Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı



Yüklə 9,25 Mb.
səhifə7/88
tarix20.08.2018
ölçüsü9,25 Mb.
#73199
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   88
Ahmed Rıza Han/ Büyük Rıza Şah Pehlevi:

İran, I. Dünya Savaşı sırasında tarafsız kalmasına rağmen Türk, Rus ve İngilizlerin çekişme alanı oldu. 1917’de Bolşevik İhtiLali sebEbiyle Rusların bölgeden çekilmesi üzerine 1919 tarihli anlaşmaya göre, İran tamamen İngilizlerin kontrolü altına girdi. Ancak Sovyetler Birliği ile yapılan 1921 tarihli anlaşmayla İngilizlerin baskısından kurtulabildi. 1920 yılının sonbaharında İran’daki İngiliz birliklerinin komutanlığına Tümgeneral Edmund İronside getirildi.

Kacar Meclisi’nde İngiliz-İran Anlaşması’nın çıkmaza girmesi, İngilizleri bu anlaşmayı imzalayacak, İran’a çeki düzen verecek güçlü bir kişi aramaya sevketti. 1920 Ekim’inde İran’a gelen Edmund İronside’ın dikkatini, Kazak Birliği’nde görevli Mazenderan Savadkûhlu Albay Ahmed Rıza Han Mirpenc Kazak çekdi. İronside’a göre bu şahıs, İngiliz birlikleri çekildikten sonra ülkede güvenliği ve düzeni sağlayacak adamdı. Rıza Han’a bir de yoldaş buldular. Bu adam ya İngiliz taraftarı Prens Firuz Mirza Kacar Nusret’üd-Dövle ya da anti komünist ve diğer bir İngiliz yanlısı gazeteci Seyyid Ziyaeddin/ Ziya Tabatabai olmalıydı.

E. İronside, Kazak Tugayı’nın Rus komutanının görevden alınmasını sağladıktan sonra yerine Albay Ahmed Rıza Han’ı getirdi. Rıza Han’ın başında bulunduğu Kazak Tugayı, payitaht Tahran’ın kuzeybatısındaki Kazvin kentinde mevzilenmişti. Rıza Han, emrindeki üç bin kişilik Kazak tugayı ile 16 Şubat 1921’de Tahran üzerine yürümeye başladı. 20 Şubat gecesi şehrin dış mahallerine ulaşdı. Ahmed Şah ve taraftarları, Ahmed Rıza Han’ın Tahran üzerine yürüdüğünü öğrenince, kumandanlarından şehrin Kazvin Kapısı ile Bağ-ı Şah Kapısı’na kadar olan bölgeyi savunmalarını istedi. Ancak Rıza Han’ın Kazak tugayı, önemli bir direnişle karşılaşmadan şehre Gümrük Kapısı’ndan girdi. Ahmed Şah Kacar dâhil, bakanlar ve Tahran ileri gelenleri tutuklandı.

Başbakan olarak düşünlen Prens Firuz Mirza Kacar, 1919 müzakerelerinde İran tarafının sözcüsü olması sebEbiyle milliyetçilerin nazarında İngiliz yanlısı şüpheli bir şahıstı. Bundan ötürü İngilizler, darbe sonrası yeni hükümeti kurmak üzere otuz yaşındaki gazeteci ve siyasetçi, aynı zamanda hararetli İngiliz taraftarı olan Türk düşmanı ve Pan-Aryaist Seyyid Ziya Tabatabai’yi uygun gördüler. 21 Şubat 1921de gerçekleştirilen darbe sonucu Seyyid Ziya başbakan, Ahmed Rıza Han ise, Sipehsalar/ Başkomutan oldu. İngiliz taraftarlığı suçlamasından kurtulmak için gösteriş amacıyla İngiliz yanlısı tanınmış birkaç kişiyi tutukladılar. Ancak bu gösteriye Rusya Büyükelçisi’ni inandıramadılar. Ziya, yüz gün süren başbakanlıktan sonra Rıza Han tarafından sürgüne gönderildi. 23 yıl Irak, Mısır ve Filistin’de sürgün kalan “Ağa” lakaplı Seyyid Ziyaeddin Tabatabai, 29 Eylül 1943’de işbirlikçi mürteci kesimin daveti ile tantanalı bir şekilde Tahran’da arz-ı endam edecek, iki gün sonra Yezd kentinden milletvekili olarak meclise girip, meclis başkanı olacak ve Azerbaycan Millî Harekâtı’nın azılı düşmanları arasında saf tutacakdır. İngilizlerin bu dönemde Seyyid Ziya’yı iktidara taşıma isteğine Amerikalılar direnmiştir. 1944 yılında Şah muhalifleri Seyyid Ziya’nın etrafında kümelendiler. Şah, meclis toplantılarından birine katıldığında tüm üyeler ayağa kalkıp Şah’ı alkışladığı sırada Seyyid Ziya yerinden bile kıpırdamadı. Seyyid Ziya, yüksek rütbeli subaylarla anlaşarak, Şah’a suikast planı hazırladı. Bu olayla ilgili 70 subay tutuklandı. (Cәmil Hәsәnli, V, VI.Bölüm)

Seyyit Ziya’dan sonra 1921-23 arasında (8 Hordâd 1300-6 Aban 1302); Kacar soylusu Kavamüs-Saltana Ahmed Kavam, Müşir’üd-Dövle Hasan Pirniya, Kavamüs-Saltana (İkinci defa), Mustovfi’l-Memalik Hasan Mustovfi ve Müşir’üd-Dövle (İkinci defa) olmak üzere beş başbakan değişti. Bunların ardından İngilizlerin baskısı ile Ahmed Şah Kacar, Sipehsalar Ahmed Rıza Han’ı yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi. Rıza Han başbakan olduktan sonra Ahmed Şah, saltanatın vekâletini sert bir karaktere sahip olan Tebriz’de oturan kardeşi Muhammed Hasan Mirza Kacar’a, devlet idaresini de Ahmed Rıza Han’a bırakarak Avrupaya gitti. Ahmed Şah, tahtı kardeşine bırakmakta çok geç kaldı. İran yönetimini ele geçirerek, şahs-ı evvel-i İran olan Ahmed Rıza Han, önceleri cumhuriyet ilan etmeyi düşündü. Ruhanilerin bu fikre şiddetle muhalefet etmesi nedeniyle vazgeçti. 13 Aralıkta, Meclis üyelerinin dört oy farkı ile aldığı kararla İran hükümdarı olarak tahta çıktı. 25 Nisan 1926’da Kacarların Gülistan Sarayı’nda Şahlık tacını giydi. Dört oyluk demokrasi ile İran’da Kacarlar, yani bin yıllık Türk iktidarı dönemi kapanmış ve Savadkûhi/ Pehlevi iktidarı başlamış oldu. Bu dört oyun, Azerbaycan ve İran Türkleri’nin başına ne belalar açtığı bilinmektedir. Kacarlardan sonra İran’ı yöneten Pehlevilerin politikası anti-Türk karakterde olup, -kendisi kendileri Fars olmadığı halde, Farsçılık/ Aryaizm ideolojisine dayanmıştır. Onların döneminde Darüs-Saltana Tebriz ve Azerbaycan’ın diğer şehirleri basit yerleşim birimlerine çevrildi.

Ahmed Rıza Han, İngiltere’nin sağladığı mali destekle silahlı kuvvetleri sağlamlaştırmış, 1922-1925 yılları arasında Horasan, Güney Türkmenistan/ Sahra-yı Türkmen, Azerbaycan-Şahseven toprakları, Kürdistan, Lor-Bahtiyari arazisi ve Sistan-Beluçistan’da oprerasyonlar düzenleyerek, bağımsızlık hareketlerini bastırmış, muhtar bir yaşam süren aşiretleri kontrol altına almış, ilhanlarını ve beylerini yerle yeksan etmiştir. Böyle başarılı bir komutanın artık Şah olma zamanı gelmiştir. İsyanları bastırması, il ve aşiretleri kontrol altına alması nedeniyle Tahran’da şahlığına karşı çıkabilecek muhalifler sus-pus olmuştur. İran Arabistanı da denen Huzistan’daki Şehy Hazal’ın bağımsızlık hareketi, İngilizlerin aradan çekilmesi ile 1936 yılında hallolacakdır. İngilizlerin güvencesindeki Şeyh, siyasi faaliyette bulunmamak kaydı ile servetini yurtdışına çıkararak, kendisi de Tahran’a yerleşecektir.

İran, 1924 yılında Ankara’ya Seyyid Sadık Han Tabatabai’yi Büyükelçi olarak gönderdi. Sadık Han, Eylül 1924’te Ankara’ya gelmiş, 17 Kasım’da da itimatnamesini sunabilmiştir. İstanbul’da bulununan eski büyükelçi, kendisi ile görüşmeden doğrudan Tahran’a dönmüştür.

Kacarlar devrinde geleneksel yapısından sıyrılmaya yüz tutan İran, Ahmed Rıza Han’ın batılılaşma ve modernizasyon uygulamalarıyla büyük değişimler yaşadı. Herhangi bir doktrini ya da ideolojisi olmadan, son derece köklü reform programına yönelen Rıza Han, işe önce askeriyeden başladı. Bütçenin üçte birini orduya ayırdı. Kamu hizmetlerini batı tarzında düzenledi. 1926’da ceza hukukunu, 1928’de medeni hukuku yürürlüğe koydu. Kız ve erkek çocuklar için eğitim mecburi tutuldu. Hukuk ve eğitim alanlarında yapılan düzenlemeler Şia hukukunun göz ardı edilmesine, ruhanilerin mevkiinin makamının ciddi şekilde sarsılmasına yol açtı. Devlet kapitalizmini esas alarak ekonomide bir takım hamlelere girişen Rıza Şah, İngiltere ve Rusya karşısında İran ekonomisini güçlendirmek için pek çok sektörde devlet tekelleri kurdu. siyasi partileri, sendikaları ve basını tamamiyle kontrol altına aldı. Meclisi yalnızca bir imza makamı haline getirdi.

Rıza Han’ın ilk uygulamalarından biri, ülkede Farsça olmayan dillerin kullanılmasına yasak getirmek oldu. Bu yasaklama, İngiliz desteğinde aşırı nasyonalist ideoloji doğrultusunda tüm ülkede uygulamaya konuldu. Yönetimi merkezileştirme doğrultusunda Farsça’yı tek yasal dil olarak tanıdı ve diğer milletlere ait dillere yasak koydu. Kürtçe, Lor-Bahtiyarice, Gilekçe, Mazenderanice, yabancı olan yani Hint-Avrupa dilleri grubuna girmeyen Türkçe ve Arapça gibi diller, Farsça’nın bozuk lehçeleri olarak kabul edildi. Fars olmayan toplulukların dil, kültür, tarih, gelenek ve görenekleri yok farzedildi. İran’ın merkezî yönetime kavuşması, modernleşmesi ve kalkınması için yeni programlar uygulamaya kondu.

1939 yılının başlarında kabul edilen toplumsal düşüncenin eğitilmesine dair ferman/ kararname; edebiyatı, sanatı, eğitim ve kültürü Farslaştırma siyasetine bağımlı hale getirmekle tamamen Güney Azerbaycan halkı hedef alınmıştır. Bu kararname nedeniyle 1940 yılında 261 kişi Sovyet Azerbaycanı’na geçmeye çalışmıştır. Farslaştırmaya karşı Erdebil ve Eher’de başlayan eylemleri önlemek için bölgeye ordu sevkedilmiştir. (Cәmil Hәsәnli, II.Bölüm)



Rıza Şah zamanında, Farsçılık propagandası yapan edebiyatçılara, tarihçilere, eğitimcilere ve sanatçılara devlet bütçesinden büyük tahsisatlar bağlandı. Türk oldukları hâlde Seyyid Ahmed Kesrevi ve Mahmut Afşar gibi Aryaistler, İran’ın dönüştürülmesi için devlet bütçesinden desteklenmeye başladı. Ahmed Kesrevi, Mahmut Afşar ve yandaşları tarafından Azerbaycan’da konuşulan dilin Türkçe ile ilgisinin bulunmadığı, aslında Farsça’nın bir lehçesi olan Azerice olduğu savunulmaya başlandı.

Sistanlı olan Mahmut Afşar’ın, Afşarlıkla bir ilgisinin bulunmadığını kaydetmekde yarar vardır. Çünkü Sistan Afşarları’nın Türklükle ilişkileri kalmamıştır.

Komünist ideolojisini benimseyen Tudeh Partisi’nin kurucuları arasında yer alan Dr. Taki Arani, döneminin birçok entelektüeli gibi, Farslaştırma siyasetini destekliyordu. Azerbaycan’la ilgili bir makalesinde; Azerbaycan’ı “İran’ın beşiği” saymış ve Azerbaycanlıların Azerbaycan Türklerinin aslında Azeri oldukları ve ana dilleri olan eski Farsça’yı vahşi Moğolların saldırısı sonucu unuttuğunu Türkçe konuşmaya başladıklarını iddia etmiştir. Arani’ye göre bu olay, yani Türkçe olayı çok tehlikelidir. Çünkü Azerileri, yanlışlıkla Türk olduklarına ve İran’dan ayrılmaları gerektiğine inandıran bir unsurdur. Bu problemin halledilEbilmesi amacıyla, Türkçe’nin ortadan kaldırılıp Farsça’nın yaygınlaştırılması için her türlü yol ve yöntem uygulanmalıdır.

Rıza Han’ın ilk hedefi Azerbaycan’dı. İran’a yeniliklerin ve yeni fikirlerin giriş noktası her zaman Tebriz merkezli Azerbaycan olmuştur. Halkının Türk, dilinin Türkçe olması, farklı kültürü, Meşrutiyet ve Azadistan deneyimleri nedeniyle, Rıza Han için Azerbaycan her an çıban başı olabilecek bir eyalet olarak görülmekteydi. Kacar saltanatı döneminde, veliahtların Tebriz’de yönetici olarak ikamet etmeleri nedeniyle resmen “Darüs-Saltana” unvanını taşımaktaydı. Tahta çıkmak için Tebriz ilk basamağı teşkil ediyordu. Kacar veliahtlarının Tebriz’de, küçük prens veya prenseslerin ise Kirman’da oturmaları geleneği vardı. Abbas Mirza, Nasreddin Mirza, Muzaffereddin Mirza ve Muhammed Ali Mirza… veliahtlık dönemlerini Tebriz’de Azerbaycan yöneticisi olarak geçirdiler. Abbas Mirza dışındakilere Kacar tahtı müyesser olmuştur. Kacar mirzalarının Azerbaycan’da oturmaları, bu eyaletin hem Osmanlı, hem de Çarlık Rusyası ile komşuluğu, ticaretin gelişmesine ve imarına olumlu katkı sağlamıştır. Savadkûhi ailesi iktidara gelinceye kadar Azerbaycan, İran’ın en gelişmiş eyaleti olmuşdur. Ahmed Rıza Han tahta oturduktan sonra, Azerbaycan’ı ve Azerbaycanlıları ekonomik, sosyal ve kültürel yönden mahvetmek için elinden geleni yaptı ardına koymadı. Devlet kadrolarındaki millî bilince sahip Azerbaycanlıları görevden hemen uzaklaştırdı.

Tebriz ve Kirman’daki Kacar sarayları günümüze ulaşmıştır. Kirman Şazda???????? Bağı’ndaki Kacar sarayı halen müze olarak korunmaktadır.

Ahmed Rıza Han ve oğlu Muhammed Rıza’nın Azerbaycan’a olan kindar yaklaşımları, Azerbaycan Türkleri üzerinde büyük tepki yaratmış, inadına dillerine ve kültürlerine dört elle sarılmışlardır.

Diğer yandan Rıza Şah Savadkûhi/ Pehlevi, bakanlıklar, ordu, polis teşkilatı, eğitim-öğretim… ve maliyede düzenleme ve iyileştirmeye gitti. Karayolu, demiryolu, köprü, tünel, hava yolu, kimyasal maddeler, cam, elektrik, çimento, sabun, kâğıt, sigara imalatı, kibrit, deri işleme gibi çeşitli hizmet, ayrıca yağ, şeker, konserve, içecek gibi gıda sektörüne yönelik imalathane ve fabrikaların açılmasını sağladı. Öte yandan çay, pirinç, tütün, pamuk ve ipek kozası üretimini destekledi. Ceza kanunu ve medeni kanunu yürürlüğe koydu. En önemlisi, sözde de olsa kapitülasyonlara son verdi.

Rıza Han, Rusya ve İngiltere arasında bir denge politikası yürüttü. Bu her iki ülkeyi de rahatsız etti. Emperyalistlerin en nefret ettiği şey, sömürmek istedikleri ülke yöneticilerinin “denge politikası”na yönelmeleridir.

Ahmed Rıza Şah döneminde meydana gelen önemli gelişmelerden biri de Almanların siyasi ve ekonomik olarak İran’a girmeleridir. Rıza Han, Hitler Almanyası’nın “Üstün Ari Irk” tezine ilgi duyuyordu. Bu ilgi, dünün Aryaistlerine boş gurur kaynağı olmuştur. Haliyle Nazi partisinin iktidarı döneminde iki ülke ilişkilerinde gelişmeler oldu. Rıza Han’ın şüphe uyandıran başkaca ilişkileri ve faaliyetleri de vardı: Almanya’nın savaşı kazanması halinde Güney Kafkasya ve Türkistan’da (Günümüz Türkmenistan’ı) bulunan 16 şehrin İran’a verilmesini istiyordu; “SSCB Harici İşler Komiserliği”, Nisan 1940 yılında İran Meclis Matbaası’nda basılmış İran’ın coğrafi ve mülki taksimatını gösteren “İran Dövlәti’nin Yeni Әrazi İnzibati Bölgüsü” isimli haritayı ele geçirdi. Haritanın altında şöyle bir kayıt vardı: “Türkiye ile olan sınır hariç olmak kaydıyla, İran’ın diğer sınırları resmi karakter taşımamaktadır”; Bakü’de yeni konsolosluk açmak maksadıyla hazırlanan Büyükelçi, Dışişleri Bakanı ve Rıza Şah’ın imzasının bulunduğu onay belgesinin söz konusu edildiği 17 Mayıs 1940 tarihli 643 numaralı notasında, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nden “Kafkas Azerbaycanı” olarak bahsedilmekteydi. İstihbarat örgütünün ele geçirdiği resmi bir belgede de benzer şekilde “Şahenşah’ın Kafkas Azerbaycanı’nda Başkonsolosu” yazılıydı. SSCB’nin Bakü’deki Temsillciliği’ne gönderilen yazıda ise, “Dışişleri Komiserliği’nin Kafkas Azerbaycanı’ndaki Temsilciliği’ne” başlığı kullanılıyordu. Resmi yazışmalarda, Bakü’den Farsça “Bad Kube/ Bad Kuba” adıyla bahsediliyordu. İran’a müdahale öncesi Sovyet keşfiyyatınca (espiyonajı/ istihbaratı), İran askerî İstihbaratı tarafından hazırlanmış Bakü’nün henüz işlenmemiş detaylı bir haritası ele geçirilmişti. Nihayet, Güney Azerbaycan’a müdahale arifesinde Sovyet askerî İstihbaratı’nın çalışmaları sayesinde, İran ve Türkiye’nin buhranlı vaziyetinden istifade ederek, Ermeniler ve onların siyasi partileri, Kars’tan Tebriz’e kadar Sovyet Ermenistanı da dâhil “Büyük Ermenistan” kurulması konusundaki faaliyetleri de açığa çıkdı. (Cәmil Hәsәnli, II.Bölüm)

İran’ın toprak talEbi, II. Dünya Savaşı yılları ile sınırlı değildir. I. Dünya Savaşı’nın sona erdirilmesi amacıyla 18 Ocak 1919’da başlayan, 32 devletin temsilcisinin katıldığı Paris Barış Konferansı’nda, İran geniş toprak talEbinde bulundu. Aras ırmağından başlayarak, Dağıstan’ın Derbend kentine kadar uzanan ve sınırın Tiflis, Kars ve Erzurum yakınından geçerek, Erivan ve Gence’yi Elizavetpol’u da de kapsayan bölgeyi istedi. İran, ciddiye alınmayan bu isteğini Ağustos 1919’da tekrar gündeme getirecektir.

İkinci Dünya Savaşı başlayınca, Rıza Şah’ın Almanya ile yakınlaşma sevdası ve Almanya ve Hitler’e olan sempatisi, Britanya ile müttefiki Rusya’yı alarma geçirdi. İngiltere ve Rusya, 1941 yılında Rıza Han’a bir ültimatom vererek, casus telakki ettikleri pek çok Alman’ın sınır dışı edilmesini istediler. Reddetmesi üzerine, tahttan feragat etmeye zorladılar. 25 Ağustos 1941 günü İngiliz ve Rus askerî birlikleri, Güney Azerbaycan’ı işgal ederek Şah’ı tahttan indirdiler. Oğlu 22 yaşındaki Muhammed Rıza, 17 Eylül’de yemin ederek tahta oturdu. Aynı gün İngiliz ve Sovyet birlikleri Tahran’a girdi. 1941-1942 kışında Amerikan birlikleri de bunlara katılacaktır. Tahttan indirilen Rıza Han, 16 Eylül’de önce Maurice adasına, bilahare Güney Afrika Johannesburg’a sürgüne gönderildi. Temmuz 1944’de bu ülkede öldü. İran halkının işgale karşı direniş göstermemesinde Rıza Han’ın despotluğu ve zulmünün de etkisi olmuştur.

Türkiye’de yayınlanan “Yeni Sabah” ve “Cumhuriyet” gazeteleri, 1941 yılı Ekim ayının sonlarında, Güney Azerbaycan Türkleri hakkında detaylı yazılar yayınladılar. Gazeteci hicri????????????????? Cahit Yalçın, Cumhuriyet gazetesindeki yazısında, mahiyet olarak; “İran hükümeti, Azerbaycan’da yaşayan Türkleri dikkate almamakta, onların geleceğine yabancı gibi davranmaktatır. İran’da Türkleri ezmekten çekinmiyorlar. Biz, bu davranışa bigâne kalamıyoruz. Türkler, eğitim bakımından Farslarla aynı haklara sahip değiller. Onların dilleri ve kültürleri sıkıştırılmakta, baskı altında tutulmaktadır. Geçmiş dönemde İran’da parlamento açıldığı zaman mecliste Türkçe hitabet serbestti. Bizim dostumuz Muhammed Ali Furuği, bir zamanlar Ankara’da sefirlik görevinde bulundu, halen başbakan. İlk icraatı, parlamentoda Türkçe konuşmayı yasaklamak oldu” diyordu. Cumhuriyet gazetesinin bu yazısının ardından Tahran basını, Türkiye’ye karşı geniş bir karşı propaganda kampanyası başlattı. İran gazeteleri, cevap veriyordu: “Türk dili, İran halkının bir bölümünün konuştuğu dildir. Bu, onların Türk milleti olduğu anlamına gelmez. İran’da yaşayan Türkler, İranlılar olarak, bütün haklardan istifade etmektedir. Azerbaycan, Türkçe konuşan İranlıların yaşadığı bir yerdir. Azerbaycan, dün olduğu gibi bu gün de tüm İran’ın beyni ve yüreğidir. İran’ın kendine ait bir devlet dili var. Bu dil, bütün İranlılar için mecburidir”. İran gazeteleri, Azerbaycanlıların eski Farslar olduğunu, XVI. yüzyılda Farsça’yı Türkçe ile değiştirdiklerini iddia ediyordu. Azerbaycan Devlet Başkanı Mir Cafer Bağırov (Kuba 1896-Baku 1956) ise, konuya daha farklı yaklaşıyor, Güney Azerbaycan konusunda söz hakkının kendilerinde olduğunu iddia ediyordu.

Ünlü Turancılardan Ruşeni Bey’in, 1923 yılında İstanbul Türk Ocağı’nda “İran Azerbaycanı” üzerine verdiği konferans, “Yeni Mecmua”da yayınlandı. O dönemin Pan-İranistleri, Ruşeni Bey’e cevap yetişme yarışına girdiler. Ruşeni Bey’in adı, Pan-İranistlerin not defterinde kayıtlıdır. Günümüzde bile ısıtılarak, sofraya konmaktadır. Diğer kayıtlı isim ise, San’an Azer’in İstanbul’da 1942 yılında basılan “İran Türkleri” isimli kitabıdır. Bu kitap, yayınlandığı dönemde Türkiye ve İran’da popüler olmuştur. Günümüzde, Pan-İranist/ Pan-Aryaistlerin, İran’da Türk aydınları tarafından hazırlanan akademik çalışmalarla bile uğraşacak takatinin kalmadığı görülmektedir. Bunun nedeni, “Azerbaycanlıların dili Türkçe değil, Zeban-ı Azeri’dir”, “Azerbaycanlılar Turani kökenli değil, Ari’dir”, “Türkler İran’a ‘gelmedir’”, “Günümüz Azerbaycan Cumhuriyeti’nin adı ‘Aran veya Albanya Cumhuriyeti” olmalıydı”... gibi bilim dışı tezlerin güncelliğini yitirmesinden kaynaklanmaktadır. Yeni faaliyetleri, yıllar önce neşredilmiş ve güncelliğini yitirmiş kitapların yeni baskılarını yapmaktan öteye gidememektedir. Bir de aynı kaynakların kullanıldığı, saldırgan bir üslupla kaleme alınmış içe dönük önemsiz birkaç makale... Halbuki, “Irki, kültürel asimilasyondan ve düşmanlıktan vazgeçtik, Türk dilini serbest bırakıyoruz, Türkler bizim ebed-müddet kardeşimizdir ve İran’ın ayrılmaz bir bütünüdür” dense, meseleye nokta konacak, İran ve Türkiye’yi bölmek isteyenlerin elindeki argümanlar geçersiz hale getirilecekdir. Bkz.→Cәmil Hәsәnli, III.Bölüm

Sovyet ordusunun İran’a müdahalesi sırasında Güney Azerbaycan’da çalışmak için Azerbaycan SSC’den 3.816 sivil gönderilmişti. Güney’e giden Azerbaycan heyetine KP Üçüncü Sekreteri Aziz Aliyev başkanlık ediyordu. Tahran’daki Sovyet Sefiri Andrey Smirnov, İran’ı etkileme vasıtası olarak Kürt sorunundan yararlanılmasına karşıydı: “İran’da Kürt separatizmi(ayrılıkçılığı) her zaman dış ülkelerin oyununa çevrilmiştir. Biz kesinlikle Kürtlerle olan bu yanlış oyundan kaçınmalıyız. Bu, Kürtlerle olan bütün ilişkilerimizden, onlardan gelecek çıkarlardan da vazgeçmeliyiz demek değildir. Lakin bizim İran’ın kuzeyindeki siyasi faaliyetimiz Azerbaycanlılara dayanmalıdır” diye yazıyordu. Aziz Aliyev’in faaliyetlerinden İngiltere ve Türkiye rahatsızlık duyuyordu.

Ermenistan SSC’den Çekist (ÇEKA’dan) gruba liderlik yapan İçişleri Bakanı Yardımcısı Gözelyan, Ermenistan yönetiminin düşüncesini şöyle açıklıyordu: “Sovyet ordusunun işgal ettiği İran toprakları, Azerbaycan ile Ermenistan arasında etki sahasına bölünmelidir. Tebriz, Ermenistan Cumhuriyeti yönetimine tabi kılınmalıdır”. Gözelyan, bu dönemde İranlı bir şahsın arabasına ganimet olarak el koymuştu. Ganimet Komisyonu’nun, aracı şahsa iade etmek üzere ısrarla istemesi karşısında sessiz kalmayı tercih etti.

Güney Azerbaycan’da yürütülen harekâtın Bakü’deki sorumlusu olan Azerbaycan Devlet Başkanı Mir Cafer Bağırov (Görev yılları: 1933-1953) ise, Güney Azerbaycan’ın İran yönetimi tarafından tahdit edilerek küçültülmüş sınırlarını kabul etmiyordu; “Bu yalandır. Tahran’nın bizatihi kendisi de Azerbaycan’dır” diyordu. (Cәmil Hәsәnli, III.Bölüm)

Güney Azerbaycan’da yürütülen harekâtın İran’daki sorumlusu Azerbaycan KP MK’nin Üçüncü Kâtibi Aziz Aliyev, Tahran’daki Büyükelçilik yetkililerinin yanı sıra, Tebriz Başkonsolosu Kulajenkov ile yaptığı görüşmeleri Ocak 1942’de Mir Cafer Bağırov’a detaylı rapor halinde gönderdi. Sovyetler’in Azerbaycan’da yürüttüğü harekâta karşı tavır sergileyen Büyükelçi Smirnov, garip bir haleti ruhiye içerisindeydi. İngilizlerle işbirliği yaptıkları herkes tarafından bilinen başbakan Muhammed Ali Furuği ve Ali Süheyli’nin SSCB ile işbirliğine hazır oldukları yönünde Moskova ve Bakü’ye mesajlar göndermekteydi. Daha sonra Büyükelçi Smirnov’un haber kaynaklarının İngiliz Büyükelçisi Ridar Bolard, Başbakan Furuği, Süheyli, bir de elçilikte çalışan vaktiyle yaptığı sahtekârlık nedeniyle üniversiteden atılmış olan Beloşapkin olduğu anlaşıldı. Mart 1942’de Aziz Aliyev ve Azerbaycan’dan gönderilmiş olan görevliler geri çağrıldı. Daha sonra Aliyev’in haksız olarak geri çağrıldığı anlaşıldı. Moskova’yı, gönderdiği yanlış haber ve yorumlarla yanıltmasından ötürü Andrey Smirnov Büyükelçilik görevinden alınacak, Aliyev İran’a tekrar gönderilecekdir. Smirnov’un ayrılmasından sonra yeni Büyükelçi Mihail Maksimov Tahran’da göreve başladı. Aliyev ve grubunun Güney Azerbaycan’da Türkçe’nin gelişimine büyük katkısı olmuşdur. Muhammed Ali Furuği ve Mirza Ali Han Süheyli’nin ardından, Kacar aristokratlarından Gilan’da geniş çay bahçeleri ve çay fabrikası olan Kavamüs-Saltana Ahmed Kavam başbakanlığa getirildi. Ahmed Kavam, ABD ile ilişkilerin güçlendirilmesine özellikle dikkat ediyordu.

Ocak ayının 26’sında SSCB, Britanya ve İran arasında İttifak Mukavelesi meclisten geçdi. 10 Şubat 1942 tarihinde Şah ile ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt arasında gerçekleşen karşılıklı telgraflarda telgraf teatisinde Şah, Roosevelt’in İran’ın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı için garanti vermesini, İran’daki Sovyet ve Britanya askerlerinin Amerikan askerleri ile değiştirilmesi ricasında bulundu. (Cәmil Hәsәnli, IV.Bölüm)

Bu dönemde Tebriz’deki Türk Başkonsolosu, vaktiyle Bakü, Batum ve Novorossiysk’de diplomatik görevlerde bulunmuş olan Korkut Bey idi. Konsolos Yardımcısı görüntüsü altında faaliyet gösteren Muammer Yücel ise, Sovyetlerin aldığı bilgiye maLumatına göre, Türkiye istihbarat teşkilatının bir elemanı idi Hususi Hizmet Organları/ İstihbaratı’nın çalışanıydı. Tebriz’de Türkofil milliyetçi teşkilat kurmaya gayret göstermiştir. Konsolosluk aracılığı ile yetmiş civarında Türk genci parasız okumak üzere Türkiye’ye gönderilmiştir.

Geçmiş dönemde Müsavat muhaceretine yakın olan İskender Begbeyli’nin İngilizlerin aracılığı ile Tebriz Polis Reisliği’ne tayin edilmesi, Sovyet İstihbaratı’nı çileden çıkardı. Öte yandan İngilizler, İran yönetimi ile işbirliği yaparak, istihbari konularda yararlanmak üzere, itikatları alışkanlıkları gereği siyasi faaliyetlerden uzak duran güney bölgelerinde yaşayan 50 binden fazla Bahai ailesini Hazar sahilleri ve kuzey bölgelerine yerleştirmeyi başardı. Büyük şehirlerin duvarlarına Almanya, İngiltere ve Sovyet sloganlarının yazılı olduğu propaganda materyalleri yapıştılmaktaydı. Film, tiyatro, konser, çeşitli sergi vb. unsurlardan propaganda amacıyla yararlanıyordu. (Cәmil Hәsәnli, V.Bölüm)

*

Diğer yandan İran’da Türk Kacar hanedanı iktidardan uzaklaştırılıp, tahta daha sonra “Pehlevi” unvanını alacak olan Ahmed Rıza Han Savadkûhi’nin oturmasından sonra Türkiye ile İran arasında ciddi bir yakınlaşma oldu. Bu yakınlaşma siyasi, ekonomik ve stratejik açıdan olumlu sonuçlar doğurmuştur. Sınırlar güvence altına alındığı gibi, doğal olarak siyasi ve ekonomik getirileri de oldu.



Ahmed Rıza Han, emperyalist yedi düvele karşı mücadele edip zafer kazanmış olan, harabe haldeki bir ülkeyi verdiği moral destek ve uyguladığı yeniliklerle kısa sürede ayağa kaldıran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ziyaret edip, görüş alışverişinde bulunmak üzere 10 Haziran-6 Temmuz 1934 tarihleri arasında resmi tek yurtdışı gezisi olan Türkiye’ye gitti. 16 Haziran-2 Temmuz arasında gerçekleşen görüşmeler, Rıza Han’ın bildiği tek yabancı dil olan Türkçe (Azerbaycan Türkçesi) sürdürüldü. Rızan Han, saltanatı süresince Türk Büyükelçi ve temsilcilerini kabulde de Türkçe konuştu. Bu husus bazı büyükelçi ve devlet adamlarının hatıralarında kayıtlıdır. Türk hükümeti tarafından, Rıza Şah’ın bu gezisinde kendisine Kayseri’de imal edilen Türk malı bir uçak hediye edildi. Uçağın yapım aşamalarını Gazi bizzat takip etmiştir.

Rıza Han’ın Gazi ile yakın dostluğu sayesinde sınır hattındaki pürüzler halledildi. Öte yandan 25 Ekim 1935 yılında Türkiye, İran ve Irak arasında Cenevre’de Saldırmazlık Paktı; 8 Temmuz 1937’de Türkiye, İran, Afganistan ve Irak arasında Sadabad Paktı ve bunların ışığında 3 Kasım 1955’de Türkiye, Irak, İngiltere ve Pakistan arasında Bağdat Paktı (1955-1958) imzalandı. 1958’de krallığın devrilmesi nedeniyle Irak’ın ayrılmasını müteakip Bağdat Paktı’nın merkezi Ankara’ya taşındı ve adı CENTO (Central Treaty Organization/ Merkezi Anlaşma Örgütü) olarak değiştirildi. Böylece Tahran, geleneksel tarafsızlık konumunu terk ediyor ve resmen Batılı bir ittifakın içine giriyordu. Daha sonra CENTO’nun işlevini yitirmesi ile Türkiye, İran ve Pakistan arasında RCD kuruldu. Bu kuruluşlar, hem uluslararası ilişkilerde, hem de bölge için yararlı faaliyetlerde bulundular. İkinci Dünya Savaşı öncesi imzalanan Sadabad Paktı oldukça önemliydi. Bu anlaşma, yukarıda da görüldüğü gibi, daha sonraki anlaşmaların temelini oluşturacaktır. İngiltere’nin, 11 Eylül 1953 tarihinde Orta Doğu için bir plan hazırladığı ve bu planda Türkiye ve İran’a rol verildiği belirtiliyordu.

Oğul Muhammed Rıza Pehlevi zamanında Türkiye ile İran arasında önemli bir problem yaşanmadı. Muhammed Rıza Şah, 15 Mayıs 1956 tarihinde eşi Süreyya İsfendiyari Bahtiyari ile 15 günlüğüne Türkiye’ye geldi. 20 Temmuz 1964, 16 Haziran 1967, 28 Ekim 1975 tarihlerinde de Muhammed Rıza Şah Türkiye’yi ziyaret edecektir. İki ülke arasındaki ilişkiler babası Rıza Han zamanındaki doğal ve samimi seviyeye çıkmasa da, arada bir “Ahvaz petrolünü boru hattı ile İskenderun’a göndermeyi planladığı” yönünde açıklamalarıyla, ne kızı verdi, ne de dünürü küstürdü. Velhasıl, 17 Ocak 1979’da İran’ı terkedinceye kadar açıklamaları bu minval üzere devam etti. (Abrahamian, 1999; Muhammed Reza Djalili-Thierry Kellner, s.103)

A.Rıza Han, komşuları Afganistan, Irak ve Türkiye ile çok iyi ilişkiler kurdu. Tahtta kaldığı süre içerisinde resmen tek ziyaret ettiği ülke Türkiye oldu (1934). Bu iyi ilişkilerin sonunda Sadabad Paktı imzalandı. (İsmail Safa Üstün, İA, “İran” maddesi ‘Safevilerden Günümüze Kadar’, s.401-402; Muhammed Reza Djalili-Thierry Kellner, İran’ın Son İki Yüzyıllık Tarihi, s.80; Cәmil Hәsәnli, II.Bölüm) Detaylar için bkz.→İslam Ansiklopedisi “İran” maddesi; Muhammed Reza Djalili-Thierry Kellner, İran’ın Son İki Yüzyıllık Tarihi; Prof.Dr.Cәmil Hәsәnli, Güney Azәrbaycan: Tehran-Bakı-Moskva Arasında (1939-1945; J.H.Kramers, İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, , s.1013-1030)

*

Azerbaycan Millî Hükümeti



21 Azer Hareketi

12 Aralık 1945 (21 Azer 1324)-12 Aralık 1946


İkinci Dünya Savaşı’nda, İngilizlerle Sovyet Rusya anlaşarak İran’ı ikiye bölmüş, Kuzey yarısını Sovyet Rusya ordusu, Güney yarısını İngiz ordusu işgal etmiştir. Rıza Han, İngilizler tarafından sürgüne gönderildi. Bu dönemde İran’da yaşayan milletler hukuki, kültürel ve siyasal haklarını istemeye başladı. İran Anayasası, Serdarı Millî Settar Han liderliğinde kanlı bir devrim sonucu kabul edilmişti. Ancak 1906 Anayasası’nın tanıdığı haklar, ülkeyi yönetenler tarafından bir türlü verilmemiştir. 1943 yılında İran Millet Meclisi’nin görev süresi bitmişti. Meclis’in seçimle yenilenmesi gerekiyordu. Kuruluş tarihi ilk Anayasa dönemine uzanan Demokrat Parti, seçimlere katılmaya karar vererek, her Vilayetten aday belirlemeye başladı. Tebriz’den gösterdiği aday Seyyid Muhammed oğlu Cafer Pişeveri idi. “21 Azer Hareketi” ve Pişeveri’den, Azerbaycan’a ters gözlükle bakan İran kaynaklarında, “Gaile-i Pişeveri/ Pişeveri gailesi” olarak bahsedilir. Aslında “Gaile”nin siyasi terminolojide kime neyi ifade ettiğinin tarifi sağlıklı yapılmalıdır.

Güney Azerbaycan’da şartlar millî harekât için hazırdı. Güney Azerbaycan’ın parti arayışı içerisinde olduğu dönemde Ali Şebüsteri, Tahran’da bulunan Seyyid Cafer Pişeveri ile yaptığı haberleşme ve yazışmalardan sonra, Pişeveri yayınladığı gazeteyi bırakıp Tebriz’e geldi. Pişeveri’nin Tebriz’e dönmesi ile birlikte Azerbaycan tarihinde hiçbir zaman kapanmayacak bir sayfa açılmış oldu.

Pişeveri, Azerbaycan’da toplumsal seferberlik için millî bir ideolojinin gerekliliğine iman etmiş bir şahsiyettir. Gerek Bakü’de, gerekse İran’da sosyalist gruplarla görüşmeleri ve temasları sıklıkla olmuş, ancak İran’da komünizmin toplumsal seferberlik yaratacak gücü olmadığını fark etmişdir. Hapishanede iken karşılaştığı, Türkçesi “53 Kişi” olan “Pencahu-se Grubu”na katılmadığı gibi, bu grubun 27 üyesi tarafından 1941 yılında kurulan İran Komünist Partisi Tudeh’e de girmemiştir. 1941’de Tahran’da Süleyman Muhsin İskenderi liderliğinde kurulan Tudeh توده (Kitle) Partisi’nin ilk eyalet teşkilatı Azerbaycan’da örgütlenmiştir.

01???????????? Ekim’de Azerbaycan Demokrat Partisi’nin birinci büyük kongresi gerçekleşmiş, kongreye Azerbaycan’ın her yerinden çok sayıda delege katılmıştır. Üç gün süren kongrede Tudeh Partisi’nin Azerbaycan eyalet teşkilatı, resmen Azerbaycan Demokrat Partisi’ne katılmıştır. Millî problemler konusunda Tahran ve Tebriz arasında fikir birliği yoktu. Tahran Tudeh Partisi’ne göre, “İran milleti bölünmez bir bütündür”. Tebriz Tudehlilerine göre ise, “İran, çok sayıda etnik gruptan oluşan bir ülkedir. Azerbaycanlıların dili olan Türkçe, Azerbaycanlıların farklı bir millet olduğunun göstergesidir”. Tebriz Tudehlilerinin Demokrat Parti’ye katılımı, Tahran’daki merkez bürodan habersiz ve izinsiz gerçekleşti. Bu kongrede millî muhtariyet/ özerklik ve Türkçe’nin resmî dil olması kabul edildi. Kongrede ayrıca 41 kişilik merkez komite üyesi belirlenmiş, Pişeveri parti başkanlığına, Ali Şebüsteri ile Sadık Padegan başkan yardımcılıklarına seçilmiştir. Tahran’da Seyyid Ziya başkanlığında kurulan Vatan Partisi, Tudeh Partisi’ne karşı sert bir mücadele sürdürdü. Mir Cafer Pişeveri, Ali Şebüsteri ve Sadık Padegan, “Tebriz Üçlüsü” olarak anılacaktır. Kacarların ekmeği ile bir yerlere gelmiş olan, Sihamüs-Saltana Murtaza-kulu Bayat’dan sonra Başbakanlık koltuğuna oturan Kacar hanedanının saray doktoru Hekimül-Mülk İbrahim Hekimi (22 Ordubehişt-23 Hordad 1324/1945), Amerikalılarla görüşmesinde, “Azerbaycan halkı hiçbir zaman Türk dilini kendi ana dili gibi görmemiştir” diye yalan söyleyecektir. (Arif Keskin, 16 Aralık 2008; Cәmil Hәsәnli, XII. Bölüm)

Mir Cafer Pişeveri, İkinci Dünya Savaşı sırasında Demokrat Fırkası’nı yeniden örgütleyerek faaliyete başladı. Bu sırada gerici zümre tahta yeni oturan Muhammed Rıza Şah’ın çevresinde çevresine tünemişti. 14. Dönem Meclis Seçimleri yapılacaktı. Mir Cafer Pişeveri’nin İran Demokrat Fırkası adına aday gösterilmesi, Şah’ın çevresindeki Ali Süheyli, Muhammed Tedeyyün, General Mukaddem gibi şahsiyetleri endişe ve korkuya sevketti. Siyasetin kurdu olan Pişeveri, meclis kürsüsünde pervasızca her konuyu dile getirecek, İran halklarının hak ve hukuklarını isteyecekti. Şah ve çevresinin, Pişeveri’nin Tebriz’den milletvekili seçilmemesi için çevirmedikleri entrika kalmadı. İnkılap geleneğine sadık kalan Tebrizliler, Pişeveri ve arkadaşlarını ezici çoğunlukla milletvekili seçti. Seçimi engelleyemeyen Şah ve çevresi, Azerbaycan’ın seçilmiş milletvekillerinin mazbatalarını vermedi ve meclise sokmadı. Haziran 1944’deki meclis oturumunda, 47 kabul oyuna karşılık 48 oyla Azerbaycanlı vekillerin mazbatalarının verilmesi reddedildi. Yani bir oy farkıyla.

Dr. Muhammed Musaddık’ın, “Oğrular/ Hırsızlar Yuvası” olarak adlandırdığı Meclis’de cereyan eden bu olay ile ilgili Mir Cafer Pişeveri şöyle yazıyordu: “Biliyordum ki, Meclis kürsülerini gasp eden hainlerle benim suyum aynı arka akmayacak. Ve hissediyordum ki, bu çalı kakıcılar benim aralarına girmeme kolaylıkla razı olmayacaklardır. Bu nedenle fırsattan istifade edip sözlerimi söyledim. Beni 16 bin oy ile seçip Meclis’e gönderen Azerbaycan halkının ihtiyaçlarını sayıp döktüm. Sözlerimi büyük bir dikkat ve derin bir sükut ile dinleyip, tasdik ettiler. Yalnız bu onaylamaları?????????????? ihanetlerini gizlemek için kara bir perdeden başka bir şey değildi. Fırsat ellerine geçtiği zaman da ‘Bu Azerbaycanlı, yerinde rahat oturan duracak bir adama benzemiyor. Buradan uzaklaştırmak lazım’ deyip, mazbatamın verilmesine tilkilere yakışan alçaklıkla muhalefet ettiler”. (Cәmil Hәsәnli, VI. Bölüm)

Engin siyasi tecrübeye sahip olan Pişeveri, yılmadan ve önüne çıkan fırsatları değerlendirip, Demokrat Fırkasını (Parti) yeniden yapılandırdı ve genel sekreter oldu. Bir süre sonra Azerbaycanlı işçi, köylü ve küçük burjuva zümresi Demokrat Parti’ye akın etdi. Bu gelişmeden yararlanıp, genel merkez ile mutabakata vararak, fırkanın birinci kongresini topladı. Bu kongrede Mir Cafer Pişeveri Fırka Genel Başkanlığı’na seçildi. Parti yönetimi, diğer millî ve demokratik kuruluşların da katkısıyla mücadele etmeye hazırdı. İran Halk Partisinin Azerbaycan Şubesi’nde köklü değişiklik yapılarak, halkın harekete katılması sağlandı. Azerbaycan’a geniş haklara sahip muhtariyet/ özerklik verilmesi maksada uygun görüldü. Siyasi Büro kararının üçüncü bendinde, aynı şekilde Kürt Vilayetinde de muhtariyet yaratılması için Kürt halkının desteklenmesi öngörülüyordu.

Demokrat Fırkası’nın teşkilat komitesi kurulduktan sonra Erdebil, Rızaiye (Urumiye), Hoy, Miyane, Zencan, Merağa, Merend, Mahabad, Maku, Kazvin, Reşt, Pehlevi (Enzeli), Sari, Şahi, Gürgân ve Meşhed’de de yerel komitelerin kurulmasına karar verildi. Bu arada parti tüzüğünün hazırlanmasına başlandı. Parti yayın organı olarak “Azerbaycan’ın Sesi” gazetesinin yayınlanmasına karar verildi. Azerbaycan Demokrat Partisi’nin kurulmasına Tudehçiler ve Halk Partisi Merkez Komitesi şiddetle karşı çıkdı. Bu tartışmayı duyan Mir Cafer Bağırov’un adeta aklı başından gitti. Aldığı çok sıkı tedbirler sayesinde bu fitne ortadan kaldırıldı. Azerbaycan Demokrat Fırkası’nın kurulmasının ardından yapılan açıklamalar, Tahran yönetimi ve İngilizler arasında ciddi rahatsızlığa yol açtı. Aralık 1945’te Güney Azerbaycan, Demokrat Fırkası’nın denetimine girdi.

Gürgân’da Türkmenlerin ahundu (müftü) cemaata; “Azerbaycanlılar, kendi millî haklarını elde etmek için sürdürdükleri mücadelede haklıdırlar. Biz de millî haklarımızı elde etmek için Azerbaycan Türkleri’ni kendimize örnek alalım” diyordu”. (Hüseyin Baykara,s.184-185; Cәmil Hәsәnli, XI, XII.Bölüm)

Azerbaycan KP Genel Kurulu’nun diğer Genel Sekreteri Hasan Hasanov, özel görevle Güney Azerbaycan’a gönderilen siyasi memurların Genel Başkanı görevine getirildi. Hasan Hasanov Nisan 1944’de Tebriz’de “Vatan Yolunda” gazetesinin yayınlanma işini düzene soktu. Bu gazeteyi çıkarmak için 27 basın görevlisi Tebriz’e gönderilmişti. Gazete, Türkçe’nin İran’da yaygınlaşmasına büyük katkı sağladı. Bu çalışmaların devamı olarak 24 Haziran 1944 senesinde V. Molotov, Halk Komiserleri Sovyeti’nin (kurul, konsey) Tebriz’de Azerbaycan Türkçesi okul açılması Türkçesiyle eğitim-öğretim yapacak okul konusunda 13421 sayılı kararını imzalandı. Yeni açılan orta okulda eğitim yapılabilmesi için Sovyet Azerbaycanı’ndan 36 öğretmen gönderildi ve bir otomobil tahsis edildi. Tebriz’de Türk dilinde orta okulun açılması, halk arasında büyük ilgiye mazhar oldu. 1944-1945 öğretim yılında okula 812 çocuk için dilekçe verildi. Müracaat sayısı o kadar arttı ki, 20 Eylül’de dilekçe alınması sonlandırıldı. Ayrıca İran’da orta okulu bitirmiş 31 öğrenci de Bakü’de eğitime devam etmek için müracaat etti. Böylece 1944 senesinin ilkbaharında ve yazında KP Genel Kurulu’nun ve Halk Komiserleri Sovyeti’nin 6 Mart kararına uygun olarak, Kuzey Azerbaycan’dan Güney Azerbaycan’a 620 kişiyi aşkın çeşitli görevliler alanlarda çalışmalar yapacak uzmanlar gönderildi.

Güney Kafkasya ruhani İdaresi’nin Reisi Şeyhülislam Ahund Ağa Alizade başkanlığında, beraberinde Ahund Abdürrahim Ahundzade, Ahund Molla Muzaffer Mirzacanzade ve onlara refakat eden Ali Samedov ile birlikte Azerbaycan’nın başkenti Tebriz’e geldi. 1944 yılı 22 Mayıs-26 Haziran günleri arasında gerçekleşen ziyaret sırasında Kazvin, Tahran, Meşhed, Reşt ve Pehlevi’de (Enzeli) de ziyaret ve temaslarda bulundu. Derin dinî bilgiye vakıf olan Güney Kafkasya Şeyhülislamı’nın bu seyahatı, İran’da büyük hüsnü kabul gördü. Şeyhülislam, otuz yıl önce Kur’an-ı Kerim’i Türk diline çevirmişti. İran kamu oyu Şeyhülislam’ı, 1944 yılı yazında Türkçe, Arapça ve Farsça gibi çeşitli dillerde radyodan İslam alemine seslenişinden tanımaktaydı. Tebriz’de, Şeyhiyye tarikatı şeyhi Sigatül-İslam’ın evinde kaldı. Müteşerria Tarikatı şeyhi Hacı Mirza Halil Ağa Müctehidi misafir olma konusunda kendisini tercih etmediği için gücense de, daha sonra onun gönlünü aldı. Şeyhiyye tarikatı, İmam’ın ilminin ezeli ve ebedi olduğunu kabul eder. İmam, ta ezelden beri mevcuttur. İlmini de ezelden beri beraberinde taşır. Azerbaycan’ın tanınmış çift-çubuk sahiplerinden Sadıkyani, Şeyh onuruna evinde büyük bir ziyafet verdi. Kazvin’de büyük ilgi gördü. Tahran’da eski başbakanlar, meclis başkanı ve din hadimlerince ağırlandı. Pehlevi’de Cuma İmamı Pişvazi’ye konuk oldu. Misafir kaldığı şehirlerde büyük bölümünü Türkçe olarak verdiği vaazlarına binlerce kişi katıldı. Şeyhülislam’ın bu gezisi, İngiliz İstihbaratının Sovyet Rusya aleyhinde yürüttüğü “Allahsızlar Cemiyeti”nin varlığı konusundaki şüpheleri ortadan kaldırdı. Ziyaret sırasında, gene İngilizlerin ürettiği Şeyh’in aslında KGB generali olduğu yönündeki propagandasına artık kimse itibar etmedi. Şeyh, İranlı din adamlarını Bakü’ye davet etti. (Cәmil Hәsәnli, X.Bölüm)

1945 yılının ilk aylarında “Vatan Yolunda” gazetesinin tirajı 10 bini geçmişti. Kısa süre içerisinde 32 farklı kitap, 368 bin tirajla eski harflerle basılıp dağıtıldı. Settar Han harekâtından sonra ilk defa Güney Azerbaycan aydınları ana dilleri olan Türkçe kitap ve broşür yayınladılar. Eski Başbakan Muhammed Said’in, “Çocuklarınızı Sovyet mekteplerinde okutmayın!” sözünü dikkate almayan Azerbaycanlılar, çocuklarını Türkçe eğitim veren okullara gönderdi. (Cәmil Hәsәnli, VI, X.Bölüm)

Siyasi görevlilerin sorumlusu olarak Kuzey Azerbaycan’dan özel olarak gönderilen Hasan Hasanov, 13 Şubat 1945 tarihinde Mir Cafer Bağırov’a gönderdiği 67 sayfalık arayış/ bilgi notunda mahiyet olarak; “Azerbaycan halkı, Fars zulmünden kurtarılmalıdır. Azerbaycan ahalisinin millî duyguları, Azerbaycan’dan ayrılıp, bağımsız devlet olma yolundaki ideali çok güçlüdür. Güney Azerbaycan halkının bağımsız olması, başta bizim kardeşlerimizin mahvolma tehlikesini ortadan kaldıracaktır. Güney Azerbaycan halkının bağımsızlığı, Hitler Almanyası’nın kesin olarak yenildiği zamana rastlamalıdır. İngilizler, hiçbir zaman Azerbaycan’ın ayrılıp, bağımsız bir devlet olmasına ve orada demokratik bir toplum kurulmasına razı olmazlar. Azerbaycan’ın bağımsızlığı ve orada tam demokratik bir devletin kurulması, yahut Sovyet Azerbaycanı ile birleşmesi, halk isyanı ile hayata geçirilmelidir. Böylece müttefikler, sonuçlanmış bir olayla karşı karşıya kalacaktır” diye yazıyordu. Hasanov, Azerbaycan’ın toprak probleminin halledilmesinin yanı sıra, Kürt meselesine de değinerek, Kürtlere de muhtariyet verilmesini, bunun için Güney Azerbaycan’da bulunan emrindeki görevlilerin Kürtlere de yardım etmesini istiyordu. (Cәmil Hәsәnli, VII.Bölüm)

Yaz aylarında Azerbaycan’da eski mahsulden 10 bin ton kadar buğday kalmıştı. Bu ancak sonbahara kadar yeterdi. Tedbir alınmaz ise, Azerbaycan halkı açlıkla yüzyüze kalacaktı. Tahıl gönderilmesi için Tahran’a telgraf çekildi. Bu telgraf Umursanmadı bile. Aksine Tahran yönetimi, İngilizlerin tavsiyesi ile Azerbaycanlıların açlıkla terbiye edilmesi yolunu benimsedi. Tahran’ın ekonomik blokajını engellemek için SSCB Halk Komiserleri Sovyeti’nin Başkanı Vyaçeslav Mihaylovic Molotov/ Skryabin, 4 Aralık 1945’te “İran Azerbaycanı ile Ticaretin Genişletilmesi” hakkındaki kararı onayladı. Buna göre, SSCB’nin dönem iharacatının 127.500 riyal, ithalatının ise 89.500 riyal olmasına karar verildi. Sovyet ticaret örgütlerine, yeterli buğdayın yanı sıra, Tebriz’e 1.500 metre pamuklu kumaş, 1.500 ton şeker, 4.880 ton petrol ürünü, 200 ton pamuk iplik, 200 ton kâğıt gönderilmesi talimatı verildi. Ayrıca Güney Azerbaycan Vilayetlerinden, etlik büyük ve küçükbaş hayvanın yanı sıra sebze, kayısı kurusu, badem ve yün alınması kararlaştırıldı. (Cәmil Hәsәnli, XII.Bölüm)

İngiliz istihbaratı, Tahran yönetimi ile hazırladıkları plan çerçevesinde, Kürtlerle Azerbaycanlıları karşı karşıya getirmek için Azerbaycan köy ve kasabalarını Kürt eşkiyalara talan ettirmeye başladılar. Azerbaycanlı yetkililer, Kürt aşiret reisleri ile görüşerek, Tahran yönetimince daha önceki yıllarda sürgüne gönderilen Kürtlerin evlerine dönmesi sağlanmış, böylece talan ve soygunların önü alınmıştır.

Azerbaycan halkı, barış yolu ile maksada ulaşmak istemişse de, Tahran her türlü görüşme ve anlaşma yolunu kestiği gibi, aydınları öldürmeye, sürmeye, köyleri yakıp yıkmaya ve günahsız insanlarla zindanları doldurmaya başladı. Sadrül-Eşraf’ın (22 Hordâd-22 Mehr 1324/1945) başında bulunduğu hükümet, Azerbaycan halkının Anayasa’ya uygun isteklerini cevapsız bırakıyor, Başbakan 15 Mart 1945’de mecliste şöyle diyordu: “Ben Tebriz’den gelen bu telgraflara hiç önem vermiyorum. Yüzlerce tel gelse de cevapsız kalacaktır”. Azerbaycan’a müfettiş tayin edilen Seyyid Muhammed, aynı mecliste, adap-edep çizgisini ve haddini aşarak; “Ben Azerbaycan’a gidip, Azerbaycan’ı Azerbaycanlıların başına yıkacağım” diyordu. (Azerbaycan dergisi, No 10)

Bu şartlar altında Azerbaycan halkı için silaha sarılmaktan başka çare kalmadı. Mir Cafer Pişeveri ve İran Demokrat Partisi ileri gelenleri, Tahran’ı bırakarak Tebriz’e geldiler. Tebriz’de inkılap hareketini örgütlemeye başladılar.

21 Azer Hareketi’nin birinci isteği, Settar Han liderliğinde yürütülen mücadele sonucu kabul edilen Anayasa’nın tekrar uygulamaya konulmasıydı konmasıydı. 21 Azer Hareketi’nin, Azerbaycan’ı İran’dan ayırma gayesi olmamışdır. Ancak Azerbaycan, İran içinde bir muhtariyete sahip olmak, kendi kaderini kendisi tayin etmek istemiştir. Yazgısı konuşulduğu zaman, iştirak etmek istemiştir. (Hüsrev Ruzbeh askerî Mahkemede, 1340/ 1961, s.45, Tahran)

Seyyid Cafer Pişeveri, Azerbaycan gazetesinde şöyle yazıyordu: “Biz, İran’ın İstiklal ve mülki taMamiyetine toprak bütünlüğüne saygılıyız. O’na herhangi bir yönden yapılacak tecavüzü biz de göğüsleyeceğiz. Bununla birlikte milliyetimizi, kendi dilimizi, kendi adet ve geleneklerimizi, özelliklerimizi İran’ı ihmal etmemek şartı ile savunacağız ve davamızdan vazgeçmeyeceğiz”. “Bizim dilimiz, düşmaların boş iddialarının aksine çok geniş ve zengin bir dildir. Onun kökü, halkımızın kanında ve yüreğindedir. Biz onu, ana sütü ile emip vatanımızın gönül okşayan havası ile teneffüs ettik. Onu kötüleyenler ve yapay olduğunu göstermek isteyenler bizim gerçek ve ebedî düşmanlarımızdır”. 3 Eylül’de ise, “Azerbaycan’a iç işlerinde bağımsızlık verilmeli, kendi kaderini kendi tayin etmelidir” diyordu. Pişeveri’nin bu talepleri Azerbaycan şehirlerinde yankılandı. (Azerbaycan dergisi, 1961, s.172)

Halk Kongresi’nin, 20 Kasım 1945 tarihinde Azerbaycan’ın tüm il, ilçe, bucak ve köy delegelerinin katılımı ile Tebriz’de toplanmasına karar verildi. Hava şartlarının elverişsiz olmasına rağmen kadın, erkek 646 nümayende temsilci/ delege, 37 misafir ve gazetecinin iştirakiyle saat 10.00’da Şir u Hurşid tiyatro binasında toplandı. Sahneye Settar Han’ın kardeşi eski demokrat Hacı Azim Han, Domokrat Fırkası’nın başkanı Mir Cafer Pişeveri ve Azerbaycan kadınlarını temsilen Suğra Kadiri çıktılar. Delegelerin en yaşlısı olan Hacı Azim Han, Halk Kongresi’nin birinci oturumunu açtı. Suğra Hanım, kadınlar adına bir konuşma yaptı. Mir Mehdi Çavuşi’nin teklifi ile 17 kişiden oluşan Yönetim Kurulu seçildi. Yönetim Kurulu’na; Mir Cafer Pişeveri, Nizam’üd-Dövle Muhammed Taki Refii, Mirza Hacc Ali Şebüsteri, Dr. Selamullah Cavid, Muhammed Bi-riya, Zeynelabidin Kıyami, Hacı Azim Han (Settar Han’ın kardeşi), Sahib-divan, Şeyh Musa Keyani, Hasan Cevdet, Cemal Han Teymuri, Vüsuk, Mir Musa Basmınci, Hacı Mustafa Davudi, S. Dilmeğani, Mükerrem Turabi ve m Ziyayi seçildiler. Feridun İbrahimi, Abdü’l-Hüseyn Ahmedi, Azerbaycan gazetesi yöneticilerinden Rahim Velai ve Ateş Han Bayat-Maku kongre kâtibi oldular. Pişeveri bu kongrede bir nutuk irad ederek, “Genel Durumumuz ve Kongre’nin Vazifesi” konusunda uzun bir açıklamada bulundu: “Biz, artık kendi kendimizi idare etmek istiyoruz. Biz, Azerbaycan’ı İran’dan ayırmadan iç işlerimizde muhtar olmak istiyoruz” diye bitirdi. Halk Kongresi, İran’ın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı gözetilmekle beraber, “Azerbaycan kendi iç işlerinde muhtar olmak ve bundan ötürü millî bir hükümet kurmakta haklıdır” kararını verdi. (12 ŞehRiver 1324, Tebriz)

Halk Kongresi, siyasi gidişata uygun olarak, Azerbaycan ve İran halklarının faydasına gördüğünden kendisini “Kurucu Meclis” ilan etti. Kongre, yeni demokratik rejim temelinde Azerbaycan’ı idare etmek üzere 39 kişiden oluşan Millî Heyet’i seçdi. Millî Heyet’in, Azerbaycan halkının istek ve ihtiyaçlarını tespit etme ve bu ihtiyaçların karşılanması için gerekli bütün tedbirleri alması teklifinde bulundu. Ayrıca Azerbaycan meselesini sulh yoluyla halletmek üzere İran iktidarını elinde bulunduran makamlarla müzakere etme yetkisi verdi. Böylece Azerbaycan Millî Hükümeti kuruluncaya kadar Halk Kongresi temsilcilerinden 39 kişilik Millî Heyet oluşturuldu. Alınan kararların uygulamaya sokulması bu heyete havale edildi. Millî Heyet’e; ADP MK Başkanı Mir Cafer Pişeveri, ADP MK Başkan Yardımcısı Nizam’üd-Dövle Muhammed Taki Refii, siyaset adamı Zeynelabidin Kıyami, siyaset adamı-yazar Mirza Hacc Ali Şebüsteri, Hemkârlar Örgütü’nün Sendikalar Birliğinin lideri Dr. Selamullah Cavid, DP MK Başkan Yardımcısı Sadık Padegan, Şair Muhammed Bi-riya, Şehir İdaresi eski reisi gulam Rıza İlhami, mülk sahibi DP Erdebil Vilayet Komitesi Başkanı Hasan Cevdet, öğretmen A. Dibaiyan, eski demokrat N. Ekani, mülk sahibi S. Dilmeğani, tüccar Hacı Zeynelabidin Rahimzade, fabrikatör Ali Şems Maşınçi, gazeteci Hilal Nasiri, Maku Serdarı’nın oğlu Murad Ali Han Bayat-Maku, mülk sahibi Ahmet Saidi, Üçüncü Ostan (Tebriz, Erdebil) Veteriner İdaresi Reisi Dr. Cavid Mehtaş, küçük mülk sahibi Pur-resul, büyük toprak sahibi Hacı Taki Vahabzade, Kürdistan temsilcisi Hacı Mustafa Davudi, Sarablı mülk sahibi S. Haşimi, küçük mülk sahibi Mir Musa, küçük ticaret erbabı Cafer Kaviyan, Asurilerin temsilcisi Yusuf Babekan, Ermenilerin temsilcisi Ermeni Kültür Cemiyeti Başkanı S. Mıgırdıçyan, DP Zencan Vilayet Komitesi üyesi m Ziyayi, Hadim-i Millî Hacı Azim Han (Settar Han’ın kardeşi), Şahseven İli beyleri Şahin Nusret Bey ve Mehemmed Han Celili Bey, şair Mir Mehdi Çavuşi, bayan öğretmen B. Müvezzizade, orta mülk sahibi Mükerrem Humayun, DP Vilayet Komitesi Başkanı Kulu Han Borçalı, din adamı Şeyh Musa, avukat ve gazeteci Feridun İbrahimi, DP Merend Vilayet Komitesi Başkanı m Burhani, DP Eher Vilayet Komitesi üyesi Muinzade, DP Miyane Vilayet Komitesi üyesi A. Penbei seçildiler.

Aralık ayının 21’inde Millî Heyet’in toplantısında Şebüsteri başkan, Refii, Bi-riya, İlhami yardımcı olarak Riyaset Heyeti’ne seçildi. Millî Heyet, oturumunda Kıyami başkanlığında 19 kişiden oluşan seçim komisyonunun oluşturulmasına onay verdi. Azerbaycan parlamentosu için yapılacak seçimle ilgili esasname/ tüzüğü kabul etti. İran Meclisi için yapılan seçimlerden farklı olarak Azerbaycan Millî Meclisi seçimlerinin demokratik olmasının sağlanması amacıyla seçim bölgelerinin sayısı artırıldı. Şehirlerde birbirinden bağımsız seçim bölgeleri oluşturuldu. Seçim süresi beş güne indirildi. İlk defa İran’da kadınlara seçime katılma hakkı verildi. Kabul edilen tüzüğe göre; yirmi yaşına girmiş, Azerbaycan’da yaşayan bütün vatandaşlara seçimlere katılma, 27 yaşından 80 yaşına kadar Türkçe konuşma ve yazmayı bilen bütün vatandaşlara aday olma hakkı tanındı. (Cәmil Hәsәnli, XIII.Bölüm)

Halk Kongresi, çalışmalarını bitirdikten sonra, seçmiş olduğu 39 kişilik Millî Heyet, Azerbaycan Meclisi’ni oluşturmak üzere seçimlere başladı. Azer ayının altısından onuna kadar Tebriz’de 43.951 seçmen Azerbaycan Demokrat Partisi’ne oy verdi. Bu durum Tahran’ın burjuva ve gerici iktidarını çileden çıkarıyor ve 21 Azer İnkılap Hareketi’ni silahla söndürmeye karar veriyordu. Tahran, “Azerbaycan İnkılap Hareketi’nin İran’ın bağımsızlığına karşı bir faaliyet ve haraket olduğu” propagandasını yürütüyordu. Halbuki Azerbaycan’da İran’ın bağımsızlığına yönelik bir faaliyet yoktu. Zaten o dönemde İran’ın bağımsızlığından da söz edilemezdi. 1960 yılında Ittılaât gazetesinde Şah’ın hatıraları yayınlandı. Şah, o yıllara ait kısımda şöyle diyordu: “Bir siyaset adamını İran başbakanlığına tayin etmek için İngiltere, ABD ve Rusya büyükelçilerinin fikrini sormaya mecbur kalıyordum. Onların rızasını almadan kimseyi bu mevkiye tayin edemiyordum. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, bir aralık Dr. Muhammed Musaddık’ı başbakan tayin etmek istedim. İngiltere elçisi R. Bolard buna karşı çıktı, ben de vazgeçmek durumunda kaldım”. (Hüseyin Baykara, s.184-190)

Halkın “Fedaî” adını verdiği silahlı mücahitler, Tahran’a bağlı ordu ve jandarma birliklerinin kışlalarını sararak, silahlarını teslim etmeye zorladı. Bunu da başardılar. Seçim sona erdi. Millî Meclis, 21 Azer 1324/ 12 Aralık 1945 tarihinde açıldı. Parlamento ilk toplantısını yaptı. Mirza Ali Şebüsteri Meclis Başkanlığı, Seyyid Cafer Pişeveri ise Başbakanlık makamlarına seçildiler. Halk Kongresi tarafından seçilen Millî Heyet’in bütün görev ve yetkileri Azerbaycan Millî Meclisi’ne devredildi. Millî Meclis, kurulan hükümete güvenoyu verdi. Hükümet, Pişeveri’nin programını onaylayarak, göreve başlamasını istedi.

İran siyasi tarih terminolojisinde, Azerbaycan Millî Hükümeti (21 Azer Hareketi) için, yaygın adıyla “Azerbaycan Krizi/ Buhrân-ı Azerbaycan” tabiri kullanılmaktadır. İran ve Orta Doğu uzmanı Arif Keskin; Başkenti Tebriz olan Azerbaycan Millî Hükümeti’nin kuruluşunun, küresel sistemi nitelik değiştirmeye zorladığını, Azerbaycandaki sıkıntıları ve millî uyanıştan haberdar olmayanların bu hükümeti tarafsız bir mantıkla irdeleme yerine, kolaya kaçarak, Sovyet komplosu gözlüğü ile değerlendirdiğini vurgulamaktadır. Öte yandan dünyadaki gelişmelere İngiliz gözlüğü ile bakma kolaylığına kaçan ABD’yi, Azerbaycan Millî Hükümeti’nin kuruluşu-yıkılışı olaylarından sonra daha aktif politika üretmeye sevkettiğini ifade etmektedir.

İkinci Dünya Savaşı döneminde, dünyadaki gelişmeleri dikkate alarak tahlil ettiğimizde, egemenlik süresi çok kısa olsa da, Tebriz merkezli Güney Azerbaycan’da Azerbaycan Millî Hükümeti’nin kuruluş ve yıkılışı, SSCB ve ABD’nin dünya siyasi gelişmelerine bakış açılarını değiştirme konusunda etkin rol oynadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Keskin, “Küresel sitemdeki trendler ile ülke içindeki süreçlerin anlamlı bütünleşmesinden doğmuştur” (ne doğmuştur onu açıklayın lütfen!!!!!!!!!!!) vurgulaması yapmaktadır. Millî Hükümet’in, kurulması ve ortadan kalkması soğuk savaşın başlamasında etkin rol oynamışdır. (http://www.yenidenergenekon.com333, Güney Azerbaycan Milli Hükümeti ve Seyyid Cafer Pişeveri, Arif Keskin, 16 Aralık 2008)


Millî Meclis’in Teşkili:

Halk Kongresi’nin oluşturulması ile ilgili bildirinin Azer ayının 12’sinde yayınlanmasından sonra Millî Meclis seçimlerine seçimlerine başlandı. Seçimler beş gün sürdü ve kadınlar da oy kullandı. başlanmış, seçimler beş gün sürmüşdür. Bu seçimde kadınlar da oy kullanmıştır. Milletvekili seçimleri Tebriz’de 3 Aralıkda, diğer yerlerde biraz geç tamamlandı:

-Tebriz’den; Mir Cafer Pişeveri 23.500 oyla, Muhammed Bi-riya 23.333 oyla, siyaset adamı Zeynelabidin Kıyami, DP MK Başkan Yardımcısı Sadık Padegan, Dr. Selamullah Cavid, ADP MK Başkan Yardımcısı Nizam’üd-Dövle Muhammed Taki Refii, eski demokrat Mirza Hacc Ali Şebüsteri/ ŞEbisteRi, Gulam Rıza İlhami, Ebü’l-feth Nikcu, Feth-Ali İpekçiyan, fabrikatör Ali Şems Maşınçi, Muhammed Azima ve Yusuf Azima yüksek oy çokluğu ile Azerbaycan Millî Meclisi’ne girdiler.

Eski seçimlere oranla katılım ikibuçuk kat fazlaydı. Kadınların ilk defa katıldığı bu serçimlerde Sadece Tebriz’de 3.172 oy kullanıldı. Seçimlere Vilayetlerde de ilgi büyükdü.

-Hoy’dan; Ateş Han Bayat-Maku, Şeyh Musa Keyani, Nurullah Yekani,

-Merend’ten; Cafer Kaviyan, Rahim Velai (Tebriz 1911, hükümet kurulduktan sonra Başbakan Yardımcısı olacaktır),

-Serab’tan; Gulam Yahya Danişyan, Vakıf Gaznevi,

-Heştrud’tan; Dr. Cavid Mehtaş,

-Maku’dan; Maku Serdarı’nın oğlu Murad Ali Han Bayat-Maku, Abdü’l-Hüseyn Ahmedi, Mükerrem Turabi,

-Azerşehr’den; Müvezzi’,

-Erdebilden; Hasan Cevdet 15.825, (Fahri aday Pişeveri 14.496), Memmed Celili 13.375, Hacı Taki Vahabzade 12.660, Mecidhan Hüsrevi 12.597 oy aldı.

-Merağa’dan; Takizade,

-Sulduz’dan; Naki Han Borçalı (Karapapak),

-Miyane’den; A. Penbei, Hacc Zeynelabidin Rahimzade,

-Arasbaran’dan; Ahundzade, Mirza Kasım Ağazade,

-Zencan’dan; Safai, Hilal Nasiri,

-Rızaiye’den (Urumiye); Sadık Dilmağani, Muînzade,

-Acebşir ve Dizecrud’dan; Ahgeri,

-Astara’dan; Demokrat Fırkası’nın Başkanı Zamani,

-Nemin’den; Öğretmen Kudsi,

-Bilesuvar’dan; Toprak sahibi ve Şahseven İli beylerinden Şahin Nusret Bey

-Mişkin’den; Dr. Refi’zade,

-Germi’den; Nünegerani (Adını aldığı Nünegerân köyü, Erdebil/ Vilgeç Köy Birliği’ne bağlıdır)

Azerbaycan Millî Meclisi’ne vekil seçildiler.


Azerbaycan’ın bütün şehir ve köyleri, Millî Meclis’e kendi temsilcilerini gönderdi. Aday olan 100 kişiden 95’i milletvekili seçildi. Aynı zamanda Demokrat Partisi Başkanı olan Mir Cafer Pişeveri, seçimlerden sonra kendi partililerine şu açıklamayı yaptı: “Milli parlamento bizim vicdanımızdır. Onun lekelenmesine fırsat vermeyeceğiz. Bırakın, Demokrat Fırkası’na üye olmayanlar da seçilsin. Bunun hiçbir önemi yoktur. Esas olan doğru yolla, demokratik esaslara uygun olarak seçilmeleridir. Hiçbir şekilde halkın elini kolunu bağlamak olmaz. Emin olun! Sizin yolunuz doğru, maksadınız mukaddesdir. Bırakın, halk sizin vicdanınızla ona hizmet ettiğine inansın. Siz, halkın gerçek hizmetçisisiniz”. (Cәmil Hәsәnli, XIII.Bölüm)

Seçimlerden kısa bir süre sonra yeni vali Sihamüs-Saltana Murtazakulu Bayat (Daha sonra başbakan), yanında beş kişilik heyet ile birlikte Douglas tayyare ile Tebriz’ geldi. Tebriz’de Rus Konsolosluğu’nun yanı sıra, muhtelif şahıslarla görüş alışverisinde bulundu. Pişeveri ile de görüşmek istiyordu. Bu konuda Rus Konsolosu’nun yardımını istedi. Tebriz’e belediye başkanı olarak atanan ve Murtazakulu Bayat ile birlikte gelen Rovşenî/ Rûşenî, Pişeveri’ye telefon açarak, valinin Alakapu’daki Vilayet binasında kendisi ile görüşme arzusuda olduğunu, görüşmede hangi konuların ele alınacağının da bildirilmesini istedi. Pişeveri, vali ile Alakapu’da görüşmeyi uygun bulmadı. Tarafsız ve saygın bir kişi olan Tebriz asilzadelerinden Sirac Emir Zeka’üd-Dövle’nin evinde görüşEbileceğini bildirdi. Görüşmede Sihamüs-Saltana Murtazakulu Bayat şöyle dedi: “Encümenlerin kurulması ve Türk dili meselesinin halledilmesi konularında herhangi bir problem yok. Bu problemleri kolaylıkla halledEbiliriz. Ancak muhtariyet meselesinin sonu aydınlık değil ve anayasaya da uygun değil”. Pişeveri, “Azerbaycan halkı, muhtariyet hakkındaki istekleri konusunda şiddetle direnecek ve taviz vermeyecektir. Hükümet, güce başvursa da, halk son nefesine kadar kendi hakkını müdafaa edecektir. Bütün Azerbaycan halkını kırsanız katletseniz de da muhtariyetten vazgeçmeyeceğiz” dedi. (Cәmil Hәsәnli, XIII.Bölüm)



21 Azer 1324/ 12 Aralık 1945 Çarşamba günü öğleden sonra saat 15.00’de Azerbaycan şehir ve nahiyelerinden seçilmiş 95 temsilci/ parlamenterden 80’i Tebriz’de biraraya geldi. Temsilciler, Sünni bir şahsiyet olan Hacc Nizameddin Refii başkanlığında Tebriz/ Diyana ديانا sinemasında toplandı. Toplantıda yönetim kurulu oluşturularak, Mirza Hacc Ali Şebüsteri Meclis Başkanlığı’na seçildi. Meclis Başkanı, Meclis’in birinci oturumunu açmış, yapılan oylamada Seyyid Cafer Pişeveri Azerbaycan Hükümet Riyaseti/ Başbakanlığına seçilmiştir. Pişeveri’nin oluşturduğu hükümet güvenoyu aldı.

Milletvekillerinin resimleri, Tebriz’de Türkçe yayınlanan “Kızıl Sahifeler” isimli kitabın 382 ve müteakip sayfalarında yayınlanmıştır.
Azerbaycan Millî Hükümeti Kabinesi:

-Hacc Mirza Ali Şebüsteri: Millî Meclis Başkanı/ Millî Meclis Reisi

-Mir Cafer Pişeveri: Başbakan / Başvezir

-Dr. Selamullah Cavid: İçişleri Bakanı/ Dâhiliye Veziri

-Cafer Kaviyan: Harbiye Bakanı/ Ceng Veziri/ Halk Koşunlar Veziri

-Dr. Cavid Mehtaş: Tarım Bakanı/ Ziraat ve Kend Tasarrufatı Veziri

-Muhammed Bi-riya: Eğitim Bakanı/ maarif Veziri

-Dr. Hasan Orengi: Sağlık Bakanı/ Sıhiyye Veziri

-Gulam Rıza İlhami: Maliye Bakanı/ Maliye Veziri

-Yusuf Azima: Adalet Bakanı/ Adliye Veziri

-Adl’üd-Dövle Mirza REbi KEbiri: Posta ve Telgraf Bakanı/ Post ve Telegraf Veziri

-Rıza Resuli: Ticaret ve Ekonomi Bakanı/ Ticaret ve İktisat Veziri. (Yerine daha sonra Hasan Cevdet getirilecektir)

-Salar-ı Zafer Zeynelabidin Kıyami: Temyiz Divanı Reisi/ Yüksek Mahkeme Başkanı

-Feridun İbrahimi: Azerbaycan Başsavcısı

Hükümet, Kacar döneminde veliahdların oturduğu Ali-Kapu’ya yerleşmiştir.

21 Aralık 1945 tarihinde yapılan Meclis’in dördüncü oturumunda Halk Koşunu/ Halk Ordusu’nun kuruluş kanunu kabul edilmiştir. (Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt RıZaiye, s.727) Bkz.→Terminoloji


Bakanlar Kurulu’nun belirlenmesinin ardından yirmi maddeden oluşan Hükümet Bernamesi/ Programı kamu oyunun bilgisine sunuldu. Program metni, orijinal haliye şöyledir. Görüldüğü üzere sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır. “Azerbaycan Millî Hükümeti Bernamesi” metni, Yunus Mirvarid’in, “Merağa ‘Efrazerud’” isimli kitabından alınmıştır:
1. Millî Muxtariyәtimizi dünyaya tanıtmaq, onun davam vә bәqasını tәmin etmәk üçün ciddi tәdbirlәr görüb salahiyәtdar mәqamat ilә müzakirәyә girişmәk, İran’ın istiqlal vә tәmamiyyәtini xәlәldar etmәdәn millî dövlәtimizi demokratik әsaslar üzrә qurmaq vә bu yolda qabağa çıxa bilәn müşkilatı rәf etmәk.

2. Millî muxtariyәtimizi möhkәm әsaslar üzәrә qurub, onu xalqa yaxınlaşdırmaq mәqsadilә çox tez bir surәtdә vilayәt әncümәnlәrinin intixabatına başlamaq vә yerli idarәlәrin nәzarәtini onların ixtiyarına qoymaq.

3. Şәhәrlәrimizin ümran vә abadanlığı üçün bila-tәxir şәhәr әncümәnlәrini, demokratik әsaslar üzrә intixab edib, onların işlәrini düzgün vә sәhih bir surәtdә cәrәyana salmaq.

4. Yerlәrdә mütәmәd Azadixah adamlardan fәrmandar vә bәxşdarlar intixab edib, onların vasitәsilә keçmiş zalimanә hәrәkәtlәr vә xalqı tәhqir edici әmәllәrin qabağını alıb bütün ölkәdә әmniyyәt vә әsayişi tәmin etmәk.

5. Jandarm vә polis idarәlәrini xain vә xalqı әzib fәlakәtә sövq edәn әşxasın әlindәn çıxarıb azadixah vә mihәnpәrәst әşxasa tapşırmaq vә onların işlәrini xalqın arzu vә ehtiyacatına münasib bir hala salmaq.

6. Maliyyә qanunlarını nәzәrdәn keçirmәk vә maliyyә idarәsinin dәxl vә xәrcini tәftiş etdikdәn sonra çox tez bir surәtdә millî büdcә layihәsini Mәclisi Millî’yә tәqdim etmәk. Umumiyyәtlә mali siyasәtin gәlir vә mәxaric әsasını mәmlәkәtin tәrәqqi vә tәkamülü üzәrindә qәrarlaşdırmaq.

7. Muxtariyәtimizi, Mәclisi Millîmizi vә Millî Dövlәtimizi qorumaq vә onun gәlәcәğini tәmin etmәk üçün kәndlәrdә vә şәhәrlәrdә vücuda gәlәn fәdai dәstәlәrini bir mәrkәz әtrafında tәmәrküz vermәk; Millî Xalq Qoşunu vücuda gәtirmәk vә bu qoşunu tәslihat vә tәnzimatını müasir hala salmaq mәqsәdilә ciddi tәdbirlәr görmәk.

8. Fәrhәng vә maarif sahәsindә dövlәtimizin qabağında iki böyük mәsәlә durur: Birincisi öz millî dilimizi bütün mәdrәsәlәrdә rәsmî olaraq qәbul vә icra etmәk; ikincisi isә umumiyәtlә savadsızlığa qarşı mübarizә aparmaq; mәccani vә icbari tәhsili әmәli yoluna qoymaq. Bunların hamısında әn ziyadә millî hökümәtimiz ali tәhsil mәsәlәsinә әhәmiyyәt verib, millî darül-fünûnumuzun әsasını qorumağa çalışmalıdır.

9. Ticarәt vә iqtisad sahәsindә, millî hökümәtimiz birinci növbәdә millî sәnayemizә әhәmmiyәt verib, mövcud kârxanaları düzgün yoluna salacaq; ikinci növbәdә yәni kârxanalar açmaqla mәmlәkәtin sәnayesinә olan ehtiyacatını tәmin edәcәkdir. Ticarәt sahәsindә dövlәtimiz Azәrbaycan’ın ticarәt mәrkәzi olabilmәsi içün tәdbirlәr görәcәk vә yollar arayacaqdır.

10. Yolların tәmir vә ihdası, poçt vә teleqraf, telefon kimi irtibat vәsayitinin genişlәndirilib müasir hala salınması hökümәtimizin әsas vәzifәlәrindәndir.

11. Kәndli ilә әrbablar arasında tövlid olan ixtilafatı rәf etmәk üçün mütәqabil rizayәt şәrtilә, ciddi qanun layihәsi tәnzim edib, bu yol ilә kәndli vә әrbab mәsәlәsini hәll vә tәsvib elәmәk.

12. Kәndlәrdә vә şәhәrlәrdә gündәn-günә artmaqda olan işsizliğin qarşısını almaq üçün xalisә yerlәrini fovriyәtlә zarilәr arasında tәqsim etmәk. Hәmçinin Azәrbaycan’ı tәrk edib onun xaricindә millî muhtariyәtimiz әleyhinә tәbliğat aparanların dairәlәrini zabt edib kәndlәrin ixtiyarına qoymaq ilә yersiz kәndlilәr ayaqlandırılmalıdır. Bundan әlavә xalqımızın әksәriyyәtini tәşkil edәn kәndli olduğu üçün gәlәcәkdә Bank-ı Kәşavәrzini elә surәtdә qüvvәtlәndirmәk lazımdır ki, elәyәbilsin kәndliyә etibar vermәklә yer mәsәlәsini hәll etsin vә әrbablar öz meyl vә rağbәtlәrilә yerlәri kәndlilәrә adilanә qiymәtә satabilsinlәr.

13. Bi-kârlıq ilә mübarizә etmәk üçün ciddi tәdbirlәr görmәk, әl sәnayәsi, yol işlәri, kârxanalar tәsisi, fәlahәt vә ticarәtin artması vәsilәlәrindә ciddi surәtdә istifadә etmәgi lazim görür.

14. Kârgәr vә zәhmәtkeşin mәişәtini düzgün yola qoymaq üçün iş vә zәhmәt qanunu layihәsini tәhiyyә edib mәclisә tәqdim etmәli vә eyni zamanda işçilәrin bimә (sigorta) edilmәsini icbari etmәk üçün tәdbirlәr görmәlidir.

15. Sәhiyyә işinә tәvәccüh edib, birinci növbәdә umumi vә müsiri hәstәliklәrin qabağını alması vә mәxsusәn kәndlәrdә vә aşağı tәbәqәyә hәkim vә dәva yetirmәklә xalqın bihdaştını tәmin әtmәlidir.

16. Mәclis-i Şura-yı Millî tәrәfindәn bu ana qәdәr vәz olunmuş qanunları Azәrbaycan xalqının hәyatına vә millî muxtariyyәtinә münasib layihәlәr pişnihad (teklif) etmәk..

17. Xüsusi malikiyyәt haqqında Azәrbaycan Millî Hükümәti, mәmlәkәtin bütün sahәlәri üçün xüsusi malikişyәti qәbul edib, mәmlәkәtin vә xalq iqtisadiyyatının tәrәqqiyyәsinә vә xalqın rifahı halına sәbәb olan hәr cür xüsusi iqdamata kömәk edәcәkdir.

18. Azәrbaycan Millî Hökümәti, ölkәdә yaşayan umum әhalinin vicdan vә әqidә Azadlığına ehtiram edәcәkdir.

19. Azәrbaycan Millî Hökümәti, Azәrbaycanlılarla birlikdә Azәrbaycanda yaşayan bütün hәmvәtәnlәri, hüsusilә Kürdlәri, Ermәnilәri, Aysorilәri vә başqalarını hüquq vә qanun müqabilindә müsavi hesab edir.

20. Azәrbaycan Millî Hükûmәti, mәrkәzî hökümәtini tanımaqla bәrabәr, bu hökümәtin Azәrbaycan muxtariyyәtinә müxalif gәlmәyәn, Azәrbaycan xalqının Mәclisi Müәssisan vә Azәrbaycan Mәclisinin müraciatnamә vә qәrarlarında qeyd olunan millî hüquq tәlәblәrinә zid olmayan tәdbirlәri hәyata keçirәcәkdir.

Bәrnamәnin әtrafindә müfassәl sürәtdә bәhs etdikdәn sonra rәy alınıb Azәrbaycan Millî Hökümәtinin bәrnamәsi ittifaq-ara ilә tәsvib oldu”. (Y. MirvâRid, Merağa “EfRazerûd”, s.703)


Yüklə 9,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   88




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin