dil felsefesi, genel olarak insanın dili kullanma etkinliğini inceleyen felsefe dalı. Özellikle 20. yüzyılda felsefenin önemli alanlarından biri haline gelmiştir.
Dil felsefesinin sınırları çizilirken, arala- nnda sıkı bir etkileşim olmakla birlikte, temelde ayn bir düşünce etkinliğine işaret eden dilbilimsel felsefe ile farkının belirtilmesi gerekir. Dilbilimsel felsefe, dilden yola çıkarak felsefe sorunlarını çözmekte kullanılan bir yöntem olarak tanımlanırken, dil felsefesi yalnızca bir yöntem olmayıp bağımsız bir inceleme alanıdır.
Felsefe tarihinde Platon, Aristoteles, John Locke, David Hume, John Stuart Mili, Immanuel Kant gibi filozoflar dil felsefesi alanı içine girebilecek çalışmalar yapmışlardır. Bağımsız bir alan olarak dil felsefesinin kurucusunun Wilhelm von Humboldt olduğu kabul edilir. Ama dil felsefesinin asıl gelişimi 20. yüzyılda olmuştur. Gottlob Frege'nin 19. yüzyılın sonlarındaki çalışma- lan, 20. yüzyıİda Bertrand Russell ve Lud- wig Wittgenstein'ın katkılarıyla dil felsefesinin temelini oluşturmuştur.
Wittgenstein'ın çalışmalarıyla başlayan çizgi, Rudolf Carnap'a, Bertrand Russell'a, Willard Ouine'la öğrencisi Davidson'a kadar uzanır. "Bir önermenin doğruluk koşullan nelerdir?" sorusundan yola çıkan bu çizginin ele aldığı temel konu anlam ile doğruluk arasındaki ilişkidir. Wittgenstein' ın Tractatus Logico-Philosophicus (1921; Trac- tatus Logico-Philosophicus, 1985 ve 1986) adlı yapıtı, "anlamın resim kuramı" adını alan görüşe kaynaklık etmiştir. Tümcelerin, resimler gibi, olgulan temsil ettiğini ileri süren bu görüşten mantıkçı olgucular önemli biçimde etkilenmiştir. İki dünya savaşı arasında Viyana'da bir grup düşünür doğrulama ilkesini, anlamın kavranması için temel bir sorun haline getirdiler ve "bir önermenin anlamı, onu doğrulama yöntemidir" savını ileri sürdüler. Bu düşünürler analitik-sentetik önermelerle, normatif-de- ğerlendirici önermeler ayrımını benimsediler ve anlam taşıyan önermelerin ya analitik ya sentetik olduğunu, mantıksal ve deneysel yöntemlerle doğrulanamayan ve yalnızca duygu ve heyecanları açıklamaya yarayan etik ve estetik alanındaki önermelerin ise ikinci sınıf ve duygusal türden bir anlam taşıdığını kabul ettiler. Bu gruptaki filozoflardan Quine, analitik ve sentetik önermeler arasında yapılagelen ayrıma karşı çıkarak, anlamın geleneksel kavranış biçimini reddetti; bunun yerine dilin davranışsal kavranışı görüşünü benimsedi.
Dil felsefesi içindeki bir ikinci çizginin başlatıcısı da gene Wittgenstein'dır. J.L. Austin, G. Ryle, H.P. Grice, P.F. Straw- son, J.R. Searle'den oluşan bu grup, dili insan davranışının bir parçası olarak görür ve daha çok dilsel kullanım sorunlarına yönelir. Bu grubun ileri sürdüğü temel soru "Bir kişi konuştuğu zaman, anlam ve kullanım ya da anlam ve yönelimler arasındaki ilişki nedir?" biçiminde dile getirilmiştir. "Dünya ile dil arasındaki ilişki nedir?" sorusunu reddetmeyen bu düşünürler soruyu daha geniş bir bağlam içinde ele alıp "dilsel davranış nasıl bir davranıştır?" biçiminde ortaya atarlar. Bu yaklaşımın ardında "dilin dünya ile olan ilintisi, insanların bu ilintiyi nasıl kurduklarına bağlıdır" dü-
151 Dilâçar, Agop
şüncesi yatar. Bu düşüncenin temel kavramı ise "konuşma eylemi"dir.
Dil felsefesi geleneği içinde bir üçüncü çizgi, dilbilimi temel alan görüştür. Özellikle 1950'lerden sonra gelişen ve önem kazanan bu yönelimin en önemli temsilcisi Noam Chomsky'dir. İnsanı sözdizimsel bir hayvan olarak tanımlayan Chomsky'nin dili ele alışının özünde, sözdizimi incelemesi yatar. Chomsky'nin sözdizimsel anlayışına göre dilin sözdizimsel kuramı, yalnızca sözdizimsel köklerden yola çıkarak işlenmelidir. Kuram ortaya konurken, bu biçimlerin ne anlama geldiği ya da insanların bunları nasıl kullandığı belirtilmemelidir. Chomsky, dilin amacının bildirişim olduğu düşüncesini yadsır. Dilin özünün sözdızim olduğunu, bu sözdizim biçiminin insanda programlı olarak bulunduğunu ve dil felsefesinin inceleme alanının bu sorunla sınırlı olması gerektiğini düşünür.
Günümüzde felsefenin hemen her dalında dille ilgili sorunların önemli, en azından başlangıçta ele alınması gereken sorunlar olduğu kabul edilmektedir. Ama dil felsefesi bağımsız bir araştırma alanı olarak henüz çok yenidir. Gene de, dilbilimsel konuların kazandığı yaygın ilgi doğrultusunda, dil felsefesi de yoğun bir biçimde işlenmektedir.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Binası,
Bruno Taut'un Ankara'da 1936-38 arasında gerçekleştirdiği yapı. Ayrıca bak. Taut, Bruno.
Dostları ilə paylaş: |