H.596-617/ M.1200-1220
|
Celâl’ed-din Mengübertî
|
H.617-628/ M.1220-1231
|
*
Selçuklu devletinin yıkılmasından sonra İran’da siyasi hâkimiyet küçük hanedanların eline geçti. Selçuklu hükümdarlarının oğullarının eğitimiyle görevlendirdikleri atabeglerin güç ve nüfuzlarını artırmaları müstakil hanedanların ortaya çıkmasına neden oldu. Azerbaycan’da İldenizliler (1148-1225) ve Fars’ta Salgurlular (1148-1286) bu bölgeleri idare eden atabeg kökenli hanedanlardır. Yezd Atabegliği (1141-1318) Yezd ve çevresine hâkim oldu. Bu atabegliklerin yanı sıra, aslen atabeglik olarak kurulmadığı halde kendilerine atabeg unvanı verilen hanedanlardan Büyük Loristan Atabegleri (1155-1423) ve Küçük Loristan Atabegleri (1174-1597) hâkimiyetlerini uzun süre devam ettirdiler. Kirman ve çevresi, kendilerine Kirman Karahıtayları veya Kutluğhanlılar devleti denilen hanedanın idaresine girdi. (Osman Gazi Özgüdenli, İA, “İran” maddesi ‘Fetihten Safevilere Kadar’, s.398; Servân/ Yüzbaşı Ahmed KEyvanpur, Tarih-i Umumî Azerbaycan, s.23; J.H.Kramers, İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, , s.1013-1030)
*
Büyük Moğol İlhanları
مغول- ايلخانيان
|
|
Dostları ilə paylaş: |