Üçüncü kişilerin eylem ve faaliyetlerinden Müvekkillerimiz sorumlu tutulmaktadır.
Öncelikle daha önce izah ettiğimiz üzere, iddianamenin 2. Bölümünde yer alan kimselerin Müvekkillerimizle tek bağı Koza İpek grubu şirketlerinde çalışan olmalarıdır. İddinamede de başkaca bir bağlantı ve ilgi nde ortaya konulmamış, bu nedenle iddianame 2 bölümden oluşturulmuştur. Müvekkillerimiz, bu kimselerin de herhangi bir suç işlemediği ve masum olduğuna tereddütsüz inanmaktadır. Ancak bu kimselerle ilgili yargılamanın, usul hukuku kuralları, savunma hakkının herkes için kısıtlanmaması ve adil yargıalanma imkanı verilebilmesi için hiç bir ilgisi olması nedeniyle Müvekkillerin yargılamalarından tefrik edilmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte bu konudaki beyanlarımızı da özetle aşağıda sunmaktayız:
Üçüncü kişiler tarafından Müvekkillerimizin sahibi olduğu şirkette “Kimse Yok Mu?” Derneği adına kurban bağışı toplanmasından ve Koza Altın İşletmesi çalışanlarının Zaman gazetesi abone olmasından Müvekkillerimiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
15 nolu tutanakta Müvekkilimizin sahibi olduğu şirkette Kimse Yok Mu Derneği adına kurban bağışı toplandığı ve Koza Altın İşletmesi çalışanlarının Zaman gazetesi aboneliklerinin bulunduğu belirtilmiştir. Yukarıda da izah edildiği gibi “Kimse Yok mu?” Derneğine yardımda bulunmak ve Zaman Gazetesi’ne abone olmak suç olmayıp tamamen legal bir davranıştır. Bundan dolayı hiç kimse suçlanamaz. Hele hele Müvekkillerimiz üçüncü kişileri, şirket çalışanlarının bu eylemlerinden dolayı hiçbir şekilde suçlanamaz.
Üçüncü kişilerin ekonomik nedenlerden dolayı Müvekkillerimizin kamuya açık şirketlerinden hisse satın alması suç olarak kabul edilemeyeceği gibi bundan da sorumlu tutulamaz.
İddianamede yer verilen 8 nolu tutanakta, kişilerin ekonomik nedenlerden dolayı sevdiği veya değer verdiği güvenilir gördüğü kişilerin sahibi olduğu şirketten hisse senedi alması suç olarak nitelendirilmiştir. Dolayısıyla kişileri tanıdıkları marketten veya giyim mağazasında bir eşya alması bu anlayışa göre suç olarak vasıflandırılabilecektir. Oysa ki müvekkilimizin kendisine ait şirketten hisse senedi alınması hususunda herhangi bir kimseye tavsiye de bulunduğuna ya da baskı yaptığına dair hiçbir iddia bulunmamaktadır. Ne yazık ki bu tür hukuk mantığı ile mücadele etmek ve bu tür iddialara karşı savunma yapmak bir hukukçu olarak oldukça zor görünmektedir.
Müvekkillerim sahibi ve ortağı olmadığı STV ve STV Haberde yayınlanan bazı programların içeriğinden sorumlu tutulmak suretiyle onların aleyhinde algı oluşturulmaya çalışılmıştır.
2013 - 2015 yılları arasındaki Kanal Türk, Bugün TV, STV ve STV Haber'de yayınlanan bazı programlarda örgütünün propagandasını yapıldığına dair değerlendirmeleri içeren 25.08.2015 tarihli raporda yer alan tespitlere yer verilmiştir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Müvekkillerimiz STV ve STV haberin sahibi veya ortağı olmadığı halde bu bölümde bu yayın organlarının yayın politikaları ile ilgili değerlendirmeleri yer verilerek müvekkili aleyhine algı oluşturulmaya çalışılmıştır. Neden CNN Türk, Kanal D, HaberTürk gibi kanalların yayın politikalarına yer verilmemiş veya mukayese edilmemiştir?
Müvekkillerimin hissedarı olduğu Bugün TV ve Kanal Türk TV ve diğer yayın organlarının yayın içeriğinden hukuki ve cezai olarak hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Kendileri değil sorumlu müdür bu şirketlerde yönetim kurulu üyesi bile değillerdir.
Müvekkilim Bugün TV ve Kanaltürk TV ve diğer yayın organlarının hissedarı olmakla birlikte burada yapılan yayınların içeriğinden yayını yapanlar ve Genel Yayın Müdürü sorumludur. Kaldı ki bu yayın organları bağımsız bir şekilde basın, yayın ilkelerine ve mevzuatına uygun olarak tamamen gazetecilik faaliyeti yapmaktadır. Müvekkillerimin bu kurumların yayınlarına hiçbir şekilde müdahalesi olmamıştır. Bu husus basın ve yayın organlarının yetkili ve sorumlularına sorulabilir ve bunlar tanık olarak dinlenilebilir.
Yayın içerileri konusunda Müvekkilimizin hukuki ve cezai sorumluluğu bulunmamaktadır. Müvekkillerimiz medya şirketlerinde değil sorumlu müdür olmak yönetim kurulu üyesi bile değillerdir. Bu şirketlerin yönetimi profesyonel kadrolara emanet edilmiş ve uluslararası standartlarda kurumsal bir yönetim sağlanmaya çalışılmıştır.
Müvekkilimizi sevenler tarafından yönetildiği belirtilen (twitter.com.tr s r h t m s t f isimli) Twitter hesabından atılan twitlerden dolayı müvekkillerim suçlanamaz, itham edilemez ve bu twitler onlar aleyhine delil olarak kullanılamaz.
İdddianamede, müvekkilimizi sevenler tarafından yönetildiği iddia edilen ( twitter.com.tr s r h t m s t f isimli) Twitter hesabından "hoca efendinin bir tebessümüne tüm malımı bağışlarım bana eski matbaam yeter, hocam emredin neyim varsa infak edeyim "şeklinde ifadelerin Müvekkilimiz Akın İpek tarafından sarf edildiği iddia edilmiştir. Savcı yine somut hiçbir delile dayanmayan hayal ürünü soyut iddialarla müvekkilime isnatda bulunmuştur. Bu sözlerin hiçbiri Müvekkilim tarafından kullanılmamıştır Tamamen yalan ve asılsızdır. Nitekim Müvekkilimiz Akın İpek tarafından kendi Twitter hesabından uzun zaman önce bu husus açıklanmış, kendisinin böyle bir beyanı olmadığını ifade etmiştir.
Müvekkillerimin hissedarı olduğu “Bugün TV” ve “Kanal Türk TV” ve diğer yayın organlarının basın, yayın ve gazetecilik faaliyetleri ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde terör örgütü propaganda faaliyeti olarak değerlendirilmiştir. Bugün TV Genel Yayın Yönetmeni Tarik Toros'un Bugün TV'de programa çıkarılması örgüt propagandası olarak değerlendirilemez ve bundan dolayı Müvekkillerimiz sorumlu tutulamaz. Kaldı ki bu hususta yayınların içeriği ortaya konulmamış, somut olarak neyin, nasıl ve ne şekilde örgüt propagandası olarak kabul edildiği ispat edilememiş, soyut iddiada bulunularak algı oluşturulmuştur.
Bugün TV genel yayın yönetmeni Tarik Toros'un Bugün TV'de programa çıkarılması dahi örgüt propagandası olarak verilmiş; ancak yayınların içeriğinden hiç bahsedilmemiştir Bu durum inanılacak gibi değildir. Düşünün bir şirketin genel müdürü veya CEO'su o şirkette konuşma yapamayacak veya toplantı düzenleyemeyecek! Böyle bir hukuk mantığı nasıl iddianameye girer ve kişileri suçlama aracı olarak kullanılır anlamak mümkün değil.
Müşahhas hiçbir isim ve unvan verilmeden Turgut Özal Üniversitesi öğretim üyesi olarak çalışanların 2014 yılında programlara konuk edildiği ve bu kişilerin açıklamalarına yer verilmesi suretiyle örgüt propagandası yapıldığı gibi soyut, ispatlanmamış iddialarda bulunularak müvekkillerim haksız olarak suçlanmıştır.
Turgut Özal Üniversitesi öğretim üyesi olarak çalışanların 2014 yılında programlara konuk edildiği ve bu kişilerin açıklamalarına yer verilmesi suretiyle örgüt propagandası yapıldığı belirtilmiştir. Ancak kimin, hangi açıklamaları (içeriği belirtilmeden ve gösterilmeden), ne suretle, ne şekilde, ne zaman, kim tarafından yer verildiği somut olarak ifade edilememiştir. Hiç bir kişinin ismi verilmeden adı geçen üniversitede görev yapan tüm öğretim elemanları örgüt üyesi kabul edilerek, bu kişilerin programa davet edilmesi suç olarak nitelendirilmiştir
Ayrıca ilgili savcı bu üniversite çalışanlarının, kesinleşmiş hiçbir yargı kararı olmaksızın, terörist ve suçlu ilan etmek suretiyle masumiyet karinesini ihlal etmiş ve suçluluğu ispat edilmemiş kişilere suç isnadında bulunarak suç işlemiştir.
Müvekkillerimizin yapmış olduğu yardım ve bağış faaliyetlerinin (Okul yapmak ve kurban bağışında bulunmak) Bugün TV’de yayınlanması bir örgüt propagandası faaliyeti olmayıp, tamamen habercilik ve gazetecilik faaliyetidir.
İddianamede, Bugün TV'de "Koza Holding yönetim kurulu başkanı Akın İpek “Kimse Yok mu?” Derneği'ne bin kurban bağışladı", "Akın İpek'in annesi Melek İpek Eğitime bir katkı daha yaptı Kahramanmaraş'ta 15 milyon TL İlköğretim Okulu yaptırdı", "Melek İpek Kahramanmaraş'ta bir buçuk milyon TL ye bir ilk okul yaptırdı" şeklinde devam eden yayınlarla örgüt propagandası yapıldığı belirtilerek, Bugün TV'nin örgütsel faaliyette bulunduğu anlatılmaya çalışılmıştır.
15 milyon TL ve 1,5 milyon TL ye Kahramanmaraş'ta 2 ilkokul yaptırmak hangi örgütün propagandasıdır? Burada Melek İpek'in 16 ,5 milyon TL harcayarak fakir öğrencilerin okuyabileceği 2 okul yapması ve bunları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağışlaması nasıl suç olarak nitelendirilebilir? Bunun haber olarak yapılması nasıl suç olarak vasıflandırılır anlamak mümkün değil.
Yine Bakanlar Kurulu kararı ile kamu yararına dernek olarak kurulan ve o dönemin Başbakanı Recep Tayyip Tayyip Erdoğan'ın yardım yapılması için teşvik edip bazı TV kanallarında halkı yönlendirdiği Kimse Yok Mu Derneği'ne 1000 kurban bağışlama ve bunun haber yapılmasını örgüt propagandası olarak nitelendirilmesi kabul edilemez bir iddiadır. Bu faaliyetler suç olarak nitelendirilemez. Ancak bu faaliyetleri suç olarak nitelendirmek görev suçudur ve masum insanlara karşı suç isnadıdır.
TCK 2. Maddesinde düzenlenen "kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanmaz" hükmü, ceza hukukunun temel prensibi olan kanunsuz Suç ve Ceza olmaz ilkesidir. Dolayısıyla hiçbir kimse kanunun suç saymadığı bir fiil nedeniyle cezalandırılamaz.
Bu nedenle yasalarla kurulmuş ve denetime tabi tutulmuş Kimse Yok Mu Derneği'ne bağışta bulunmak, ülkede yürürlükte bulunan yasalara uygun olarak üniversite kurmak ve eğitim faaliyetlerinde bulunmak, yine RTÜK tarafından faaliyetine izin verilen ve denetlenen görsel medya sahibi olmak suç değildir ve bundan sonra da suç olmayacaktır.
Bugün ve Kanal Türk Tv de yapılan ve tamamen gazetecilik faaliyeti olan bir kısım haber ve yorumlar terör örgütü propagandası olarak değerlendirilemez. Zira söz konusu haber ve yorumlar “Terör Örgütü Propagandası suçu” işlenmiş olarak kabul edilemez. Çünkü suçun hukuki unsurları oluşmamaktadır.
Propaganda insanların fikir davranış ve tercihlerini etkilemeye yönelik önceden planlanıp hazırlanmış mesaj ve açıklamalardır. Propaganda tarafsız bilgi sağlamak yerine kendi kitlesini ve mümkün olan çoğunluk da diğer insanları etkilemek amacı taşır. Propaganda kitleleri hedef alır. Terör örgütünün propagandasını suçu 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu 7 /2 maddesinde düzenlenmiştir. 6459 sayılı yasanın 8. Maddesi ile TMK. 7/2 maddesinde değişiklik yapılmıştır. TMK 7/2 Maddesinde "terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapan kişinin ... basın yayın yoluyla işlenmesi halinde ..." terör örgütü propagandası suçu düzenlenmiştir. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şiddeti teşvik edici nitelikte olmayan açıklamaları ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmiştir. Dolayısıyla Terörle Mücadele Kanunu 7. maddesi düzenlemesi yukarıda belirtilen değişiklikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi standartlarına uygun hale getirilmiştir. Bir başka ifade ile şiddet, silahlı ayaklanma, İsyan çağrısı içermeyen açıklama ve propagandalar ifade özgürlüğü kapsamında mütalaa edilecektir. (Prof. Dr Ersan Şen)
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler çerçevesinde, iddianamede yer verilen terör örgütü propagandası iddiaları değerlendirildiğinde, yasal derneklere kurban bağışı yapmanın, okul yaparak Milli Eğitim Bakanlığı'na bağışlamanın TVde yayınlanması örgüt propagandası olarak nitelendirilmiştir. Bu değerlendirmenin, TMK 7/2 ve AİHM kararları karşısında tam bir hukuksuzluk olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.
Para bağışı ve okul yapımını cebir ve şiddet kavramı ile bir araya getiren bir hukuk ve adalet anlayışına karşı yapabileceğimiz tek şey, bu hukuksuzlukların sona erdirilmesini Sayın yargıçlardan talep etmektir.
Sığınacağımız son liman yasalara riayet eden vicdan sahibi yargıçlardır. Her şeye rağmen sayın yargıçlarında iddianame olarak nitelendirilen ancak hukuki mantık ve nitelendirmeden yoksun hukuksuzluklar manzumesinin fark ederek buna dur diyecek ve Müvekkillerimizin suçsuz olduğunu ilan etmelerine inanmaktayız.
İlgili savcı tarafından örgüt propagandası olarak kabul edilen haber ve yorumları bu perspektiften inceleyecek olursak:
-
Örgüt propagandası olarak özellikle de Bugün TV ve Kanaltürk TV de konuk olan emniyet mensupları ile gazetecilerin hakkında örgüt üyesi olduklarına dair iddialar olduğunu, bu kişiler le ilgili yayın yapmak suretiyle örgüt propagandası yapıldığı şeklinde akıl sınırlarını zorlayan iddialarda bulunulmuştur. Öncelikle, yukarıda belirttiğimiz gibi cebir ve şiddet çağrısı içermeyen açıklama ve yayınlar Terörle Mücadele Kanunu 7/2 Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihatlarına göre ifade özgürlüğü kapsamında olup, suç teşkil etmemektedir. Kaldı ki, bu kişilerin hiçbiri “FETÖ” üyesi olmak suçundan haklarında kesinleşmiş bir mahkeme kararı verilen kişiler de değildir. Dolayısıyla masumiyet karinesi gereğince hukuken masum olarak kabul edilen kişiler hakkında gazetecilik faaliyeti yapmak hiçbir zaman hiçbir şekilde suç olarak kabul edilemez.
-
İddinamede Sayfa 97 de, Müvekkillerimizin sahibi olduğu Kanaltürk TV'de müvekkilime yapılan bir haksızlığı (müvekkilimin kendisine yaptığını evin Fethullah Gülen'e yapılmış gibi bazı yayın organlarında gösterilmek suretiyle iftirada bulunulması) gündeme getirmeyi örgütün propagandası olarak nitelendirilmiştir. Bu nasıl propaganda olabilir? Bu olsa olsa yalan haberi yapan TVnin yayınlamadığı tekzip metninin bu TV de yayınlanarak iftiraların önüne geçmektir. Yani savunma ve düzeltme hakkının kullanılmasıdır.
-
İddinamede Sayfa 98- 99 da, Bugün TV'nin yaptığı tamamen gazetecilik faaliyeti olan yayınlarla devletin hedef gösterildiği ve böylece suç islendiği ifade edilmiştir. Iddinameyi düzenleyen savcıya göre, iktidar partisini eleştirmek büyük bir suç olarak nitelendirilmiştir. Bir haber programında iktidar partisinin icraatlarının eleştirilmekten daha doğal ne olabilir ki? İktidar partisini eleştirmek ne zamandan beri demokratik bir hukuk devletinde suç olarak kabul edilmektedir? TCK nın yada özel ceza yasalarının hangisinde ve iktidar partilerini eleştirme yasağı ve hatta bunun suç tekil ettiğine dair bir hüküm bulunmaktadır? Bu mantıkla hareket edildiğinde muhalif siyasi partilerin hepsi hemen hemen her gün hatta meclis çatısı altında terör faaliyeti yapmakta olup cezalandırılmaları gerekmektedir.
-
Savcının iddianameye delil olarak koyduğu bir haber başlığı, müvekkilimiz hakkında delil bulmakta ne kadar zorlanıldığını açıkça ortaya koymaktadır. "RTÜK skandal bir karara imza attı. Kanaltürk'ün ulusal yayın lisansını bölgesele çevirdi" seklindeki ifadelerle, Müvekkillerimizin sahibi olduğu Kanaltürk ile ilgili bir haksızlığı yine kendisinin sahip olduğu başka bir kanalda dile getirmesi bir suç delili olarak ortaya konulmuştur. Tüm hukuk kavramları altüst edilmiş olup burada nasıl bir mantık ve hukuk anlayışıyla hareket edildiğini anlamış değiliz!
-
Yukarıda da ifade edildiği üzere iddianame ve eklerinde bir kısım gazetecilik faaliyetleri Müvekkillerimiz aleyhine suç olarak kabul edilmiştir. Burada bazılarını örnek vermekle yetineceğiz: “Sağlık Bakanlığı'ndaki görevden alma furyasının ayrıntıları netleşmeye başladı", “Milli Eğitim Bakanlığı'nda fişleme skandalının mimarlarından olduğu öne sürülen Efkan Ala'nın kardeşi Atıf Ala Teftiş Kurulu başkanlığına atandı","Dünya Türkiye'deki hukuk skandalını konuşuyor", "Kimse Yok Mu Derneği'nin yardım toplama yetkisi bakanlar kurulu kararı ile iptal edilecek", "Adana'da MİT'e bağlı tırlarda arama karar veren Savcı Aziz Takçı’nın HSYK tarafından yetkileri alındı” şeklindeki yüzlerce aynı mahiyetteki başlıklar, suç olarak nitelendirilmiştir. Bu vahim durum karşısında hukuken bir şey söylemeye gerek olmadığı kanaatindeyiz.
-
İddinamenin 105. Sayfasında sonuç kısmında; Bugün TV, Kanaltürk, STV, STV Haber kanallarında yayınlanan programlarda, özellikle 17 Aralık sürecinden sonra yapılan operasyonlar hakkında yanlı, devleti hedef gösteren, soruşturmayı yapan emniyet mensuplarını aşağılayıp tehdit eden yayınlarla algı oluşturulmaya çalışıldığı ifade edilerek Müvekkilimize isnatta bulunulmuştur.
Öncelikle STV ve STV Haber kanalının müvekkilim ile hiçbir ilgisi olmadığı halde, Savcı emniyet tarafından kendisine sunulan raporu suçun şahsiliği ilkesini göz ardı ederek doğrudan iddianameye eklemiştir. Adı geçen medya organlarının yayınlarında emniyet ve yargı mensuplarına aşağılandığı tehdit edildiğini beyan etmiştir Ama bu yayınlar ile ilgili olarak tehdit ve hakaret davası açan ve bu davaların sonucu verilen bir tane dahi mahkeme kararından söz edilmemiştir. Diğer örneklerde görüldüğü gibi hiçbir somut delile dayanmayan ifadelerle Müvekkilerimizin iddinamede suçlanması alışkanlık haline getirilmiştir
-
İddinamede 113 nolu sayfada, 4 ayrı kanalda aynı kelime ve aynı içerik kullanılarak yapılan haberler bu kanalların koordineli olarak hareket ettiklerini gösterdiğini belirtmiştir. Böyle bir durum yoktur. Aynı gündemle ilgili haberlerin içerik olarak benzemesi normaldir, ama haberlere bakıldığında görüleceği üzere hepsi birbirinden bağımsız orijinal haberlerdir. Herhalde ilgili savcının, Müvekkillerimizin sahibi olduğu kanalları şu anda mevcut iktidar yanlısı kanallar ile karıştırdığı anlaşılmaktadır. Zira iktidar yanlısı medyadaki yayın organlarının tamamında manşetler ve hatta haber içerikleri kelimesi kelimesine aynı olup, aynı kaynaktan gelen haberlerle hareket edildiği görülmektedir.
-
İddinamede 114 - 229 sayfalar arasında Bugün ve Millet gazetelerinde yer alan bazı haber ve köşe yazılarından ibaret ve tamamen gazetecilik faaliyetleri ile ilgili iddianamede yapılan değerlendirmeler, tamamen hayal ürünü ve komplo teorilerinden ibarettir. Hiçbir hukuki değer ifade etmemektedir.
İddianamede örgüt propagandası olarak kabul edilen haber ve yorumlarla ilgili olarak bu güne kadar mahkemeler tarafından verilmiş hiçbir el koyma, dağıtım ve satış yasağı bulunmamaktadır. Dolaysıyla bu haber ve yorumlar örgüt propagandası değil tamamen bir gazetecilik faaliyetidir.
Öte yandan basın suçları ile ilgili düzenlemeler, Basın Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve diğer ilgili mevzuatlar da yer almıştır. Yazılan bir yazıda hakaret tehdit ve şiddete çağrı içeren beyanlar olması veya terör örgütünün propagandası niteliğinde bulunması halinde İlgili yazıyı kaleme alan ve sorumlu Yazı İşleri Müdürü hakkında yasal gereğine tevessül edilir. Onun da ötesinde terör örgütünün propagandasını yapan yayınlara Basın Kanunu 25/2 maddesi uyarınca el konulup dağıtım ve satışı yasaklanabilir Oysa ki ilgili savcının yaklaşık iddianamede 115 sayfa olarak yer verdiği bine yakın yazı ve haberlerden dolayı mahkemeler tarafından verilmiş hiçbir el koyma, dağıtım ve satış yasağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla belirtilen yazıların hiçbirini yargı mercileri suç olarak nitelendirmemiş ve işlem yapma ihtiyacı duymamıştır. Basın Kanunu 26. Maddesi uyarınca hak düşürücü süresi dolmuş bahse konu yazılarda sanki örgüt propagandası yapılmış gibi suç isnadında bulunulmuştur.
Diğer taraftan, Terörle Mücadele Kanunu 7/2 Maddesi uyarınca şiddete çağrı içermeyen hiç bir yazı suç teşkil etmez ve ifade özgürlüğü kapsamındadır. Suç teşkil etmeyen bu mahiyetteki yazılarla bir örgütün propagandasını yapılması da hukuken mümkün değildir.
Ayrıca bu yazılar ile ilgili Müvekkilerin hiçbir sorumluluğu bulunmamaktadır. Zira söz konusu yayın gruplarının hiçbirini yönetiminde müvekkilim ve ailesi yer almamaktadır. Medya kuruluşlarının hepsinin yönetimi profesyonel kişilere emanet edilmiştir. Hukuki ve cezai açıdan Müvekkillerin sorumlu tutulması mümkün değildir.
Bugün ve Millet gazeteleri ile Bugün TV ve Kanaltürk TV hakkında hazırlanmış tespit ve değerlendirme raporları, “kes, kopyala, yapıştır” yöntemi ile iddianameye eklenerek, suç teşkil etmeyen ve hukuki hiçbir değeri olmayan nitelendirmelerle sayfa sayısı çoğaltmış, müvekkillerim hakkında algı oluşturulmak ve dolayısıyla mahkeme ve kamuoyu yanıltılmak istenmiştir.
Savcı, Bugün ve Millet gazeteleri ile Bugün TV ve Kanaltürk TV hakkında hazırlanmış tespit ve değerlendirme raporlarını, “kes, kopyala, yapıştır” yöntemi ile iddianameye koyarak, suç teşkil etmeyen ve hukuki hiçbir değeri olmayan nitelendirmelerle sayfa sayısını çoğaltmıştır.
Yukarıda belirttiğimiz tüm değerlendirmeler çerçevesinde, müvekkillerimize izafe edilen fiillerin hiçbiri yürürlükte bulunan yasalara göre suç olmadığı gibi ödüle layık görülecek nitelikte davranış ve eylemlerdir.
Dostları ilə paylaş: |