3.Batı Azerbaycan Bölge Valiliği
استان آذربايجان غربى
Merkezi: Urumiye اروميه , Pehlevi dönemi Rızaiye رضاﺌﻴﮫ
Batı Azerbaycan Bölge Valiliği, Doğu Azerbaycan ve Erdebil bölge valilikleri ile birlikte tarihi “Darüs-Saltana Azerbaycanı”nı oluşturur. Bölge valiliği halkının tamamına yakını Türk’tür. %10’luk nüfusunun ekseriyeti Kürt’tür. Ayrıca Ermeni ve Asuri azınlık mensubu da bulunmaktadır. Asurilerin kadim iskân merkezlerinden biridir.
1988 yılında basılmış olan İran etnik gruplarının gösterildiği “Tavo” haritasında, Asurlu/ Süryani nüfusu 150 bin olarak gösterilmesine karşılık, 1980’li yılların başından beri Batı ülkelerine, özellikle ABD’ne yoğun göç yaşanması sebEbiyle, bugünkü nüfuslarının 50 bin civarında olduğu sanılmaktadır. Asurlular, yoğun olarak ikamet ettikleri başta Tahran olmak üzere, Abadan ve Isfahan kentlerine, Güneybatı Azerbaycan’ın merkez kenti Urumiye ve civarından göç etmiştir. Urumiye ve köylerindeki Asuri nüfusu günümüzde yaklaşık 10-12.000 civarındadır. (Recep Albayrak, Türkmen ve Asur Kiliseleri…, s.26)
Nahçıvan ve Türkiye’ye (Iğdır/ Aralık ilçesi) mücavir Kara-Koyunlu mıntıkası, (Van ili karşısındaki) Siyahçeşme/ Çaldıran köyleri, Hoy/ Kotur civarındaki Küresinli Türk bölgeleri ile Hakkari civarındaki Afşar kökenli Jirkilerin oturduğu Sero bölgesi hariç; Türkiye sınır bölgesi dar bir şerit halinde Kürt yerleşimidir. Öte yandan Türkiye-Irak sınırındaki Dizec, Kasyan ve Senger’in batısı; Ak-bulağ/ Ağbulağ’ın batı istikameti; Uşneviye’nin batı ve güneybatısı; Negade ilçe topraklarının batı ve güneybatı bölümü; Mahabad ilçesi şehir merkezinin güneybatısı ve Bukan kentinin batı istikameti Kürt yerleşimidir. Türk-İran sınrırında kuzeyden güneye; Kara-Koyunlu, Küresinli ve Jirki bölgeleri Türk’tür.
Batı Azerbaycan Bölge Valiliği’nin merkezi Urumiye (Pehlevi döneminde Rızaiye) kentidir. Urumiye/ Urumiya adı; “ur” ve “miya” kelimelerinden meydana gelmiştir. Eski Süryani ve İbri dilinde “ur” kelimesi; şehir, yer, mekân, kale anlamına gelmektedir. “Urşelim” de olduğu gibi. “Miya”nın karşılığı “su”dur. Süryani ve İbriler/ Yahudiler, Araplarla soydaş olmaları nedeniyle, su kelimesi benzer şekilde “Ma” veya “miye” olarak ifade edilmektedir. Urumiye, “suyu bol yer” demektir. Arapça kökenli dediğimiz isimlerin bir bölümü esasında Süryani ve İbrice’dir. Arap kültürünün temeli de zaten Süryani ve İbri kültürüne dayanmaktadır. Urumiye’nin adı Urum adlı Türk boyundan gelmektedir ve tarihin en başından beri burası Türklerle meskundur. Türkistan’da (Orta Asya) yaşayan Türkler, Batı Türklerine “urumlu” derdi ve Anadolu’ya da Uruméli denmesinin nedeni budur. Tarihte ilk kurulan Türk devleti Aratta da burada kurulmuştur. Urumiye adının şehir ve su ile hiçbir ilgisi yoktur, bu tür etimolojik yorum tamamen Fars millî düşüncesinin bir sonucudur.
Buna bağlı olarak Arap Alfabesi de Süryani ve İbri temellidir. Arapların kullandığı “Ebced Hesabı”, Süryani ve İbrilerden kopya edilmiştir. Bugün bile Süryani ve İbriler, mezar taşlarındaki yazıları Ebced hesabı ile tarih düşürerek yazmaktadır. Kendi alfabeleri olması nedeniyle, tarih düşürme onlar için sıradan bir olgudur.
Ermeniler buraya “Urme”, Araplar “Urmiyye”, İranlılar “Urmî”, Türkler ise “Urumiye” veya Doğu Rumeli/ Rum-u Şarki anlamında “Rumiye” şeklinde yazarlar. Güney Azerbaycan Türkleri, günlük kullanımda “Urmu/ Urmî” demektedir. Pehlevi döneminde adı Rızaiye olarak değiştirilmiş, rejim değişikliğinden sonra eski adı iade edilmiştir.
İstehri, “El-Mesâlik ve’l-MeMalik” isimli kitabında; “Urumiye büyük, bolluk içinde, geliri yüksek, deniz kenarında bir şehirdir” demektedir. İbn-i Havkal şöyle der; “Urumiye büyük, safalı, asması ve suyu bol bir şehirdir. Şehir merkezinin yanı sıra, köyleri ve diğer yerleşim birimlerinde ticaret yaygındır. Tahılı pek boldur”. Kitabül-Buldan’da, Ahmed bin Ebi Yakub; “Urumiye, Azerbaycan’da eski ve büyük bir şehir olup, 3-4 mil mesafede bir gölü vardır. Mecusi peygamberi Zerdüşt’ün gönderildiği yerdir”. İran’ın doğusundaki Hamun gölü ve kuzeybatıdaki Urumiye gölü kutsaldır. İran halkının, eski dinleri Zerdüştlüğe dönmesi gerektiğini Üstad Purdavud şöyle demektedir: “Zerdüşt peygamber, peşinde üç oğlu olduğu halde Hamun gölü kenarında zuhur edecektir. (Üstad Purdavud, Yeşthâ, 2.cilt, s.290; İrec Afşar, Îlhâ, Çâdurnişînan…, 1.cilt, s.153-154; 2.cilt, s.728)
Zerdüşt, Urumiye’ye mensuptur. Zerdüşt’ün, Hz. İsa’nın doğumunda Beytül-Lahm’e giden bir veya iki havarisi Urumiye’de medfundur. Bu şehir eski dönemde bilim ve inanç sistemlerinin önemli merkezlerinden biriydi. Sönmeyen Zerdüşt ateşgâhlarından biri de buradadır. Azerbaycan satrabı/ valisi bu ateşin koruyucusuydu. (Feridun Cüneydî, Zendegî ve Muhaceret-i Nejâd-ı Arya, s.154)
Mirza Reşid Edîb’üş-Şuarâ, şöyle demektedir: Urumiye şehri, Nuh peygamberin neslinden Yafes oğlu Türk tarafından kurulmuştur. Ancak bu konuda elde belge ve senet bulunmamaktadır. Bu hususta bilgi veren kaynaklar, Safevi Sultanları döneminde kaleme alınan eserlerdir.
Kelb-Ali Kerbelay-ı Ali Han, Şah Abbas zamanında Urumiye hâkimi olmuştur. Kentin kuzeyinde, rub fersah (1.441 metre) mesafede “Toprakkale”yi inşa ederek, burayı hükümet merkezi haline getirmiştir. Urumiye bu dönemden sonra “Darün-Neşat/ Kıvanç yurdu” olarak anılmaya başlamıştır. (Mirza Reşid Edîb’üş-Şuarâ, Tarih-i Afşar, s.7-8)
Roma İmparatoru ve komutanlarından bazıları, Sasani şahlarının yazlık payitahtı olan Kenzek’i Gence’nin eski adı Ganzak’tır ve adı bir Türk boyunun hatırasını taşımaktadır, burası mı kastediliyor? ele geçirmek için defalarca Urumiye’ye gelmişlerdir. İslam’dan sonra Urumiye, Merağa’dan sonra Azerbaycan’ın ikinci önemli kenti olmuştur. Doğu Roma İmparatorluğu tahtına oturan Osmanlı Türkleri, XV. yüzyılda Urumiye pazarına önem vermiş ve buraya kale dikmiştir.
Urumiye (Rızaiye) kentinin Ş. 1355/ 1976 yılı nüfusu 69.216 hanedir. 370.987 kişi karşılığı olan bu nüfusun 191.259’u erkek, 179.728’i kadındır. Kentin Ş. 1360/ 1981 tarihindeki nüfusu 418.100, 1996’da 435.200, 2006’da ise, 577.307’dir.
Urumiye, Urumiye’nin kapladığı alan 5.612 km²’dir. Urumiye ovasının uzunluğu 70 km, eni ise 30 km’dir. Kendi adı ile anılan göle uzaklığı 20 km’dir. Rakımı 1.332 metredir. Urumiye gölünün tarihi adı Çiçest’tir. Bölge, çok sayıda tarihi alana ve esere sahiptir.
Urumiye gölü, İran’ın en büyük gölüdür. Dünya sıralamasında yirmincidir. 35.000 km² alana sahiptir. Rakımı 1.275 metredir. Doğu Azerbaycan’nın Savalan/ Sebelan ve Sehend dağları ile İran-Türkiye sınır bölgesinden gelen çayların suları ile beslenmektedir. Gölün kuzey-güney uzunluğu 130-140 km, eni ise 15-50 km civarındadır. Derinliği 5 ilâ 16 metre arasında değişmektedir. Göle dökülen önemli nehirler; Açı-çay/ Telha-rud/ Telh-rud (Tebriz), Sofi-çay (Merağa), Tufargan-çay (Azerşehr), ayrıca Murdu-çay, Leylan-çay, Quru-çay ve Qala-çay gibi Sehend’in batı yüksekliklerinden beslenmektedir. Urumiye gölü üzerinde 102 ada bulunmaktadır. Bunların bazıları taş kütlesidir.
Yeni adı İslami olan Şahi adası hariç, diğerleri gayrı meskûndur. Bazı adalar, hayvancılık yapan ailelerce otlak olarak kullanılmaktadır. İslami/ Şahi adasınının nüfusu 5.5-6 bin kişidir. Halk çiftçilik ve hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır. Urumiye gölünün hem doğu, hem de batı sahillerindeki yerleşim birimlerinin tamamı Türklerle meskûndur. Bildiğimiz gibi güney sahillerindeki ovalık kesime Karapapak Türk ili iskân edilmiştir. Vehasıl Urumiye gölünün çevresindeki ve adalardaki yerleşim birimlerinin tamamı Türk’tür.
Göl üzerindeki önemli bazı adalar; Şahi/ İslami, Koyun-dağı/ Kebudan, Eşek-dağı, İspir/ Arzu, Dokuzlar…’dır. Filamingo, angut ve benzeri göçmen kuşların uğrak yeridir. Bender-Şerefhane, Aq-Künbed, İslami ve Bender-Gılmanhane önemli iskeleleridir. Tarihin çeşitli dönemlerinde Urumiye gölü; Gilzan, Rima (Asur ve Med), Çiçest (Şiz), Zpata (Parlayan), Kabuta ve Gaboid, Urumiye-Bahira Kebudan, Derya-yı Ermeniyye, Deryaçe-i Tasuc, Derya-yı Uful-u Hurşid (Güneşin battığı göl), Deryaçe-i Şor (Tuzlu göl), Deryaçe-i Şahi, Bahiratüş-Şera (Hırsızlar veya yağılar gölü) ve Rızaiye gölü adlarıyla anılmıştır. Bugünkü adı Urumiye gölüdür.
Şahi/ İslami Adası, Urumiye Gölü’nün hem en büyük, hem de en tanınmış adasıdır. Adada iki dağ bölümü vardır: Doğu-batı istikametinde konuşlu bu dağlardan biri Cengil, diğeri Goduk/ Qoduq’tur. Bu iki dağ arasında Köçküdağ (Kiçi Çay/ Küçük Çay) ve Bozçay bulunmaktadır. Adada Ag-Künbed, Timurlu, Borçalu, Kıpcak, Gemici, Saray, Behramabad isimli Türk köyleri bulunmaktadır. Bu köylerin halkı tarım ve hayvancılıkla geçimlerini sağlar. Gemici köylüleri, tarım ve hayvancılığın yanı sıra, göl üzerinde nakliyecilikle uğraşmaktadır. (Muhammed Hasan Han İ’tİmadüs-Saltana, 1.cilt, s.43; Servân Ahmed Keyvanpur, Tarih-i Rızaiye, s.21-22; Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt Rızaiye, s.286; Atlas-ı GîtaşiNaSi, s.81; Coğrafya-yı Kâmil-i İran, 1.cilt, s.173-175; Üstad Pur-Davud, Yeşthâ, 2.cilt, s.290; “Urumiye Şehr-i Milel ve Ferhenghâ/Uluslar ve Kültürler Kenti Urumiye”, Risâlet Gazetesi, s.4)
*
Lekler
Lek Türkleri’nin yaylak ve kışlakları Zerend, Haregan/ Harekan ve Save’nin güneyidir. Save, Merkezî BV ilçelerindendir. Zerend/ Zerendiyye, Save’ye bağlıdır. Haregan ise, Zerendiye bünyesinde nahiyedir.
Batı Azerbaycan Bölge Valiliği merkezi Urumiye’nin ilçelerinden olan Salmas (Şahpur/ Dilman)’ın Lekistan isimli bir nahiyesi bulunmaktadır. Bu nahiyenin bulunduğu bölgede Lek Türkleri oturmaktadır. Dilleri Güney Azerbaycan Türkçesi’dir. Lekistan’ın hane sayısı 1.721, nüfusu ise, 10.023’tür. Azerbaycan’a Sahra-yı Türkmen bölgesinden geldikleri ifade edilmektedir.
Lekistan nahiyesi köyleri ve nüfusu (1966 yılı):
Köyler
|
Nüfusu (Kişi)
|
Ahtahane
|
365
|
Ağ-İsmail
|
263
|
Mahş-kendi
|
408
|
Çopanlu-yi süfla
|
201
|
Çopanlu-yi ulyâ
|
156
|
Habeşî
|
1.111
|
Hamza-kendi
|
547
|
Handan
|
273
|
Sultan-Ahmed
|
1.337
|
Sıdkıyan
|
1.011
|
Kara-kışlak
|
1.666
|
Kızılca
|
378
|
Kengerlu
|
915
|
Yalguz-ağac
|
728
|
Yovşanlu
|
664
|
(Dr.Muhammed Cevad Meşkûr, NazaRi be-Tarih-i Azerbaycan, s.701-702; Dr.Hamid Cilveger, Azerbaycan Folklor Derlemeleri)
Burada bahsettiğimiz Lekler Kacar ili tayfalarından kabul edilir. Türk Lekler, İrani dil grubundan Lekçe konuşan ve Lekistan etnik bölgesinde yaşayanlarla karıştırılmamalıdır. Öte yandan Etnik Leklerin Kuzey Kafkasya’daki “Lak/ Gazi Kumuk”larla ilgileri bulunmamaktadır. Kuzey Kafkasya halklarından olan “Lak”ların adı, batı dillerinden Türkçe’ye aktarıldığında “Lek” olarak telaffuz edilmektedir. Hem telaffuz yanlıştır. Hem de İran’daki etnik “Lek” grubu ile yakından-uzaktan herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır. Bazı yazarların İran ile ilgili araştırmalarında Kuzey Kafkasyalı “Lak”ların adı Lek olarak geçmektedir. Bu doğru olmadığı gibi, İran Türkleri ile ilgili çalışmalarda bilgi kirliliğine sebep olmaktadır.
*
Savucbulag/ Mahabad Şahseven İlinin Trajedisi
Meşrutiyet inkılabı sırasında Mugan’da yaşayan Şahseven ilinden bir grup, ana kitleden ayrılarak, Batı Azerbaycan BV’nin Savucbulag, şimdiki Mahabad topraklarına göç etti. Savucbulak Şahsevenleri adıyla anılmaya başlayan Karaçorlu, Mukaddem, Demkanlu, Yağbastı ve İnallu tayfaları, nüfus bakımından oldukça zayıftır. Bu nedenle il/ ulus özelliklerini kaybetmişlerdir. Diğerleri ise, göçe devam etmektedir. Karaçorlular, Azerbaycan’da Türk, Horasan’da Kürt tayfaları arasında sayılmaktadır Tadât edilmektedir.
Bu il mensupları, İran-Irak savaşı sırasında, Kürtlerin saldırılarına maruz kalmış, malları ve hayvanları çalınmaya başlamıştır. Böylece kışlakları olan Mahabad’ın Viranşehr/ Şehr-i Viran köyünde emniyet kalmamıştır. Güvenliğin ortadan kalkması nedeniyle, parçalanarak emniyetli gördükleri çevre köylerden ev ve arazi satın alıp yerleşme derdine düşmüşlerdir. Öte yandan yaylakları olan Halifan-Yazdağı bölgesi, Han-Tavus, Şerefe, Molla Deresi, Duab, Şeleken, Biken-Kale ve Golan mıntıkasındaki Elis’e gidemez olmuşlar ve aşiretlerinden ayrılmışlardır.
Haydarlu tayfasından yaklaşık 100 aile Selim Han, Delereş ve Kani-Zerd yayalalarına göçe devam ederek, emniyetin az olduğu Yazdağı, Şeleken ve Sertip Bulağı yaylalarına az sayıda hayvanla çobanlarını göndermektedirler. Şahseven kadınları, uzun ve yorucu yolu göze alıp, ürettikleri süt ve süt ürünlerini at ve katırlara yükleyerek, her gün şehre satmaya gitmektedir.
Şahseven ilinin bölgedeki son bakiyesi olan 367 aile, “Bölük” de denen 90 oba halinde göçe devam etmekte ve il/ ulus yapısını korumaya gayret sarfetmektedir. Bunlardan Mahabad etrafında bulunan dört tayfanın yaylak ve kışlakları şöyledir:
1. Yar Ahmedlu tayfası: Bu tayfadan 10 aile göçe devam etmektedir. Kışlakları Mahabad/ Şehr-i Viran’daki Ermenek, yaylakları Heştrud çevresindeki Ağdağ’dır.
2. Hacıoğlu/ Hacoğlu tayfası: Batı Azerbaycan’da yaşayan Şahsevenlerin en büyük tayfasıdır. Aile sayısı 205’tir. 57 oba halinde yapılanmıştır. Bu tayfa Mahabad, Miyanduab Miyandab, Merağa ve Heştrud çevresinde perakende haldedir. Yaylakları Sehend dağıdır.
3. Kara Musalu tayfası: 38 aile olup, sekiz oba halinde yapılanmıştır. Mahabad, Miyandab, Heştrud ve Merağa çevresinde perakende olarak yaşamaktadır. Sehend dağının Bayındur bölgesi yaylaklarıdır.
4. Ağbaşlu tayfası: 26 aile olan Ağbaşlular, beş obadır. Kışlakları Mahabad/ Şehr-i Viran, Yaylakları ise, Serecu köyüdür. (http://bicar-qorva-az.blogspot.com/2008,2009)
Kuşçu-Enzel ve Nazluçay Mıntıkası Türkleri
ya da
Urumiye Bölgesi Sünni Azerbaycan Türkleri
Kuşçu-Enzel ve Nazluçay Mıntıkası Türkleri, Batı Azerbaycan Bölge Valiliği il merkezi Urumiye ve çevresinde oturmaktadır. Nüfusları bugün yaklaşık 35-40 bin civarındadır. Azerbaycan Türkü olan bu grubunun özelliği, sadece Sünni/ Şafii olmalarıdır. Özellikle Urumiye’de oturanlar şehir yaşamının bir parçasıdır. Eğitim seviyeleri vasatın üstünde aydın insanlardır. Batı Azerbaycan Bölge Valiliği sınırları dâhilinde yaşayan Türk aşiretlerinden olan Küresinliler de Sünni/ Şafii’dir. Kuşçu-Enzel ve Nazluçay Mıntıkası Türkleri, Azerbaycan Türkleri’nin bir parçasıdır.
Kuşçu-Enzel Mıntıkası Yerleşim Birimleri
Kuşçu-Enzel ve Nazluçay Mıntıkası Türkleri’nin yerleşim birimleri ve 1966 yılı itibariyle nüfusları
‘Abân-Mah 1345/ 1966 nüfus sayımı’
|
Yerleşim birimi
|
Aile sayısı
|
Kadın
|
Erkek
|
Toplam nüfus
|
İmamkendi
|
38
|
87
|
079
|
184
|
Cebelkendi
|
56
|
133
|
164
|
297
|
Hamamlar
|
42
|
120
|
128
|
248
|
Karabağ
|
374
|
1.217
|
1.294
|
2.511
|
Kuşçu
|
322
|
1.043
|
1.125
|
6.168
|
Guluncu
|
341
|
1.040
|
1.161
|
2.201
|
Kehriz
|
283
|
673
|
825
|
1.498
|
Gültepe
|
99
|
301
|
330
|
631
|
ve diğer yerleşim birimleri...
Hamamlar köyü, 1960 yılında Bıradost Köy Birliği’ne bağlıydı. Daha sonra Kuşçu-Enzel Köy Birliği’ne dâhil edilmiştir.
Nazluçay Mıntıkası Yerleşim Birimleri:
-Balov: Aile sayısı: 361, kadın: 890, erkek: 948, Toplam nüfus: 1.838
ve diğer yerleşim birimleri...
Toplam nüfus: 20.576. (Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt RıZaiye, s.932, 936 ; Muhammed Cevâd Meşkûr, NazaRi be-TaRih-i AzerbâyCan ve Asar-ı BAstanî ve Cem’ıyyetşiNaSi Ân, s.662-664, 688)
Kuşçu-Enzel ve Nazluçay Mıntıkası Türkleri’nin yerleşim alanları arasında Kuşçu ve Balov tanınmış merkezlerdir.
Kuşçu-Enzel ve Nazluçay Mıntıkası Türkleri’nden olan Balovlular, I. Dünya Savaşı sırasında kendi aralarında mütevazi şekilde teşkilatlanarak yardım kampanyası başlatmışlar, topladıkları altın ve gümüşleri işgalcilerle ölüm-kalım mücadelesi sürdüren İstanbul’a göndermişlerdir. Rusların bu hususu İran yönetimine jurnallemesi sonucu komitede yer alan Balovlulardan 10-15 kişi Çahar-bahş köyü girişinde 1915 (Şemsi 1294) yılında idam edildi. İdam edilenler, “Balov Hacıları” adı ile anılmaktadır. Bugün bile bölgede yaşayan bu Türklerin evlerinde ve mağazalarında Balov Hacıları’nın idam sahnesinin fotoğrafı asılıdır. Hacı Talip, Hacı Ağabek ve Hacı Emin... idam edilenler arasındadır. Hacı Talip, idam edildiği sırada 70 yaşındaydı. Cenazeler ailelerine para karşılığı teslim edildi. Balov Hacıları’nı idam eden şahıs, Kara Muhammed (Gara Memmed) Mir Gazab İtimadüd-Dövle’dir. (Ahmed Keyvanpur, Tarih-i Rızaiye, s.120-121)
Bazı kaynaklarda, Urumiye bölgesi Sünni Azerbaycan Türkleri’ni Küresinlilere bağlayanlar bulunmaktadır. Bu doğru olmayan bir yaklaşımdır. Kuşçu-Enzel ve Nazluçay mıntıkasındaki Türk hanzade ve beylerinin Küresinlilerle aşiret bağlarının olduğuna dair bilgisi bulunmamaktadır. Kendileri de böyle bir yaklaşımı kabul etmemektedir. Urumiyeliler, Sünni olsun Şii olsun kendilerini Azerbaycan Türkü olarak kabul etmektedir. Bu nedenle Sünni Azerbaycanlıların Küresinli Türk aşireti ile aynı kategoride incelenmesi doğru bir yaklaşım değildir. Çünki Urumiye ve çevresindeki Sünni Azerbaycan Türkleri, yüzyıllardır yerleşik şehir hayatı yaşamaktadır. Aşiret düzeni ve yaşamı ile ilgileri bulunmamaktadır. Birkaç yüz yıl önce böyle bir yapılanmanın olması belki mümkündür. Küresinliler, Van sınırına mücavir mıntıkalarda, yani Türk hududunda meskûndur. Bkz.→Küresinli İli
Urumiye Afşarları
I. Şah Abbas Safevi/ Şah Abbas-ı KEbir, Osmanlıları Azerbaycan ve güneydeki Vilayetlerden çıkardıktan sonra, bölgedeki Kürt aşiretleri, sınır bölgelerine saldırılarını sürdürdü. Bölgede huzur, istikrar ve sükûnun devam etmesini istiyen Şah Abbas, Kelb-Ali Kerbelayı Ali Sultan-İmanlu-yi Afşar’ı huzuruna çağırarak, kendisine “Han ve Afşar İli’nin Reisi” unvanını verdi. Horasan’ın Abivert ve diğer noktalarında yaşayan Afşar tayfalarını toplayarak, batı sınırına haraket etmesini istedi. Kelb-Ali Kerbelayı Ali Sultan idaresindeki Afşar ili, Urumiye’nin verimli ve zengin ovasını yurt tuttu.
Kelb-Ali Kerbelayı Ali Sultan, şahın fermanı doğrultusunda ili ile birlikte batı sınırına doğru yola çıktı. Şahpur (Salmas)’dan Han-Tahtı ve Kuşçı/ Kuşçu gediğine geldiklerinde, silahlı Kürt desteleri ile karşılaştı. Kürtler, Afşarların Urumiye ovasına ulaşmasına engel olmak istiyordu. Afşar savaşçıları, saldırganları hezimete uğrattı ve Urumiye’nin bakir ovasına ilk yerleşenler oldular. Kelb-Ali Kerbelayı Ali Sultan idaresinde Urumiye’ye gelen Afşar ili, 8.000 aileydi.
Afşarların Urumiye Ovasında Yerleştikleri Bölgeler
|
Araşlu tayfası عرشلو (Farsça, Areşlu)
|
Uşneviye ve Sulduz
|
Gündüzlü tayfası گوندوزلو
|
Dol mıntıkası محال دول
|
İmanlu ايمانلو (Abdülmelikî) tayfası ve Areşlu tayfasının bir bölümü
|
Urumiye şehir merkezi
|
Kasımlu tayfası
|
Sain-Kale Afşar (Bugün Şahindej)
|
Kırklu tayfası
|
Rovza/ Rovzaçay mıntıkası روضه چاى
|
Kühkelü/ Kühkeli كهكلو (Bazı metinlerde Kûhgiluyelu olarak geçmektedir. Güya bunlar Kûhgiluye Vilayetinden buraya gelmişler. Ancak Afşar aristokratlarından “Kühkelani كوهكلانى” aile adının yazılışı bunu teyit etmemektedir. Ahmed Kavyanbur, Tarih-i Rızaiye, s.279)
|
Nazlu/ Nazluçay mıntıkası نازلوچاى
|
Papalu پاپلو
|
Şehir merkezi ve diğer
|
Muhtelif Afşar tireleri
|
Bekeşluçay/ Bakışluçay بكشلوچاى
|
Muhtelif Afşar tireleri
|
Baranduzçay براندوزچاى
|
Afşar il ve aşiretleri, bu tertip ve düzen ile Urumiye topraklarına yerleşip, burayı kendilerine vatan edindiler. Diğer Vilayetlerde bulunan Afşarlar da Urumiye’ye akmaya başladı.
İran’da bugün Afşarların yoğun ve derli toplu oturdukları en önemli bölge Batı Azerbaycan Bölge Valiliği topraklarıdır. Valilik merkezi olan Urumiye kenti, Afşar şehri olarak bilinmektedir. Urumiye’nin geniş ovasındaki şehir, köy ve kasabaların büyük bölümü de Afşar’dır. Yukarıda zikredildiği gibi, bugün Şahin-Kale ve Şahindej adı ile anılan Sain-Kale Afşar, Uşneviye, Sulduz (merkezi Nagade) ilçeleri ile Mahabad’ın çevresi de Afşarların yaşadığı yerleşim birimleridir. Urumiye, Afşarların aristokratları/ han ve beyleri ile birlikte topluca yaşadığı en büyük Afşar şehir ve bölgesidir. Öte yandan Kazvin-Hemedan arasında, yüzden fazla Afşar köyünün bir arada bulunduğu “Bölük-ü Afşar/ Afşar Bölüğü” ve Horasan Afşar-yurt, Afşar yerleşim bölgesi olarak önemli merkezlerdendir. Diğer Afşar bölgelerinden yeri geldikçe bahsedilecektir.
Urumiye Bölgesinin Tanınmış Afşar Aristokrat Aileleri
|
Abbas Afşar
|
Afşar
|
Afşar Fetureçi
(Fatureçî Afşar)
|
Afşari
|
Afşar Recû
|
Afşar Sani
|
Afşar Urumiye
|
Afşaryan
|
Afşar Yaveri
|
Ağazade Afşar
|
Ahmedi Afşar
|
Asgar Afşari
|
Beylerbegi Afşar
(UstacLu-yi Afşar)
|
Cengiz Han İkbal
Afşar
|
Cihangiri Afşar
|
Damen Afşar
|
Esedi Afşar
|
Fethî Afşar
|
Hasani Afşar
|
Hüseyinhanbeglu Afşar (Bu aile 800 yıldır Urumiye’dedir)
|
İkbali Afşar
(İkbAligil)
|
Kasımi Afşar
(KasımLu-yi Afşar)
|
Kerbasçi Afşar
|
Kerim Afşar Sani
|
Mecdi Afşar
|
Melik Afşar
|
Mernuçehri Afşar
|
Mirpenc Afşar
|
Müminzade Afşar
|
Müsteşari Afşar
|
Nazımi Afşar veya Emir Nazımi (Nazımigil)
|
Novbati Afşar
|
Nuri Afşar
|
Nüvidi Afşar
|
Rasi Afşar
|
Ruşen Afşar
|
Sadıgi Afşar
|
Saidlu Afşar
|
Samsami-i Saltana
Afşar
|
Serdar Şehid
|
Serhengzade Afşar
|
Sovlet Kühkelâni
|
Suphi Afşar
|
Şehriyari Afşar
|
TEbi Afşar
|
TeymuRi Afşar
|
Türkmaniyan Afşar
|
Tütünçi Afşar
|
Ustaclu-yi Afşar
|
Velizade Afşar
|
Zülfikari Afşar
|
|
Bazı Afşar aileleri, darbımesel/ atasözlerine bile konu olmuştur. Bunlardan biri, Mirza Hüseyin Han Mirpenc Araşlu (Areşlu) Afşar’ın otoriter ve popüler eşi Kayser Hanım’dır. Urumiye’de şöyle derler; “Urumiye’de üç zad böyümez; Goduhboğan çayı, Buzov dağı ve Kayser Hanım’ın uşagları”. Urumiye’deki Rus Konsolosluğu 1915-1918 yılları arasında bu ailenin mülkünde kiracı idi. Mirza Hüseyin Han ve Kayser Hanım’ın Hüseyin Han Araşlu Afşar ile Ekber Han Araşlu Afşar isimli iki oğlu vardı. Yaşlılık dönemlerinde bile “Kayser Hanım’ın uşagları/ çocukları” olarak anıldılar. Velhasıl bir türlü Kayser Hanım’ın çocukları kişi/ adam olamadı. Goduhboğan çayı, sıpalıktan eşekliğe terfi edemedi. Buzov dağı ise buzağılıktan danalığa geçemedi. Kayser Hanım’ın her iki oğlu, Cemşid Han Mecdüs-Saltana Kasımlu Afşar’ın kızları ile evlendiler. Tahsillerini Fransa’da yaptıkları söylenir. (Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt RıZaiye, s.368-369; Ahmed Kâvyânbur, Tarih-i Rızaiye, s.279-279
Dol Mıntıkası Köyleri
Bu bölgeye Gündüzlü ili yerlemiştir
|
Ağuz
|
Berdekeş
|
Celber جلبر
|
Deli
|
Dizec (Eski Asuri köylerinden)
|
Zive
|
Rişkan
|
Kenan Raiyyet
|
Naznaz
|
Nusretabad
|
Bâlistan
|
Semertu
|
Han-Tavus
|
Daş-Ağıl
|
Zarabad
|
Sultanabad
|
Kenan-İl
|
Nanas
|
Neri
|
Şeytanabad (Doğrusu Süryanice Şeynava/ Şeyn koruluğudur)
|
Rovzaçay Mıntıkası Köyleri
Bu bölgeye Kırklu tayfası yerlemiştir
|
Aşnabad/ Aşnaabad
|
Kelhor
|
Pir-Murad
|
Gecîn
|
Cihetlu
|
Lor
|
Derzem
|
Velende-ulya
|
Guzivend/ Guzvend
|
Kutalan
|
Kâni-Gozan
|
Lerni
|
Enber
|
Velende-süfla
|
Bâlâcu
|
Yorganlu
|
Tiz-Harab
|
Halfetan
|
Zeynallu
|
Gare-Hasanlu
|
Nazluçay Mıntıkası Köyleri
Bu bölgeye Kûhgiluye tayfası كهگيلويه yerlemiştir
|
Kakler
|
Burbur/ Borbor
|
Bozlu
|
Usalu
|
Ada-Murtaza Paşa
|
Tekalu
|
Arzulu
|
Tazekend-Qışlaq
|
İrevanlu
|
Arnisa
|
Pur
|
Tazekend-Qatırcı
|
Sarıcalu
|
Taglid-abad
|
Ergene
|
Tazekend-Cénize
|
Ohçular
|
Cénİze
|
Abacelu-ulya
|
Civeçiyan
|
Çunkaralu-Pul
|
Çahar-divâr
|
Abacelu-süfla
|
Usallu
|
Çunkaralu-Yekân
|
İki-ağaç
|
Saidlu
|
Şeyh Temrer
|
Çiçeklu-yi Köyçelu
|
Balov
|
Behlül-abad
|
Çanaklu
|
Çiçeklu-yi Hacı Ağa
|
Barbin
|
Başlambışlu
|
Hacıabad
|
Çiçeklu-yi Mansur
|
Bedelbu
|
Baba-Gence
|
Birinc-abad
|
Bisarf
|
Haydarlu-yi süfla
|
Dangaralu
|
Zumbalan
|
Hisar-ı Behram Han
|
Haydarlu-yi Begler
|
Desticerd Abbasabad
|
Zîk-abad
|
Hisar-ı Murad Beg
|
Hangâh-ı Sorh
|
Desticerd
|
Rizelu
|
Hisar-ı Baba Gence
|
HanŞan
|
Daylaq
|
Rahimabad
|
Hisar-ı Süpürgân
|
Halilabad
|
Deviran
|
Zaye-kendi
|
Zermanlu
|
Saatlu-yi Begler
|
Şeyh Sermest
|
Sefer-kulu kendi
|
Selimkendi
|
Saatlu-yi Menzil
|
Sarıbeglu
|
Telâ-tepe
|
Şorkendi
|
Şirabad
|
Sarıbeglu-Aralıg
|
Alibeglu
|
Ali-kendi
|
Gaffarbeg
|
Abdullah-kendi
|
Gaffarbeg
|
İsalu-yi Haydarlu
|
Fakıbeglu
|
Gatırçı
|
Kale İsmail Ağa
|
İsalu-yi Zemi
|
Govsi
|
Kale-Vekilbaşı
|
Kara-Koyunlu
|
Asgerabad-kûh
|
Goca-Yaran
|
Gare-gız
|
Gılıçlu
|
Asgerabad
|
Qışlaq
|
Garabağlu
|
Kale Aziz
|
Ayıblu
|
Gazan-Ela
|
Gızıl-Hacin
|
Gayalu
|
İsa-Musalu
|
Gahramanlu-yi süfla
|
Gızıl-aşıg/ Gızlaşıg
|
Garecele
|
Arablu-yi Yekân
|
Gahramanlu-yi ulya
|
Gasur
|
Gara-Goz İl
|
Asgerabad-tepe
|
Kovlig
|
Keclar
|
Gara-Goz Selim Ağa
|
Arablu-yi Ağa Ali
|
Keçe-baş
|
Geznig
|
Göycelu-yi Aslan
|
Arablu-yi Bişe
|
Kelvan-qışlaq
|
Gerdabad
|
Göycelu-yi tepe
|
Yolgunabad
|
Yusufabad
|
Yağmuralan
|
Yengéce
|
Yorganlu-yi Cenİze
|
Merneglu-yi Küçük
|
Lüllelu-yi Terab
|
Merneglu-yi ulya
|
Gencabad
|
Gülmerz
|
Lek
|
Lülham
|
Lüllelu-yi Ali Ağa
|
Vaggaslu-yi ulya
|
Vaggaslu-yi süfla
|
Nahçıvan-tepe
|
Ada (Asuri köylerinden)
|
Nazlu(Asuri köylerinden)
|
Süpürğan (Asuri köylerinden)
|
Gareler(Asuri köylerinden)
|
Garecelu(Asuri köylerinden)
|
Abacelu-Mesihi
(Asuri köylerinden)
|
Garalar Mirza
Hüseyin-kulu
|
Muşabad/ Muşava
(Asuri köylerinden)
|
Emrud-ağaç (Armutağaç) (Türk-Süryani karışık)
|
Çemekiyy/ Çemekiyyi (Asuri köylerinden)
|
|
|
Urumiye Çevresi Köyleri
Bu bölgeye İmanlu/ Abülmelikî aşireti ve Areşlu tayfasının bir bölümü yerlemiştir
|
Alvac
|
Şumlakan
|
Evli
|
Sadage
|
Bend
|
Tarzilu (Terzilu)
|
Areşlu
|
Bezuc
|
Ali-kömü
|
Behneg
|
Gareler
|
Toprag-Kale
|
Qışlaq-Tarzilu (Terzilu)
|
Çahar-bahş
|
Mirabad
|
Haydarlu
|
Hisarda-bağı
|
Hacı-Pirlu
|
Hınaylu
|
Dede-saki
|
Dizec-Siyavuş
|
Dizec Ağa-Alibeg
|
Senger-i Menadile
|
Senger-i Mir-Abdullah
|
Badıkiyyi (eski Asuri köylerinden)
|
Kilisa-yı Sir (Türk-Süryani karışık)
|
Canvasluvvi (eski Asuri köylerinden)
|
Senger-i Feramerz Han (Asuri köylerinden)
|
Dizec-Hıyari (Asuri köylerinden, şehirle birleşti)
|
Vezirabad/ Vezirava (%70 Süryani-Bahaî karışık)
|
(Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt Rızaiye, s. 30, 368-369, 931-941)
Uşneviye İlçesi ve Sulduz Mahalı
Bu bölgeye Areşlu tayfası yerleşmiştir
|
Uşneviye ilçesi: Urumiye’ye bağlı ilçe merkezidir. Eski bir şehir olan Uşneviye, Urumiye-Piranşehr ve Negade yolu üzerinde ve Irak sınırı yakınındadır. Uşneviye adının aslı “Uşne”dir. Uşne, “Devale” denen hoş kokulu bir otun adıdır. Asuriler, “Uşnu” der.
|
Negade ilçesi: Negade kenti, Mahabad-Piranşehr-Uşneviye ve Urumiye kentleri arasındadır. Gadar/ Gedar çayının suladığı verimli sulduz ovası üzerinde kurulmuştur. Burada çeşitli uluslara mensup insanlar yaşamaktadır. Ağırlıklı olarak Türklerin yaşadığı bölgede Kürtler ve az sayıda Asuri bulunmaktadır.
|
Feth-Ali Şah döneminde, Kafkasya’da yaşayan Karapapaklar geniş sulduz ovasına yerleştirildi.
|
Sain-Kale Afşar/ Şahindej ilçesi
Buraya Kasımlu tayfası yerleşmiştir
|
Sain-Kale Afşar: Halen Urumiye’nin Şahindej ilçesidir. Batı Azerbaycan Bölge Valiliği’nin güneydoğusunda konuşludur. Doğusunda Doğu Azerbaycan BV ve Tekab Tikab ilçesi, batısında MiyanduAb Miyandab ve Bukan ilçeleri, kuzeyinde Doğu Azerbaycan BV, güneyinde Kürdistan BV bulunmaktadır. Eskiden MiyanduAb Miyandab ilçesine bağlı nahiye idi.
|
(Sirus Nisari, Coğrafya-yı Kâmil-i İran, s.262-263; Ahmed KEyvanpur, Tarih-i RıZaiye, s.84)
Hakkâri bölgesindeki Afşar Jirki aşireti, Serap ağzı ile konuşur. Eski dönemde kışlakları Urumiye gölü kenarı, yaylakları ise Hakkâri bölgesi idi. Hakkâri’deki Salahiler ise Sinder Afşarı’dır. Bölgede söylendiği gibi Selahaddin Eyyubi soyu ile ilgileri yoktur.
Köpekli Afşarlarına, Göbekli Afşarı da denir.
*
I. Şah Abbas’ın, Afşarların Abivert ve Horasan’dan Azerbaycan’ın Urumiye bölgesine nakledilmesi hususundaki fermanının metni, Alaaddin Tekeş Beglerbegi Cihangiri’nin hazırladığı “Tarih-i İran” isimli risalesinin 9-11. sahifelerinde yayınlanmıştır. Metin, Ali Dehgan’dan alınmıştır.
Ferman, Kelb-i Asıtan Ali Abbas’ın mührü ile mühürlenmiş, tezhib ve tezyin edilerek, Afşar İlhanı Kelb-Ali Han İmanlu’ya teslim edilmiştir:
آنكه رفيع جايگاه دولت واقبال پناه سردار دين پرور كلبعلى خان ايمانلوى افشار كه به عنايت بى قياس سلطانى همواره سر افراز بوده بداند، دراين موقع كه حفظ وحراست سرحدات پهناور غربى مملكت ايران كه تا چندى پيش در تحت لواى مشٔوم حكومت غاصب آل عثمان قرارداشت وبدستيارى وجان بازى شما مردان جسورودلير ووطن خواه ازدستبرد زمان محروس مانده وبآغوش مام ميهن باز گشته است كه بايد در ظل عطوفت عاليه بندگان ماو تحت توجه سرداران نامى ايران امورات آن ناحيه سر وسامانى بخود گيرد واز تطاول وچپاول ايادى ناپاك داخل وتحريكات ودسايس عمال خارجى هماره درامان باشد، احتياج بمردم كافى وكاردانى دارد كه بقدرت شمشير كج امورات دين ودولت را راست گرداند، عليهذا سرپرستى وسردارى آن قطعه ازخاك پاك وطن عزيز را جزء آن عاليجاه رفيع جايگاه بغير سرافراز نديدم، بناءِ عليه بااين فرمان قضا جريان چنانكه حضوراً نيز مركوز افتاد امروفرمان ميدهيم ايل والوس خودراازابيورد خراسان بجانب ارومى وسلدوس آذربايجان بحركت آورده ودرآن نواحى آنچه لازمه خدمتگزارى وجان نثارى است ازتمشيت امور ديوانى وحفظ سرحدات وغير آنى فروگذار وذرهٔ تسامح وغفلت نورزيد
“Devletin makamını yücelten, dindarların talihli sığınma makamı olan Serdar Kelb Kerbelayı (Azerbaycan sahasında Kerbela’yı ziyaret edenlere isimlerinin önüne “Kâlba, Kelbe”sözlerini ilave ederek yazar ve konuşurlar)-Ali Han İmanlu-yi Afşar, Sultan’ın ölçüsüz inayetinden ötürü her zaman övünüleceğini bilsin. Bir süre önce gasıp Osmanlı hükümeti uğursuz sancağı altında (sınırlarımıza saldırdı). Bu nedenle İran memleketinin geniş batı sınırlarının korunup, muhafazası gerekmektedir. Sizin cesur, korkusuz ve vatanperver şahsiyetiniz, fedakâr yardımlarınız sayesinde topraklarımızın korunması sağlandı ve elimizden çıkan vatan arazisine kavuştuk. Bizim yüce şefkatimiz altında kullarım ve İran’ın tanınmış Serdarlarının teveccühü tahtında o bölge refaha kavuşacaktır. Yabancı temsilcilerin hile ve tahrikleri, içerideki kirli ellerin hırsızlık ve zulümleri son bulsun. Halkın ihtiyaçlarının yeterli seviyede karşılanması, güçlü kavisli kılıçların sahibi tecrübeli şahsiyetler eliyle din ve devlet işleri doğru şekilde yürütülecektir. Aziz vatan ve onun temiz topraklarının bir bölümünün Serdarlığı ve reisliğinin, onun diğer küçük bir parçasının yüksek değerinin fahrini/ övüncünü değiştirdiğini görmedim. Binaenaleyh bu ferman ile bir yere toplanılsın. İl ve ulusunuzu Horasan’ın Ebiverd/ Abivert’inden Azerbaycan’ın Urumiye ve Sulduz’a hareket ettirilmesini emrediyorum. O bölgede lazım gelen işler ve hizmetler, adaletin tesisi, sınırların ve diğer şeylerin korunması gibi hizmetler yerine getirilsin ve gaflet gösterilmesin!”. (Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt Rızaiye, s.368, dipnot:1)
*
“İp-Kıran” adıyla tanınan Serdar Kelb-Ali Kalba Ali Han İmanlu, Afşar il/ ulusu içerisinde huzur ve istikrarı sağladıktan sonra Urumiye kentinin yöneticisi olarak tayin edildi. Yönetimi döneminde Kürt reislerinden Temir Han ve Mir-i Miran isyan bayrağını açarak müstahkem Dimdim kalesini kendilerine üs edinerek, çevredeki köylere saldırıp talan etmeye, direnen insanları da öldürmeye başladılar. Kelb-Ali Kalba Ali Han, bu fitneyi ortadan kaldırmak amacıyla yanına aldığı yeterli sayıdaki kuvvetle kaleyi muhasara altına aldı. Suluk ve Buzluk adı ile anılan burçlardan kaleye saldırdı. Ancak güçlü bir savunma ile karşılaşıp geri çekildi. Kelb-Ali Kalba Ali Han, kalenin su ihtiyacını temin eden kaynakları bulmak amacıyla bir katır getirtti. Katırı üç gün susuz bırakıp, kale civarında serbest bıraktırdı. Ve takibe aldırttı. Katır, kale yakınında bulduğu bir yeri susuzluğunu gidermek için ayakları ile tepinip, kazmaya başladı. Bir süre sonra suya ulaştı. Kelb-Ali Kalba Ali Han, kalenin suyunu temin eden bölgenin kazılmasını ve suyun iyice ortaya çıkarılmasını emretti. Su alanının ortaya çıkmasından sonra kaynağa kara neft/ ham petrol attırdı Kısa süre sonra kaledekiler suyu kullanamaz hale geldi. Susuz kalan kale halkı teslim olmak zorunda kaldı. Kelb-Ali Kalba Ali Han, silah bırakanları affedeceğini bildirdi. Sabahleyin gördü ki, gece silahlarını terk edip, hepsi kaçmıştı. Kaleye girdiğinde dehşetle irkildi. Esir olmalarından endişe duydukları için seksen civarında kadın ve kızı kendi elleriyle öldürmüşlerdi.
Kelb-Ali Kalba Ali Han’dan sonra Urumiye yönetimine Safevi şahının fermanı ile kardeşi Genc-Ali Han getirildi. Daha sonra Muhammed İsa Han, Genc-Ali Han Sani, Muhammed İsa Han Sani, Silsüpür Han, İmamverdi Han, Fazl-Ali Han ve Hudadad Han-Beglerbegi sırası ile Urumiye yöneticisi oldular. Bunların tamamı Afşarların Kasımlu silsilesinden idiler.
Hudadad Han-Beglerbegi döneminde, Hicri 1134/ 1722 yılında Kürt Balbas aşireti ayaklanarak civar köyleri talan edip, katliamlara girişti. Beglerbegi, kuvvetleri ile bu gruba saldırdı. Büyük bölümünü esir alarak Urumiye’ye götürdü. Esirleri kente 3 fersah/ yaklaşık 17 km uzaklıktaki Çemen-Dolama’da bırakarak, şehre doğru hareket etti. Şehir yakınında namaz kılmak için mola vermişti. Bu esnada gelen haberci Balbas aşiretinin Çemen-Dolama’ya saldırıp, muhafızların tamamını öldürdüğünü, esirleri serbest bıraktıklarını, eşya ve hayvanları ganimet olarak yağmalayıp götürdüklerini söyledi. Bu habere çok sinirlenen Beglerbegi, hançerini göğsüne sapladı. Seccadenin üzerine yığılıp kaldı.
Hudadad Han-Beglerbegi’nin intihar etmesinden sonra, oğlu Muhammed-Kasım Han Urumiye hâkimi ve beglerbegi oldu. Onun yönetimi döneminde Afşar beglerinden Kasım Han-Çabuk adı ile tanınan Kasım Han Afşar, adamları ile birlikte Urumiye’ye saldırdı. Muhammed Kasım Han-Beglerbegi, kenti olağanüstü savundu. Kasım Han-Çabuk’u ele geçirdi. Kuvvetlerini dağıttı. Kasım Han’ın başını kestirerek, taraftarlarının bulunduğu Enzel mıntıkasına gönderdi.
Bu dönemde İran, bir taraftan Afgan gailesi ve saldırıları, diğer yandan Osmanlıların Azerbaycan’a girişi ile uğraşıyordu. Kasım Han-Çabuk’un taraftarları Tebriz’e giderek, Osmanlı ordusu kumandanı Sarı Mustafa Paşa’ya iltica ettiler. Sarı Mustafa Paşa ve Yusuf Paşa onbin askerle Urumiye’ye doğru yola çıktı. Urumiye hâkimi Muhammed Kasım Han bu durumu haber alınca kuvvetleri ile birlikte Rovza Çay’a hareket etti. Rovza Çay’da yapılan savaşta Muhammed Kasım Han yenilerek Barandüz kalesine çekildi. Kale muhasara edildi. Yusuf Paşa, Beglerbegi’nin güçlerini yendikten sonra Urumiye’ye girdi. Kentin yönetimini ele aldı. Bir süre sonra Yusuf Paşa onu kandırıp, ele geçirdi ve öldürüldü. (Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt RıZaiye, s.369-370)
Osmanlılar, Nadir Şah Afşar’ın saltanatının başlangıç döneminde İran’ın batı eyaletlerini ele geçirdi. Buraları asla geri verme niyetinde değildiler. Bu bölgelerde maddi manevi etkilerini yaymak için gerekli tedbirleri süratle aldılar. Bu esnada ülkenin kuzeyi Rusların elinde, doğu bölümü ise Özbeklerin nüfuzu ve saldırısına maruz idi. Nadir, ülkenin güneyinde ve doğusundaki Eşref-i Afağane/ Afganlı Eşref’in saldırı ve fitnesini defetmek, kuzey Vilayetlerini Ruslardan geri almak ve Özbeklerin kulağını büküp, hırpalamak, ayrıca Azerbaycan’dan Osmanlıları çıkarmayı planlamaya başladı.
Nadir Afşar, yeterli kuvvetle Azerbaycan’a hareket etti. Sain-Kale Afşar (bügün Şahindej)’da Osmanlı birliklerine karşı zorlukla başarı kazandı. Bu sırada, Muhammed Kasım Han-Beglerbega Afşar’ı öldüren Yusuf Paşa Urumiye hâkimiydi.
Nadir, Sain-Kale’de Osmanlıyı yenilgiye uğrattıktan sonra, komutanlarından Bistun Beg Afşar ile kardeşi Pero/ Perrû پرّو Beg’i, Osmanlılara saldırıp, Urumiye’yi geri almak üzere görevlendirdi. Bu iki kardeş, kuvvetleriyle Sain-Kale’dan Urumiye’ye hareket etti.
Nadir Afşar’ın Sain-Kale’ya gelişini ve Osmanlı kuvvetlerini yendiğini işiten Yusuf Paşa, Osmanlı yönetiminin kendisine kuvvet göndermeyeceğini hesap etti. Çünkü karşı koyacak gücü yoktu. Birlikleri ile müstahkem olduğunu düşündüğü Dimdim kalesine çekildi. Ancak Nadir’in gönderdiği savaşçılar, kaleye saldırarak, ele geçirdiler. Yusuf Paşayı da öldürdüler (H.1142/ 1729). Sain-Kale’de bulunan Nadir Afşar, Tebriz’e gitti. Bistun بيستون Beg, ikibin Afşar süvarisi ile Azerbaycan’a hareket etti. Azerbaycan Ordusu Sipehsalar/ Seraskerliğine tayin edildi. Kardeşi Pero Beg ise, Urumiye Hâkimi oldu. (Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt RıZaiye, s.372)
Tahmasb Mirza Safevi döneminde, doğu sınırları ve Horasan’daki zaafiyet nedeniyle bir kısım topraklar elden çıkmış, Ahmet Paşa ise Kirmanşah ve Hemedan’ı ele geçirmişti. Diğer bir Osmanlı gücü, Ali Paşa kumandasında sınırı geçerek Azebaycan’a girdi. Hoy ve Salmas üzerinden aşağıya Urumiye’ye doğru indi. Pero Beg, karşı koyacak gücü bulamadığından Dimdim kalesine çekildi. Ali Paşa, vaktinin bir bölümünü Dimdim kalesini muhasara ederek harcadı. Bu kale ile vakit geçirmek istemediğinden, bölgenin önemli iki şehri olan Merağa ve Tebriz’i ele geçirdi. Komutanlarından Murat Paşa’yı Tebriz’de bırakarak, Urumiye’ye doğru harekete geçti. Urumiye’nin Çahar-bahş köyünde Pero Beg güçleri ile karşılaştı. Pero Beg, oldukça başarılı savunma yaptı. Ancak Osmanlı yardım güçleri yetişince, Urumiye kalesine çekildi. Bu sırada iki ülke başkentlerinde barış görüşmeleri devam ediyordu. Osmanlı güçleri kente şiddetli hücuma geçtiler. Yeraltından tünel açarak, Hindu Mahallesi de denen Asker-Han kapısı civarından kente girdiler. Ancak Pero Beg’in güçlü savunması nedeniyle geri çekildiler. (Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt RıZaiye s.372-373)
Nadir Şah, Bağdat’ın fethi ve Topal Osman Paşa’nın ölümünden sora, Kirmanşah üzerinden Azerbaycan’a geldi. Urumiye hâkimi Pero Beg’in reşadet ve kahramanlığından ötürü Azerbaycan Serdarlığı rütbesini verdi. Aşur Han Papalu-Afşar’ı ise Urumiye hâkimliğine tayin etti.
Nadir Şah’ın, İşiyle Aşını Karıştıran Afşar Beyine Verdiği İbretlik Ders
Kafkas savaşı sırasında bir akşam Afşar beylerinden bazılarını çadırına davet ederek, birlikte yiyip, içip eğlendiler. Ertesi sabah Kırklu aşiretinden akrabasından bir beyi bazı talimatlar vermek için huzuruna çağırttı. Bey, Nadir’in huzurunda bir önceki gecede olanlardan ötürü hafifçe tebessüm etti. Afşar beyinin özel hayat ile devlet işlerini birbirine karıştırdığını görünce kan beynine sıçradı. Hemen “Selmani” adı verilen dişçisini çağırttı ve azı dişlerinden birini çektirdi.
*Selmani; esasen berberdir. Bildiğimiz üzere selmani denen bu berberler, tıraş etmenin yanı sıra, diş çekerler ve çocuk sünnet ederlerdi.
Nadir Şah’ın Uyguladığı Savaş Taktiği ve Hind Zaferi
Nadir Şah, Hindistan’a düzenlediği seferde, Delhi’nin kuzeydoğusundaki Karnal كرنا ل mıntıkasında büyük bir savaş cereyan etti. Rivayete göre Hind ordusunun sayısı birbuçuk milyondu. Üzerinde techizatlı askerlerin bulunduğu çok sayıda fil vardı. Nadir, Hind ordusunu, özellikle filleri görünce savaşı kaybetme ve bozguna uğrama ihtimalinin yüksek olduğu kanaatına vardı. Acilen sonuç alacağı bir tedbir alması gerekiyordu. Cephenin önüne çok sayıda deve getirilmesini ve develerin arkasına seyyar tandır bağlanmasını emretti. Tandırların içini neft yağlı bezler doldurtup ateşletti. İran ordusunun önündeki yüzlerce deve, bezler ateşlendikten sonra, tandırın verdiği ısının artması ile Hind ordusunun önündeki fillere doğru canhıraş sesler çıkararak koşmaya başladı. Filler, develerin çıkardığı bu korkunç sesten ürkerek, geri dönüp Hind ordusunu ezip kaçmaya başladı. Nadir Şah, tam bu esnada saldırı emrini verdi. Hind ordusunu, beklemedikleri bir anda inanılması güç bir hezimete uğrattı.
Nadir Şah’ın askerleri, fillerin üzerindeki Hind askerlerine karşı Karluk el giyotini kullandılar. Bu geniş balta yüzlü el giyotini, bağlı olduğu ip vasıtasıyla en az on metre mesafede etkiliydi. Giyotin, hedefini bulduktan sonra bumerang gibi geri geliyordu. Usta Afşar sipahileri, fillerin üzerindeki Hind askerlerini Karluk giyotini ile imha ettiler.
Karluk el giyotinini, Timur’un askerleri de kullanmıştır.
“Başına Börk Koymak” Deyiminin Kaynağı
Nadir Şah, Hind İmparatoru Muhammed Şah’ı yendikten sonra, düzenlenen davet merasiminde bir araya geldiler. Nadir Şah’ın başında maddi değeri olmayan metal bir tac, Muhammed Şah’ın başında ise kıymetli taşlarla işlenmiş eşi benzeri olmayan murassa bir tac vardı. İstirahat ve sohbet sırasında Nadir Şah, başındaki tacı çıkartarak Muhammed Şah’a hediye etti. Muhammed Şah, teşekkür edip Nadir Şah’ın tacını başına taktı. Kendi tacını da Nadir Şah’a hediye etmek durumunda kaldı. Böylece 250 yıldır Hindistan hazinesinde bulunan bu değerli tac Nadir Şah’a geçmiş oldu.
Bu tac değişiminden kaynaklanan “Başına Börk Koymak” deyimi, “Kolah gozari-kolah ber-dari” şeklinde Türkçe’den Farsça’ya da geçti. “Başına Börk Koymak” deyiminin tam karşılığı; yüze gülerek, her iki tarafın farkında olmasına rağmen bir tarafın aldanmak durumunda kalmasıdır. Bu deyimin Azerbaycan Türkleri arasında kullanımı oldukça yaygındır. Nadir Şah’ın, Hind hükümdarının tacını zarif şekilde ele geçirmesi konusunda bazı kitaplarda kayıt bulunmaktadır.
Nadir Şah, Hind İmparatoru Muhammed Şah yenilip teslim olduktan sonra, Hicri 09 Zilhicce 1151 Cuma/ 20 Mart 1739 tarihinde Şahcihanabad/ Delhi’ye girdi. Bir ay kadar burada kaldı. Delhi’de iken halk arasında Nadir Şah’ın öldüğü şayiası çıktı. Bu şayia üzerine silahlı Hind askerleri, Nadir Şah’ın kent içerisinde dağınık haldeki askerlerine karşı saldırıya geçti. Bunu duyan Nadir Şah, çok sinirlendi. Afşar muhafız birliği gaflet içinde olsaydı, kazanılmış zafer hezimete dönEbilirdi. Kumandan ve beylerine, kimseye merhamet etmeden karşı saldırı emrini verdi. Kentin harap olacağını gören Muhammed Şah af diledi. Harekât durduruldu. Kâh-ı Bağ-ı Şelimar/ Şelimar Bağı Sarayı’nda Nadir Şah ile Muhammed Şah arasında 11 Muharrem 1152/ 20 Nisan 1739’da barış antlaşması imzalandı. Antlaşmaya göre Muhammed Şah’ın, 150 kürur tümen savaş tazminatı ödemesi kararlaştırıldı. Hindistan tac ve tahtı Muhammed Şah’ta kalmak kaydı ile Attek nehri ve Sind suyunun batısındaki topraklar, bu çerçevede Afganistan’ın Peşaver, Kabil, Gazneyn, Hazaracat…’tan Nadir-Seng’e kadar olan topraklar İran’a bırakıldı.
Muhammed Şah’ın Nadir Şah’a şahsi hediyeleri:
1. Mücevherlerle süslü murassa tac,
2. Mücevherleler süslü altın şamdanlar,
3. Mücevherlerle süslü kemerbend,
4. Murassa pazubend,
5. Murassa askısı ile birlikte çok değerli bir kılıç,
6. Minekari hançer.
Şahcihanabad/ Delhi’nin fethinde Nadir Şah’ın elde ettiği ganimet:
Nadir Şah, elde ettiği 525 kürur tümen tutarındaki ganimeti İran’a götürmüştür. Bir kürur; yarım milyondur.
1. Hind ordusu kumandan ve askerlerinden alınan ganimet, 75 kürur tümen,
2. Ordu hazinesi, 150 kürur tümen,
3. Muhammed Şah ve Hind emirlerine ait mücevherat, 175,5 kürur tümen,
4. Altın eşya, murassa silah, Taht-ı Tavus ve diğer murassa tahtlar, 67 kürur tümen,
5. Altın ve gümüş sikke, 185,5 kürur tümen,
6. Altın ve gümüş kap kacak, 37,5 kürur tümen,
7. Kıymetli ve değerli kumaş, 15 kürur tümen,
8. Değerli ev eşyası ve sair, 22,5 kürur tümen,
9. Silah, top vb., 7,5 kürur tümen,
10. Fil, 1.000 baş,
11. At, 1.000 baş,
12. Deve, 1.000 baş (Deve birimi “nefer” olarak geçer→ Deve 1.000 nefer),
13. Hace, 100 nefer (kişi),
14. Yazar, 130 nefer,
15. Demirci ustası, 200 nefer,
16. İnşaat ustası, 300 nefer,
17. Taş yontu ustası, 100 nefer,
18. Marangoz ustası, 200 nefer.
Ganimetler, 13 bin sandık halinde deve ve atlara yüklenerek taşınmıştır. Nadir Şah, beraberinde getirdiği demirci, inşaat, taş ve marangoz ustalarına, payitaht Meşhed’in kuzeydoğusundaki ata yurdu olan Kelat’ta kendisine Hind ihtişamında bir saray yaptırmak istiyordu. (Seyyid Ali Mirniya, Serdaranî ez-Îlât ve Tavâif-i Deregez der-Hıdmet-i Mîhen, s. 32-37, 40-43,55- 56, 61)
*
Rivayete göre Nadir Şah, Hindistan dönüşünde Afganistan’da bir kızla evlenmiştir. Nikâhı kıyan mollanın, geleneğe göre tarafların yedi ceddini akitnameye yazması gerekiyormuş. Sıra Nadir’e gelince, mollaya yaz demiş; “Kılıçoğlu Kılıç, Kılıçoğlu Kılıç, Kılıçoğlu Kılıç Kılıçoğlu”.
*
Mugan Çayırlığı’nda Düzenlenen Büyük Kurultay ve İran Saltanatı’nın Nadir Afşar-Kırklu’nun Uhdesine Verilmesi
Nadir, Dağıstan ve Gürcistan’ı ele geçirdikten sonra, Hicri 1148/ 1735 yılı Ramazan ayında Azerbaycan’a dönerek Mugan Çayırlığı/ Deşt-i Muğan’da otağını kurdu. Oku/ davetname hazırlatarak, ülkenin hâkimlerine, ordu komutan ve serkerdelerine, beglerbegilerine, valilerine, il/ ulusların ilhanlarına, aşiret beylerine ve hanlarına gönderdi. Davetliler için makamlarına uygun çadırlar ve geçici barınaklar hazırlattı. Tahmasb Han Celayir, Nadir Mirza Ahmed, Mirza Zeki, Hasan-Ali Han Muîrül-MeMalik, Ali Ekber Mirza Horasanî, Abdülkadir Mirza Kaşani, Nadir Han’ın otağında ve onun emrindeydiler. Bu şahsiyetler, gelen misafirle görüşerek, Nadir Han’ın mesajını iletiyorlardı: “Vatanın işgal edilmiş topraklarını düşmandan geri aldım, memleketin İstiklalini vatana iade ettim. Artık Horasan’a dönüp, Kelat’ta sıradan bir kişi olarak yaşamak istiyorum. Arzu ediyorsanız Safevi şehzadeleri saltanat için hazır. Bunun dışında saltanat makamına kendilerini layık görenler de bu makamı talep edebilirler”.
Nadir Afşar’ın bu mesajını alan hanlar ve beyler, saltanat makamının Nadir Han’ın hakkı olduğunu ifade ediyordu. Kurultaya 15 bin kişinin katıldığı kaydedilmiştir. Öte yandan Osmanlı ve Rus sefirleri de bu kurultayı izlediler. Nadir, 12 sütunlu çadırının önünde “Taht-ı Nadiri” adıyla şöhret kazanmış olan tahtın üzerine çıkarak, misafirlere “Hoş geldiniz!” dedikten sonra, gönderdiği mesajı misafirlere bu defa şahsen Türkçe tekrar etti. Katılanların tamamı, Nadir Han’ı İran Şahı olarak görmek istediklerini beyan ettiler. Nadir Han-Kırklu, üç maddelik bir ahitnamenin kabul edilmesi hâlinde şahlığı uhdesine alacağını ifade etti. Bu ahitname metninde şu ifadeler yer almaktadır:
1. Safevi hanedanı mensupları, saltanattan vazgeçeceklerdir.
2. Müslümanlar arasında fitne, fesat ve katliamların kaynağı olan Safevi mezhebi terk edilecek ve Hülefa-yı Raşidinden Ömer ve Osman’a lanet okunmasından vazgeçilecektir.
3. Bundan sonra saltanatın benim oğullarıma kalacağı taahhhüt edilsin ve buna vefa gösterilsin!
Nadir’in hususi münşibaşısı Mirza Mehdi-Han Esterabadi, bu ahitname metnini iki nüsha hazırlayarak, üç gün süreyle kurultaya katılanların isimleri ve ünvanlarını da yazarak mühürletti.
Bu ahitname metni, bir süre önce Kelat’ta bulundu. Daniş Bozorgniya vesilesiyle satın alınarak “İran Bastan Müzesi”ne hediye edildi. Ancak zamanın yıpratıcılığına maruz kaldığından bir bölümü kararmış ve okunmaz hale gelmiştir.
Ahitname üzerindeki okunabilen bazı isimler şöyledir:
Horasan/ Deregez: İmamkulu Han Kırklu-Afşar, Lütf-Ali Beg Köse-Ahmedlu Afşar, Hacc Muhammed Beg Minbaşı, Tahmasb Han Celayir ve Vekilüd-Dövle, Muhammed Ali Beg Kırklu Nayib-i İşik Agası, Alikulu Beg Kırklu, Baba-Han Çapışlu, Araz Sultan Karabaşlu, İbrahim Beg Ustaclu, Şeker Sultan Baçvanlu, Muhammed Emin Beg Kelanter-i Dercez, Abdullah Dercezi, Şeyh Muhammed Dercezi, Ali Rıza Beg Afşar, Mirza Cafer Kelanter-i Derun (Novhandan), Mirza gulam Kelanter-i Aşhane, Rıza-kulu Kırklu, Rüstem Kırklu, İmamverdi Beg Afşar, Mahmut Beg Kırklu, Hasan Beg Vekil-i Karaçorlu, Muhammed Kerim Beg Kırklu, Şir-Muhammed Dercez, Mirza Rıza-kulu Dercez, Muhammed Han Amil-i Miyankûh, Mustafa Beg Keyvanlu, Ahmed Beg Geraylu, Saadet Han Kırklu Keşikçibaşı, Kurban-Ali Kırklu Cezayirbaşı, Koca-Han Şeyhvanlu, Sultan Ali Beg Ebiverdi, Muhammed Rıza Han Pasakûhi, Muhammed Veli Dercezi, Ali-kulu Beg Vekil-i Kuşhane, Abbas-kulu Beg Kara-Koyunlu, Mürşid-Ali Beg Vekil-i Geraylu, Behbud Han Bervanlu.
Esterabad: Muhammed-kulu Han Kacar Beglerbegi-i Esterabad, Can Muhammed Han-Kacar Mirahurbaşı-i Sahra, Ali-Rıza Beg, Muhammed Rıza Beg Ser-Keşikçibaşı, Muhammed Ali Beg Şam-Bayatı, İbrahim Beg İrevanlu.
Fars: Emir Han Zend, Muhammed Rıza Beg Zengene
Nadir, Şahlığının onaylanmasının ardından kurultaya katılan İran ümerasına hilat ve kendi adına batırdığı altın sikkelerden hediye etti. Molla Askerbaşı Kazvini ayağa kalkıp hutbe okurken Mirza Zeki, bir tepsi üzerinde inci, zümrüt, yakut ve elmaslarla süslenmiş dilimli tacı getirdi, şemşir-i saltanatı kemerine bağladı, top atışlarıyla Nadir Şah’ın tac giyme merasimi gerçekleştirildi. Ardından, buhurdanlar eşliğinde tatlılar ve şerbetler sunuldu.
Nadir Şah’ın hediye ettiği kendi adına basılmış altın sikkelerin üzerinde; “İranzemin’in sahibi ve cihanı talep eden Nadir Şah, saltanatı adına bu dünyada altın sikke bastırdı” ibaresi kazınmıştı.
Afşarların Bir Bölümünün Horasan Abivert/ Ebiverd’e Dönüşü
Nadir Şah, Azerbaycanı ziyaretinde Urumiye hâkimi Aşur Han’a emir vererek, üçbin Afşar ailesini donatıp, Sain-Kale’da harekete hazır etmesini istedi. Aşur Han, Urumiye’den üç bin aileyi alarak, Sain-Kale’ya gitti. Nadir, Afşar han ve beglerini ziyaret ederek, yardımlarını istedi. Lütf-Ali Beg’in liderliğinde Horasan’ın Abivert kentine doğru hareket etmelerini, burada yerleşerek, ülkenin doğu sınırlarının muhafazası görevini üstlenmelerini ferman etti. Amcası Bektaş Han Kırklu’yu Urumiye hâkimliğine getirdi.
Nadir Şah, Hicri 1158/ 1745 yılında Azerbaycan’a hareket etti. Sain-Kale’da Urumiye Afşar beglerini huzuruna davet etti. Onlara sevgi ve dostluk gösterdi. Burada Sain-Kale hâkimi Muhammed Mümin Han-Kasımlu ile Behram Han-Areşlu’ya emir vererek, Urumiye Beglerbegi Muhammed Kerim Han Afşar’ın gözlerine mil çekilmesini kör edilmesini istedi. Hemen oracıkta gözlerini çıkardılar. Sain-Kale’den Urumiye ovasına doğru hareket etti. Bargâh-ı Nadiri/ Nadir’in Otağı, Urumiye’ye 1 fersah/ 5.8 km mesafedeki Göytepe köyünde kuruldu. Urumiye halkının ziyaretini kabul etti, şikâyetlerini dinledi. Halkın davranışlarından şikâyetçi olduğu Vekilür-Reaya Begverdi Beg-Afşar’ı hemen boğdurttu. Birkaç gün burada istirahat ettikten sonra Bıradost mahalına geçti. Kız Kalesi köyünde kaldı. Bir süre sonra Feth-Ali Han-Afşar’ı Urumiye hâkimliğine tayin ederek, Afşar ve Mukaddemlerden oluşturduğu 5 bin süvari ile Tebriz’e hareket etti.
Mirza Reşid, “Tarih-i Afşar” isimli risalesinde, Muhammed Kerim Han-Beglerbegi’nin Sain Kale Afşar’da kör edilmesi hadisesi hakkında bilgi vermektedir. Alaeddin Tekeş-Beglerbegi, “Gûşe-i ez-Tarih-i İran” isimli risalesinde konuyu farklı biçimde ele almaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse, Nadir Şah Urumiye’de yıkanmak için “Karaca Hamam”a gitmiş, Beglerbegi’nin, ses tonunu ayarlamadan “Elbiseleri hazır edin!” diye vahşi şekilde bağırması şüphe uyandırmıştır. Bu nedenle Nadir Şah tarafından hamamda gözlerine mil çektirilmiştir.
Hind seferinden döndükten sonra, durumun aydınlanması üzerine pişman olan Nadir Şah, Muhammed Kerim Han-Beglerbegi’yi Uşneviye hâkimliğine tayin etmiş, bir yıl sonra Uşneviye’de ölmüştür. (Mîrza Reşid Edîb’üş-Şuarâ, s.90-91; Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt RıZaiye, s.373-374)
Nadir Şah’ın Öldürülmesi
“Nadir Şah” adıyla tanınan Cihangir Nadir Şah Kırklu-Afşar’ın (Nadirkulu-Beg Kırklu/ Tahmasb-kulu) babası İmam-kulu Han’dır. Post dikicisi ve serban/ kervan sürücüsüdür. Nadir, Hicri 28 Muharremül-Haram 1100/ 1687 tarihinde, Horasan’ın Abivert kentinin Dere-i Nadire‘de (Bugün Deregez kenti/ Kelat-ı Nadiri/ Nadir Kalesi) dünyaya gelmiştir. Bazıları, Nadir Şah’ın doğum gününün bilinmediğini ifade eder. Çocukluk ve gençlik dönemi başlangıcında deve güderek vaktini geçirirdi. Birgün rüyasında kendisini devlet adamı olarak görmüş, rüya tabircisine gitmiştir. Tabirci, kendisinin şanlı bir emir ve fatih olacağını söylemiştir.
Nadir-Kulu’nun yaşamı ve serencamı detaylı şekilde yazıya geçirilmiştir. Askerî faaliyetlere başladıktan sonra, Safevi Şahı II. Tasmasb’ın hizmetine girmesi nedeniyle, bundan mülhem olarak “Tahmasb-Kulu Han” lakabını aldı. Kısa sürede Sipehsalar/ seraskerliğe yükseldi. Çok sayıdaki faaliyetlerinden sonra Isfahan’a Şah Tahmasb’ın yanına geldi. Kısa sürede tahta çıktı. (Mîrza Reşid Edîb’üş-Şuarâ, s.74-75)
Nadir Şah, Hicri 1160/ 1747 yılında Kürt eşkiyalara darbe vurduktan sonra, Hicri 15 cemaziyelahir 1160/ 10 Haziran 1747 Cumartesi günü Fethabad’a bağlı Murad-Tepe’de ordugâh kurdurdu. Çadırında sıkıntıdan ayağa kalktı. Daha sonra Horasan keçesinin üzerine oturdu. Sabahleyin bazı kişiler asılarak cezalandırılacaktı. Mirza Mehdi Han-Münşibaşı, listeye son şeklini vermek üzere huzurunda bulunuyordu.
Ordu komutanları, büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduklarının farkında idiler. Nadir Şah’ın, daha önce gözlerine mil çektirdiği Muhammed Kerim Han-Beglerbegi’nin kardeşinin oğlu Keşikçibaşı Nadir Muhammed-Kulu Han Afşar-Kasımlu, kendi adını idam edilecekler listesinde görünce kan beynine sıçradı. Bir sene önce amcasının gözlerine mil çekilmesi nedeniyle Nadir Şah’a olan kini iyice alevlendi. Kesin kararını vererek Muhammed-kulu Han Afşar-Kasımlu, Muhammed Salih Han-Kırklu, Muhammed Han-Kacar, Musa Han-Ayrımlu ve Koca Beg-Gündüzlü ile anlaşarak, birlikte şahın otağına girdiler.
Nadir Şah, korku ile yatağından fırladı. Nadir Muhammed-Kulu Han Afşar-Kasımlu, teber adı verilen baltası ile ilk darbeyi vurdu. Muhammed Salih Han-Kırklu şiddetle yere devirdi. İkinci büyük darbe baltası ile Muhammed Han-Kacar’dan geldi. Ancak Muhammed-Kulu Han Afşar-Kasımlu üçüncü darbeyi vurmak yerine, eğik hançerini çekerek şahın hayatını sonlandırdı. Nadir Şah’ın öldürülmesinden sonra karışıklık ve fitne tüm ülkeye dalga dalga yayıldı. Bu sırada Urumiye hâkimi Feth-Ali Han Areşlu Afşar idi. (Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt RıZaiye, s.374-375)
Nadir Şah’ın Eş ve Çocukları
Nadir Şah Afşar’ın on evlilik yaptığı söylenir. Evlilikleri ve çocukları şöyledir:
-Gülnisa: Deregez hâkimi Baba-Ali Beg Köseahmedlu’nun büyük kızı. Oğlu: 1. Rıza-Kulu Mirza
-Güherşad: Gülnisa’nın ölümü üzerine Deregez hâkimi Baba-Ali Beg Köseahmedlu’nun küçük kızı. Oğlu: 2. Nasrullah Mirza, 3. İmamkulu Mirza
-Kuçan Kürtlerinin reislerinden Şeker Beg Şehyvanlu’nun kızkardeşi
-Kuçan/ Çemişkezek ili reisi Sam Beg’in kızı
-Raziye Begüm: Şah Tahmasb’ın kız kardeşi. Daha önce Muhammed Şah Afğan ile evliydi.
-Gürcistan Valisi Tahmurs Mirza’nın kızı
-Cuki/ Şovki/ Şevki: Muhammed Hüseyn-Han Kacar’ın kızı
-Buhara Padişahı Ebül-Feyz Han’ın kızı. Oğlu: 4. Muhammedullah Han, 5. Cengiz Han
-Dağıstan Şamhalı Lezgi’nin kızı
-Hadice Sultan: Dağıstan Valisinin amcasının kızı.
Nadir Şah’ın on eşi ve beş oğlu olmuştur. (Seyyid Ali Mirniya, Serdaranî ez-Îlât ve Tavâif-i Deregez der-Hıdmet-i Mîhen, s. 50, 52)
*
Urmiyeli Mahfi Afşar’dan bir müstezad:
Fәridun
Gözәllәr padşahı Xan Fәridun
Xan Fәridun
Sәrir-ara-yı mülk-ü Can Fәridun
Xan Fәridun
Köñüllәrdәn alub sabr u qәrarı
İxtiyarı
Edübdü xəlqi sәrgәrdan Fәridun
Xan Fәridun
Salub şöhrәt cahanә xәtt u xalın
Məh cәmalun
Olub aşiqlarun heyran Fәridun
Xan Fәridun
Hәqiqet ey gözәl çox mәhliqasan
Dilrubasan
Rux u zülfü gül u reyhan Fәridun
Xan Fәridun
Yәqin olmaz pәrilәrdә bu halәt
Bu vәcahәt
Rux u zülfü, gül u reyhan Fәridun
Xan Fәridun
Qara zülfün üzündәn çәk kәnarә
Qıl nәzarә
Durub gör, müştәri hәr yan Fәridun
Xan Fәridun
Dutup Darün-Nәşat’ı hüsn-ü rüyun
Buy-u muyun
Olub mişk-i Xotәn әrzan Fәridun
Xan Fәridun
Zibәs nazükdü tükdәn mumiyanun
Əqdi canun
Lәtafәt tәxtinә sultan Fәridun
Xan Fәridun
Sәnә mәxfi degil “Mahfi” xıyali
Azr-ı hâli Ərz-i hali
Gәl et bir dәrdimә dәrman Fәridun
Xan Fәridun
(Bozorgân-ı ve Suhanrevâyân-ı Azerbaycan-ı Garbi, s.281)
*Dahhak: Cemşid’ın tahtına oturmuş zalim ve marazlı hastalıklı bir hükümdardır. Hastalığı nüksedince iki gencin beyni tedavisi için kullanılırdı. Sıra Kave-i Ahenger/ Demirci Kave’nin çocuklarına gelince, Kave önlüğünü bayrak yaparak isyan etti. Dahhak iktidardan düşürüldü indirildi. Dahhak’ın zulmüne İran Şahı Feridun’un desteği ile son verildi. Feridun, ülkesini üç oğlu arasında paylaştırdı. Doğu’yu Tur’a, Batı’yı Selm’e, İran’ı ise İrec’e verdi. Tur ve Selm, kıskandıkları kardeşleri İrec’i öldürdüler. İran esatiri/ mitolojisine göre Tur, Turanlıların atasıdır. İranlılarla Turanlılar, destana göre amca çocuklarıdır.
*Darün-Neşat: Batı Azerbaycan Bölge Valiliği merkezi Urumiye’nin eski isimlerinden.
*
Aşık Mustafa’dan bir taşlama:
Qadir Allah budur sәndәn dilәyim
Atmış min gülşәni bağım olaydı
Hay-hay deyüb düşmәn üstə gedәndә
Dalımca atmış min dilim olaydı
Atmış min naxırım, atmış min mözüm
Atmış min qoyunum, atmış min quzum
Atmış min gәlinim, atmış min qızım
Atmış min incә bel yarım olaydı
Atmış min oğlanım kakülü dәstә
Atmış min gәlinim dudağı bәstә
Atmış min toyuğum yUmurta üstә
Ona görә ördәk, qazım olaydı.
*möz: Buzağı.
(Bozorgân-ı ve Suhanrevâyân-ı Azerbaycan-ı Garbi, s.187-188) Bkz.→ Afşarlar
Urumiye’de Hayır Yurdu MektEbi veya Medrese-i Salahiye
Urumiye’de Hayır Yurdu MektEbi veya Medrese-i Salahiye, Ş. 1296/ 1917 yılında Hacı Mirza Fazlullah Müctehid Urmevi’nin girişimi ile açılmıştır. Bu şahsiyet, Türk kültürünün hadimi, Modern Azerbaycan’da Türk dilinin öğretilmesi için gayret sarfetmiştir. Yirmi yıl kadar Irak’ta dini eğitim almış, müctehid derecesine yükselince, vatanı Urumiye’ye geri dönmüştür. Hacı Mirza Fazlullah Müctehid, I. Dünya Savaşı’nda Hareket-i İttihad’ı İslam vasıtasıyla işgalci Batı ve Rusya’ya karşı cihat ilan etmiştir. Müctehid 1920 yılında Urumiye’de ölmüştür.
Hacı Mirza Fazlullah Müctehid Urmevi’nin Urumiye’de kurduğu okulun adı “Medrese-i Selahiye/ Salahiye MektEbi”, diğer adıyla “Hayır Yurdu”dur. Bu okulun açılmasından amaç, Azerbaycan’daki okullarda Türkçe okutulmasıdır. Onun açtığı okul, Güney Azerbaycan ve İran genelinde açılan ilk modern okullardandır. Hayır Yurdu’ndaki ders müfredatı/ programı Türkçe’dir. Farsça, istek üzerine günde bir saat okutulan yabancı dil olarak gösterilmiştir. Okulun öğretmenleri Azerbaycanlı aydınlar, yerli Türk subayları ve bölgeyi Ermeni-Asuri katliamından kurtaran Osmanlı subaylarıdır.
Tarihî kaynaklara göre, Hayır Yurdu Okulu’nda eğitim çok kısa sürmekle beraber, Türk çocuk ve gençlerine kendi dillerini öğretmiş ve Azerbaycanlıların uyanışına önayak olmuştur.
Hacı Mirza Fazlullah Müctehid Urmevi’nin, Azerbaycan Kültür tarihinde özel bir yeri vardır. Türkçe için Arap elifbasından Latin alfabesine geçilmesi için fetva vermiştir. Bugün bile Türk kültürü için önem taşıyan, Türkçe’nin Latin alfabesi ile yazılabileceği yönündeki fetvası, yaşadığı dönem dikkate alındığında, bu din adamının ne kadar cesur olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yüksek rütbeli ve modern Azerbaycanlı din adamının verdiği fetva, “Ahter” gazetesinin (Ceride-i Ahter), Ş. 1297/ 1918 yılı, 22. sayısında yayınlanmıştır:
تغيير در خط كتب يا اختيار خطى جديدى مطلق جايز است بلا اشقال بلكه هرگاه موجب تسهيل تعليم وتعلم وتصحيح قراﺋت بشود راجع خواهد بود اگر كسى توهم بكند كه اين تغيير تشبه به اهل خارجه است وجاﺋز نيست اين توهم ضعيف است كه اينگونه تشبيهات حرام نيست والا استعمال سماور بايد جاﺋز نباشد.
.
“Təğyir dər-xətdi kütüb ya ixtiyar-i xətti cədidi mütləq caiz-əst bela işqal. Bəlkə hərgah mucib-i təshil təlim və təəllüm və təshih-i qəraət be-şəvəd. Race xahəd bud, əgər kəsi təvəhhüm be-konəd ke in təğyir təşbeh be-əhl-i xarice-əst və caiz-nist. İn təvəhhüm zəif-əst ki inqune təşbihat həram-nist vəla istemal-i səmavər bayəd caiz nə-başəd”. Metnin okunmasında deyişiklik yapıldı, kelimelerde bana da garip gelen okunuşlar vardı, burada Farsça bilen bir arkadaşa okuttum, tekrar dikkatle okuyunuz.
“Kitaplarda yazı değişikliğine gitmek veya yeni alfabe seçmek caizdir, hiçbir engel yoktur. Eğitim-öğretim ve okumayı daha rahat sağlayan metod bulunursa incelenerek, her zaman yaygınlaştırılabilir. Eğer biri şüphe ederek, değişim yabancıdır dese, bu şüphe çok zayıftır. Nasıl ki, (yabancı bir kelime olduğu halde) “Semaver” kelimesi kullanılıyor ise, bu da haram değildir”.
Bu tarihi gelişim, bugün İran’da yaşayan Türklerin ihtiyaç duyduğu Türk dilini öğrenme ihtiyacını Lâtin alfabesi ile karşılanması bakımından önemlidir. Hayır Yurdu Okulu’nda o dönem Mehmet Emin Yurdakul’un “Ben bir Türküm, dinim cinsim uludur” şiiri marş olarak okunmuştur.
Urumiye Hayır Yurdu MektEbi, İttihat Terakki’nin ünlü Türkistan Seferi sırasında Güney Azerbaycan’a girdiği dönemde açılmıştır. Çerkes Ethem, bu sefer sırasında Rauf Bey/ Orbay’ın (Osmanlı dönemi Bahriye nazırı, daha sonra Ankara hükümeti başbakanı) kumandasındaki Maveray-ı Kafkas ordusunun bir bölümünün, İran üzerinden Türkistan’a inecek Turan kuvvetlerinde vazife almıştı.
Merhum Hacı Mirza Fazlullah Müctehid Urmevi’nin fetvası, bugün İran Türkleri’nin Latin alfabesine geçişi hususundaki tereddütleri gidermesi bakımından da önemlidir. İran ve Afganistan Türkleri’nin asimilasyondan kurtulmaları, Latin Alfabesi’ne geçişle mümkün olabilecektir. (http://www.guyturklar.blogfa.com, 28 Behmen 1388/ 2009; Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt Rızaiye, s.542)
İsmail Ağa Simko/ Simitko
İran’ın son dönem Türk tarihininin unutulmaz isimlerinden Şeyh Muhammed Hıyabani, Settar Han, Bağır Han, Haydar Han Emoğlu, Kolonel Muhammed Taki Han Sultanzade Püsyan, Mir Cafer Pişeveri, Dr. Muhammed Musaddık, Ayetullahül-Uzma Muhammed Kâzım Şeriatmedari’nin yanı sıra, dönemin Kürt sergerdelerinden İsmail Ağa Simko diğer söylenişi ile Simitko’dan, dolayısıyla aşireti Şakak/ Şekaklardan da bahsetmek gerekir. İran’da yazılmış yakın dönem tarih kitapları ve hatıratlarda, İsmail Ağa Simko/ Simitko’dan, Türkçe “İsmail Ağalık” veya “İsmail Ağa Simitko gailesi” olarak bahsedilir. Emperyalistlerin bölgedeki oyunlarını görme açısından İsmail Ağa Simko konusu oldukça önemlidir. “Sərzəmin-i Zərdüşt Rızaiyyə”, “Tarix-i Rızaiyə, Nazari be-Tarix-i Azərbaycan və Asar-ı Bastani və Cəmiyyətşünasi An”, “İl-i Qarapapaq: Tarix, ədəb, Rüsum, Folklor və Monoqrafî”, “Tarix-i Hicdəh Sala-i Azərbaycan” ve benzeri kitaplarda İsmail Ağa Simko hakkında detaylı bilgiler verilmiştir. Söz konusu kitaplarda ilginç resimler de bulunmaktadır. İsmail Ağa Simko, Hakkâri’ye sınır Azebaycan topraklarında Süryani ve Ermenilerden oluşan bir Hıristiyan devletçiğin kurulmasını önlemiş olmakla hem İran’a, hem de Türkiye’ye büyük hizmette bulunmuş bir şahsiyettir.
Şakak/ Şekak شكاك aşireti, Batı İran’ın Kürt illerinden biridir. Bu il mensupları, İran-Türkiye sınır bölgesinde, Urumiye kentinin kuzeybatısındaki dağlık ve engebeli Somay ve Bıradost mıntıkasında oturmaktadır. Bu mıntıka, Somay-Bıradost adıyla tek bölge olarak değerlendirilir. Somay-Bıradost bölgesi günümüzde Esendere/ Yüksekova-Bajirge/ Sero sınır kapısının kuzeyindeki İran’a ait bir mahaldir. Somay-Bıradost’un batısı ve güneyi Türkiye topraklarıdır.
Şakak’ın aslı, “Şahkak” veya “Şehkak”tır. Şakak/ Şekak adı, iki kelimeden meydana gelmiştir. “şah/ şeh”, büyük, “kak” ise adam anlamındadır. Ayrıca Azerbaycan’da bir kalenin adıdır. (Lüğətname-i Dehxuda, “Kak” kelimesi, 39.cilt, s.231)
Şahkak; “büyük insan veya büyük kale” demektir. Zamanla Şakak/ Şekak adını almıştır. Şakak ilinin adı, büyük/ iri cüsseli kişilerden ve büyük bir kaleden kaynaklanmıştır. Emirhan Yekdest (Tek elli Emirhan) adı ile tanınan Emirhan Bıradostî, Şakak ili reislerinden İsmail Ağa Simitko’nun atalarındandır. 1587-1629 yıllarında saltanat süren Büyük Şah Abbas Safevi döneminde yaşamıştır.
Hamdullah Mustovfi, Tarih-i Güzide”de bu kaleyi yadederek şöyle der: “…Sultan Arslan ve Atabek İldeniz, savaş için oraya gittiler. Kale sınırında yapılan savaşta muzaffer oldular”.
H/K. 1014/ 1605 yılında Osmanlıların tanınmış kumandanlarından Bağdat Valisi Sinan Paşa, sipahileri ile birlikte batı sınırından İran’a girdi. Birliklerinden bir bölümü Somay ve Bıradost mıntıkasından Urumiye’ye ilerledi. Şahkak ili reisi Emir Beg, Kürt efradı ile birlikte Osmanlı güçlerinin karşısına çıktı. Osmanlı Serdarı, Emir Beg’i gösterdi. Bir kılıç darbesi ile eli kolundan ayrıldı. Emir Beg’in güçleri çok direndi. Ancak yenildiler. Bu tarihten sonra “Yekdest” adı ile tanındı.
I. Şah Abbas-ı KEbir, Darüs-Saltana Kazvin’den Tebriz’e geldi. Bir süre önce Cağaloğlu Tebriz’den Urumiye istikametine haraket etti. Şebüster’e bağlı Tasuc kasabasında Osmanlı Serdarını güçlükle yenEbildi. Ve Urumiye’ye haraket etti.
Emir Beg, Selmas’ta mecruh halde Safevi Şahı’nın huzuruna çıktı. Şah kendisine hilat giydirdi ve “Han” unvanı verdi. Şah Abbas tarafından Emir Beg-Yekdest Namı ile Urumiye’nin hâkimliğine/ yöneticiliğine getirildi.
Emir Han, H/K. 1018/ 1609 yılında Şah Abbas’ın izniyle Urumiye’ye 18 km mesafedeki Dimdim dağının üstüne muhkem bir kale dikti. Bir süre sonra istihkâmlarının ardından kalenin iç düzenlemesini tamamladı. Kaleyi çeşitli silah, mühimmat, gıda maddesi ve ihtiyaç duyacağı eşyalarla ağzına kadar doldurdu. Bir süre sonra kale bağımsızlık için isyan merkezi oldu.
I. Şah Abbas, hemen Hatem Beg İtimadüd-Dövle’yi isyanı bastırmak için gönderdi. İtimadüd-Dövle, Urumiye ovasına geldi. Muhasara için kaleye ulaştı. Herhangi bir netice alamadan kalenin muhasarasını sürdürdü. Bu arada İtimadüd-Dövle hastalanarak hayatını kaybetti. Bu nedenle kalenin teslim alınması gecikti. Ardından Şah tarafından Muhammed Beg Begdili Şamlu Serdarlığa tayin edilerek, Urumiye’ye gönderildi. Durmadan ardı ardına düzenlediği saldırılar sonucu önce birkaç burcu, ardından kaleyi ele geçirdi. Emir Han ve adamları savaş esnasında öldüler.
Dimdim kalesi, 1610 yılında ele geçirildi. Urumiye hâkimliği Gaban Han-Begdili’ye verildi. Bu sırada Emir Han’ın kardeşinin oğlu olan Mukri ili reisi Elvan Beg, etrafına topladığı adamları ile birlikte hile ile Dimdim kalesini ele geçirdi. Gaban Han’dan sonra Budak Han Purnak Urumiye hâkimi oldu. Ardından Merağa’dan Ağa Han Mukaddem seçilerek buraya gönderildi.
Bilahare Kasım Han Afşar’ın oğlu Kalbeli (Kerbelayı Ali) Sultan Urumiye hâkimi oldu. Kalbeli Han, Şakak ve Bradost ili reislerinin bertaraf edilmesi görevini üstüne aldı. Ayaklanma kanlı şekilde bastırıldı ve bu mesele kapandı.
H/K. 1260/ 1844 yılında Şakak ili reisi Mustafa Han Halkari’nin oğlu Yahya Han, kız kardeşini Muhammed Şah Kacar ile evlendirdi. Urumiye ve Hoy hâkimliklerini ele geçirdi. Bu şahıs, atalarının aksine ahlak sahibi ve adil bir kişiydi. (Ali Dehgân, Serzemîn-i Zerdüşt RıZaiye, s.393)
H/K. 1273/ 1856 yılında Şakak ili reisi Sultan Beg oldu. Bölgedeki işleri yoluna koydu. Osmanlı askerleri, İran sınırını 6 km geçerek, Sancak-Novçe’de karargâh kurdu. Osmanlı yetkilileri, Şakak ilini yeniden ayaklandırmak için İran devletine karşı tahrik ettiler.
Bu gelişmeler, Asker Han Sertîp’e ulaştı. Sultan Beg ile uzun süre devam eden müzakereler sonucu itaat altına aldı. Sultan Beg, sınır bölgesinde devlet adına görev yapacağını taahhüt etmesi üzerine, bölgeye dönüşüne izin verildi. Ancak sözünde durmadı. Tekrar ayaklandı. Sertîp, çadıra girdi. Sultan Beg namaz kılıyordu. Hançeri ile birkaç darbe vurdu. Melik Mansur Mirza ve Nimetullah Mirza bu olayı görünce dışarı çıkıp yardım istedi. Ancak Lütfullah Beg, çadıra hızla girerek, Sultan Beg’in ağzına hançerini sapladı ve öldürdü. (Tarih-i Rızaiye …, s.89-93)
İsmail Ağa Simko, kardeşi Cafer Ağa ve babası Muhammed/ Mamed Ağa, Şakak ili reisleri olup, ferman dinlemez tavırlarıyla merkezî hükümeti her zaman meşgul etmişlerdir. Cafer Ağa, Muzaffereddin Şah (1896-1907) zamanında isyan etmiş ve bölge tekrar karışmış, emniyet ortadan kalkmıştı. Azerbaycan Valisi Nizamüs-Saltana, Meşrutiyet haraketinden bir yıl önce, yani Ş. 1284/ 1905 tarihinde Cafer Ağa’ya aman verdi ve bölgede bir daha karışıklık çıkarmayacağına dair Kur’an üzerine yemin ettirdi. Vali onu huzuruna çağırdı. Tebriz’e vardığında öldürüldü. Babasının ölümü üzerine İsmail Ağa Simko aşiret reisi oldu. Bazen hükümete bağlı kaldı, bazen ferman dinlemedi, isyan etti. Bölgede emperyalist idealleri olan İngiltere, Rusya, Amerika gibi ülkeler kendisine destek verdiler. Türkiye devleti ve Bakü hükümeti İsmail Ağa’yı himaye ettiler. O da sadakatini gösterdi. Ayrıca Seyyid Taha vasıtasıyla İngilizlerle de bağlantısı vardı. Bir yere gittiğinde, Ruslar muhakkak İsmail Ağa’ya peşinden silah ve mühimmat gönderiyordu. Velhasıl İsmail Ağa oldukça haraketli idi.
Dostları ilə paylaş: |