Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı



Yüklə 9,25 Mb.
səhifə63/88
tarix20.08.2018
ölçüsü9,25 Mb.
#73199
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   88

-Yahudiler (Sâmî)

M. Ö. 585 yılında Babil Kralı Nabukadnasr/ Buhtunnasr, Filistin’e saldırmış, çok sayıda Filistinli Yahudi/ Musevi’yi Babil’e göçe zorlamıştır. Bunlardan bir kısmı daha sonra İran’a gelmiştir. Bu dönemde İran Arabistanı ve Loristan’ın Şuş-Şuşter bölgelerinde çok sayıda Yahudi’nin yaşadığı bilinmektedir. Hoşayârşa’nın (Hoşayâr Şah) eşi Kraliçe Ester bu Yahudi toplumundandı. Yahudiler, özellikle Hehâmeneşî Şahı Kurûş döneminden itibaren 25 yüzyıldır İran’dadırlar. 66 yılında Romalı komutan Tito’nun Urşelim’i kuşatması ile yeni bir Yahudi grubu İran’a gelip yerleşmiştir. Behram Gor/ Gûr’un kardeşi NerSi’nin anası da Yahudi idi. Yahudiler, İranlılar tarafından horlandıkları ve zaman zaman şiddete maruz kaldıkları için ülkenin iç siyasi olaylarından uzak durmayı tercih etmiştir. II.Şah Abbas Safevi döneminde uygulanan baskılar sonucu 20 bin Yahudi ailesi Müslüman olmuştur.

Yahudiler, İran Meşrutiyet hareketi sırasında, bu monarşi karşıtı anti emperyalist harekete, kendi rahat ve güvenliklerini bozacağı endişesiyle karşı çıkmış, Tahran’da Meşrutiyet aleyhine gösteri düzenlemişlerdir. 1917-1921 yıllarında Kaşan, Isfahan, Şiraz ve Kirmanşah’ta Yahudi karşıtı çatışmalar cereyan etmiş, 5 bin civarında Yahudi ailesi evsiz kalmıştır. Bu hadise, İran Yahudileri’nin ender siyasi tavırlarından biri olarak tarihe geçmiştir.

Yahudiler, bütün İran’a dağılmışlarsa da, daha çok ticari merkezlere yerleşmişlerdir. Tahran, Merkezî ve Horasan (Kuzey, Rızavi ve Güney) bölge valilikleri, İran Yahudilerinin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerdir. Büyük bölümü, İsrail devleti kurulduktan sonra bu ülkeye göç etmiştir. Halen İran’da 25 bin civarında Yahudi yaşamaktadır. 1976 yılında İran’daki Yahudi sayısı 62.300 kişi idi. Bunların ana dillerinin İbranice olduğuna dair bilgi bulunmamaktadır. Yahudiler, 1906-1907 Meşrutiyet hareketi, daha sonra İsrail devletinin kurulması ve Şah yönetiminin devrilmesinden sonra büyük gruplar halinde İran’ı terk etmiştir.

En az Sasani hanedanı döneminden beri Yahudilerin dili Farsça’daır. Farsça konuşan İran Yahudilerinin çoğu Isfahan, Tahran, Meşhed, Şiraz, Hemedan ve diğer büyük İran şehirlerinde yaşamaktadır. Bu kentlerde oturan Yahudiler, kendilerine has eski İran dillerinde, Horasan Racİcesi’ne yakın bir dilde konuşmaktadır. Tahran’dakilerin dili, unutulmakta olan Racİce’dir. Dinleri olan Museviliği korumakla birlikte, İbranİce’yi bilmezler. Fars şehirlerinde Farsça konuşurken Tahran, Hemedan pazarında, öte yandan Türkelerin oturduğu Azerbaycan ve Horasan (Muhammedabad, Lütfabad, Novhandan…) şehirlerinde Türkçe konuşurlar. İsrail devletinin kurulmasından sonra, Yahudiler arasında İbranİce’yi öğrenme eğilimi artmıştır. İsrail’de konuşulan İbranİce, geliştirilerek çağdaş İsrail’in resmî dili haline getirilmiştir. Yeni İbranice’de, Avrupa dillerinden alınma çok sayıda kelime bulunmaktadır. Eski İbranİce, Arapça ve Süryanice gibi Sâmî dil grubundandır. Süryani, Yahudi ve Araplar, köken olarak aynı ırkın evlâtlarıdır. Bu dillerden birini iyi bilen, ilgisi varsa kısa bir çalışma sonucu diğer iki dili kolaylıkla öğrenEbilir.

İran’da, Pan-İranizm’in oluşumunda ve hayata geçirilmesinde Yahudilerin önemli katkısı olmuştur. Batılı ülkelerin İran’daki güçlü yandaşları arasında Mirza İbrahim Han Kavamül-Mülk, Muhammed Ali Furûgî ve Bahai Amir Abbas Huveyda gibi Yahudi kökenli şahsiyetler yer almıştır. Bu şahsiyetler, aynı zamanda Pehlevi ailesinin varlığının temeli sayılır. Isfahanlı olan Muhammed Ali Furûgî’nin ataları Bağdat Yahudilerindendir. İran Masonlarının beyni olarak kabul edilmiştir. Pehlevi diktasının temel mimarlarından olan Furûgî, Türklere yönelik baskıların planlayıcılarından biridir. Furûgî, “Zekâül-Mülk” unvanınına sahipti. Mirza İbrahim Han Kavam/ Kavamül-Mülk’ün ailesi Şiraz dönmelerindendir. Bu şahsiyet, gizlice ve açıkça her zaman Batı’nın İran’daki çıkarlarını korumuştur.

İran Yahudileri, özellikle İsrail devleti kurulup, Pehlevi yönetimince tanınmasının ardından güç kazanmıştır. Irak devletinin baskısına maruz kalan Yahudilere, İran üzerinden İsrail’e göç etme imkânı tanınması gibi olumlu davranışlar da sergilenmiştir. Pehlevi döneminde, Yahudi Ajansı aracılığı ile İsrail’e göç etmek isteyen yoksul Yahudilere yardım edilmiştir.

Şöyle bir hikâye de anlatılır: İsrail devletinin kuruluşundan sonra Pehlevi yönetimi, görünüşte Arapları destelerken, İsrail’e gizli yardımda bulunmuştur. Dönemin-Türklüğünü kaybetmiş başbakanı Muhammed Sâid ساعد Merağî’nin (8 Ferverdin-2 Azer 1323/ 1945; 17 Azer-2 Ferverdin 1329/ 1950), Pehlevi rejimince, bu ülkenin tanınmasını sağlaması karşılığında İsrail devletinden, 400 bin Dolar rüşvet aldığı dedikodusu ayyuka çıkmıştır. Pehlevi döneminde, Mossad’ın İran’daki faliyetlerine izin verilmiştir. İran Yahudileri’nin İsrail’e göçünü kolaylaştırmak Mossad’ın bu ülkedeki görevleri arasında idi. İsrail devleti, İran Yahudilerinin varlıklı olmalarına rağmen, hızla Farslaşmalarından endişe duymuş ve Mossad’a, Yahudilerin İsrail ile olan ilişkilerini güçlendirmesi görevi vermiştir. Bu, özellikle Yahudi gençlere burs vererek, Amerika’ya gönderme yolu ile olmuştur. Mossad’ın İran’da yaptığı en önemli işlerden birisi, CIA ile müştreken Şah’ın polis örgütü Savak’ın hem kurulmasına, hem de mensuplarının eğitilmesindeki rolü olmuştur. Kürdistan Yahudileri’nin İsrail’e göç ettirilmesinde de Mossad önemli bir rol oynamıştır. Günümüzde İsrail’de önemli bir Kürdistanlı Yahudi cemaati oluşmuştur.

Pehlevi rejiminin son yıllarında Museviler ve Bahailer bankalar, devlet kurumları, ve İran ekonomisindeki para akışının kontrolünü hemen hemen tekellerine geçirecek kadar güç kazanmıştır.

Günümüzde Yahudiler, belli bir nüfus yoğunluğuna sahip oldukları kentlerde ilk ve orta dereceli özel okullara sahiptir. Bu okullarda İbranice ve Tevrat dersleri verilmektedir. Özel spor kulüpleri de bulunan Yahudilerin mecliste bir parlamenterleri vardır. Ayrıca Tahran’da yayınlanan birkaç gezete ve dergiye de sahiptirler.

Yahudilerinin büyük bölümü Musevi’dir. İçlerinde Bahai dinine mensup olanlar da vardır. İsrail, Bahailiği din olarak resmen kabul eden ilk devlettir. Havralarına “Kenîse” derler. Başta Tahran olmak üzere Yahudilerin yaşadığı büyük şehirlerde çok sayıda havra/ kenîse vardır. Sadece Isfahan kentindeki kenîse yayısı 20’dir. (R.Blaga, s.352-357) Bkz.→Karapapaklar
-ÂRamîler (Sâmî)

Sâmî/ Semitik dillerden ÂRamİce konuşan bir topluluktur. m Ö. 2.500-900 yılları arasında Arabistan’dan Babil ve Asur (Aşur) ülkelerine, yani Mezopotamya’ya göç etmişlerdir. m Ö. XIII. yüzyılda ÂRamî göçerleri Mezopotamya’da eyalet kurmuş ve daha sonra Asur devletini yıkarak, Suriye’ye yayılmışlardır. Fenikelilerin dışında, ticarette büyük başarı elde eden tek Sâmî halk ÂRamîler, m Ö. IV. yüzyıldan itibaren uygar komşularının ülkelerine yayılmaya başladılar.

Bugün Huzistan’daki Basra Körfezi kıyıları, Karun ve Kerhe ırmağı kenarında Mandeî ÂRamcası konuşan çok küçük bir ÂRamî azınlığı yaşamaktadır. Ayrıca Kürdistan’da ÂRamî toplulukların varlığı bilinmektedir.

ÂRamca, Batı Asya’nın Hami-Sâmî dilleri ailesine mensup, Hz.İsa zamanında Filistinde de konuşulan dildir. Aynı dil ailesinden Kenan/ Kan’an dilini sıkıştırarak, m Ö. I. yüzyılda doğuda geniş bir alana yayıldı. I. yüzyılın ikinci yarısında Arap dili tarafından sıkıştırılmaya başladı. Hehâmeneşî devleti zamanında imparatorluğun resmi dillerinden biri oldu.

Peygamber Mani’nin yedi kitabından altısı bu dilde, diğeri ise Pehlevice yazılmıştır. Mani’nin (216-274 Babil) ana dili ÂRamca idi. Hahâmeneşîler, devlet yazışmalarında ÂRamî dilini kullanmıştır. ÂRamî yazısı, Sâmî Asur İmparatorluğu döneminde uluslararası bir konum kazandı. ÂRamî yazısının kökeni Fenike yazısıdır. Bu yazı, zamanla bütün Sâmî dilli ülkelere yayılmıştır. Hehâmeneşî devleti, ardından gelen Eşkani (Part) ve müteâkip Pehlevi yazısı ÂRamî kökenlidir. Mani, ÂRamî yazısını değiştirerek, “Mani” adı verilen bir yazı icat etti. Çeşitli Pehlevi yazılarının tamamının kökeni, Kuzey Sâmî yazılarıdır. Bunlardan başka Soğd, Moğol, Uygur, İbranî, Asuri ve Arap yazılarının kökeni de ÂRamî yazısıdır.

“Hezvâreş” adı ile büyük bir ÂRamİce sözcük kümesi, Pehlevi diline girmiştir. Pehlevice (Eşkani=Part/ Partî, Sasani=Pars/ Parsik) metinler, Avesta (Zend), İslam öncesi ve sonrası metinlerde, ÂRamİce kökenli binlerce sözcük vardır. Bu sözcüklerin kökeni, ÂRamİce’nin yanısıra Asuri , İbranî, Babil ve Akad dillerinde aranmaktadır. (Rafael Blaga, İran Halkları El Kitabı, s.135-366; Abd’ür-Reza Ferecî ve coğrafya heyeti, Coğrafya-yı Kâmil-i İran)
-Araplar (Sâmî)

I-III. yüzyılda Eşkani devleti döneminde İran’a göç eden ilk Araplar, bugünkü Huzistan topraklarına yerleşen Araplardır. Sasani devletinin kurucusu ArdeŞir Babekan (223-241), Eşkani Şahı Ardavân ile yaptığı savaşta, ordusunun saflarına İran Arabistanı’nda yaşayan Beni El-Em aşireti katılmıştır. Sasani devleti döneminde (223-642 ‘Yezdigerd’in sonu 651’) Arapların yayıldığı alan (Bağdat’ın güneyi), Dicle kıyısındaki Tîsfûn’un تيسفون batısı idi. Hatta o çağda İran’ın güney ve güneybatısında Arapların yaşadığı söylenmektedir. Sasani Şahı I.Şahpur zamanında, Bekr ibn-i Vâil aşiretinden bir grup Kirman Vilayetine yerleşmiştir. Bu dönemde Arap denizci ve tacirlerinin sık sık Basra Körfezi (Türkçe, Kenger Körfezi) kıyılarına uğradığı bilinmektedir. Sasani devleti, 300 yılında bedevî Lahmiül-Hayra/ Lahmül-Hayra aşireti saldırılarından korunmak için onlarla bir dostluk anlaşması imzalamıştır.

Sasani Şahı Yezdigerd zamanında 642 yılında Araplar İran’a saldırdı. Fethül-Fütûh adı verilen Nihavend kentinin fethi ile Araplara karşı Fars, Lor, Kürt ve diğer halkların son direnişi kırıldı. Bundan sonra İran’a, özellikle Basra ve Kûfe gibi yakın bölgelerden bedevîlerin saldırıları başladı. İran şehirleri bedevî muhacirle doldu. Yeni gelen Araplar Huzistan, Fars, Kum, Horasan ve Basra Körfezi kıyılarına yerleşti.

İlk Arap göçleri Hicaz, Irak, Yemen ve Necd’ten gerçekleşti. askerî kışlalar Basra, Ahvaz ve Şiraz gibi kentlerde kuruldu. Ekolojik şartların benzerliğinden ötürü özellikle Horasan’a yerleşmeyi tercih ettiler. 672 yılında Horasan’a Basra ve Kûfeli 50 bin asker aileleri ile birlikte yerleşti. 683-684’te Horasan ve Sistan’a ikinci bir Arap göçmen dalgası geldi. Arap Şam yönetimi, sürekli olarak Suriyeli Arap askerlerini Horasan’a yerleştirdi. Merv kenti, Arapların beş ana komutanlık merkezinden biri haline geldi.

Azerbaycan, 642 yılında Arap saldırısına uğradı. Ardından Azerbaycan’a Kûfe, Basra ve Şam’dan Arap göçü oldu. gelenler Ata, Divan ve Beni-Sağlub aşiretlerinden iki bin ailelik bir gruptu. Daha sonra Basra’dan gelen Yemenî aşireti, Erdebil’e yerleşti. Loristan’ın ele geçirilmesinini ardından, Şam’dan buraya Akilî ve Haşimi aşiretleri geldi. Üçüncü halife Osman zamanında Yemenli Hazrec kabilesinden iki bin aile İran’a göç etmiştir. İran’ın fethinden sonra, Hz.Hasan evlâdından Sadat-ı Hasani Rey ve Veramin’e yerleşti. İslam’dan önce başlayan Arap göçü, XIX ve XX. yüzyıla kadar sürmüştür.

Kesin olmamakla beraber, İran’da yaklaşık 3.5-4 milyon Arap’ın yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunlar İran Arabistanı/ Huzistan, Buşehr ile komşu bölge valiliklerinden Hürmüzgan, Fars, Buyer-Ahmed ve Çahar-Mahal ile İlam, Kirman, Horasan, Tahran ve Simnan bölge valiliklerinde meskûndur. Demavend, Şehr-i Rey, Lar, Firuzkûh ve Veramin’de yaşayan Araplar, Afşar hanedanı döneminde Fars Vilayetinden buralara sürülmüştür. Gene bu dönemde Tahran ve Fars’taki Arapların bir kısmı Horasan’a göç ettirilmiştir. 1632 yılında sayıları 40 bin olan bu grubun bakiyeleri Bircend, Gâin, Serahs ve Deregez kentleri ve civarında yaşamaktadır. İç bölgelerdeki Arapların büyük bölümü, yaşadıkları topluluklar içerisinde temsil olmuştur.

İran’da, Arapların toplu olarak yaşadıkları bölge İran Arabistanı’dır. Etnik İran Arabistanı, coğrafi bölge olarak Huzistan ve Buşehr bölge valilikleri arazilerinin büyük bölümünü içine almaktadır. Günümüzdeki Huzistan Bölge Valiliği toprakları, M.Ö hüküm sürmüş olan Elâm devletinin bir parçası idi. Eski Asurluların başkenti Şuş da Huzistan’dadır. Kacar döneminde, bu bölgeye resmen ve halk arasında “Arabistan” denmiştir. Savadkûhi/ Pehlevi hanedanı işbaşına gelince, Arabistan adı tamamen ortadan kaldırılmış, 1925’ten itibaren yerine “Huzistan” adı kullanılmaya başlamıştır. Bölgedeki şehirlerin adları değiştirilerek; “Muhammara”ya Hürremşehr, “Nasıriyye”ye Ahvaz, “Felahiye”ye ise Şadgân denmiştir. Bölgede petrol üretilmeye başlanmasından sora Abadan vd. şehirlerin nüfusu artmış, Araplar azınlığa düşmüştür. İran Arapları, nüfusun yaklaşık %6’sını oluşturmaktadır. Basra Körfezi’nde, İran Arabistanı’na ait adalar Lark, Hürmüz, Hengâm, Kiş, Lâvân (Şeyh Şaib) ve Hark’tır.

İran Arabistanı’ndaki sıcak ve rutubetli iklime sahip ovalar, tropikal ürünlerin yetiştirilmesine imkân sağlamaktadır.

Petrol kaynaklarına sahip olmasından ötürü, Arabistan bölgesi İran için hayati önem taşımaktadır. İran ekonomisi, ağırlıklı olarak petrol üretimine dayanmaktadır. Dünya petrol rezervlerinin dokuzda birine sahip ve doğalgaz yatakları bakımında eski Sovyetlerden sonra ikinci sıradadır. Petrol rezervlerinin hemen hepsi Arabistan’dadır. Bölgenin petrol rezervleri; Mescid-i Süleyman, Heftgil, Gecsaran, Neft-i Sefid, Lali, Ağacari, Ahvaz ve PâzeNan’dır. Petro-Kimya sanayisi Ahvaz, Buşehr, Hark, Abadan ve Bender-İmam Humeyni’de (Bender-Şapur) kuruludur. Abadan’da savaşta tahrip edilen dünyanın en önemli rafinerilerinden biri vardır. Burada büyük petrol ve gaz kaynaklarından başka petrol sondajı, rafineri ve yükleme tesisleri de bulunmaktadır. Bölgenin önemli ırmakları; Karun, Gamasb (Seymere/ Kerhe), CerRahî, Hindican, Şahpur, Abdîz ve BehmenŞir/ Ervendrûd’tur.

İran Araplarının dili, Arapça’nın Farsça, Lorca ve Azerbaycan Türkçesi sözcüklere sahip bir lehçesidir. Halk dilinde, Darcî adı verilen bir nazım türü vardır.

Horasan bölge valiliklerinde yaşayan Araplar artık Tacikçe-Farsça konuşmaktadır. Mandeî-Sabiî mezhebine mensup topluluk, Arapça’nın özel bir lehçesini konuşmaktadır. Bu lehçede çok sayıda Asurca ve Sümerce sözcük ve deyimin bulunduğu belirtilmeltedir.

Sasanilerin, Kâdisiyye Savaşı’nda Araplara yenilmesi ile İran, Arap Halifeli’ğine bağlı bir eyalet haline gelmiştir. Arap kuvvetlerinin, 637-638’de İran’a saldırısı sırasında, İslam’dan önce bölgeye yerleşmiş olan Araplar, yerli halklara karşı ayaklanmış ve Arap kuvvetleri ile işbirliği yapmıştır.

Ahvaz kenti, 640 yılında Araplara teslim olmuş ve İran Arabistanı Basra’ya bağlanmıştır. 875’te milliyetçe Sistani olan Yakub Leys, İran Arabistanı’nı işgal etmiştir. Onun kardeşi Amru Leys’in ölümünden sonra, tekrar Arap Hilâfeti’nin eline geçmiştir. 937’de Gilek Deylemiler süLalesi bölgeyi kontrollerine almışlardır.

İran Arabistanı, XII. yüzyılda Türk Afşar aşiretinin eline geçmiştir. Yakub ibn-i Arslan El-AfşaRi, 1154 yılında burada Afşar Şumla devletini kurdu. Şumla, Arabistan bölgesi ve Loristan’ı kontrol altına aldı. Arslan’ın, 1174’te ölümünden sonra, oğlu 1194 senesine kadar iktidarda kaldı. Bu tarihte İran Arabistanı Bağdat halifesinin eline geçti. Daha sonra Türk Selçuklular, Türk Harezmşahlar, Türk-Moğollar, Loristan Atabekleri (Fazlâviyye), Şahül-Hak, Încû, MuzaffeRi, Türk Timurlular ve Arap Âli-Müşa’şaa süLaleleri bölgeyi ele geçirmiştir.

1761’e kadar Arabistan Âli-Müşa’şaa, Âli-KeSir ve Beni-Kâab ve diğer aşiretlerin savaş alanına çevrildi. Şeyh Ahmed medeni önderliğinde 1741’de bir ayaklanma oldu. Nadir Afşar bu isyanı bastırmış, aşireti Horasan’a sürmüştür. Şah’ın son yıllarında KâaBi aşireti tekrar isyan etmiştir. Aşiretin lideri Salman Beni Halid, Arap aşiretlerini bir araya getirerek, egemenlik alanını Hindican’dan Ervendrûd’a kadar genişletmiştir.

XIX. yüzyılda İran Arabistanı, çeşitli Arap aşiretlerinin egemenliği altında bulunuyordu. Bu aşiretlerin en güçlüsü Beni-Tarf ve Banî-Kâab idi. Aşiretlerin başında Beni-Kâab’a bağlı Âl-i MahSin Şeyhleri vardı. Bu şeyhlerin sonuncusu Şeyh Hazal’dır.

Şeyh Hazal’ın babası Şeyh CAbir, Karun ırmağı kıyısındaki küçük bir kasabayı geliştirip, Nasreddin Şah Kacar’ın hatırasına “Nasiriyye” adını vermiştir. Nasıriyye, günümüzdeki Ahvaz kentidir. Şeyh Hazal, babasından sonra Muhammara Şeyhliği’ne getirilen kardeşi Şeyh Mezel’i öldürmüştür. İran Arabistanı’nın, yani Muhammara’nın son şeyhidir. Muhammara Şeyhliği, İran Arabistan Şeyhliği’nin en üst makamı sayılırdı. Merkezleri Dizful olan Arabistan’ın diğer şeyhlikleri, Muhammara şeyhliğine pek sıcak bakmazlardı. Şeyh Hazal, Feth-Ali Şah Kacar’ın torunu Hacı Seyf’üd-Dövle’nin kızıyla evlenerek, payitahla daha sıkı ilişkiler kurmuştur.

İran Arabistanı’nda petrolün bulunması, Mescid-i Süleyman’dan Abadan’a kadar olan toprakların idaresi altında bulunması, Şeyh Hazal’ı önemli bir konuma getirdi. Zamanla bütün Arap kentlerini kontrolü altına alan Şeyh Hazal’a Arap aşiretlerinin tamamı boyun eğdi. Hazal, başkent Nasiriyye (Ahvaz) olmak üzere, İran Arabistanı’nda Arap Krallığı kurmuştur. Ordusu Arap ve Lorlardan oluşan bu krallık, tophane ve deniz filosuna da sahipti. Bölgede Arap kuvvetlerinin egemen olmadığı Ramhürmüz, Şuşter ve Mescid-i Süleyman gibi kentler, Lor-Bahtiyari aşiretinin denetimindeydi.

İran’ın olası bir saldırısına karşı, İngitere’nin Hazal hükümetine tanımış olduğu haklar ve mal varlığını koruyacağına dair verdiği söz, Şeyh Hazal’a büyük bir güven kazandırmıştır. Dağıttığı ganimetlerle Arap halkının desteğini alan Hazal, 1905-1920 yılları arasında kendisini Arabistan Emiri ilan etti. Irak, Kuveyt, Bahreyn ve diğer Körfez emirlikleri, Hazal’ın bağımsızlığını tanıyarak, ikili ilişkiler kurmaya ve anlaşmalar yapmaya başladı.

Kacar hanedanının son dönemlerinde, İran Arabistanı’nda petrol bulunmasından sonra İngiltere Şeyh Hazal ve Lor-Bahtiyari aşiretleri ile anlaşmalar yaparak, herhangi bir dış saldırıya karşı Hazal’ı korumayı ve ona yıllık belirli bir ödeme yapmayı kabul ediyordu. Şeyh ise, Arabistan’ın (İran Arabistanı) güvenliğini sağlama ve petrol çıkarma ve işlenmesine karışmamayı taahhüt ediyordu. Şeyh, İngiltere’nin himayesi altına girdikten sonra, yavaş yavaş merkezi devletle olan ilişkilerini kesmeye başladı.

1914’te Arap Birliği tezi İran Arabistanı’na yayıldı. Bu dönemde İngiltere, İran’da kendi sömürü düzenini sürdürmek amacıyla temelleri sağlam ilişkiler kurmak istiyordu. Bolşeviklerin büyük sempatiyle karşıladığı Azerbaycan, Mahabad ve Gilan Cumhuriyetleri’nin estirdiği ayrılıkçı havanın tüm İran’a yayılmasını engellemek için İran’ın yüzlerce yıldır yönetildiği federal yapısına son vermeyi ve kendisine bağlı güçlü, üniter, merkezi bir devlet kurmayı kararlaştırdı. Ardından askerî bir darbe ile İran’da son Azerbaycan-Kacar Şahı sol eğilimli Ahmed Şah’ın iktidarına son vererek, Pehlevi rejimini kurdu. Rıza Han, Şeyh Hazal’ı teslim olmaya çağırdı. Bütün umutlarını İngiltere’ye bağlayan Şeyh Hazal, hükümetini korumak için Arap, Lor-Bahtiyari ve Buyer-Ahmed aşiretlerini bir araya toplayarak “Mutluluk Ayaklanması” anlamına gelen Kıyâm-ı Saadet’i başlattı. Ancak Rıza Han, Arabistan’ı silah zoruyla ele geçirmeye kararlıydı. İngiltere’nin bilgisi dâhilinde, Arabistan’a üç koldan saldırı başlattı. Birkaç saat içinde bölgeyi tamamen ele geçirdi. İngilizlerin koruması altındaki Şeyh Hazal teslim oldu. Kendisine bütün servetini İran’da bırakma veya yurt dışına çıkarma hakkı tanındı. Şeyh, bütün varlığını yurt dışına çıkardı. Kendisi Tahran’da göz hapsine alındı, 1936 yılında başkentte öldü. Arabistan’ın işgali, bölge halkınca hoş karşılanmadı.

İngilizler, İran Arabistan’ı denen Huzistan’a Tengistan bölgesinden girdiler. TengSir, bu mıntıkada küçük bir kasabanın adıdır. Bölgede işgale karşı mücadele eden Şeyh Ali DilvaRi isimli kahraman, 300 civarındaki gücü ile İngilizlere karşı mücadeleye başladı. Kanının son damlasına kadar savaştı. Ahvaz kentinde anıtı vardır. İngilizlerle işbirliği yapanları, özellikle İngilizleri bilinçli olarak para karşılığı destekleyen Müslüman din adamlarını öldürmeye and içmişti. İngilizler, yoksul halkı avlamak için un, yağ ve şeker gibi gıda maddesi dağıtıyordu. Bu yardımları kabul eden insanlar, Ali DilvaRi’nin en büyük düşmanı idi. İngilizler, kendisine valilik teklif ettiler, reddetti. Daha sonra İngilizlerle girdiği çatışmada şehit oldu. İngilizler, Körfez’de inci avı ile geçimini sağlayan İranlılara inci avını yasakladı. Bu olaylar, tanınmış yazar Sadık Çubek (1916-1998) tarafından “TengSir” isimli kitapta hikâyeleştirilmiştir. Tengsir, Prof.Dr.A.Naci Tokmak tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

İran Arabistanı’nın merkezî yönetime bağlanması, ardından bölgede petrol sanayiinin gelişmesi, yerel Arap nasyonalizminin güçlenmesine neden oldu. 1926 yılında Pan-İranizm/ Aryaizmin teorisyenlerinden Dr.Mahmud Afşar, İran Arabistanı’nda Arap dilinin yok edilmesini, mülki taksimatta yapılacak düzenleme ile Arabistan adının ve sınırlarının değiştirilmesini, Arap aşiretlerinin ülkenin diğer bölgelerine göç ettirilmesini teklif etti. Bu teklif, Rıza Han tarafından kabul edilerek, hemen uygulamaya geçildi. 1945 yılında Sovyetlerin desteği ile Azerbaycan Türk ve Mahabad Kürd devletlerinin kurulmasından sonra, birkaç Arap aşiret lideri Arabistan’ın Irak ile birleşmesini talep etti. Daha sonra Dr.Muhammed Musaddık’ın petrolü millileştirmek için başlattığı anti-emperyalist hareket sırasında Araplar arasında tekrar Irakla birleşme arzusu görüldü. Bu dönemde Irak’ta Başbakan Nuri Said ve Veliahd Emir AbdulilLah İngiltere yandaşı idiler.

İran Arapları, Şii olmalarına rağmen, millî kimliklerini koruyabilmiştir. Bunlar kendilerini yüzyılın başında Fars ve Lor gibi İran halklarından ayrı kabul etmiştir. İran halklarına “Acem” demişlerdir.

Bölgede petrol bulununcaya kadar nüfusun tamamı Arap olduğu gibi, muhtar/ özerk, hatta yarı bağımsız statüye sahiptiler. Petrol bulunduktan sonra, bölgenin yeniden yapılandırılması ile nüfusun çoğunluğunu Arap olmayan Fars ve Lor işçi, bürokrat, tüccar, asker ve öğrenciler oluşturmuştur. Bugün eski İran Arabistanı’daki kentlerin dili genelde Farsça-Arapça’dır. Köylerin dili Arapça olmakla beraber Farça da bilirler.

Pehlevi rejminin kurulmasından sonra, Arap şeyh ve hâkimlerinin hiçbir etkisi kalmadı. 1944 yılında MiyanAb ayaklanmasının ardından Şeyh Mehdi, Şeyh Davud ve Şeyh Talîl ibn-i Haydar... idam edildiler. Bölgedeki Arapça olan tarihî ve coğrafi adların hemen hemen tamamı Farsçası ile değiştirildi. Bölgede Cebhet’üt-TahRir Huzistan/ Huzistan Kurtuluş Caphesi adında bir örgütün faaliyetinden bahsedilmektedir. Arap ülkeleri, Basra Körfezi’ne, “Basra Körfezi”, eski İran Arabistanı’na “Arabistan” derken, İranlılar Körfez’e “Fars Körfezi”, İran Arabistanı’na ise “Huzistan” demektedir. Azerbaycan Türkleri, Basra Körfezi’ne “Kenger Körfezi” demektedir.

1971 yılında İngiltere kuvvetleri, Süveyş Kanalı’nın doğusundan çekilirken Şah Muhammed Rıza ile gizli bir anlaşma yaparak, Basra Körfezi’nde Arap emirliklerce yönetilen Tonb-u Bozorg, Tonb-u Küçük ve Ebu Musa adalarını İran’a bıraktı. Kuveyt, Suudi Arabistan, Umman, Bahreyn, BAE ve Mısır, bu adaların BAE’ne ait olduğunu savunmuştur. Altı Körfez Ülkesi ile Mısır ve Suriye dışişleri bakanlarının yaptığı toplantıda, adaların BAE’ne ait olduğu tekrarlanmıştır. Basra Körfezi’nden ise, “Arap Körfezi” olarak söz edilmiştir. Bölgede, İran’a ait Arapça yayın yapan radyo ve TV yayını bulunmaktadır.

Arapların bir kısmı Sünni olmakla beraber, çoğunluğu Şii’dir. Bunların ne kadarının Alevi olduğu konusunda net bilgi bulunmamaktadır. 1440 yılında, GAli Şiilerce Arap Âli-Muşa’şaa devletinin kurulduğu, Şiiliğin yayılmasında Ahvaz Zerdüştlerinden Novbahtî ailesinin rol oynadığı bilinmektedir.

İran Araplarının bir kısmı Hıristiyan SAbiî’dir. 1840 yıllarında 350-450 hanelik Mandeî SAbiî nüfusa sahip olan Şuşter’de, muhtemelen SAbiî kalmamıştır. Arap SAbiîler Dicle, Karun, Kerhe ırmakları kıyıları, Basra Körfesi sahilleri ve Ahvaz kentinde yaşamaktadır. Bölgede yaşayan SAbiîlerin dilinin Arapça olduğu söylense de, bunların Doğu ÂRamî dili konuştukları bilinmektedir. Babil Talmud diline yakın olan ve İbranİce etkisinden uzak kalmış bu dilin en eski yapıtları VII-VIII. yüzyıla aittir. Asuri alfabesine yakın Mandeî adında bir yazıları vardır.

İran Arabistanı’nda bulunan Ağacari kentinin adı, buraya yerleşen Türk Ağaç-eri’lerce verilmiştir. Ağaç-eriler, bölge halkaları arasında erime sürecine girmiştir.

Arap etnik grubu, Kürtler gibi İran’ın zaafiyet noktalarından biridir. İran-Irak Savaşı’nda Saddam Hüseyin İran Araplarını ayaklandırmak için her türlü yolu denedi, ancak başarılı olamadı.

Pan-İranist Dr.Mahmud Afşar’ın yukarıda bahsekonu önerilerinin üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen, Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemî’nin sekreterlerinden Ebtehî’nin bürosunda, Dr.M.Afşar’ın önerilerine benzer bir metin ele geçirildiği söylentisi ortaya atılmıştır. Metinde; bölgede yaşayan Arapların, İran’ın iç bölgelerine göçürülmesi, Arapça yer adlarının değiştirilmesi, bölgede Arapça konuşulmasının yasaklanması hususlarının yer aldığı iddia edilmiştir. Bu iddiaların ardından, devlet yetkilileri böyle bir belgenin olmadığı yönünde açıklama yapsa da, Arap kamuoyu ikna edilememiş, 2005 yılı Nisan ayında İran Arabistanı’nda (Huzistan...) protesto ve gösteriler başlamıştır. Güvenlik kuvvetleri ile meydana gelen çatışmalarda ölen ve yaralananlar olmuştur. Götericiler, karakolları işgal etmiş, bazı kamu binalarını ateşe vermiştir. Olaylardan sonra yüzlerce Huzistanlı Arap aktivist tutuklanmıştır. (R.Blaga, s.332-344; http://wowturkey.com/forum/vewtopic, Samir Savalan, 18 Ekim 2008)



Yüklə 9,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   88




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin