Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçunun maddi unsurları oluşmamıştır. Hiçbir zaman müvekkillerimin bir terör örgütüne üye olmak ve yardım etmek gibi bir amaçları olmamıştır.
Suçu gerçekleştiren son unsur kanuni tipikliği mevcut hukuka aykırı fiilin isnat yeteneği var olan bir kimse tarafından bilerek ve isteyerek yapılmasıdır. Bu unsur aynı zamanda, ceza hukukunun evrensel ilkelerinden biri olan kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesinin suçu oluşturan unsurlara yansımasıdır. Bir eylem tüm unsurları taşısa bile, kişinin kastı yoksa manevi unsur yokluğu nedeniyle kişinin eylemi cezayı gerektirmeyecektir.
Silahlı örgüt suçu, bilerek ve isteyerek işlenebilen bir suçtur. Kişi bilerek ve isteyerek silahlı örgüt kurmalı, yöneticiliğini üstlenmeli veya katılmalıdır. Kişiler açısından bir değerlendirmeye gidildiğinde, öncelikle örgüt üyesi olma isnadıyla karşı karşıya olan bir kişinin, bu örgütün amacını bilerek hareket etmesi ve süreklilik arz eden eylemsel faaliyetler içinde bulunması gerekmektedir. Ayrıca bilerek ve isteyerek yapmanın yanında, devlete karşı suç işleme dürtüsü ile de hareket etmesi gerekmektedir.
Yukarıda da belirttiğimiz şekilde, kişinin kurduğu, yönettiği ve üyesi olduğu silahlı terör örgütünün, Anayasal düzeni cebir, şiddet ve tehdit yöntemleriyle değiştirmeyi hedeflediğini, bu amacı gerçekleştirmek için silah kullanacağını bilmesi ve bu amaç ile doğacak sonuçları bilerek ve isteyerek hareket etmesi gereklidir. Örneğin silahlı terör örgütü PKK'nin amacı, ülkenin doğu ve güneydoğusunda Marksist ve Leninist bir ideolojiye sahip kürt devleti kurmaktır. Bu amacına silahlı mücadele ile gerçekleştirmeyi hedeflemiş ve eylemleri ile 50 binden fazla yurttaşımızın ölmesine neden olmuştur. Halen silahlı eylemlerine devam etmektedir. Yine Ülkemizde faaliyet gösteren DHKP\C silahlı terör örgütü, nihai amacının, Anayasal düzeni silahlı mücadele ile yıkarak Marksist-Leninist ilkelere dayalı devrimci halk iktidarı kurmayı amaçladığını deklare etmistir. 30 Mart 1994 tarihinde kurulduğunda tüm amaç ve faaliyetlerini kamuoyuna açıklamıştır. Yine IŞİD (Irak ve Şam İslam Devleti), Irak ve Suriye'de faaliyet gösteren, bu bölgede hilafet devleti kurmak amacıyla silahlı eylemler yapan selefi islami anlayışa sahip bir silahlı terör örgütüdür. Bu terör örgütlerinin tamamı BM terör örgütleri listesinde olup, dünya ülkelerince yaptıkları eylemler terör faaliyeti olarak kabul edilmiştir. Tüm kamuoyu bu örgütlerin kurulduğu tarihten itibaren silahlı terör örgütü olduğunu bilir. Kişiler siyasi görüşlerine göre bu örgütlerin karsısında olur veya yanında yer alır. Ancak bu örgütlerin yanında yer almayı tercih edenler, bir başka ifade ile bu örgütlere katilim iradesi göstererek üye olanlar, yasaların öngördüğü cezai yaptırımlara katlanmak zorundadırlar.
Oysa ki “FETÖ” olarak nitelendirilen örgüt, 2013 yılının sonuna kadar veya bir diğer yaklaşıma göre 15 Temmuz 2016 tarihine kadar bu ülkede en çok sevilen ve ülkenin tamamına yakınının övgüsünü kazanmış bir sivil topluluktu. Öyle ki, yıllarca her donemin cumhurbaşkanları, başbakanları, bakanları, milletvekilleri, bürokratları ve yargı mensupları bu gurubun tüm sosyal faaliyetlerine iştirak eder, bu toplantılarda konuşmalar yaparak burada görev yapan insanları ve faaliyetlerini, yetiştirdikleri insanları över, hatta bu insanlara destek olmaları için kendi siyasi görüsündeki insanlara tavsiye ve telkinde bulunur, çocuklarını onların okullarında okutmak için sıraya girer, yurt dışındaki okullarını ziyaret etmek için birbirleri ile yarışır, Fethullah Gülen ile görüşmek için 10.000 km yol kat eder ve ülkeye dönüsünde yaptığı görüşmeyi destanlaştırarak anlatır, imkanı olmayanlar ise methiye ve veciz cümlelerle dolu mektuplarla bağlılıklarını sunarlardı. Hatta daha da ileri giden dönemin Başbakanı "Ne istediler de vermedik "diyerek tüm devlet imkânlarını bu cemaate verdiğini beyan etmiştir.
Şayet bu topluluk bir terör örgütü ise bunu en iyi bilecek olan tüm istihbarat birimleri emrinde bulunan dönemin Başbakanıdır. Ama Sayın Başbakan 2013 yılı Haziran ayında Türkçe Olimpiyatlarında Fethullah Gülen 'e övgüler düzmüş ve onu Ülkemize davet etmistir. 2013 yılı sonuna kadar da devletin tüm imkânlarından faydalandırılmıştır.
Müvekkillerimiz ise ülkesinde yürürlükte bulunan yasalara uygun olarak ticari faaliyette bulunan bir kişidir. Bir başka ifadeyle müvekkilimizin tek ölçüsü kanunlardır. Yani sayın Başbakan emrinde bulunan istihbarat ve kolluk gücüne rağmen Aralık 2013 tarihine kadar yasalara uygunluğunu dahi dikkate almaksızın devletin tüm imkânlarını simdi terör örgütü olarak vasıflandırdığı cemaate kullandırırken, müvekkillerimiz ise sadece yasal mevzuata göre hareket etmekten başka bir faaliyeti olmamıştır. Yaptığı tüm yardımlar, faaliyetler şeffaftır ve denetime açıktır.
Müvekkillerimizin mevcut anayasal düzeni veya var olan sistemi değiştirmelerini gerektirecek ve onları bu yola sevk edecek akla ve mantığa uygun hiçbir neden ve gerekçe de yoktur.
Öte yandan, Müvekkilimiz bu grubun yoksul insanlara yardım etmek amacıyla çaba gösterdiğini ve eğitim faaliyetlerinde bulunduğunu, yurt dışında açtığı okullar vasıtasıyla ülkemizin olumlu yönde tanıtımını yaptığını bilmekte ve tanımaktadır. Hizmet Hareketini bu yönüyle tanıyıp, sempati duymuştur. Müvekkilim, okul, dershane ve öğrenci yurdu açarak, Türkiye birincileri yetiştiren bir yapının terör örgütü olamayacağını düşünmektedir. Zira yukarıda belirttiğimiz terör örgütleri kaynağını toplumun eğitimsiz kitlelerinden elde eder. Çünkü onları ideolojik olarak kandırmak veya ikna etmek daha kolaydır. Hiçbir terör örgütü okula, dershanelere veya öğrenci yurtlarına yatırım yapmaz. Eğitimli insani terörizme ikna etmek çok zordur. Terör örgütleri maddi kaynaklarını okula veya kitaba değil, silaha ve silahlı eğitime yapar. Müvekkilim ülkesinde saygın bir is adamıdır. Bu zenginliği de mevcut düzen içerisinde elde etmiştir. Mevcut düzen ile hiçbir sorun olmamıştır. Dolayısıyla mevcut düzeni değiştirmek istemesini gerektirecek akla ve mantığa uygun hiçbir gerekçede yoktur. İktidardaki ve muhalefetteki siyasi parti üyelerinin büyük bir kısmı Müvekkillerimizin arkadaşıdır. Müvekkillerimizin devlet kurumları ile hiçbir ticari ilişkisi olmamış ve olmamasına özen göstermiştir. Bir başka ifadeyle müvekkilimizin hiçbir siyasetçi veya devlet kurumuyla anlaşmazlığı veya çatışması olmamıştır. Yani bir partinin iktidardan uzaklaşması ya da başka bir partinin iktidara gelmesinde müvekkilimin hiçbir menfaati bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kendisinin zenginleşmesini sağlayan sistemin yıkılmasının Müvekkilimize nasıl bir katkısı olabilir. Akıl ve mantıkla izahı mümkün değildir. Kaldı ki, dünyanın hiçbir ülkesinde büyük iş adamlarının bir terör faaliyetini desteklemesi düşünülemez. Bu akla ve mantığa aykırı olduğu gibi ekonominin kurallarına da aykırıdır. Zira terör istikrarsızlık ve kargaşa demektir. Bu da ticari faaliyetlerin düşmanıdır, onu yok eder.
Tüm bu açıklamalar ışığında, Müvekkilimizin yasal olarak faaliyette bulunan yardım derneklerine ve okullara yaptığı nakdi yardımlarda hukuka aykırı bir durum bulunmamaktadır. Şayet bu kuruluşlar bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde hareket etselerdi yasalara göre faaliyetlerine izin verilmezdi ve ülkenin Başbakanı veya siyasetçileri bu kurumların propagandasını yaparak insanları teşvik etmezlerdi.
Müvekkillerimin işlediği iddia edilen eylemlerin gerçekleştiği iddia edilen tarih ve zaman aralığı itibariyle söz konusu yapı bir sivil toplum hareketi olarak kabul edilmekte ve desteklenmekteydi. Dolayısıyla müvekkillerimin amacı bir terör örgütüne yardım değil hukuk içerisinde devletin gözetim ve denetimi altında faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlara yardım olarak kabul edilmesi gerekir.
TCK 2. maddesinde yer alan, “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez” ve 7. maddesinde yer verilen “İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez” hükümleri karşısında Müvekkilerimizin terör örgütü yöneticiliği veya üyeliği ile suçlanması tamamen hukuk dışıdır. Zira yukarıda tafsilatlı olarak anlatıldığı üzere müvekkilimin hiçbir faaliyeti yürürlükte bulunan yasalara göre suç olarak tanımlanmamış olduğu gibi FETÖ olarak nitelendirilen yapı Müvekkilimiz ile ilgili iddiaların olduğu tarihlerde terör örgütü olarak nitelendirilmeyen sivil bir topluluktur. Dolayısıyla suçun manevi unsuru olan, örgüte bilerek ve isteyerek katılma gerçekleşmemiştir. Bir başka ifadeyle sucun manevi unsuru olan kasıt unsuru mevcut değildir ve bu nedenle suç oluşmamıştır.
Dostları ilə paylaş: |