Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı



Yüklə 8,05 Mb.
səhifə169/411
tarix01.01.2022
ölçüsü8,05 Mb.
#105928
1   ...   165   166   167   168   169   170   171   172   ...   411
Tayfa adı

Sayısı (Hane)


-Yomut

9.215

-Göklen

2.550

-Teke

10.710

-Caferbay

(Kara-Sungur, Sultanabad, Gümüştepe, Hasankulı, Oğ, Çeleken, Etrek ve Balkan bölgesi iskân yerleridir. Dervâze’den Bölük Seden-Rustan ve Devletabad’a kadar)

2.215

-Yaralı

(Ovnuk Tomaç 250 hane, İri Tomaç 140 hane, Çükgän 85 hane, Burkaz 110 hane, Arık 100 hane, Kel 45 hane, Köseli 45 hane, Gızıl 90 hane, Sakallı 90 hane)

955


-Nuralı

(Kem 220 hane, Kör 60 hane, Gurd/Kurt 60 hane, Garaincik 200 hane, Pañg 150 hane, İgdir 50 hane, Kelte 170 hane)

910

-Oğurcalı

(Hasangulı’da oturmaktadır. 350 hane)

350

-Ak ve Atabay tayfaları:

(Devletabad, Aksın ve Ak-Kale’dan Daracık’a kadar olan mıntıkada otururlar; Sahna 100 hane, Soku 75 hane, Yanpı 40 hane, Mämed-Alık 170 hane, Sarıcalı 40 hane, Kese 45 hane, Kese-Arka 150 hane, Düvünçi 80 hane, Tana 200 hane, Kankırma 80 hane, Kullar 20 hane, Garadaşlı 20 hane)

1.020

-Ak

İki tayfadır:

A.Uzun Ak 320

B.Kısa Ak 280



600

-Yalkı ve diğerleri

2.285

-Yalkı

530

-Sagar

65

-Vekilli

195

-Gır

40

-Mirzalı

65

-Arazlı

25

-Onluk

140

-Daz ve Düyeci/ Düyacı دياجى

(Daz tayfası, Sultan-Devin sınırından Ak-Meşhed’e kadar olan mıntıkada sakindir. Bu bölge, Bölük Fahr İmadü’d-din dağına bitişiktir)

1.755

-Deveci

(Ak-Meşhed sınırından Gorcî nehrine kadar olan mıntıkada oturmaktadır. Gürgân-Salyan sınırı ve Ketûl-Bölük dağına bitişiktir. 1.105 hane)

1.105

-Oduk اودك

140

-Sarıca-Meyvet ميوت

70

-Hîveli

105

-Küre

100

-Abdal ve İçmek

120

-Baka

20

-Karacadağlı/ Karacadağî

500

-Bıtrak tayfası ve diğerleri

(Gorcî nehrinden Kâfir-Devin’e kadar olan sahada yaşarlar)

200

-İmir/Eymir tayfası

(Kâfir-Devin’den Daşılım’a kadar olan mıntıkada otururlar. Findirisk ve Kenizek dağına bitişik ve Gürgân /Senger-Suvar’ın kuzey sınırıdır)

375

-Küçük tayfası

(Daşılım sınırından Karatikan’a kadar olan bölgede yaşarlar. Bu mıntıka, Gürgân/Senger- Suvar sınırı Findirisk ve Kenizek’e bitişiktir)

-

-İgdir tayfası

(Küçük civarında otururlar)

200

-Ustadcık

190

-Horta

155

-Kanyakmaz tayfası

(Bibi-Şirvan’da otururlar. Az bir bölümü, Daz tayfası arasında yaşamaktadır)

300

-Salak tayfası

(Yomut tayfası içerisinde otururlar)

255

-Kuru

(Çoğunluğu Etrek ve Balkan’da oturur)

250

-Bähelke

(Etrek civarındadırlar)

260

-Tatar

(Nüfusları fazla değildir. Göklenlere yakın otururlar)

220

-Kuçuk Tatar

(Göklenlere yakın otururlar)

450

-Yasavcı

210

-Huzda/ Hûzdeh/ Hovzdeh حوزده

90

-Ata tayfası

90

-Mahdum tayfası

120

-Göklen tayfaları

(Dodurga ve Halka olmak üzere ikiye ayrılırlar; Dodurgalar 1.377 olmak üzere, toplam 2.550 hanedirler. Dodurgalara, 476 hane olan “Kırk”lar da dâhildir; Kırklar, doğu sınırı Méşkanber, batı sınırı Gürgân suyu olan mıntıkada otururlar)

2.550

-Bayındır

230

-Geyniklik

100

-Sofyan

100

-Akkılıçhanlı/AkkılıçHani fırkası

123

-Nefeshanlı/NefesHani fırkası

107

-Gökçe

100

-Dehne

100

-Çeke

76

-Yañgak tayfası

(Batı sınırı Künbed-i KABus’a bitişik, doğu sınırı Kebud-Came olan mıntıkada yaşarlar)

226

-Sıñgırık tayfası

(Gürgân yakınındaki Deregez ile Kâfir Gala arasındadır)

295

-Kötü Mecmen

116

-Üç Govunlu

110

-Kuşçu ve Garaşor

139

-Horuşor

120

-Gerkez tayfası

150

-Halka-Dağlı

(Sıncı ile HayDarabad ve Doğyalum arasında yaşayan Çakır-Begdililer de bunlara dâhildir. 431 hane)

1.173

-Arap ve Ay-Derviş

(Garaşıhlara bağlıdırlar; Arap 66 hane, Ay-Derviş 150 hane)

216

-Garabalhan/Karabalkan tayfası

(Yaşam mıntıkaları, Gürgân suyu kaynağının yakınındaki Kuranabad ve Sarısu’ya bitişiktir)

-

-Erkekli

112

-Yokarıboylu

140

-Aşäk(ı)boylu

165

-Kayı

(Yaşam sahaları; Batı sınırı Méşkanber’e, doğu sınırı MorgZar’a bitişiktir; Bunlar; Tömek 56 hane, Darı 56 hane, Karnas 47 hane, Bogaca 40 hane بوقجه )

199

-Teke Ahal/ Ahal Tekeleri

(Yaşam sahaları; doğuda Aşkabat, kuzeybatıda Kızılarbat, güneyde dağa bitişik olup Bocnurd, Kuçan ve Deregez, kuzey ve kuzeydoğuda Karakum ve Hîve’dir; Ahal Teke, iki tayfadır. Bunlar Otamış ve Toktamış olup, kalelerde iç içe yaşamaktadır. 9.460 hanedirler. Karakum Tekeleri ‘Kumnişîn’, dağ eteğinden uzakta çöl düzlüğünde yaşarlar. 1.250 hanedirler)

10.710

*


Ahal Tekeleri’nin Oturduğu Kaleler
Ahal; Köpetdağı eteğinde, Gevers ile Kızılarbat arasında yerleşen tarihi bir oblast/ Vilayettir. Ahal adı, Göktepe’den 17 km kuzey ve doğuda bulunan Ahal isimli yerin adından kaynaklanmıştır. (TSE, 1.cilt, s.238)


İskân yeri

Nüfusu

(Hane)

İskân yeri

Nüfusu

(Hane)

Aşkabat Galası

800

Koşu Galası

400

Gökçe

500

Kıpçak

300

Bâgır Galası

70

Baba-Arap Galası

400

Karız/Këriz

50

Parız

40

Allahverdi Han Galası

50

Harman

400

Nur Galası

150

Heri-Gala

200

Kellecar كله جا ر

100

Büzmeyin

400

Nava (Şaydanav)

40

Mehin

400

Mürçeli

60

Kelate-İşobası

80

Kelate

60

Yengi Kale/Yeñi Gala

250

Ahal

500

Aktepe

400

Göktepe

400

Yaracı

350

Karakan

250

Durun

350

Burnu

300

Munça

80

Sunça

80

Nohur

300

Arçman

400

Bam

350

Burma

350

Kızılarbat

600

*Daha önce de belirtildiği üzere, hane sayıları 9.460’tır. Her haneyi beş kişi kabul edersek, nüfusları 47.300, altı kabul edersek 56.760’tır.

*Tekeler, İran’da oldukça azdırlar. Deştek, Duyduh ve Tegelek-Huz köylerinde yaşamaktadırlar. Ayrıca Künbed bölgesinde yüzden fazla aile meskûndur. (Mirza İbrahim, SeferName-i Esterabad ve Mazenderan, s.57-61; Emin Gülî, Tarih-i SiyâSi ve İctİmaî Türkmenhâ, s.231-239; Birleşik Türkmenistan Tarihi, s.14)

Türkmen İl/ Uluslarının Özellikleri


XI. yüzyıldan itibaren Türkmen olarak adlandırılan Oğuzlar, aynı dönemde Amuderya/ Ceyhun, bugünkü Kuzey Afganistan, Etrek ve Gürgân nehir boyları ile Horasan’da yaşamaktaydılar. Balkan’da Horasan Salurları ikamet etmekteydi. Salur, Teke, Yomut ve Sarıklar bu dönemde Mankışlak ve Karaboğaz’ın güneyinde Hazar denizi sahilleri ile Aral Gölü arasını yurt tutmuşlardı. Üçüncü grubu oluşturan Çavdur, İgdir ve Abdallar, bugünkü Özbekistan sınırlarının kuzeyindeydiler. Kuzey Horasan’da Tekeler, Etrek ve Gürgân nehirleri ortasında Düyeci, Oklu, Göklen ve Eymirler yaşamaktaydı.

İslamiyet’ten sonra “Türkmen” adını alan Oğuzların; Türkmenistan, İran, Azerbaycan, Irak, Suriye, Türkiye, Balkan ve Stavrapol Türkleri’nin ataları olduğu tartışmasızdır. Selçuklu, Osmanlı, Horasan, Maveraünnehir, İran, Irak, Suriye ve Anadolu’da hüküm süren hanedanlar Türkmen-Oğuzlardan ve Kıpçaklardan çıkmıştır. Bu durum, Oğuzların ve Kıpçakların Türk Aleminde ve dünya tarihindeki önemini ortaya koymaktadır. Gazneliler dâhil, 1925 yılına kadar İran’da hüküm sürmüş hanedanların büyük bölümünün atası bu Türkmenlerdir.

Türkmenler, yüzyıllarca çeşitli kavimlarin yanı sıra, kendileri gibi Türk olan Hîve Hanlarının baskı ve şiddetine muhatap oldular. Bu nedenle devamlı yer değiştirerek, batıya doğru haraket etmek zorunda bırakıldılar. Böylece Cergelan, Gelidağ ve Karasu havzası Türkmen yurdu oldu.

Hîve Hanlarının Türkmenlere uyguladığı en büyük zulüm, Ceyhun/ Amu-Derya’nın akış mecrasını değiştirmeleridir. Nehir daha önce Ulu Balkan ile Kiçi Balkan arasından akıp Hazar denizine ulaşıyordu. Hîve Hanları, 1558 yılında nehrin akış güzergâhını değiştirerek, Aral Gölü’ne çevirdiler. Eski güzergâh üzerindeki nehir sahilinde bolluk içinde yaşayan Türkmenler, açlığa mahkûm edildi. Nehrin kuruması üzerineTürkmen köy, kasaba ve şehirleri çöle döndü. Halk batıya doğru göç etti. Ceyhun nehrinin mansabının değiştirilerek Türkmenlerin içine düşürüldüğü zillet ve sonuçları akademik araştırma konusu olmalıdır. (Anlatan: Prof.Dr.Soltanşa Ataniyazov) Bugün Yomut il/ ulusunun Caferbay aşireti ve bu aşirete bağlı olan Yaralı ve Nuralı cemaatları Hazar denizi kenarında, Kümbed-i Kâvus’tan Merave’ye uzanan yay doğrultusunda Yomutların Atabay aşireti, bunların arasında Caferbay aşireti cemaatlarından Garavî/ Gerevi غروى ve Düyeciler oturmaktadır. Kümbed-i Kâvus ve gene Meravetepe’nin doğusunda Cergelan ve Bocnurd’a kadar Göklenler bulunmaktadır. Cergelan’da ise, Teke ve Nohur illeri yaşamaktadır.

XX. yüzyılda siyasi çalkantılar nedeniyle bazı Türkmen gruplarının Tahran civarı ile Rey ve Save mıntıklarına yerleştikleri görülmektedir. Bunların bir bölümü Nasreddin Şah döneminde teb’îden buralara gönderilmiştir. Horasan Bölge Valiliği’ndeki (Bugün Horasan-ı Rızavi BV) Türbet-i Cam Türkmenleri de benzer şekilde buraya yerleştirilmiştir. Rusya’da kolektif sistemin ilanından sonra İran sınırını geçen Türkmenler, Rıza Han’ın baskısı ile Etrek nehri sahillerinde tutulmuşlardır.

Bugün Türkmenler, ata vatanları olan Türkmenistan Cumhuriyeti, Güney Türkistan topraklarının devamı olan Kuzey Afganistan ile Türkistan’ın batı uzantısı olan İran’ın bugünkü Gülistan Bölge Valiliği adı ile anılan Mazenderan’ın doğusu, Horasan Bölge Valiliği’nin üçe bölünmesi ile ortaya çıkan Kuzey Horasan ile Horasan-ı Rızavi bölge valiliklerindeki köy, kasaba ve şehirlerde (İran Türkmenistanı) yoğun olarak meskûndurlar. (Emin Guli, Tarih-i SiyâSi ve İctİmaî Türkmenhâ, s.210)
Türkmenlerin Aslı ve NesEbi
Türkmenler, birkaç bin yıl önce Türkistan’daki Baykal, Balkaş/ Teriñg-Köl ve Aral gölleri etrafında yaşamaktaydı. Zamanla bölge ikliminin değişmesi üzerine, hayvanlarını her mevsim farklı bölgelere götürmek durumunda kaldılar. Sulak ve bol otlu çayırlıklar aramaya başladılar. Böylece Türkmenlerin göç olgusu meydana çıktı. Suyun çekilip, otlakların kuruması, peşisıra ekeneklerin verimsizleşmesi, MaMurelerin yok olmasına sebep oldu. Kuraklığın şiddetinin artması, nüfusun çoğalması, insanların hastalanıp ölmesi, hayvanların telef olması, yaşam şartlarını çekilmez hale getirdi.

Bu şartlar nedeniyle Türk ve Moğol halkları çoğunlukla Çin’e ve batıya yöneldi. Çünkü Himalaya dağları ve Tibet yükseklikleri onların güneye inmesine engel oluyordu. Zaten İran ile Turan arasında binlerce yıldır temas bulunmakta ve İran’da Türkler yaşamaktaydı. Sasani şahlarının kuzeydoğuda yaşayan Türklerle yakın temasları mevcuttu. Sasanîlerin son dönemlerinde Türkler Asya’nın merkezinden gruplar halinde haraket ederek, Horasan’ın kuzeyine inmeye ve buralarda edindikleri yaylak ve kışlaklarını genişletmeye başladılar. Zamanla kurdukları köy ve şehirlere yerleştiler. Horasan’a yerleştikten sonra İran-Turan kültür etkileşimi daha da arttı. Gazneliler ve Selçuklular, kendi soydaşları olması nedeniyle Türkmenler bu devletlerin topraklarında -çatışmalara neden olsa da sürülerini otlattılar. (“Hüner ve Merdum” dergisi, sayı:61-62, s.52-54)

Üstad ZEbihullah Safa şöyle yazmaktadır; “İran Türk hükümetlerinin teşkilinde Türk esirleri de etkili olmuştur. Bunların ilk gerçekleştirdikleri, güçlü Gazneli devleti oldu. İslam’ın kabulünden sonra İran’da Türk Selçuklu devletinin kurulması, İran’da büyük bir medeni gelişime sebep oldu. Bu devlet, adını Dukak oğlu Selçuk’tan almıştır. Dukak, “Sert yay” anlamına gelmektedir. Dukak, Oğuz Türkleri’nin devamı olan Türkmenlerin liderlerinden biriydı. Onun sayesinde bölgede Türkmenlerin nüfuzu oldukça arttı”. (Dr.ZEbihullah Safa, Tarih-i edebiyât-ı İran, 2. cilt, s.3-10)

Halef Tebrizi şöyle demektedir; İran sınırına mücavir bölgede oturan sarı derili kabileler, Türkmen olarak adlandırılmakta ve tanınmaktadır. “Türkmen” adına XI. yüzyıldan itibaren rastlanmaktadır. Bunun Farsça çoğulu “TürkMaNan”dır. İranlı yazar ve düşünürler, bu çerçevede Ebü’l-Fazl Beyhâkî ve GerDizi de bu tabiri kullanmıştır. Türkler “Oğuz”, Araplar ve Farslar “Ğuz” daha sonra “Türkmen” ve çoğulu olan “TErakime” demişlerdir. Oğuzlar, bugünkü Moğolistan topraklarında oturmaktaydılar. VIII. yüzyıla ait Orhun KitAbeleri, onlardan bahsetmektedir. Türkmenler, Oğuzlardır. “Türkmen” adı, Türklerin yaşadığı batı bölgelerinde yaygındır. Bu isim, Tong-Tin’in Çince ansiklopedisinin 193. bölümünde “Tökumöng” şeklinde geçmektedir. Diğer bir ifade ise, “Suk-Tak”tır. Bundan, Alanların ülkesi kastedilmektedir. Bu kavim, Miladın başlangıcında Seyhun nehrinin doğusuna düşen aşağı akağında oturmakta idi. Burası X. yüzyılda Oğuzların kadim yurdu olarak kayıtlara geçmiştir. İslam kaynaklarında, “Türkman, El-Türkman” ve çoğulu→ “El-Türkmaniyyûn” şeklinde yazılmıştır. MukaddeSi’nin, “Ahsen’üt-TekâSim” adlı eserinde de benzeri kayıtlar bulunmaktadır. (Muhammed Hüseyin bin Halef Tebrizi: Burhan-ı Kâtı’, s.24)

Camiiüt-Tevârih şöyle diyor; Bu kavmin büyükleri, düşünürleri ve yazılı kaynaklarına göre, Türk ve Türkmenlerin ortak atası “Oğuz Han”dır. Reşideddin Fazlullah El-Vezîr İmad’üd-Dövle Ebi’l-Hayr bin-Muvaffak’üd-Dövle Ali Hemedani, Türk kavminin, yani Oğuzların ortaya çıkışını, bu kavmin ileri gelenlerini, düşünür ve yazarlarına dayanarak derlediği efsâne ile ilgili şöyle yazmaktadır; “İslam tarihlerinde de zikredildiği üzere Nuh peygamber, küre-i arzı güneyden kuzeye üçe bölmüş, her birini oğulları arasında pay etmişti. Güneyine Sudanlıların atası olan Ham’ı, ortasına Arap ve Farsların atası olan Sam’ı, üçüncü bölüm olan doğuya ise, Türklerin atası olan Yafes’i göndermiştir”.

Türklerin aslı Yafes bin Nuh’a dayanmaktadır. “Olcay Han veya İbilec Han” da denen Abubca Han, Hz.Nuh’un oğludur. Alan, Abubca Han’ın yakın neslidir. Bunlar düzlükte oturur, yaylaklardan da istifade ederlerdi. Yaylakları, İnanç kenti sınırında, ulu dağlarda bulunan Ortak ve Kortak’tır. Diğer taraftan Yorsuk, Kakyan ve Karakurum sınırına ulaşır. Karakurum’a, “Karkurum” da denmektedir. Talas ve Karı-Sırım, buranın yakınındadır. Karı-Sırım kenti, kadim ve büyük bir şehirdir. Bu şehri görenler, kentin başı ile sonunun bir gün çektiğini ve kırk kapısının olduğunu söylemektedir.

Abubca Han’ın ابوبجه خان , Dib-Bakoy ديب باقوى isimli bir oğlu bulunmaktadır. Dib, “Taht, yer ve mansap”, Bakoy ise, “Ulusun seçilmiş ulu lideri” anlamına gelmektedir. Babasından kendisine şan, şeref, şevket, hanlık ve cömertlik miras kaldı. Dib-Bakoy’un; Kara-Han, Or-Han, Kor-Han ve Kuz-Han isimli dört oğlu oldu.

Kara-Han, babasının baş hanı, yani veliahtı idi. Kara-Han’ın bir oğlu oldu. Üç gün anasını emmedi. Bu duruma anası Ay-Kağan çok üzüldü. Üç gün boyunca ağladı. Gece olunca, çocuk anasının düşüne girdi. “Tanrı’ya inanman şartıyla sütünü emerim” diyordu. Düşünü başkasına anlatması halinde çocuğunun ölEbileceğini düşünerek çok korktu. Tanrı’ya inandı ve rüyasını kimseyle paylaşmadı. Çocuk annesini emmeye başladı. Bu bir yıl sürdü. Her geçen gün çocukta Allahi bir güzellik oluşmaya başladı.

Çocuğun güzelliği, gücü-kuvveti akranlarından çok üstündü. Adının konması zamanı gelmişti. Bir yaşına basınca konuşmaya başladı. Ve “Adımı Oğuz koyun” dedi. Çevresindekiler şaşkındı. Ancak Allahi bir güce sahip olduğu görülüyordu. Adı, “Oğuz” kondu.

Oğuz, gençlik yıllarına geldiğinde, babası ile anlaşamadı. Aralarında savaş başladı. Ve 75 sene sürdü. Kara Han’ın yaralanıp ölmesi ile savaş sona erdi. Oğuz’un başarısını ve hanlığını kabul etmeyen amcaları ve çocuklarından bir bölümü ayrılarak doğuya doğru yola çıktılar. Moğollar, Oğuz Han’ın kendisini terk eden amcalarının neslindendir. Oğuz’u destekleyen amcası ve çocuklarına “Uygur” denmiştir. Uygurlar, bu nesildendir. Diğer amcası ve çocuklarına “Kanglı” adı verilmiştir. Kıpçak, Kalac/ Halac ve Ağaç-eri kavimlari, Oğuz ile ittifak etmiş ve ondan ayrılmamıştır.

Reşideddin Fazlullah Uygur, Kanglı, Kıpçak, Harluk/ Karluk, Galac/ Halac ve Ağaç-eri ulusları ile ilgili şöyle yazmaktadır: “… Türkmenler, Oğuz’dur. Bahsi geçen kavimler, daha önce ‘Uygur’ adı altında bir aradaydılar. Daha sonra Uygurlardan ayrıldılar. Kalanlara Uygur denmeye devam edildi. Oğuzlar, 24 boya ayrıldı. Bu boyların tamamının ayrı adı vardır. Türkmenler de bu Oğuz boylarındandır. Ancak Türkmen adı çok eski değildir. İslamiyetten sonra ortaya çıkmıştır. Türkmenler, mutlak Oğuz ve Türktürler. Maveraünnehr ve İran’a gelerek, soya-sopa karışıp yerleştiler. Tacikler bunlara ‘Türkmen’, yani ‘Türk+Manend; Türklüklerini kaybetmeden, Türk gibi kalanlar’ demişlerdir. Bu sıfat, zamanla Oğuzların tamamını ifade eder Hale gelmiştir”.

30 ve 32. sayfalarda, Oğuz Han’ın evliliği hikâye edilir. 36-43-ncü sayfalarda ise, 24 Oğuz Boyu’nun listesi, ongunları ve damgaları hakkında değerli bilgiler bulunmaktadır. 27. sayfada dokuz satır da olsa “Ergenekon Destanı” verilmektedir. Cengiz Han’ın hayatı eksiksiz verilmiştir. Velhasıl “Camiiüt-Tevârih der-Tarih-i Moğol” isimli kitap, Türkler için hazine değerindedir. (Camiiüt-Tevârih der-Tarih-i Moğol, 1.cilt, s. 29-33, 35-36)

Oğuz Han, İran, Turan (Türkeli/ Türkistan), Şam, Mısır, Rum, Frengistan ve diğer ülkeleri ele geçirdikten sonra, asıl yurdu olan Ortak ve Kortak’a geri dönerek, otağında bu dünyaya veda etmiştir.

Oğuz Han’ın ebediyete intikalinden sonra oğullarından Gün Han, babasının tahtına oturmuş, 70 yıl hüküm sürmüştür. Babasının da danışmanı olan üstün ahlak ve şeref sahibi İgit Irkıl Alp’in nasihat ve yol gösrericiliği ile kardeşlerine ve oğullarına görev taksim etmiş, tamga, mühür ve ongun vermiştir.

Yüksek şeref sahibi, hanlar hanı Oğuz’un altı oğlundan 24 Türk boyu meydana geldi. Dağ Han, Oğuz Han’ın üçüncü çocuğu olmasına rağmen, Türk kavmi onun “Han” olmasını istedi. Dağ Han’ın dört oğlu oldu. Yamut Türkmenleri, İlk oğlu Salur’un ondokuzuncu göbek neslidir. Yamut’un üçücü ceddi Oğuzcuk’un beşiz oğulları oldu. Bu çocuklardan nesli çoğaldı ve Yomut, Yermeli (Kitapta يرمرلى), Karakoy قاراكوي , Salur, Esrarı, Sarık ve Tekeler meydana geldi. Yomut’un Atlı Temur ve Kutlu Temur isimli iki oğlu vardır. Atlı Temur Hîve Yomutları’nın ceddi, Kutlu Temur ise İran Türkistanı Yomutları’nın ceddidir. Kutlu Temur’un oğulları; Şeref, Çonu ve Kuçuk’tur. Şeref’in, dört oğlu vardır. Bunlardan üçünün adı; Düveci دووجى (Bazı metinlerde→ Düyeci), Karavı قرهوى ve Behelke’dir. Dördüncü oğlunun Caferbay, Baka ve Yılkı isimli üç oğlu vardır.

Çonu’nun üç oğlundan altı küçük tayfa çıkmıştır. Bunlar İgdir, Ak-Atabay, Daz, Kan- yakmaz (Bazı metinlerde → قانى يوقما ت) ve Bıtrak’tır. Bunlar da kendi aralarında küçük tirelere ayrılır.

Kuçuk’un çocukları, aynı adla hem tayfa, hem de tire/ cemaat oluşturmuşlardır. İran Türkistanı’nda oturan Yomutlar, Kutlu Temur’un neslindendir.

Göklen Türkmenleri, Kayı Han neslindendir. Kayı Han, Gün Han’ın oğlu, Oğuz Han’ın ise torunudur. (Mecelle-i Dünyâ-yî Coğrafya, sayı:3, s.27; Emin Guli, Tarih-i SiyâSi ve İctİmaî Türkmenhâ, s.220)

Türkmen aksakallarının rivayetine göre, Selçuklu şehzadelerinden biri Horasan’da yönetici olur. Türkmen tayfalarına yıllık 24 bin koyun vergi koyar. Ancak aç gözlü şehzade, koyun sayısını artırarak, Serdarlarından birini vergi almak üzere gönderir. Ancak Türkmenler ayaklanarak, şehzadeyi ele geçirir ve hapsederler. Türkmen seçkinleri, tarihlerinin kaydedilmesine büyük özen göstermiştir.

Şah Abbas Safevi, Türkmenlerin saldırılarını önlemek amacıyla Horasan’ın bügünkü Türkmenistan sınırına mücavir Kuçan ve Deregez bölgesine, Batı İran’dan getirdiği büyükçe bir Kürt grubu yerleştirmiştir. (İrec Afşar Sistani, Îlhâ, Çâdurnişînan…, 2 cild, s. 1038-1041)

“Nadir Şah Afşar, Türkmenlerin ikamet yerlerini birkaç kez değiştirmiştir. Ağa Muhammed Han Kacar (1796-1797), tahta oturduğu sırada, Türkmenler yaptıkları akınlarla Horasan halkını bezdirmiştir. Bu nedenle Horasan’a Türkmenler üzerine asker sevketti. Savaşta Türkmenlerden hayatını kaybeden çok oldu. Bunun yanı sıra çok sayıda kadın ve çocuk esir edildi. Esir edilenler, tanınmış Türkmen ailelerine mensuptu. Türkmen hanları ve beyleri, kadın ve çocuklarını geri alabilmek için Kacar hanedanına boyun eğmek mecburiyetinde kaldılar ve Horasan bölgesindeki akınlarına son verdiler. Ağa Muhammed Han, bunların bir grubunu payitahta getirtti. Hem kendisi, hem de müteâkip Kacar Türk şahları bunları şahsi hizmetlerine aldılar”. (Henry-René d’Allemagne, s.558)

İngiliz Bakanlarından birinin eşi olan Lady Sheil, 1849-1853 yılları arasında İran’da bulunmuştur. Şöyle demektedir: “Dikkatimi çeken olaylardan biri de, Tahran’daki Türkmen kadınları oldu. Göklen kabilesinden olan bu hanımların eşleri başkentte rehin olarak tutulmakta imiş”. (Hatırat-ı Lady Sheil, s.167)

İran ile Rusya arasında sınır çizgisi tam olarak belirleninceye kadar Türkmenler, Türkmenistan ile İran arasındaki yaylak ve kışlakları arasında göçe devam ettiler. Yomut, Teke, Salur ve Sarık aşiretleri her iki devletin sınırına mücavir mıntıkalarda yaşamaktaydı. 1917 devriminden sonra yaylak ve kışlaklar arasındaki sınır geçişleri sona erdi. Türkmen Sahra ile dağlık Balkan arasındaki göç tamamen durdu. (Mecmua-i Makâlât-ı MerdumşiNaSi, 2.defter, s.59)


İl/ Ulus Yapısı
Türkmenler, Mazenderan Bölge Valiliği’nden ayrılarak, ayrı bir bölge valiliği haline getirilen Gülistan topraklarında ve Horasan’da tarım ve hayvancılıkla geçimlerini temin etmektedir. Bu nedenle yılın yarısını yaylakta, diğer yarısını kışlakta geçirirler. Her Türkmen ailesi, öy/ ev adı verilen keçe ile kaplı alaçık/ çadırda yaşamlarını sürdürür. Çadırların yanında, diğer ailelerin öy/ alaçıkları yer alır. Hayvanlar, bir veya birkaç sürü halinde çayır ve yaylalarda otlatılır. Bir grup çadır toluluğundan meydana gelen aile birimine “Oba” adı verilir. Obalar, bir veya birkaç kilometre uzakta birbirlerine komşu halinde konuşlanırlar. Oba toplulukları, küçük bir tire ve tayfa oluşturur. Bazen bu tire ve cemaatlerin sayısı yüze ulaşır.

Küçük tayfaların aile ve üye sayısı zamanla artış gösterir. Aşiretlerin güçlü olması, onları yabancı tayfaların saldırı ve tecavüzlerinden korumasına katkı sağlar. Koruma ihtiyacı nedeniyle akraba tayfalar birbirlerine yakın bölgelerde oturmayı tercih ederler. En küçük tehlike anında kenetlenirler. Her aşiretin diğer aşirete yakın özel toprakları vardır. Küçük aşiretler, akraba aşiretlerler her zaman dayanışma halindedir. Birlikte büyük bir aşireti, hatta il/ ulusu meydana getirirler. Türkmenler, aşağıda gösterilen silsile yolu ile büyük Türkmen illerinden birine mensuptur:


Fert →Aile/ Familya →Oba →Tire/ Cemaat →Tayfa/ Aşiret→ İl/ Ulus
Her büyük Türkmen tayfası, geçim kaynağı olan hayvancılığı organize şekilde sürdürEbilmek için oba, cemaat ve küçük tayfalar şeklinde yapılanmıştır. Türkmenler iş ve mesleklerini değiştirinceye kadar geleneksel il/ ulus ve aşiret yapılanmalarını değiştirmemiş, korumuşlardır. Zamanla hayvancılığı bırakarak, tarıma ve yerleşik hayata geçmişlerdir. Obalar yerlerini köylere terk etmiş, il/ ulus yapılanması geleneksel özelliğini devam ettirmese de isim olarak varlığını korumuştur. (Hüner ve Merdum, sayı:61-62, s.49-51)
Erk/ Güç Yapısı
Geçmişte oba, cemaat ve tayafaların başında aksakallar bulunurdu. Türkmenler bu şahsiyetlere “Yaşulu” demektedir. Tire/ cemaat ve tayfaların liderleri, Türkmen halkının müracaatı halinde her türlü problemi halletmekle yükümlüydü. Zaten bu nedenle seçilmekteydiler.

Malik ve Zari’ der-İran” kitabının müellifi şöyle yazmaktadır; İlin tamamı, bir “Han”ın yönetimi altında değildir. Obanın aksakalı ve ileri gelenleri, kendilerine bir dilek intikal ettiğinde, bu konuyu açık ve seçik bir şekilde halletmek durumundadır. İle mensup sıradan bir insanın dileğinin geçiştirilmesi söz konusu değildir. (E.K.S.Lempton, malik ve Zari’ der-İran, s.301)

Her aşiret, gerektiğine inandığı zaman tayfa reis/ hanını azlederek, yenisini seçme hakkına sahiptir. Bu nedenle Türkmen il ve tayfalarında babadan oğla geçen beylik ve hanlık geleneği bulunmamaktadır. Çünkü her Türkmen, han ve bey olabilecek asalete doğuştan sahiptir. Hiçbir Türkmen, diğer Türkmen’e göre asalet yönünden önde değildir. (Hüner ve Merdum, sayı:61-62, s.51)
Türkmenlerde Toprak Mülkiyeti Düzeni
Şemsi 1312/ 1933 yılı öncesine kadar Türkmen Sahra’da birkaç çeşit mülkiyet düzeni bulunmaktaydı. Tayfa düzeni veya tayfa mülkiyeti bu cümledendir. Bu usul, Türkmen bölgesinde ağalık-raiyyet sisteminin olmadığının gösterir.

Her bir Türkmen aşiretinin sınırları belli olan “Yurt”u bulunmaktadır. Yurt, tayfa/ aşiret üyelerinin malıdır. Her üyenin yurt üzerinde müşalık (taksim edilmemiş ortak mülk) hakkı mevcuttur. Bu nedenle her Türkmen ailesi, müşterek mülkiyet hakkına sahip olmasından ötürü hem yaylakta, hem de kışlakta kendine düşen vergi payını “Bey” veya “Han”a ödemek durumundadır. Türkmen, kimsenin kulu veya raiyyeti değildir. Bu durum Anadolu Türkmenleri arasında da böyleydi. Osmanlı, Anadolu Türkmenleri’ni bir türlü kul ve köylü haline getiremedi. Osmanlı ile Türkmenler arasındaki özgürlük mücadelesi, XIX. yüzyıla kadar devam etti. Bu yüzden çok sayıda Anadolu Türkmeni canından, malından mülkünden olmuştur. Alevilik/ Kızılbaşlık suçlamalarının altında yatan gerçek bu hususlardır. Anadolu Türkmenlerinin İran Türk Şahlarına sığınmasının nedenleri arasında gene bu mülkiyet ve özgürlük problemlerinin olduğu bilinen hususlardır. Türkmenler, köylü ve rayiyet olmayı hep reddetmiştir. Daha sonraları Hüdavendigâr Vilayeti valisi olarak karşımıza çıkacak olan Ahmet Vefik Paşa, Batı Anadolu Müfettişliği sırasında Ege Türkmen/ Yörüklerinin çadırlarını başlarına geçirmiş, büyük zulümler yapmıştır. Bugün Ahmet Vefik Paşa’nın adı, Ege Türkmen/ Yörükleri arasında, “Çadır Yıkan Ahmet Paşa”dır. Türkmenleri, kılıç zoruyla köylüleştirmeye çalışmıştır. Onun zoruyla kurulan Türkmen/ Yörük köyleri halkı, günümüzde de, “Çadır Yıkan Ahmet Paşa iskânıyız” derler.

Alevilik/ Kızılbaşlıkla suçlanan Türkmenler ile Sünni olduğu ifade edilen Yörük/ Türkmenler arasında, inanç ve gelenek olarak, herhangi bir fark bulunmadığı da bir gerçektir. Ancak XIX. yüzyıladan sonraki iskânlardan sonra mollaların gayretiyle farklılıklar oluşmaya başlamıştır.

Türkmenlerin yurt ve otlakları dışında, başka yerde mülkiyet hakları yoktur. Öte yandan kirasını ödemek kaydı ile diğer bir il veya aşirete ait toprağı ekEbilmektedirler. (İktisad-ı Gürgân ve Künbed…, s.140-143)

Seyf’üd-Dövle, Şemsi 1281/ 1902 yılında Esterabad’ta fermanferma olduğu dönemde, Muzaffereddin Şah’a Göklen ve Yomut illeri hakkında bir rapor göndermiştir. Raporda şöyle yazmaktadır; Yomut ili mensupları, soygun ve baskınla yaşam sürmektedir. Toprakları çok verimlidir. Her aşiretin kendine ait toprağı vardır. Ayrıca bu toprağın yakınında şahsi veya kendisine miras olarak intikal etmiş, “yurt”u da bulunmaktadır. (Malik ve Zari’ der-İran, s.300-301)

Türkmen tayfaları, “Çomur/ yerleşik” ve “Çarva/ göçebe/ devlet-gez” olarak ikiye ayrılır. Çomurlar, genellikle yerleşik hayata geçmişlerdir. Çiftçilik ve tarımla meşguldürler. Çarva adı verilen aşiretler, hayvancılık yapmaktadır. Bu nedenle yayla göçünü sürdürmektedir. Bunun yanı sıra tarımla da uğraşırlar.

Şemsi 17 Dey 1316/ 1937 yılında kabul edilen kanunla, “Hâlise” adı verilen Şah’a ait mülklerin satışına karar verildi. Ancak bu tarihte Esterabad’ta 103 hâlise köy vardı. Bu kanun uygulamaya konunca, söz konusu Türkmen köyleri Rıza Şah’ın mülkiyetine geçti. Burada “Özel Mülk Yönetimi” kuruldu. 12 Behmen 1311/ 1932 tarihli “Mülkiyet ve Tapu Kanunu”na göre, bu topraklar Rıza Şah adına kayda geçti. Hâlise topraklara ilave olarak, Gürgân arazisi ve ovası, Türkmen aşiretlerine yönelik sindirme politikası çerçevesinde özel mülkiyet haline getirildi. Şemsi 1317/ 1938 yılına kadar Gürgân ve Künbed ile kuzeydeki bazı yaylalar hariç, ova kesiminde bulunan köylerin tamamı kayıt altına alındı. Şah’ın amacı, aşiretleri iskân ederek, ellerindeki gücü ortadan kaldırmaktı. Diğer yandan Türkmenler arasında hükmü olmayan, ancak halkı kontrolde çok etkili olan ağa-raiyyet sistemini Türkmen mıntıkasında da uygulamaya sokmayı arzu ediyordu.

30 ŞehRiver 1320/ 1941 tarihinde Rıza Şah tarafından yayınlanan ferman/ kararname ile şahısların üzerinde görünen ihtisas toprakları, evveliyatları dikkate alınarak, devlete iade edilmelerine karar verildi. Bu kararnamenin ardından, 12 Hordâd 1321/ 1942 tarihinde devlet tarafından el konulan eski ihtisas/ hâlise toprakları hakkında şahısların dava açabileceklerine dair kanun yürürlüğe girdi. Elinde belgesi olanlar, dava açıp haklarını geri aldı. Bir bölümü, belge ibraz edemediğinden devlet mülkiyetinde kaldı.

Hâlise adı verilen şah mülkleri, Şemsi 1328/ 1949 yılına kadar devletin tasarrufunda kaldı. 20 Tîr 1328/ 1949 tarihinde kabul edilen kanunla, bu mülkler Rıza Şah’tan oğlu Muhammed Rıza Şah’a devredildi. Geliri vakfa ait olmak üzere bu topraklar “Pehlevi hanedanı Vakfı/ Mevkûfe-i hanedan-ı Pehlevi”ye devredilerek bu adı aldı.

Şemsi 1329/ 1950 senesinde söz konusu topraklar, çiftçilere mülkiyet senedi ile ifraz edildi. Verimine göre en az dört, en çok onbeş hektar halinde bölündü. Her bölüm bir aileye bırakıldı. (İrec Afşar Îlhâ, Çâdurnişînan…, 2.cilt, s.1049-1051)

Türkmenlere ait yaylaların bir bölümü ve ormanlık alanlar, millîleştirme kanunu çerçevesinde devletin tasarrufuna geçti. Ancak geçmiş dönemde yaylalarda hayvan otlatma hakkı olanların hukukları yok sayılmadı. Haliyle Türkmenlerin ellerinden topraklarının alınması sırasında çıkan olaylar, ayaklanmalar, zulümler, akan kanlar, ayrı bir araştırma konusudur.
Türkmenlerin Ekonomisi

Tarım:


Türkmen tayfa/ aşiretleri, kadim tarihten beri tarımla meşgul olmuşlardır. İskender Münşî şöyle demektedir: “Göklenlerden SayınHaniler, I.Şah Tasmasb’ın saltanatı döneminde Gürgân nehri civarına geldiler. Burada çok geniş bir alanda ekim yaptılar”. Yomutlar da XVII ve XVIII. yüzyıllarda ekim dikimle meşgul oldular.

Kuzey bölgesinde kış mevsiminin ve tabiat şartlarının uygun olması nedeniyle Türkmen aşiretleri arasında tarım hızla yayıldı. Bundan ötürü Türkmen tayfalarından Atabaylar Etrek, Gürgân ve Karasu nehirleri sahillerine gelerek, yaklaşık dokuz ay süre ile burada kalırlar. Ekimlerini yaparlar, mahsullerini topladıktan sonra tekrar kuzeydeki kışlaklarına geri dönerlerdi”. (Türkmenhâ-yı İran, s.33)

Halen Türkmen Sahrası pamuk, tütün, ayçiçeği, susam, soya, tahıl, meyve ve yaz sebzelerinin üretildiği merkez ovadır. Gürgân ve Deşt, İran’ın en önemli pamuk üretim merkezidir. Ayrıca üretim miktarı ve yüksek kalite bakımından ülkenin gelişimine olumlu katkı sağlayan bir bölgedir. Pamuğun ülke genelindeki üretiminin %80’i buradan elde edilmektedir. (Coğrafyâ-yı Mufassal-ı İran ‘Bediî’, cilt 3, s.57)

Gürgân ve Deşt’te, Ş. 1348/ 1969 yılında pamuk ekim sahası yaklaşık 200 bin hektardı. Ancak Ş. 1361/ 1982 tarihinde bu miktar 116.105 hektara düşmüştür. (Mecelle-i Telâş, sayı:21, s.52)

Bölge, aynı zamanda kaliteli tütün ekimi için de uygun bir yerdir. En önemli tütün üretim merkezi Minudeşt’in dağlık mıntıkalarıdır. Susam, Gürgân ve Deşt’te perakende olarak ekilmektedir.

Karpuz, Türkiye’de “Topatan” denen “TaliBi” ve “Germek” kavun cinsleri, kabak, salatalık, patlıcan, domates gibi yaz sebze ve meyvalarının ekimi yapılmaktadır. (Coğrafyâ-yı Mufassal-ı İran ‘Bediî’, cilt 3, s.64)

Deşt-i Gürgân (Gürgân Ovası), yağlı tohum bitkilerinin ekimine uygundur. Burada Göklen aşireti tarımda oldukça faaldir. Yalnız bölgede toprak mülkiyetinden kaynaklanan Türkmenlerin içinde bulunduğu sıkıntıların sona erdirilmesi için ciddi çalışmaların yapılması gerekmektedir. Burası bölgenin ihtiyacı olan ürünlerin tamamını karşıladığı gibi, ülkenin diğer bölgelerinin ihtiyaçlarına da cevap vermektedir. ( Mecelle-i Dünyayî Coğrafya, sayı:3, s.27)
Türkmenlerde Hayvancılık ve Besicilik
Gürgân ve Deşt mıntıkası, ülkenin önemli hayvancılık merkezlerinden biridir. Çünkü tarım bitkisi çok miktarda üretilmektedir. Bu nedenle besiciliğin yaygınlaşması için gerekli şartlara sahiptir. Doğal çayır ve otlaklar, yemlik bitkiler bol miktardadır. Gürgân ve Deşt topraklarının %30’unda hayvancılık yapılmaktadır.

Geçmişte Gürgân, Künbed ve Deşt hayvancılık, besicilik ve et üretim merkezi idi. Eski istatistik bilgilerine baktığımızda, bölgede üç milyon büyükbaş hayvan vardı. Bu sayı, Ş. 1332/ 1953 yılında 1.300.000’e, Ş. 1345/ 1966 yılında 1.127.000’e, Ş. 1348/ 1968 yılında 1.275.000’e düşmüştür. Halen bu miktar daha da azalmıştır. Otlak ve meraların ortadan kalkması, Türkmen bölgesi ile ilgili bilimsel nitelikli plan ve programların hazırlanmaması, üretilen hayvanların piyasa değerinde satılamaması bunun sebepleri olarak gösterilmektedir. Çözüm bekleyen problemler, bölgedeki hayvancılık ve besiciliği olumsuz etkilemektedir. (Mes’ele-i Zemîn der-Sahrâ-yı Türkmen, s.128; Mecelle-i Telâş, sayı:21 ve 24)


Türkmenlerde El Sanatları
El Sanatları:

Türkmen Sahra’da ve diğer Türkmen mıntıkalarında oturan Türkmenlerin el sanatları, onların kültür ve yaşam tarzlarıyla doğrudan alakalıdır. El sanatları, kadim bir tarihe sahiptir. Önemli el sanatları halı, kilim, cicim ve benzeri dokumaların yanı sıra ipekçilik, ayrıca iğne oyaları ve nakışları sanat eseri niteliğine sahiptir. Aşkabat’taki Millî Müze, Türkmenlerin sahip olduğu yüksek kültür hakkında yeterli bilgi vermektedir. “Türkmen’in bildiğini, tilki bilmez” derler ya, sahip oldukları yüksek sanat anlayışı tam bu mesele uygundur Halıcılık ve kuyumculuğun nadide örnekleri başta olmak üzere, bu müzede birbirinden değerli Türkmen kültür varlıkları sergilenmektedir.


İğne İşi: Türkmen aşiretlerinde iğne ile yapılan nakışlar, etkileyici özelliklere sahiptir. Türkmen kadınlarının giydiği elbise yaka ve tuman paça ağızlarının tamamı nakışlıdır. Elbise yakalarının çevresi ve başörtüsü günümüzde daha sade işlenmektedir. Bu işlerde düğüm, sanatın temelini oluşturur. Türkmen kadınları düğüm atmada çok Mahirdirler.

Nakış yaparken, önce düz çizgileri işler, daha sonra bükmeli tarzda aradaki boşlukları zarif şekilde doldururlar. Bunu yaparken örnek kullanmazlar. İğne va nakış işçiliğinin Farsça karşılığı “Güldûzî”dir. Ege’de eskiden bu işi yapan ustalara “Gullapduz” denirdi. Şalvar paçası, elbise yakası ve başörtüsü kenarlarının işlenmesinde genellikle mavi, yeşil, beyaz ve turuncu renkli ibrişim de denen ipek iplikler kullanılmaktadır.

Elbisenin üstüne giyilen “kaba” ve “başörtü”ye, birbirini takip eden geometrik desenlerin işlemesinde kırmızı, siyah, sarı ve beyaz ipek iplik kullanılmaktadır.

XX. yüzyıl ilk yarısına kadar Türkmen kadınları işli siyah ipek başörtü kullanırdı. Bu nakışlar genellikle birbirinin benzeri yıldızlar tüm zemini kaplayacak tarzda yapılırdı. (SeyRi der-Sanayi-i Destî İran, s.250-251)

At çulu veya atkeçesi yün dokuma kumaştan yapılır ve nakışlanır. Nakışlar, satranç karesi ve güneş şeklindedir. At çulunun kenarları keçe veya yünlü kumaşla çevrilir.
Keçecilik: Türkmenler arasında geçerli bir sanattır. Piyasada Türkmen keçelerinin özel bir yeri vardır. Halk arasında keçecilikle ilgili bir destan anlatılır: Hz. Süleyman’ın çoban olan oğlu, koyun yününden kumaş dokumayı arzu eder ve uğraşmaya başlar. Ancak denemelerinde başarısız olur. Amacına ulaşamaz. Ümitsizliğe düşer. Yünleri avuçlayıp yere çarpmaya başlar. Bir taraftan da ağlamaktadır. Göz yaşları yünlere nüfuz eder ve birbirlerine yapışır. Bunu görünce problemi çözmüştür. Yünü ıslatmak ve dövmek gerekmektedir. Böylece keçe yapmaya başlar. İlk keçe ustası O’dur. Hz. Süleymanın oğlu keçecilerin ustası ve piri/ ocak-pir olarak kabul edilmekte, “Rabbi’n-Nev’” adı ile anılmaktadır. Türkmenler arasında bu efsâne yaygındır. (SeyRi der-Sanayi-i Destî İran, s.285)
Halıcılık: Türkmen kız ve kadınları, kadim tarihi dönemlerden beri halı dokumacılığı ile meşguldür. Halı dokuma sanatı, nesilden nesile intikal etmiştir. Türkmen halı, seccade ve diğer dokumalarının çeşitli kullanım alanları bulunmaktadır. Halı, Türkmen çadırı ve evinin bezeğidir. Meydan halıları, seccadeler, yolluklar, kapı kilimleri, ocakbaşı askıları, evleri ve çadırları süsler. Halılar, hem duvara asılır, hem de üzerinde oturulur. Ayrıca dokuma torba, çuval, hurçun, mefreş ve benzerleri günlük kullanım eşyalarıdır.

Türkmen halılarının üzerindeki nakışların her birinin anlamı vardır. Yurt dışında büyük rağbet görmektedir. Özellikle Avrupa, Amerika ve Rusya Türkmen halılarının baş müşterileridir. Halıların renk ve nakışları Teke, Yomut, Göklen ve diğer il ve aşiretlerde farklı farklıdır. Gördes düğümlü Türkmen halılarına “Buhara Halısı” denmektedir. Türkmenistan, Özbekistan ve Afganistan, son zamanlarda Pakistan’da da dokunmaktadır. (Bibi Rabia Logaşova, s.49-51)


Kültür ve edebiyat
Türkmenlerin kültür ve edebiyatı, XII ve XIII. yüzyıllara kadar Türkistan ve buna bağlı olarak Horasan, Maveraünnehr, İdil-Ural, Deşt-i Kıpçak, İran, Kafkasya, Anadolu ve diğer yurtlarda yaşayan Turânî uluslarla ortaktı. Türkmen aydınları, Türkmen yazılı kültürünün, aşağıdaki evrelerden geçerek günümüze ulaştığını belirtmektedir:

-XII- XV. yüzyıl aralığı- Kıpçak dönemi

-XV- XVII. yüzyıl aralığı- Çağatay dönemi

-XVII- XIX. yüzyıl aralığı- Klasik edebiyat dönemi (Mahtum Kulu ve sonrası)

-XIX-ncu yüzyıldan itibaren- Çağdaş Yeni edebiyat Dönemi
Ceyhun ile Hazar Denizi arasında yer alan Türkmenistan Devleti, 27 Ekim 1991 tarihinde bağımsızlığını kazanmıştır. Halen Türkmenistan Cumhuriyeti sınırları dışında Türkistan yurtlarından Tacikistan, Özbekistan, Kazakistan, Çin, Afganistan ve İran’da, ayrıca Irak, Suriye, Türkiye, Rusya’nın Stavropol ve Astrahan ülkelerinde milyonlarca Türkmen yaşamaktadır. Bunların arasında çok sayıda Türkmenin yaşadığı ülkelerden biri de İran’dır.

Moskovalı yazar Bibi Rabia Logaşova’nın, İran Türkmenleri hakkındaki tarihi-etnografik hususları da içine alan kitabında, İran Türkmenleri’nin ortaya çıkışı, il/ ulus-tayfa yapılanması, yaşam şartları, maddî ve millî kültürleri, ayrıca aile ilişkileri konularında bilgiler verilmektedir.

İranlı etnograf Huşeng Pur-Kerim’in, İran Türkmenleri hakkındaki makaleler toplusu, Türkmenleri’nin durumu hakkında derinlemesine bilgiler sunmaktadır. Bu makalelerde edebi mirasla ilgili bilgiler de dikkate alınmıştır. Örnek olarak, Hicri Atayev’in çalışmasında edebiyatın gelişimi verilmiştir. XI. yüzyıldan başlayıp, XX. yüzyılın ortalarına kadar Türkmen edebiyatına ait Kaşkarlı Mahmut (Divan-ı Lügat’üt-Türk), Vepayı/ Vefâyî (Revnakül-İslam), Andalib, Şähbende (Şahbende), Azadi, Magtımgulı (Mahtumkulu), Şeydâî, Seydî, Kemine, Zelilî, Miskinkılıç ve Bayram Şahır’ın (Bayram Şair) yaratıcılığına değinilmektedir.

Bibi Rabia Logaşova’nın kitabının “Cemgıyetçilik Gatnaşıkları/ Sosyal İlişkiler” başlığı altındaki halk kültürüne ait bölümde, İran’daki yakın dönem Türkmen şairlerinden bazı temsilcilerin sıralamasında; Miskinkılıç, Araz-Muhammet Şahır ve Nurberdi CurCani’nin isimleri zikredilmektedir. Halk ozanı Nurberdi CurCani’nin şiirleri “Gürgen/ Gürgân” radyosunda okunmaktadır.

M.Aydoğduyev ile S.Atayev’in “Eyran/ İran Türkmenleri” başlıklı makalesinde; Rıza Şah’ın Türkmenler üzerindeki reaksiyon siyaseti Muhammet şahır, Meret şahır gibi İran’ın Türkmen şairlerinin şiirlerine de yansımıştır. Ayrıca makalede, İran Türkmen edebiyatının bazı temsilcilerinin yaratıcı özellikleri hakkında da bilgi verilmektedir.

İran Türkmenleri’nin tarihi, genel siyasi durumu ve sosyal olaylarını takip eden Emin Güli’nin “Tarih-i SiyaSi ve İctİmai-yi Türkmenhâ/ Türkmenlerin Sosyal ve SiyaSi Tarihi”, Muhammed Rıza Birdi’nin “Türkmenhâ-yı İran/ İran Türkmenleri” adını taşıyan kitaplarında, Türkmen klasik şairlerinin yaratıcılığına genel hatları ile temas edilmiştir. Bu çalışmalarda, XX. yüzyıla kadar olan edebi miras hakkında geniş bilgi verilmese de, Muhammed Rıza Birdi’nin kitabında, günümüz İran Türkmen şairlerinden Araz Muhammed Şahırın (ÂRam) ve Séhet İşan’ın şiirlerinden örnekler bulunmaktadır..

Hangeldi Ovnuk, XIX-XX. yüzyıl İran Türkmenleri’nin kültür tarihini güneybatı Türkmenistan’ın kültürel tarihi ile ilişkilendirmiştir. Ayrıca günümüz edebi ürünlerini ele almış ve değerlendirmiştir.

Türkmensahra’da yaşayan Türkmenlerin XX. yüzyıla kadar olan edebi mirası, Türkmenistan’da yaşayan Türkmenlerle aynıdır. Dövletmémmet Azadî,, Magtımgulı, Zelilî, Seydî… XVIII-XIX. yüzyıllarda Etrek-Gürgen civarında yaşamış ve edebi ürünlerini vermişlerdir.

Türkmen klasik dönem edebiyatçılarının eserlerini daha da geliştiren, XX. yüzyılın başlarına kadar yaşamış olan Miskinkılıç, Dövletmémmet Balgızıp, Annagulı Sayatlı, Mémmed-Oraz Ahmedi, onlardan sonraki döneme kadar yaşayan Meret Şahır, Necep Hacı (Necef)… genel Türkmen edebiyatının temsilcileri olarak kabul edilmektedir.

Otuzuncu yıllardan sonra suçlu duruma düşürek, Türkmenistan’dan kaçıp İran’a yerleşen Gara Molla, Séhet İşan, Agöyli Molla (Ak-evli), Kapkan Velleñî gibi şairlerin isimlerini kaydetmek gerekir. Onların ürünleri, İran ve Türkmenistan Türkmenleri’nin ayrılmaz edebi bağlarıdır.

İran Türkmen edebiyatına hizmeti geçen yazar ve edebiyatçıların sayısı oldukça fazladır: Seydî Şahır (Arazali oğlu), Arazmuhammet Şahır (Arazmämet;ÂRam), Söyün Uzun (EmiRi), Mämet Şahır, Habibulla(h) SubHani, Tagangılıç Hacayî, Mecid Ahun Pek, Abdılla AhengeRi, Canmämet Törrük, Setdar Sovgı, Maşatgulı Gızıl, Hacı Meñli, Şädurdu Izzadı, Aydı Ovnuk, Abdılgahhar Sufîrâd, Naz-Muhammed Lakga, Arazmämet İri, İdris Şahır, Abdılkerim Kelte, Gapbarberdi Kör (Gaffarverdi), Ahmet Hélekî, Abdıllatıf Güli (Abdüllâtif), Abdılhalık Ademî, Tuvak Hıdmatguzar (HizmetgoZar), Émene Kelte gibi şairlerin, Abdırahman Ovnuk, Abdırahman diyeci, Abdılsalıh Pék (Çuvgân), Yusup Sakgallı, Yusup Gocuk gibi öykü yazarlarının, Gurbanberdi Ahun Gürgenî, Abdırahman Teñli Tana, Mıratdurdı Gazı, Mahmut Atagözli, Gurbanséhet Badahşan, Annagurban Gılıçtaganı, Musa CürCani, Muhammet Hanafi Karı (Mämet), Arazmämet Sarlı, Annatuvak Gulşahı, İbrayim Kelte gibi edebiyatçıların adları öne çıkmaktadır. (Kasım Nurbadov, Eyran Türkmenleriniñ edebi Durmuşı, s.3-9; “Türkmen edebiyatı”, TSE, 8.cilt, 342-355)
Nohur Türkmenleri
Köpetdağ’ın (Türkmenistan) “Nohur” adı verilen güzel, suyu bol bir vadide yaşayan, tarımla geçimini sağlayan tayfalardan biri olan Nohurlara, isim olarak yaşadıkları yurdun adı verilmiştir. Nohur bölgesi; Kûh-i Manaman, İkikat, Ali, Duzakkı, Kölete ve Belent dağları ile çevrilidir. Bu vadide Nohur Türkmenleri yaşamaktadır. Prof.Dr.Soltanşa Ataniyazov, “Nohur” kelimesinin, Moğolca’dan Farsça’ya geçmiş bir kelime olup, “nehir akım yönü” ve “sulu yer” anlamlarını taşıdığını belirtmiştir. L.G.Guliyeva’nın yaptığı araştırmaya göre, “Nohur” terimi Moğol dilinden alınmıştır. Sefettin Altaylı sözlüğünde, “Nohur” kelimesini “Şiddetli yağmurdan, selden sonra meydana gelen gölcük, göl” şeklinde açıklamıştır. (S.Ataniyazov, Şecere, s.164; Ağamusa Ahundov, Toprağın Köksünde Tarihin İzleri, s.38; S.Altaylı, Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü, “Nohur” maddesi, 2. cilt, s.920)

Nohur, Aşkabat Vilayetinin (Türkmenistan) Baherden rayonunda merkezî bir köydür. Nohur Köy soveti/ kuruluşuna; Nohur (Garrınohur), Garavul ve Könegümmez (Köhnekümbet) isimli önemli yerleşim birimleri de dâhildir.

Nohur köyü (Türkmenistan), söz konusu köy birliğinin 48 km güneybatısındadır. Kuzeydoğusunda Arçman, kuzeybatısında Börme köyleri, güneyinde Garrıkala rayonu ile sınırdır. 1979 yılı nüfusu 6.274’tür. Köy birliği topraklarında “Pograniçnik” ve “Pobeda” gölleri bulunmaktadır. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Nohur köy birliğinde üç okul, iki kulüp, dört kütüphane, yedi mağaza/ alışveriş merkezi ve bir hastane bulunmaktadır.

-Çarık, -Övezgeldi, -Cahıl-Cuhul, -İshata, -Arvap, -Kel, -Dencik, -Sığırlı, -Hocaniyaz, -Körler, -Ayı, -Zertli, -Hîveli, -Baharlı, -Gazılar, -Hocalar ve -Türkler gibi tire ve tayfalardan oluşan Nohurların diyalekti/ şivesi, Türkmen diyalektlerinden biridir. Bu diyalekti konuşanlar, Aşkabat Vilayetinin Baharden rayonunun Nohur, Garavul, Könegümmez köylerinde, Krasnovodosk/ Türkmenbaşı Vilayetinin Garrıgala rayonunun Tutlugala, Kürücdey/ Kurijdiy, Duzludepe, Hocagala, ve Könekesir köylerinde yaşamaktadır. Karagöl, Dayna, Gargılı, Ayıderesi ve Durduhan diğer Nohur köyleridir. Gezdepe, Üçkuyu, Geldimergen, Yekekergen, Yumrudepe, Ternevinkulağı, Famanınyurdu, Suğuryurdu, Şarafaliyurdu, İpaydereyurdu ve Serpiyurdu/ Sersipyurdu “çarva” denilen yayla yaşam birimleridir. Yarış, Oğuz, Değirmenağzı, Zerdigan ve Öznohur, Nohur mahallerindendir.

Türkmen şivelerinin bölge olarak sınıflandırılmasında, artdamaklı (dorsal) diyalektlerine girmektedir. Nohur diyalektinin dikkat çekici özelliği; ses bilimi (fonetik), bilimsel yapı (morfoloji), sözcük hazinesi (leksika) ve etnografya yönünden farklılıklar bulunmaktadır.

Nohur vadisi, merkezi Köpetdağ’ın batı yönünde, Arçman istasyonunun 18 km güney batısında yer almaktadır. vadinin yüksekliği 1918 m., Gezdepe, 1709 m.’dir. Nohur köyünün deniz seviyesinden yüksekliği 1400 m., güneyindeki Garavul platosu ise 1500 m.’dir.

İran’daki Türkmen toprakları da dâhil olmak üzere, bölgede eskiden beri yaşamakta olan yerli Türkmen tayfalarından Nohurların atalarının mekânı, Baharden rayonundaki “Garrınohur” köyüdür. XIX. yüzyılın sonlarında Sumbar çayı vadisinde boş ormanları düzene sokmuşlardır. Bu mıntıkadaki Könekesir, Hocagala, Kürücdey (Garrıgala rayonunda) gibi köyleri kurmuşlardır. Nohur’un ortaya çıkmasında ve oluşmasında binlerce yılın devamında Horasan Türkçesi konuşan değişik Türk kabile ve tayfalarının katkısı bulunmaktadır. VI. yüzyılda Türkmen topraklarında şekillenen Türkmen tayfalarının gelişmesinde Oğuz ve Selçuk Türkleri’nin gelmesi büyük rol oynamıştır. XX. yüzyılın başlarına kadar Nohurlar büyük sıkıntı çekmiştir. Güneyden İran saldırılarına, kuzeyden diğer Türkmen gruplarının soygun ve talanlarına maruz kalmışlardır. Bu durum onların saldırması zor olan, ulaşılması çetin vadilere çekilmelerine sebep olmuştur. Komşu Türkmen tayfaları ile sosyal ve ticari ilişkilerini belirli kurallara bağlamışlardır. Bu nedenle onların kadim özgün sosyal-kültürel gelenekleri ve maddî-medenî varlıkları kaybolmadan günümüze kadar ulaşmıştır. Bu nedenle Türkmen toplumu içerisinde özel yerleri vardır. (TSE, 6.cilt, s.241-242)

Birkaç köyde oturan az sayıdaki İran Nohurları, yukarıda bahsettiğimiz Türkmenistan Nohurları’nın devamıdır. Cergelan’daki Yekesud, Bağlık, Kerpiçli ve Kavulga köylerinde meskûnlar. (Emin Guli, Tarih-i SiyâSi ve İctİmaî Türkmenhâ, s.239)

Ataniyaz Ahun, Gız Bibi, Gümmez Baba, Koç Murat Ahun, Şıh Şerif Baba, Zerdigân Baba, Nohurların tanınmış velilerindendir.
Gülistan Bölge Valiliği’ndeki Sistanlılar
Kuraklık yıllarının ardından Sistan’daki ekili toprakların sulama imkânı ortadan kalkınca sıkıntılar baş gösterdi. Bu nedenle Sistan halkı göç etmeye başladı. İçlerinde Türklüklerini tamamen kaybetmiş olan Afşarların da bulunduğu Sistan aşiretlerinden Sergılzay/ SerGılzailer, Gürgân ve Deşt’e gittiler.

Ş.1326/ 1947 yılından itibaren Gürgân mıntıkasında makinalı tarıma geçilmesi ve pamuk ekim sahlarının genişlemesi nedeniyle insan gücüne ihtiyaç arttı. Sistanlılar bu bölgeye göç ederek, aileleri ile birlikte Gürgân ve Künbed’e yerleştiler.

Gülistan Bölge Valiliği sınırları dâhilinde, yani İran Türkmenistanı’ndaki Sistanilerin nüfusu Ş. 1360/ 1981 yılında yaklaşık 300 bine ulaştı.

Gelen göçmenler arasındaki SergılZayî’lerden daha önce Türkmen bölgesine gelip yerleşenler vardı. Nur Muhammed Serigzey/ SergılZayî, Gürgân’a bağlı Emirabad köyü SerGılzailerinin aşiret reisidir. İsa Serigzey, Meryemabad köyü, Hudadâd Serigzey ise, Künbed-i Kavus’a bağlı Zabulabad köyünün aşiret reisidir. Bunlar bölgede küçük ve yirmi hektar gibi orta ölçekli toprak satın aldılar. (İrec Afşar, Îlhâ, Çâdurnişînan…, 2.cilt, s.1078)

SisTanlılar, sosyal yapı olarak Türkmenlere uyum sağlayamadı. Zaman zaman tepki çektikleri olaylar da cereyan etmektedir. Ancak Türkmen kültüründen etkilenerek, değişim göstermeye başladılar. Bir bölümü Sistan’a geri dönme temayülündedir. Devam eden kuraklık geri dönüşe engel olmaktadır.

Gülistan’a göç etmiş olan Sistanlılar arasında, Türklüklerini tamamen kaybetmiş Afşar Türkleri ve Halaclar da bulunmaktadır.



Yüklə 8,05 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   165   166   167   168   169   170   171   172   ...   411




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin