Suçun yasal unsurları oluşmamıştır. Müvekkillerimin suç işleme vergi kaçırma gibi bir kasıt, irade ve amaçları bulunmamaktadır.
Müvekillerimizin işlediği iddia edilen kaçakçılık eylemlerinin suç olarak kabul edilebilmesi için suçun manevi unsurunun gerçekleşmiş olması gerekir. Manevi unsurun varlığı olmadan fiilin faile isnadı söz konusu olamaz. Manevi unsur bir diğer söylemle fiili gerçekleştirenin kusurlu iradesidir. Ceza hukukunda iradilik esastır. Manevi unsurdan söz edebilmek için kendi iradesiyle kusurlu şekilde hareket edebilen bir fail olmalıdır. Manevi unsur ceza hukukunda kast ve taksir olarak iki şekilde yerini bulur. Kast kural olarak suç için zorunlu bir unsurdur. Vergi kaçakçılığı suçlarının taksirle işlenmesinin mümkün değildir. VUK md.359’da düzenlenen vergi kaçakçılığı suçlarında kusurluluk esas unsurlardan biridir.
Sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgeleri bilerek kullanma suçunun oluştuğunun iddia edilmesinde Manevi Unsur çok büyük bir önem arzetmektedir. Çünkü sözkonusu fiilin suç olarak nitelendirilebilmesi "bilerek" ifadesine bağlanan ve bu "bilmenin" mahiyetinin ne olduğunun, ne kanun gerekçelerinde, ne de yasal bir kaynakta değinilmediği ve tamamen vergi idaresinin uygulamalarına ve yargının içtihatlarına dayandırılan bir niteliğinin bulunmasıdır. Bu itibarla belgeleri arasında sahte ve/veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge tespit edilen mükelleflerin kaçakçılık suçunu işlediklerinin ve bu suça bağlı cezaların uygulanması, manevi unsurun varlığına bağlanmış olmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nun 21. maddesinde “Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve isteyerek gerçekleşmesidir.” hükmü yer almaktadır. Gelir idaresi bu hükümle tanımlanan ilkeyi idari yorumla benimsemiş ve 306 seri numaralı Vergi Usul Yasası Tebliği ile uygulamaya sokmuştur.
Somut olayda da Müvekillerimizin vergi kaçırmak gibi bir eylemi gerçekleştirme kasıt ve iradesi olmadığı gibi vergi kaçıracak tiynette kişiler de değildir. Ekonomik ve sosyal durumlari itibariyle de buna ihtiyaçları yoktur. Şöyle ki: 1-Esasında konuyu biraz daha netleştirmek için öncelikle şu sorunun cevabı üzerinde düşünmek gerekir. “bir iş adamı, yâda bir esnaf veya en genel ifadesiyle bir vergi mükellefi neden vergi kaçırır? Yâda neden vergi kaçırmak ister? Hiç kuşkusuz vergi kaçırmanın birçok nedeni sayılabilir. Bunların en başında belki de en önemlisi “daha çok para kazanma güdüsü”, “daha çok zengin olayım” hirsi, “mal, mülk sevgisi,” “daha çok çıkar sağlama” azmi ve gayreti gibi nedenler gelmektedir.
Böyle bir kişiliğe sahip olan insan hiç kuşkusuz başkalarına yardım etmez. Hayırsever değildir. Bencildir. Sosyal sorumluluk projelerine iştirak etmez. Hayır ve hasenat işlerinden uzak durur. Eğer kaçırldığı iddia edilen vergi miktarına tamah edebilecek tiynette birileri olsaydı müvekillerim, hayır ve hasenatta bulunmaz hepsini kasalarında tutar ve diledikleri şekilde bu parayı harcarlardı.
Ancak Müvekkillerimizde bunların hiç birisi yoktur. Aksine müvekillerim toplumda sayılan, sevilen, dürüst ve toplumun hemen hemen her kesimi tarafından takdir edilen hayır ve hasenat işleri ile şöhret olmuş, sosyal sorumluluk sahibi örnek kişilerdir. Sosyal statüleri ve ekonomik durumları nedeniyle vergi kaçırmaya teşebbüs edecek kişiler değildir. Bunun böyle olduğuna dünya âlem şahittir. İpek Üniversite, Koza İpek Vakfı, yaptırılan okul, yurt ve camiler, Milli Eğitim Bakanlığına yapılan bağışlar bunlardan yalnızca bir kısmıdır. Milyonlarca Türk Lirasını hayır hasenat ve sosyal sorumluluk işlerine harcanmıştır. Örnek saddedinde yazılı, görsel ve sosyal medyada çıkan haberler bunun en güzel ve objektif delilleridir.
2-İddianamede suç olarak ifade edilen hususların hiçbirisi suç değildir. Suç olsaydı bile bunlar ancak muhasebe işlemlerini gerçekleştiren çalışanların ihmalinden veya taksirinden kaynaklanan bir kısım yanlışlıklardan kaynaklanmış olabilir. Müvekillerimin söz konusu eylemlerden haberi dahi yoktur. Olamaz olması da beklenemez. Binlerce kişinin çalıştığı, Milyarlarca ciro yapan, muhasebe kayıtlarında onbinlerce işlemin gerçekleştiği bir şirkette, şirketin en üst düzey iki yetkilisi olan Müvekkillerimiz yönetim kurulu başkanı Akın İpek ile yönetim kurulu başkan yardımcısı Tekin İpek’in buradaki işlemlerden şahsen sorumlu olması imkan dahilinde değildir. Müvekkilerimizin işlemlerin bu şekilde yapılması konusunda vermiş olduğu herhangi bir talimat olduğu iddiası da yoktur, zaten böyle bir talimat da yoktur, olamaz.
3- Müvekillerimin işledikleri iddia edilen eylemlerle elde etmek istedikleri maddi menfaatin yani parasal değerin büyüklüğü söz konusu suçu kasten bilerek işleyip işlemedikleri hususunda en önemli veri olacaktır. Yani söz konusu sahte veya yanıltıcı belge yoluyla ne büyüklükte bir verginin eksik kaldığı hususu, fiilin bilerek işlenip işlenmediği konusunda önemli bir karine teşkil edecektir. Belgedeki meblağ ve işlem hacmi içindeki oranı daha da önemlisi, bu belge yoluyla ziyaa uğradığı öne sürülen vergi tutarının büyüklüğü ve vergi toplam performansı içindeki payı tek başına fiilin bilerek işlenip işlenmediği hususunda en önemli delil olacaktır. Ayrıca genel içerisinde sağlıksız belge sayısı sayısı da ( bu sayının fazlalığı yada azlığı), “bilerek” vasfını ön plana çıkaracaktır. Bu konuda ayrıntılı bilgi aşağıda yer almaktadır.
4-Kısaca Herhangi bir olayın tekrarlanma sıklığı, değer olarak yüksekliği veya işletmenin toplam işlem hacmi içinde oransal büyüklüğü genellikle o işlemlerin kasten yapılıp yapılmadığında karine olarak değerlendirilir. Sahte faturaların sayısı ile ihtiva ettiği miktarların, yürütülen faaliyetin toplam iş hacmi içindeki payı ancak bilerek kullanma konusunda müvekkillerimin kastı hakkında bir fikir verebilir. Somut olayda iş hacmi çok geniş ve yoğun bulunan müvekkillerimin işletmelerinde bulunan onbinlerce işlem ve belgeler arasından sadece ve sadece kötüniyetle bulunan ve gerçekte bunların bile suç teşkil etmediği sınırlı sayıdaki bir kısım işlem ve belgelere dayandırılarak genelin içerisinde zerre kadar yer teşkil etmeyen miktarların gündeme getirilmesi ve bununla suçlanması müvekkillerimin kasıtlı olarak hareket etmediklerinin ve dolayısyla suçun manevi unsurunun gerçekleşmediğinin en önemli göstergesidir.
5-Aslında söz konusu iddianame ile müvekillerim ihtiyaç halindeki kişilere yapmış oldukları yardımlardan, hayır ve hasenatlarından dolayı yargılanmaktadırlar. Başka bir ülke de olmuş olsalardı yapmış oldukları bu hayırlar nediyle ödüllendirilirlerdi. Ancak ne yazıkki bu gün müvekillerim en ağır bir şekilde, hukuka, kanuna, ahlaka ve vicdana aykırı olarak acımasız bir şekilde cezalandırılmaktadır.