6415 Sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Kapsamında Müsadere Müessesesi
Bu kanun ile esas olarak üç temel alanda düzenleme yapılmaktadır. Bu kanunun yürürlüğe girmesi öncesinde 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 8’inci maddesinde yer almakta olan “terörün finansmanı suçu” yürürlükten kaldırılarak, Türkiye’nin tarafı olduğu Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Uluslararası Sözleşmenin gereklerinin iç hukukumuzla bağdaştırılması için bazı küçük değişiklikler ile bu Kanunda yeniden düzenlenmiştir.
Dört bölüm ve biri geçici olmak üzere toplam 22 maddeden oluşan söz konusu Kanunla esas itibariyle, terörizmin finansmanı suçu yeniden düzenlenmiş, ikinci olarak da Türk hukukunda ilk defa malvarlıklarının idari bir kararla dondurulması müessesesi getirilmiştir.
Yabancı devletlerin terörist eylemler gerçekleştirdiği veya bu türden eylemlere finansman sağladığı hususunda makul sebepler bulunan kişi, kuruluş ve organizasyonların malvarlıklarının dondurulması taleplerinin, karşılıklılık esasına göre karşılanması için Bakanlar Kurulu Kararıyla işletilebilecek idari bir mekanizma ihdas edilmiştir.
Kanunun terörizmin finansmanı suçunu yeniden düzenleyen 4/1. Maddesinde “3 üncü madde kapsamında suç olarak düzenlenen terör eylemlerinin gerçekleştirilmesinde tümüyle veya kısmen kullanılması amacıyla veya kullanılacağını bilerek ve isteyerek belli bir fiille ilişkilendirilmeden dahi bir teröriste veya terör örgütlerine fon sağlayan veya toplayan kişi, fiili daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” denilmektedir. Buna göre suçun işlenebilmesi için özel kast aranmaktadır. Suçun olası kast ile ya da taksirle işlenebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla bir kişiye terörizmin finansmanı suçunun isnat edilebilmesi için o kişinin sağladığı ya da topladığı fonun Kanunda sayılan terör eylemlerinde kullanılacağını bildiğinin ve istediğinin iddia makamlarınca ispat edilmesi gerekecektir.
Türkiye’de işlenen terörün finansmanı suçuna ilişkin olarak Kanun ile yeni herhangi bir tedbir mekanizması getirilmemektedir. Türkiye’de terörün finansmanı suçunun işlenmesi halinde bundan önceki süreçte olduğu gibi mevcut Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinin uygulanmasına devam olunacaktır.
Dolayısıyla Türkiye’de işlenen terörün finansmanı suçuna ilişkin olarak Bakanlar Kurulunun veya kanun hükmüne göre oluşturulan Değerlendirme Komisyonunun herhangi bir dondurma yetkisi bulunmamaktadır. ( Bakınız Türk Hukukunda Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Amacıyla Malvarlığını Dondurma Tedbiri Dr. Zeki YILDIRIM, http://hukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/sdu-hukuk-dergisi-cilt-3-sayi-1-yil-2013-vol-3-no-1-year-2013-23042014.pdf; bakınız Özden Çağlar, Yüksek Lisans Tezi, Türkiye’de Suç Gelirleri İle Mücadelede Kamu Kurumlarının Rolü, file:///C:/Users/user/Downloads/dosya-67cc972a1ed910618382aad9f0ac3e0b%20(1).pdf )
Dolayısıyla Cumhuriyet Savcısının 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanununun 4 üncü maddesini gerekçe göstererek müsadere talep etmesi ya kafa karıştırmaya yönelik beyhude bir uğraş yâda konuyu bilmemesinden kaynaklanmaktadır.
Daha önceki savunmalarımızda da ifade ettiğimiz gibi müvekkillerim hiçbir zaman ve hayatlarının hiçbir döneminde kesinleşmiş yargı kararıyla hukuken terör örgütü olarak kabul edilmiş hiçbir örgüte yardım etmediği gibi finans ve fon da sağlamamıştır. Bu yöndeki suçlamalar daha önceki savunmalarımızda da ifade edildiği gibi tamamen hukuki dayanaktan yoksundur. Şöyle ki:
Müvekkiller tarafından işlendiği iddia edilen eylemlerin gerçekleştiği iddia edilen tarih itibariyle ortada hukuken silahlı bir terör örgütü olarak kabul edilmiş bir yapı yoktur. Hukuken terör örgütü olarak kabul edilmeyen ve mevzuat çerçevesinde ve devletin kontrolü altında faaliyet gösteren bir yapıya yardım edildiği iddiası ile tüm malvarlığına el koymak ve müsadere etmek Hukukun genel ilkelerine, anayasaya, AIHS ile korunan mülkiyet hakkına vicdana ve ahlaka aykırıdır.
TCK 2. Maddesinde yer alan, "Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez" ve 7.maddesinde yer verilen "İslendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez" hükümleri karsısında müvekkilimizin terör örgütü yöneticiliği veya üyeliği ile suçlanması tamamen hukuk dışıdır. Zira aşağıda tafsilatlı olarak belirtileceği üzere müvekkilimin hiçbir faaliyeti yürürlükte bulunan yasalara göre suç olarak tanımlanmamış olduğu gibi FETÖ olarak nitelendirilen yapı müvekkilim ile ilgili iddiaların olduğu tarihlerde terör örgütü olarak nitelendirilmeyen sivil bir topluluktur.
Normal bir ceza hukuku sisteminde müvekkillerimin eylemlerinin işlendiği iddia edilen zaman ve dönem itibariyle yasalar ve yargı makamları tarafından suç olarak kabul edilip edilmediğine bakılıp, eğer o eylemler işlendiği iddia edilen tarih itibariyle suç olarak kabul edilmiş ise soruşturulup ve kovuşturulması ve o dönem itibariyle yürürlükte olan kanunlar çerçevesinde lehe olan hükümler de uygulanmak suretiyle cezalandırılması gerekir.
Oysa suç tarihi itibariyle müvekkillerimin üyesi olduğu iddia edilen yapı hakkında silahlı terör örgütü olduğuna dair hiçbir yasal mevzuat bulunmadığı gibi buna dair yargı makamları tarafından verilmiş ve kesinleşmiş hiçbir karar dahi bulunmamaktadır. Yani o dönem itibariyle ‘cemaat’ ya da ‘hizmet hareketi’ denilen bu yapıyla irtibatlı olmak, sempati duymak yardım etmek hukuki olarak suç kabul edilmediği gibi hatta devlet ve hükümetin en üst düzeyinden bu yapının takdirle karşılandığı ifade ediliyordu. Bu harekete ait olan ve müvekkillerimin irtibatı ve ilişkisi olduğu iddia edilen yalnızca birkaç kurumun da hepsi mevcut kanunlar çerçevesinde kurulmuş ve yasal amaçları doğrultusunda çalışan, devlet kuramlarının gözetim ve denetimi altında faaliyet gösteren resmi ve yasal kurumlardı. Bunlar dışında müvekkillerimin yasal olmayan, hiçbir kurum, kuruluş, kişi yâda organizasyonlarla irtibatı, ilişkisi yada yardım ve desteği olmamıştır. Müvekkillerimizin bu yapı ile herhangi bir ilgisi ve bağlantısı da yoktur. Zaten olsaydı bile bu ancak normal bir işadamı ve sivil toplum kuruluşu ilişkisi kapsamında kalırdı, hiç bir şekilde iddia edildiği gibi suç örgütü üyeliği kapsamında değil. Müvekkilierimizin bu yapı ile ne organik ne de dolaylı bir bağlantısı olmayıp, bu yapı adına hiçbir görev de üstlenmemişlerdir.
İddianamede müvekkillerimin bir kısım legal olan yardım ve bağış faaliyetleri aleyhe delil olarak kabul edilip terör örgütüne yardım olarak değerlendirilmez. Buna istinaden mal varlıklarının müsaderesi istenemez.
Dostları ilə paylaş: |