*
Karapapaklara ilbeyi yetiştiren boyun adı olan “Terkâven” kelimesi Türkçe kökenlidir ve “Tarhan/ Turhan” kaynaklıdır. “Hür, özgür, bağımsız” anlamını taşır. Harzemşahlar devleti hükümdarı Celalettin Harzemşah’ın, Kıpçak Türkleri’nden olan anasının adı da benzer şekilde “Turhan Hatun” idi. Türk düşmanlığının bir nişanesi olarak “Timur-u Bi-Nur/ Nursuz Timur” dense de, Türk han ve hükümdarları arasında zekâsı ve kültür birikimi yönünden mümtaz bir yeri olan Emir Timur’un, başarılı kumandanlarına “Tarhan/ Tarkan” unvanı verdiği bilinmektedir.
“Şımarık çocuk, şımarık genç” anlamını taşıyan “erk/ erek” kelimesi, “ven” eki ile birlikte “erkven/ erekven” olarak kullanılmıştır. Kelimenin aslı “Terkanven/ Tarkanven”dir. Günlük pratikte “N/ Nun/ ن ” harfi hazf olmuş, yani düşmüş “Terkâven” hâlini almıştır.
Güney Azerbaycanlı bazı Türk aydınlar, bu boyun adının “Türk asması” anlamına gelen Türkâvend olduğunu belirtmektedir. Türkâvend’in “Türkâşvend” kalıbı da bulunmakla birlikte konumuz dışındadır. Bu boy, İran ve Türkiye’deki bazı yazılı kaynaklarda yanlış olarak “Terkyavyun” şeklinde kayıtlıdır.
Borçalu/ Bozçalu iline muhtelif dönemlerde farklı mıntıkalarda rastlamaktayız. Safevilerin ortaya çıktığı XVI. yüzyılın başlarında Doğu Anadolu’da onların taraftarı olarak görmekteyiz. Diğer yandan uygulamaya koyduğu yeni siyaset metotlarıyla dikkati çeken I. Şah Abbas’ın (1587-1629) girişimi ile oluşturulan Şahseven Türkmen birleşiği/ federasyonu bünyesinde de Borçalu/ Bozçalular yer almaktadır.
I. Şah İsmail Safevi’nin (1501-1524) Kızılbaş hareketini destekleyen kabileleri dağıtıp tarumar eden torunlarından I. Şah Abbas, kendi politikası doğrultusunda Türk Şahseven İli federasyonunun oluşmasına büyük destek vermiştir. Kızılbaş aşiretlerinin dağıtılması ve iskânı konusunda halefleri Şah Abbas’tan geri kalmamıştır. Kerim Han Zend de benzer politika izlemiştir. Afşarlar ve Zendlilerden sonra iktidara gelen Türk Kacar şahları, iktidarlarının sonuna kadar Türk il ve aşiretlerine hep yakın olmuşlardır.
I. Şah Tahmasb Safevi, Osmanlıya müzahir arka çıkan, buna mukabil müttefiki olan Gürcülere tehdit teşkil eden Borçaluların bir kısmını Kazvin’in güneyine iskân etmiştir. Borçaluların bu bölgeye zorla iskânından sonra burası “Borçalu” bölgesi adını almıştır. Borçalu adı, “Bozçalu” olarak da kullanılmıştır. İskân bölgesi, Erak’ın kuzeybatısı ile Hemedan’ın doğusudur. Günümüzde de bu bölge Borçalu/ Bozçalu adı ile anılmaktadır. Ancak burada etnik anlamda aşiretin önemli bir bakiyesi bulunmamaktadır. Bu bölgenin iyi anlaşılabilmesi için konuyu detaylandırmaya gayret edelim; Borçalu/ Bozçalu bölgesi günümüzde iki farklı bölge valiliği sınırları içerisindedir. Yani ikiye bölünmüş durumdadır.
Borçalu/ Bozçalu bölgesi; Kumican kenti, Novberan, Gehavend ve Famenin nahiyeleri topraklarını kapsamaktadır. Bunlardan Kumican, Erak kenti ve Save ilçesine bağlı olan Novberan nahiyesi Merkezî Bölge Valiliği sınırları dâhilindedir. Gehavend ve Famenin nahiyeleri, Hemedan kentine bağlı olup, aynı adı taşıyan-Hemedan Bölge Valiliği sınırları içerisindedir. (Mehdi Rızavi, Îl-i Garapapag, s.14-15; İrec Afşar Sistani, Îlhâ, Çâdurnişînan..., 1.cilt, s.176) Borçaluların İran içlerine ve Horasan’a sürülmesine, aralarındaki ruhani/ manevi bağ nedeniyle Nakşibendi olan Dağıstan hâkimi/ şamhalı, Tahmasb nezdinde itirazda bulunmuştur. Tahmasb, Osmanlılarla aralarındaki gerginliğe şamhalı da dâhil etmemek için Borçalu/ Karapapak sürgünlerini durdurmuş, bu bölgeye getirdiklerini de Erivan mıntıkasına geri göndermiştir.
Gülistan antlaşması ile sonuçlanan İran-Rus Savaşı’ndan sonra Şahzade Abbas Mirza, güneydeki insan unsurunu artırmak amacıyla Aras nehrinin kuzeyindeki bazı aşiretleri nehrin güneyine nakletme politikası izledi. Bu çerçevede Talış, Mugan, Bakü civarı, Şirvan, Karabağ, Dağıstan, Nahçıvan ve İrevan’dan bazı aşiretleri Aras’ın güneyine yerleştirdi. Ruslar da boş durmuyordu. İran ve Osmanlılarla çıkacak savaşlarda kullanmak üzere aşiretleri kazanma yönünde faaliyet başlattı. Bazılarını vergiden muaf tuttu, bazılarına kısmi özerklik verdi, bazı aşiret reislerini de unvanlarla ve rüşvetle kontrol altında tutmayı başardı.
Karapapakların Sulduz’a iskânı konusunda adı çokça geçen Şahzade Abbas Mirza, 28 Ağustos 1789’da doğmuş, 25 Ekim 1833 tarihinde genç sayılabilecek bir yaşta ölmüştür. Feth-Ali Şah’ın oğlu ve veliahdıdır. Hem devlet yönetiminde, hem dış politikada önemli rol oynamıştır. İran-Rusya arasında devam eden 1804-1813 ve 1826-1828 savaşlarında, ayrıca 1821-1823 yıllarında cereyan eden İran-Osmanlı savaşlarında İran ordusunun komutanlığını yapmıştır. İran ordusunun İngiliz ve Fransız eğitmenlerin yardımı ile Avrupa ordusuna ait talimnamelere uygun olarak yeniden yapılandırılması yönünde gayret sarf etmiştir. Ruslarla 1828 yılında Türkmençay Antlaşmasını imzalamıştır. (A.S.Ansiklopediyası, Abbas Mirze,I.cit, s.10-11)
10 Şubat 1828 tarihli Türkmençay Mukavelesi/ Antlaşması ile Azerbaycan ikiye bölünmüştür. Aras’ın kuzeyindeki Azerbaycan toprakları Rusya’ya, güneyindeki topraklar İran hâkimiyetine terkedilmiştir. Mukavele’nin V ve XIV. maddelerinde Türk aşiretlerinin hangi ülkede kalacakları veya hangi ülkeye göç edecekleri konusuna açıklık getirilmiştir: V. maddede; “...Kafkas sıradağları ile Hazar denizi arasında kalan bütün toprakların ve bütün adaların, aynı zamanda bu topraklar üzerinde yaşayan bütün göçer/ devlet-gez ve diğer toplumların sonsuza dek Rus İmparatorluğu tebaası olduğu... ; XIV. maddede; Taraflar, son savaş ortaya çıkıncaya kadar veya savaş esnasında diğer tarafın hesabına çalışan veya kaçanların, yahut ihanet edenlerin iadesini talep etmeyecektir. İran hükümeti, bu tür insanların verebilecekleri zararı önlemek için, Rusya hükümetinin vereceği isim listesinde yer alacak şahısların, şimdi ve daha sonra Aras nehri ile Cara deresi, Urumiye gölü, Çoğatu çayı ve Kızıl Özen çayının Hazar denizine döküldüğü yerler arasındaki sınırlar dâhilindeki topraklara yerleşmelerini engelleyecektir. Rus İmparatoru, Güney Azerbaycanlı göçmenlerin Karabağ ve Nahçıvan hanlıklarında ve Erivan Hanlığı’nın Aras nehrinin sağ sahilinde yer alan bölümünde yerleşmesine ve yaşam sürmesine izin vermeyeceğini vaat eder.” (Azәrbaycan Tarixi, s.603-607; Araz, Oktyabr-Dekabr 1996, s.81-83; Dr.M.Kengerli, “Türkmençay Mukavelesi, 10 Şubat 1828”, Azerbaycan Türk Kültürü Dergisi, Sayı: 319, s.18-27; Yasin Aslan, Baltanın Sapı Bizden, s.133-140)
Karapapak İli’nin Güney Kafkasya arazisinden Urumiye Gölü’nün güneyine göçürülerek iskâna tabi tutulma nedenleri hakkında, göçten sonra imzalanmakla birlikte Türkmençay Antlaşması’nın V ve XIV. maddeleri sarih ve anlaşılır bilgi vermektedir.
Karapapak İli’nin Erivan’dan göçü stratejik bir program çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. İlin göçü, Hicri 1237/ 1821 yılının ilk günlerinde başlamış, yılın sonunda bugün meskûn oldukları Sulduz’a intikal etmişlerdir.
Gülistan Antlaşması ile daha önce İran’ın Borçalı/ Bozçalu bölgesinden Erivan ve Nahçıvan’a göçen Borçalu/ Bozçalular ile daha önce burada bulunan aynı ilin diğer bölümü olan Karapapaklar İran tebaası olarak kabul edilmiştir.
İran-Osmanlı Savaşı sırasında Erivan ve Nahçıvan’da bulunan Karapapak-Borçalu/ Bozçaluların bir bölümü İran’a, diğer bölümü Osmanlıya meyletti. Osmanlıya meyleden grup, Karapapakların göçüne katılmadı ve Türkiye’nin doğu vilayetlerine yerleşmeyi tercih etti.
Sulduz Vilayeti ve Negade İlçesi
Karapapaklar Sulduz’a gelmeden önce hiçbir devlet belgesinde “Sulduz” adının geçtiği kayıt yoktur. Ne devlet arşivlerinde, ne fermanlarda, ne maliye/ vergi, ne de mahkeme kayıtlarında bu isme bugüne kadar tesadüf edilmemiştir. İlk belge, Abbas Mirza’nın bu bölgeyi Karapapak İli’ne tahsis ettiğine dair fermanıdır. Ayrıca bugün “Negade” adını taşıyan Novcede köyünün Naki Han Sertib/ Naki Han Paşa’ya temellük senedi bulunmaktadır.
“Sulduz kelimesi tetkik edildiğinde;
-Sulde: Moğol Savaş Tanrısı’dır.
-Sulduz, “Suldeöz”ün muhaffefidir hafifletilmiş şeklidir ve Cengiz Han’ın torunlarından birinin adıdır.
-“Suldeöz”ün muhaffefi olan Sulduz; Büyük Moğol kabilelerinden birinin adıdır.
Bu Moğol kabilesine mensup olan cemaat, Şah İsmail Safevi’nin dedesi Şeyh İbrahim’in Erdebil’deki hangâhını/ tekkesini ziyaret ederek, onun tarikatına girmiştir.
Sulduz aşireti, Kara-Koyunlu ve Ak-Koyunlu dönemlerinde Anadolu’nun doğusuna gelmiştir. Daha sonra Safevi şeyhlerine tabi olarak, devlet kuruluşuna iştirak etmişlerdir. Osmanlı-Safevi savaşında Yavuz Sultan Selim, Sulduz aşiretine mensup, çok sayıda insanın hayatına kıymıştır. Bugün Türkiye’nin doğusunda bulunan Alevilerin bir bölümü Sulduz aşiretinin bakiyesidir.
Öte yandan, Hülagû Han’ın Serdarlarından birinin adının Sulduz Noyan olduğu, başarılarından ötürü bu bölgeyi ona bağışladığı, bundan sonra bölgenin Sulduz adını aldığı ifade edilmektedir. Ayrıca, Türkçe “Sulu+düz=Suludüz” kelimesinin zamanla Sulduz’a dönüştüğü yönünde görüşler vardır. Araştırmacı-Yazar İrec Afşar Sistani’nin, Coğrafya-yı Ostan-ı Azerbaycan-ı Garbi/ Batı Azerbaycan Bölge Valiliği Coğrafyası isimli kitabında, “Sulduz’un Selli+düz=Sellidüz’den kaynaklandığı” yönündeki yaklaşımı ilgi görmemiştir. Netice olarak Sulduz’un Moğolca kökenli olduğu yönündeki görüşler kabul görmektedir. (Mehdi Rızavi, s.46-47; İrec Afşar Sistani, Îlhâ, Çâdurnişînan…, 1. cilt, s.175)
Sulduz Vilayeti:
Sulduz; Urumi (Urumiye), Hoy ve Salmas (Şahpur/ Dilman) ile birlikte “Hükûmet-i Vilayat-ı Erbaa/ Dört Vilayet Hükûmeti/ Merkezî Kaymakamlığı”nı oluşturan Vilayetlerden biriydi. Bu nedenle eski ismi olan “Sulduz Vilayeti” adı ile anılagelmiştir. Özellikle Karapapak İli’nden bahseden makale ve kitaplarda, ilin yerleştirildiği yer olan Sulduz bölgesinden terminolojiye uygun olarak “Sulduz Vilayeti” olarak bahsedilir. Ancak konu hakkında doyurucu bilgiye rastlanmaz.
Veliahd Muhammed Ali Mirza tarafından Karapapak hanlarına gönderilen bir telgrafta, “Beytül-Hükûme-Sulduz” ibaresi kullanılmıştır. Burada kullanılan “Beytül-Hükûme” tabirini “Merkezî Kaymakamlık” olarak Türkçe’ye çevirebiliriz. Telgraftaki tarih Hicri Rabiüs-Sani 1326/ Mayıs 1908 ’dir. Bu telgrafın gönderilme tarihi, Muzaffereddin Şah’ın ölümünden altı ay önceye rastlamaktadır. Eski kitaplarda, “Vilayet” olarak adlandırılan bölgeler, birkaç kazanın birleştirilmesi ile oluşturulan mülki ve idari birimlerdir.
Araştırmacı yazar Mehdi Rızavi, “Îl-i Garapapag/ Karapapak İli” isimli kitabında, Sulduz Vilayeti’nin sınırları konusunda net ve anlaşılır bilgiler vermektedir:
“Sulduz ovası, Zagros’a ait yükseklikleri Ağrı dağı uzantısına birleştiren noktadadır.
Doğu (Güneyden kuzeye doğru): Çerahş mahalı, Yukarı Muhammedşah köyündeki Cenubi dağı uzantısından Kadar çayı mansabına...
Batı (Kuzey-Güney yönünde): Han-Tavus dağı uzantısına ait tepeler, Nalus çayı ve Kadar çayı kavşağı, Nalus çayının Derbend köyünde Kadar nehrine birleşme noktası...
Kuzey (Doğu-Batı yönünde): Urumiye gölü, İlanlu ve Han-Tavus dağı uzantısı, Uşneviye istikametine doğru...
Güney (Batıdan doğuya doğru): Kale Marân ve Férengi, Mahabad’ın hizasına doğru 20 km ...” (Mehdi Rızavi,, s.19, 97)
Sulduz topraklarını oluşturan bölgelerden de bahsetmek gerekir. Bunlar; Mahur Ovası (Deşt-i Mahur), Sarıtoprak ve Karatoprak’tır. Deşt-i Mahur/ Mahur Ovası; Sulduz’un kuzeybatı bölümü olup, 144 km² dir. Sulduz’un kalan topraklarını meydana getiren Sarıtoprak 44 km², Karatoprak ise 937 km² olmak üzere eski Sulduz Vilayetinin yüzölçümü toplam 1.125 km² dir.
Bugün Sulduz adı, merkezi Negade olan ilçe topraklarının tamamını ifade etmek için kullanılmaktadır. Mahabad kentinin giriş bölümüne “Savuçbulag/ Soyugbulag” adı verilmektedir. Mahabad’ın bu bölümü Azerbaycan Türkleriyle meskûndur.” (Mehdi Rızavi, s.19) Zaten Mahabad dâhil bu bölge halkı Türk ağırlıklıdır. Mahabad kent merkezi nüfusunun çoğunluğu Kürt’tür. Kent çevresinin yanı sıra, şehir içerisinde de önemli bir Türk nüfusu yaşamaktadır. Bölgede Türklerle Kürtler Kürt aşiretleri iç içedir.
Negade İlçesi:
“Sulduz Vilayeti adı ile anılan bu siyasi ve stratejik bölge, Urumiye gölü sahilinden itibaren -ki halen burada Negade ilçesi bulunmaktadır- hâli, yani sazlık ve bataklık olan gayrı meskûn bir bölgeydi. Bir iki Afşar cemaat ve obası hariç, Karapapaklar Sulduz’a resmen iskân edilinceye kadar bu mıntıka bomboştu. Zira Urumiye gölü uzun bir zaman dilimi içerisinde bu bölgeden çekilmiş, tehlikeli bataklıklar ve oynak çayırlıklar ortaya çıkmıştır. Bazen bataklıkların kapladığı saha 5 km² ye ulaşmaktaydı.”
“Negade” adını alan Novcede köyü, Karapapak İlbeyi Naki Han Sertîp/ Naki Han Paşa’ya fermanla mülk olarak verilmiştir. Novcede/ Novjede, “Tekrar tekrar parlayan/ yeniden yeniden parlayan” anlamına gelmektedir.
Karapapak İlbeyi Naki Han Borçalu, Feth-Ali Han ve naibi Abbas Mirza’nın önemli ordu kumandanlarından biriydi. Savaşlardaki kahramanlıklarından ötürü “Sertip/ Paşa” unvanı bizzat Feth-Ali Şah tarafından verilmiştir. İrec Afşar Sistani kitabında, 1907 yılında Karapapak İlbeyi’nin Naki Han’ın kardeşinin oğlu Necefkulu Han Emir Tuman’ın olduğunu kaydetmiştir. (Mehdi Rızavi, s.20; İbrahim İskendeRiNiya, .74-75)
Karapapak İli’nin göçü, Hicri 1237 yılı Muharrem ayının ilk günlerinde, yani Eylül-Ekim 1821’de başlamış, Hicri Cemaziyessani 1237/ Şubat-Mart 1822’de Sulduz’a ulaşmışlardır. Novcede köyünün, Naki Han’a mülk olarak verilme tarihi, Hicri Cemaziyessani 1240/ Ocak-Şubat 1825’tir.
Bugün ilçe merkezi olan Negade, 2.310 km² yüzölçümüne sahiptir. 1975 yılı sayımına göre nüfusu 92.747’dir. Bunun 47.325’i erkek, 45.422’si kadındır. 1996 yılı itibariyle ilçenin genel nüfusu 110.257, kent merkezinin nüfusu, 72.975 (2006)’tir. İlçenin Halen merkez Negade ile Memmedyar isimli iki kenti bulunmaktadır. Muhammedyar/ Memmedyar, aynı zamanda nahiye merkezidir. Doğusunda Miyanduab ve Mahabad ilçeleri, batısında Uşneviye ilçesi, kuzeyinde Urumiye toprakları ve Urumiye gölü, güneyinde, Mahabad ve Piranşehir ilçeleri yer almaktadır. (İrec Afşar Sistani, Îlhâ, Çâdurnişînan…, 1. cilt, s.174, 177; Sirus Nisari, Külliyat-ı Coğrafya-yı İran, s.243; Said Bahtiyari, Atlas-ı GîTaşiNaSi Ostanhâ-yı İran, s.72-73)
Tarihi Sulduz Vilayeti toprakları ile Negade ilçe topraklarının yüzde yüz örtüştüğünü söylemek mümkün değildir. Adı yeni konmuş olan Sulduz, stratejik bir noktadadır. Safevi, Kacar dönemlerinde, ayrıca Rus ve Osmanlı savaşlarında Sulduz bölgesinin önemi hep öne çıkmıştır.
Daha önce de ifade edildiği üzere eski Sulduz Vilayeti toprakları, Urumiye’nin ve Urumiye Gölü’nün güneyidir. Bölge, Türk coğrafi yayılma sahasının tespiti açısından da büyük önemi hâizdir. Urumiye Gölü’nün dört bir tarafı ve içindeki adalar dâhil Türklerle, Türk iskân mahalleriyle ve Türk aşiretleri ile çevrili olduğunu ifade etmek, konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
Kacar döneminde, Kirmanşahan (Bahteran) hâkimine gönderilen fermanlarda, Irak-ı Arap ve Irak-ı Acem kastedilerek, “Hâkim-i Irakeyn/ İki Irak’ın Hâkimi” unvanı kullanılırdı. Osmanlı, Irak’ın kendilerine ait bir Vilayet olması nedeniyle, gerek Kirmanşahan hâkimliği, gerekse Sulduz Vilayeti bölgelerini yakından takip etmiştir. Osmanlı yönetimi Kasr-ı Şirin, Serdeşt, Piran, Lahican, Uşnu/ Uşneviye’den Urumiye gölüne kadar olan topraklar ile Çehrik’e zaman zaman girmiş ve bu topraklar üzerinde hak iddia etmiştir. (Mehdi Rızavi, s.18)
*
Urumiye gölü sâhilinden Kasımlu tepelerine doğru Afşar aşiretleri meskûndur. Salmas (Şahpur/ Dilman) ovası ile Urumiye ovası arasından Çehrik tepelerine kadar Lek (Azerbaycan Türkü olan Lekler kastedilmektedir), Afşar ve Karabağ Türk aşiretleri oturmaktadır. Bugün Hakkari bölgesinde oturan Jirki aşireti, Türk-İran sınırından geçişlere katı kurallar konmadan önce Urumiye sahillerini kışlak olarak kullanırlar ve Türkçe konuşurlardı. Halen Güney Azerbaycan Türkleri’nin parçasıdırlar. Urumiye kenti, İranlıların “Sero” dediği Esendere (Bajirge) sınır kapısına 40 km mesafededir. Hakkari bölgesinde oturan Jirki Türkleri’nin 100-150 km mesafedeki Urumiye gölü sahilini kışlak olarak kullanmasından daha doğal bir davranış olamazdı. XXI. yüzyıl, Türklerin belirli sınırlarda hapsedilmelerinin sonu olmalıdır.
H.1237/ 1821 yılının ilk günlerinde, Saltanat naibi Abbas Mirza’nın fermanı ile İrevan Borçalu/ Bozçaluları göçe başlayarak Hoy/ Avacık’a ulaştı. O dönemde Avacık, Naibüs-Saltana Abbas Mirza’nın hem ordugâhı, hem de ordu komuta merkeziydi. Aras nehrinden Türk topraklarına geçtikten yaklaşık bir yıl sonra Avacık’a geldiler. Buradan son iskân mahalleri olan Sulduz’a ulaştılar. Aşiretin geçiş güzergâhındaki ekili alanların zarar görmemesi için gereken tedbirler alındı. Abbas Mirza’nın, Karapapak ilinin Sulduz’a iskânı ile ilgili Naki Han Borçalu/ Bozçalu’ya hitaben hazırladığı ferman halen mevcuttur. Ancak ferman metni tam olarak okunamamıştır. Fermanın kısmen okunabilmiş bölümü Mehdi Rızavi tarafından kitabının 22-23. sayfalarında yayınlanmıştır.
Karapapakların inancına göre, İl’e bağlı bazı aşiret grupları Avacık’ta kalmıştır. Ancak yapılan araştırmalar, Avacık’ta kalmayıp Mazenderan’a geçtiklerini göstermiştir.
Gülistan Antlaşması imzalanmadan önce, birinci dönem Rus-İran Savaşı’nın (1804-1813) sona ermesinin ardından Gürcistan Rusya’nın bir parçası haline geldi. Bölgenin Rus hâkimiyetine geçmesi nedeniyle, Karapapak İli sıkıntıya düştü ve İran’a göç etme kararı aldı. İkinci Rus-İran Savaşı’nın (1826-1828) sonunda, Aras’ın kuzeyindeki Vilayetler de tamamen Rusya’nın hâkimiyetine geçti. Aras nehri fiilen iki ülke arasında sınır hattı hâline geldi. Borçalular, Ruslara karşı direndiler ve çarpıştılar. Rus işgali altındaki topraklarda kalmaları artık imkânsızdı. Bu sırada Güney Azerbaycan’ın doğusu, Tebriz, hatta Hoy, Rusların elinde bulunuyordu. Çaresiz kaldıklarından dolayı Anadolu üzerinden Urumiye’ye geldiler. Bu uzun yolculuk sırasında kışı Türk topraklarında geçirdiler. Kış sona erdikten sonra Batı Azerbaycan’a ulaştılar. Sulduz bu sırada hali/ boş/ gayr-ı meskûn bir yerdi. Sulduz, Saltanat naibi Abbas Mirza’nın şahsi mülküydü. Hicri 1245/ 1829 yılında burayı Karapapak İli’ne bağışladı. Karapapaklar, cesur ve savaşçı insanlardır. Bölgenin itaatsiz aşiretlerine karşı direndiler ve bölgenin huzurunu sağladılar. (İbrahim İskendeRiNiya, s.74-75)
“Borçalu/ Bozçalu da denen Karapapak ili, sahip oldukları çok sayıdaki at, büyük ve küçükbaş hayvan, eşya ve çadırlarını yükledikleri develeri ile birlikte, çoluk-çocuk, yaşlı-genç ve kadın-erkekten oluşan 2.200 hane halinde Aras’ın batı sahilinden güneydoğuya hareket ettiler.” (Mehdi Rızavi, s.21) Karapapak İli’nin Sulduz’a nihai iskânı konusu, Abbas Mirza tarafından Avacık’ta netleştirildi. Aşiretin 2.200 haneye sahip olduğu hususu da Abbas Mirza’nın isteği ile belirlenmiş olmalıdır. Mehdi Rızavi, aşiretin nüfusunun 25.200 olduğunu kaydetmiştir. Bir hanenin dört veya 5 kişiden oluştuğu kabul edilmesi halinde, Sulduz’a iskân edilen Karapapakların sayısının 8.800-11 bin olduğunu söyleyebiliriz. 25 bin rakamı oldukça abartılıdır. Ancak Mehdi Rızavi, her ailenin 10 kişi olarak kabul edildiğini kaydetmiştir. Karapapakların Sulduz’a iskânı 1797-1834 yılları arasında saltanat süren Feth-Ali Şah Kacar döneminde gerçekleşmiştir.
Karapapaklar Sulduz’a geldikten sonra, toprak edinme konusunda bölgenin geleneksel hâkimi ve sahibi olan Urumiye Afşarları ile karşı karşıya geldiler. Oturup bu konuyu görüştüler. Karapapakların elinde Abbas Mirza’nın fermanı olmakla birlikte, bu ferman pratikte işe yaramıyordu. Çünkü bölgede sadece Afşar Türkleri’nin sözü geçmekteydi. Sırtlarını Afşarlara dayamış olan Begdili/ Beydili aşiretine bağlı Mukaddemlerin de ise güçlü olmasa da sesleri duyuluyordu. Karapapak İlbeyi ve aşiret ileri gelenleri, Afşarlarla anlaşmak üzere bir araya geldiler. Geleneksel “Beşte bir usulü” benimsendi. Buna “Dang” denmektedir. Dang, Pehlevice bir kelime olup, beşte bir usulünü ifade eder. Bir Afşar veya Mukaddem Türkü’nün 10 tenab arazisi olduğunu kabul edelim. Karapapak Türkü, bu arazinin yanında 50 tenab ekim alanı açması halinde toplam 60 tenab olur. Bunun beşte biri olan 10 tenabı Afşar Türkü’ne, 40 tenabı ise Karapapak’a ait olacaktır. Sonuç olarak; 20 tenAbı Afşar Türkü’nün, 40 tenabı ise, Karapapak’ındır. Tenab; Arapça “ip” anlamında olup, bölge insanlarınca arazi ölçü birimi olarak kullanılmıştır. Bir tenab, yaklaşık 4.444 dönüm, diğer ifade ile 4.500 m²dir. Karapapaklar, Sulduz bölgesinde tarımla ilgilenmeyen Afşarlara, varılan mutabakatla kira ödemişlerdir. Bu uygulama, bölgedeki arazi sistemini düzenlemek için Tahran’dan tam yetki ile gönderilen Mirza İbrahim Arap’ın bölgeye gelişine kadar devam etmiştir (yıl: Hicri 1240/ 1823).
Mirza İbrahim Arap, Karapapaklara arazi tapusu vermedi, ekip biçtiklerine de müdahale etmedi. Yüz civarında köylerinin bulunması nedeniyle Osmanlıdaki “Tımar”a benzer Tuyul sistemini getirdi. İlbeyi Naki Han Borçalu’ya Emir Tuman/ Emir Tümen unvanı vererek, savaş esnasında tam teçhizatlı 400 atlıyı Şah’ın emrine vereceğine dair mutabakata vardı. İlbeyine fermanla verilen toprakların mülkiyetine ise karışılmadı.
“Tuman”, askerî litaratürde 10 bin kişilik kolorduyu, sosyal-mülkî ıstılahta ise 100 yerleşim birimini ifade etmektedir. Bu kelime bildiğimiz “Tümen”dir.
Karapapaklar, günümüzde İran dışında Türkiye, Azerbayvan, Gürcistan ve Rusya Federasyonu’nda yaşamaktadır. Daha önce yaşadıkları Ermenistan’da bir tek Karapapak bırakılmamıştır. Karabağ olaylarından sonra Ermeni çetelerinin kırımından kurtulabilen Türkler, bu çerçevede Karapapaklar Azerbaycan’a sığınmıştır.
Sulduz Karapapaklarının Dini İnancı
Karapapakların bir bölümü, I. Şah Abbas Safevi döneminde sûfîleşmiştir. Sulduz’a göçürülen Karapapakların tamamı bugün olduğu gibi Alevi/ Kızılbaş idi. Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, Karapapaklarla ilgili makalesinde, Sulduz Karapapaklarının Şii olduğunu kaydetmiştir. Bazı kaynaklarda Karapapak ilhanlarının Şii, halkın ise Sünni olduğu kayıtlıdır. Özellikle kendisi Karapapak olan araştırmacı-yazar Mehdi Rızavi, “Karapapak halkının Sünni, İlhanlarının ise Şii” olduğunu yazan İrec Afşar Sistani’ye şiddetle itiraz etmekte, kendilerinin Şii olduğunu vurgulamaktadır. (İrec Afşar Sistani, Îlhâ, Çâdurnişînan…, 1. cilt, s.177) Haliyle bizim için de Mehdi Rızavi’nin dedikleri geçerlidir. Ancak halk arasında söylenti halinde devam eden bu yakıştırmanın önüne geçmek de mümkün değildir.
Bilimsel bir tespit olmamakla birlikte Batı Azerbaycan’da, Karapapakların mensup oldukları mezhep gündeme geldiğinde; -şaka yollu, namaz kılan bir Karapapak’ın bir elini bağladığı, diğer elini yana saldığı ifade edilir. Bu Karapapakların yarı Sünni, yarı Şii olduklarını ifade için anlatılır.
Karapapakların Erivan bölgesinden Sulduz’a göçü esnasında kendilerine Sünni bir cemaat olan Kazaklar da iltihak etmiştir. Bunlar Sulduz’a geldiklerinde Karapapak ilhanlarını kendi reisleri olarak kabul etmişlerdir. -Bu Kazak cemaatinin gerçekte Karapapakların dışında farklı bir kimliğinin bulunmadığını, sadece inanç yönünden Sünni olduklarını kaydetmekte yarar vardır. Kazaklar, Halifelu köyüne 60 hane olarak yerleşmişlerdir. Ancak cemaat ileri gelenleri, topraklarını Kürtlere sattığından Kazaklardan altı aile “Ada” köyüne taşınmış, diğerleri Güldarah ve Behramlu köylerini kurmuşlardır. Bunlardan bir kısmı burada Şii olmuş, daha sonra Ş. 1335/ 1956 yılında mezhep değiştirerek, tamamen Şiileşmiştir. Halifelu köyünün Kürtlere satılmasından sonra Kazaklar başka köylere taşınmıştır. Kalanlar, Kürtleşmiş ve geçmişlerini unutmuştur. Kazaklardan Dizec köyünde oturanlar da vardır.
Nüfusları
Karapapaklar, Sulduz Vilayeti’ne Hicri 1237/ 1822 yılında 2.200 hane olarak iskân edilmiştir. Mehdi Rızavi, bir haneyi 10 kişi kabul ederek hesap etmiş ve nüfusu 25.200 olarak belirlemiştir.
-Jan Aubin, 1907 yılında Karapapak sayısını 5 bin hane olarak vermiştir. İran geleneğine göre bir göçer/ devlet-gez hanesini 10 kişi kabul ederek, nüfuslarının 50 bin olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, Azerbaycanlı ve İranlı tarihçi ve araştırmacılar arasında aile sayısını daha düşük gösterenler de vardır.
Şahsi tahminimize göre, bir haneyi 4 veya 5 kişi kabul edersek Sulduz’a gelen 2.200 hanenin 8.800-11.000 kişiye Tekabül ettiğini kabul edebiliriz.
-Dr.Mesut Keyhan, Ş. 1311/ 1932 yılında Karapapak nüfusunun tahminen 3 bin hane olduğunu kaydetmiştir.
Jan Aubin ve Dr.Mesud Keyhan’ın nüfus tahminlerini, İrec Afşar Sistani ve Mehdi Rızavi’nin yanı sıra, İranşehr ve Nazari be-Tarih-i Azerbaycan, dairetül maarif adını taşıyan kitap ve ansiklopediler de tekrar etmektedir.
-“İranşehr ve NazaRi be-TaRih-i Azerbaycan/ Azerbaycan Tarihine Bir Bakış” isimli kitaplarda, Ş. 1339-1342/ 1960-1963 yılları arasındaki Karapapak nüfusu 550 hane olarak verilmektedir. Ancak, verilen bu 550 hane rakamının değerlendirmeye almaya bile gerek olmadığı görülmektedir. Çünkü Ş. 1342/ 1963 yılında sadece Çiyane, Rahdehene ve Hasanlu köyleri 550 haneydi. Öte yandan 100 köylerinin bulunması nedeniyle İlbeyi Naki Han Borçalu’ya Emir Tuman unvanının verildiğini biliyoruz. Nüfusun belirlenmesinde 100 köyün dikkate alınması gerekmektedir.
Güvenilirliği tartışmalı olmakla birlikte, resmi rakamlara göre Sulduz bölgesinin Ş. 1370/ 1991 yılında Türk dilli nüfusu 90 bindir. Bunun bir bölümü, Ş. 1327-1333/ 1948-1954 yılları arasında Miyanduab, Melikkendi, Binab ve Heştrud isimli Türk yerleşim birimlerinden Sulduz’a göç edenlerdir.
1996 yılı sayımına göre ilçenin genel nüfusu 110.257, kent merkezinin nüfusu, 64.807’dir. 2006 yılında, kent merkezinin nüfusu 72.975’tir. Sulduz bölgesindeki Karapapak nüfusunun 2012 yılı itibariyle 75-80 bin olduğunu söylersek abartmış olmayız. Bölgede Türk olsun, gayrı Türk olsun Türkçe’yi halkın tamamına yakınının bildiğini ifade edebiliriz.
Köylerin Satılması
Karapapaklar, “Kaçakaç”, “Gahtî/ Kıtlık” ve “Ermeni ve Cilo gailesi/ Cilogeldi” adı verilen felaket yıllarında sosyal ve ekonomik zararlara maruz kalmışlar ve bu yıllarda nüfus kaybına da uğramışlardır.
Maddî imkânsızlıklar, Kürt ayaklanması döneminde Kürtlerin iki yıl süreyle Karapapak köylerine saldırıp katliam yapmaları ve her şeylerini talan etmeleri, toplumda bezginlik yaratmıştır. Mülk sahipleri ile il ileri gelenlerinin halka sahip çıkacağı yerde kendi derdine düşmesi nedeniyle yalnız kalan insanlar köylerini ve arazilerini satmak durumunda kalmıştır. O dönemde Böyük Han, Karapapak ilhanı, Muhammed Ağa ise, Mamaş/ Mameş aşireti reisiydi.
Karapapakların 100 köye sahip olmaları nedeniyle İlbeylerine “Emir Tuman/ Emir Tümen” unvanın verildiğini daha önce kaydetmiştik.
Karapapak Köyleri
Kadar Çayı’nın Güney Bölümündeki Köyler (Doğudan batıya doğru)
|
Ada
|
Alagöz-süfla
|
Alagöz-ulya
|
Aliabad
|
Alimelik
|
Bahlabad (Bahlâvâ)
|
Balıhçı
|
Begim-Kale
|
Ceritabad
|
Çaggal-Mustafa
|
Çiyane
|
Demirçi
|
Derbend
|
Dizec
|
Dövletabad
|
Ferruhzad
|
Kalecug
|
Gara-GessAb
|
Garagışlag
|
Garne (Süryani telâffuzu ile Garna)
|
Gelevan
|
Gorânabad
|
Goranabad-dib
|
Gorânabad-tepe
|
Gorhana
(Gor/ Mezar’dan; konak, köşk anlamında)
|
Güldarah
|
Halifan
|
Halifelu
|
Kâmus (Ahlak, sabır anlamında)
|
Kârvansera
|
Köpeklu
|
Kûzegerân
|
Mamalu
|
Mezra-Cihan (Negade ile Çiyane arasında)
|
Mihmandar
|
Mirabad
|
Negade (Süryanİce Negadây)
|
Nerzemerz
|
Memmedşah
|
Nizamabad
|
Ohsar (Oksar)
|
Peyecik
|
Rahdehene
|
Sahsıtepe
|
ŞeRifüddin
|
Şeyh-Maruf
|
Taze-Kale
|
Tazekend-Cebel
|
Topuzabad
|
Zelîlân
|
|
|
Kadar Çayı’nın Kuzey Bölümündeki Köyler (Doğudan batıya doğru)
|
Acemlu
|
Ag Kale
|
Ağabeglu
|
Ağca Zive
|
Ataullah
|
Barani-bozorg
|
Baranî-Küçük
|
Biçenlu
|
Celalhankendi
|
Daşdurge (Daşdûrgezi)
|
Daşkesen
|
Derbeser (DerYaser)
|
Dilençi-Arhı
|
Dilme
|
Duşot
|
Durge-dib
|
Dûrge-vasat
|
Galalar (Kalehâ)
|
Garabulağ
|
Garadağ
|
Girdegird (Girde-gayıt)
|
Göl
|
Hacı-Firuz
|
HalEbi
|
Handeg
|
Hasanlu
|
Hasan-Nurân
|
Haydarabad
|
Hınhına
|
İsmailabad
|
Kehrize
|
Kuyuk
|
Lavaşlu
|
Memmedyâr
|
Memyend (Ambar, nimet yeri anlamında)
|
Saral
|
Şeydân (Şeytanabad; Süryânİce ŞeyNavâ’dır. “Şeyn ağaçlığı” demektir. “Şeytan” ile ilgisi yoktur)
|
Şeyh-Ahmed
|
Şirinbulağ
|
Şirvanşahlu
|
Sungar (Kartal anlamında)
|
Tabiye
|
Tazekend-dem
|
TehAb
|
Verme-Ziyar
|
Vezne
|
Yadgârlu/Yadigârlı
|
Yunuslu
|
Zinever
|
Zulmabad
|
|
|
Satılan Yedi Dank Hisseli Köyler
|
Ada
|
Girdegird (Girde-gayıt)
|
Kuyuk
|
Aliabad
|
Güldarah
|
Mamalu
|
Çaggal Mustafa (Çakal Mustafa)
|
HalEbi
|
Nerzemerz
|
Derbend
|
Halifelu
|
Piçik
|
Dilençiarhı
|
Hınhına (Hınahına)
|
Şeyh-Maruf
|
Kalelar
|
İsmailabad
|
Vezne
|
Gara Gessab
|
Kâmus
|
Yunuslu
|
Garne
|
Köpeklü
|
Zelîlân
|
Satılan bu köylerde, Karapapakların da hisseleri bulunmaktaydı. “Dehliz-Sulduz” köyünün Karapapakların mülkiyetinde bulunmadığını kaydetmek gerekir. “Kaçakaç, Gahtî-Bahalık/ Kıtlık ve iki yıl süren Kürt Maméş/ Mameş aşireti saldırıları” sırasında çok sayıda can kaybının yanı sıra, Karapapakların bir bölümü Sulduz’u terk ederek ülke içlerine göç etmiştir. Bu dönemdeki nüfus kaybı % 17’dir.
Karapapaklar, Sulduz’a geldikten sonra iskâna esas olmak üzere, aileler mensup oldukları sekiz aşiret esasına göre taksim edildi. Tarıma yatkın olanlar özellikle Deşt-i Mahur, Sarı-Torpaq/ Sarı-Toprak ve dağ eteği bölgelerine yerleştirildi. Hayvancılıkla meşgul olanlar, Kara-Torpaq/ Kara-Toprak’ı seçti:
Terkâven boyu köyleri
|
Bu boy iki kısma ayrılmıştır. Bir bölümü Negade ve Çiyane, diğer bölüm Zulmabad ve Ağabeglü’ye yerleşmiştir. Daha sonra Durge ve Daş-Durge isimli iki köy daha kurdular. Durge adı, “Dur gel” anlamındadır.
Zulmabad köyü daha önce Kale Kûhî’de, Dilme’den sonra ova istikametindeki Karakuyruklu adı ile tanınan bölgedeydi. Daha sonra Acemlu’nun güneyine, KAdar çayı kenarına 300 m mesafeye nakledildi. Ş. 1348/ 1969 yılında sel felaketine maruz kalınca, Acemlu’nun doğusuna taşındı. Hali hazırdaki adı İmamkendi’dir. (İmamköy).
|
Saral boyu köyleri
|
Dilme, Ak-Kale, Gönî, Hac-Firuz, Şeyh-Ahmed ve Saral
|
Çahırlu/ Çakırlu boyu köyleri
|
Ferruhzad, Topuzabad ve ŞeRifüddin
|
Can Ahmedlu boyu köyleri
|
Hasanlu, Eminlu, Şeytanabad/ ŞeyNavâ (Yeni adı Talegan/ Taligân) ve Verme-Ziyar. Verme-Ziyar; Tazekend ve Hasanlu gölü arasındadır.
|
Ulaşlu boyu köyleri
|
Şikârçiyan (Şikârgerân), Ceritabad, Köpeklu, Şefî-Kale, Teze-Kale ve Deşt-i MaHur
|
Araplu boyu köyleri
|
Rahdehene, Sungar, tabiye ve Tepe-Mahur
|
Şemseddinlu boyu köyleri
|
Muhammedşah, Gorhane ve Çaggal-Mustafa
|
Kazak boyu köyleri
|
Halifelu, Şeyh-Maruf ve Ada
|
Bu boyların içerisinde sadece Şemseddinlular dağılmamış, tamamı kendilerine ait köylerde kalmaktadır. Diğer köylerde Karapapak boyları karışık oturmaktadır. Yukarıda isimleri verilen köylerin yanı sıra, daha sonraları yeni köyler kurulmuş, bazı köyler terkedilmiştir.
Urumiye Gölü’nde daha önce Şahi adını taşıyan bugünkü İslami Adası üzerinde altı köyden ikisi Borçalu ve Kıpçak adını taşımaktadır. Bunlar Karapapak ili ile alakalı köylerdir. Erak kentine bağlı Bozçalu isimli bir köy daha vardır. Daha önce izah edildiği üzere, bu köyün bulunduğu bölgede yoğun Karapapak bulunmamakta, varsa da az sayıdadır. (“Urumiye Şehr-i Milel ve Ferhenghâ/ Uluslar ve Kültürler Kenti Urumiye”, Risâlet Gazetesi, s.4; Abbas Caferi, GîtaşiNaSi İran, s.86)
*
I. Dünya Savaşı yıllarında Ermeni ve Asuriler, Amerika, Fransa, İngiltere ve Rusya’nın desteği ile Güney Azerbaycan’ın Urumiye mıntıkasında Federal Hıristiyan Ermeni-Asuri/ Süryani devleti kurmak için çalışmalara başladılar. Ekim 1917 devrimi nedeniyle Ruslar bölgeden ayrılırken silahlarını götürmediler. Bu silahlarla güçlenen, daha önceki “Recep Bey, Cilolu hareketini yapan Ermenilerdir ve çoğunluk olan Ermenileri destekleyen ise Asurilerdir. Sizin yazdığınız bilgide ise hareketin yularının Asurilerin elinde olduğu vurgulanıyor. Bu konuda ve Güney Azerbaycanlı Tohid Melikzade bir doktora tezi yaptı ve onu İran’da yayınladı. Bu bölüme tekrar eğilmeniz iyi olur düşüncesindeyim.” Cilo dağı yöresinde ikâmet ettiklerinden dolayı halk tarafından “Cilolu” adlanan Ermeniler ikamet yerlerinden ötürü Cilo da denen, Osmanlı topraklarından İran’a geçen ve Asuriler, soydaşları olan diğer Asuri ve Keldanilerle birleşerek, Ermenilerle işbirliğine girmişlerdir. İngiliz ve Amerikalılar, kurulması planlanan küçük, ancak stratejik konumu mükemmel Asur-Ermeni devletçiği ile yakından ilgilenmiş ve desteklemişlerdir. Bu arada Asuri dinî lideri Başpiskopos Bünyamin Mar Şemun (Biniamine Mar Chimon), Şakak Aşireti lideri İsmail Han Simko’yu ve süvari gücünü kullanmak istemiştir. Mar Şemun, İsmail Ağa ile görüşmek üzere sözleşmiş, 1917 (25 İsfend 1296) tarihinde Köhneşeher’de buluşmuşlardır. Mar Şemun, görüşme sırasında İsmail Ağa tarafından öldürülmüştür. Bu nedenle ayyuka çıkan olaylar sırasında Urumiye Gölü’nün güneyinde yaşayan Karapapaklar da kısmen zarar görmüştür. Asuri ve Ermeni liderlerin tahriki ile Afşar Türkleri’nin ağırlıkta olduğu Urumiye kent merkezinde 12 gün süreyle Türklere yönelik Ermeni ve Asuri katliamı devam etmiş evler, mağazalar, ambarlar, depolar talan edilmiştir. Karapapaklar, İsmail Ağa Simko olaylarını “Gaçagaç/ İsmail Ağalıg/ İsmail Ağa Gaçagaçı” olarak hatırlamaktadır. Urumiye ve bölgedeki Türkleri, Ermeni-Asuri soykırımından Osmanlı Türk askerleri kurtarmıştır. bkz.→Ermeniler; Batı Azerbaycan BV; Küresinli İli
Öte yandan İran genelinde 1919 yılında yaşanan “Gáhtî/ Bahalık” adı verilen kıtlık yılları, Sulduz mıntıkasında da olumsuzluklara neden olmuştur.
Dostları ilə paylaş: |