Dış lastik bak lastik



Yüklə 2,3 Mb.
səhifə1/25
tarix08.04.2018
ölçüsü2,3 Mb.
#47893
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25

kireçlenme sonucunda annenin ölümüne yol açabilir.

dış lastik bak. lastik



dış salgıbezi, salgısını bir kanal aracılığıyla vücudun iç ya da dış yüzüne boşaltan salgıbezi; bu özelliğiyle, salgısını doğrudan dolaşım sistemine boşaltan iç salgıbezinden ayrılır. Ayrıca bak. gözyaşı bezi; ter bezi; tükürük bezi; yağ bezi.

dış ticaret hadleri, bir ülkenin ihraç ve ithal ettiği malların fiyatları arasındaki ilişki. Bir ülkenin ihraç ettiği malların fiyatı, ithal ettiği malların fiyatına oranla yükseliyorsa bu ülkenin dış ticaret hadlerinin olumlu yönde geliştiği söylenir. Bu durumda, ihraç edilen her birim mal karşılığında daha fazla ithalat yapılır. Dış ticaret hadleri, ticareti yapılan malların dünya piyasalarındaki arz ve talebine bağlıdır ve uluslararası ticaretten doğan kazançların ticarete katılan ülkeler arasındaki dağılımını gösterir. Kavram olarak ülke ekonomisinin tarım ve imalat sanayisi gibi farklı sektörlerine de uygulanabilir.

Bir ülkenin dış ticaret hadlerinde ortaya çıkan ani bir değişme (örn. hammadde ihracatçısı bir ülke için bu malların fiyatlarının büyük oranda düşmesi), eğer bu ülke mamul madde ve sermaye mallan ithalatı için ihracatından kazanacağı dövizlere bağımlı ise, ciddi sorunlara yol açar. Dış ticaret hadleri hareketliliklerini açıklamak amacıyla değişik kuramlar ileri sürülmüş, ama bunlar dış ticaret istatistiklerinin incelenmesiyle doğrulanmamıştır. En yaygın ve siyasal açıdan önemli kuramlardan biri, dış ticaret hadlerinin azgelişmiş ülkelerin aleyhine gelişme eğiliminde olduğudur. Bunun nedeni, azgelişmiş ülkelerin ağırlıklı olarak hammadde ihraç etmeleri ve gelişmiş ülkelerden büyük ölçüde mamul madde ithal etmeleridir.



dış yardım, bir ülkeye destek olmak için dışardan yapılan uluslararası kaynak aktarımı. Dış yardımın uluslararası niteliği bu aktarımların bir hükümetle başka bir hükümet (iki taraflı) ya da hükümetler arası kuruluşlarla hükümetler arasında (çok taraflı) resmî düzeyde gerçekleşmesinden kaynaklanır. Ticari aktarımlara göre daha elverişli koşullar taşıyan dış yardım, gelişmiş ülkeler ile azgelişmiş ülkeler arasındaki ilişkilerin belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Dış yardıma konu olan kaynaklar para, mal, hizmet, bilgi ya da teknoloji olabilir.

Veriliş amaçları ve kullanım alanları açısından dış yardım, ekonomik ve toplumsal kalkınmaya yönelik yardımlar ve askeri yardımlar olmak üzere ikiye ayrılır. Bununla birlikte askeri yardımların savunma harcamalarına yönelecek iç kaynakların bir bölümünü serbest bırakması nedeniyle ekonomik ve toplumsal kalkınmaya dolaylı olarak katkıda bulunduğu da öne sürülmüştür.

Dış yardım aktarımları biçimsel olarak bağış, kredi ve teknik yardımlardan oluşur. Bağışlar geri ödemesi olmayan aktarımlardır. Dış yardım kredileri, borç yaratan aktarımlar olmakla birlikte daha "yumuşak" mali koşullar içerir. Bunlar uzun vadeli, düşük faizli ve ödemesiz süresi daha uzun kredilerdir. Teknik yardımlar ise genellikle karşılıksız hizmet, bilgi ya da teknoloji aktarımlarından oluşur.

Dış yardımın bir başka özelliği de aktarımın "bağlı" olup olmama koşuludur. Bağlı yardımlar, kredileri veren ülkenin mal ya da hizmetlerinin satın alınmasını gerektirebileceği gibi (kaynaktan bağlı yardım), veren ülkenin ya da kuruluşun onayladığı bir projenin (projeye bağlı yardım) ya da bir ekonomik programın (programa bağlı yardım) uygulanmasını öngö'rebilir. Kaynaktan bağlılık genellikle iki taraflı yardımlarda, proje ve programa bağlılık ise çok taraflı yardımlarda görülür. Bağlı olmayan yardımlar herhangi bir sınırlama olmaksızın kullanılabilir.

Önceki dönemlerde özellikle askeri alanda benzer uygulamalar bulunmakla birlikte, günümüzdeki anlamıyla dış yardım II. Dünya Savaşı'ndan sonra Truman Doktrini(*) ve Marshall Planı(*) çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Avrupa ülkelerinin savaş yıkımına uğramış ekonomilerini yeniden kurmaya ve Soğuk Savaş koşullarında azgelişmiş ülkelerde SSCB'ye karşı hükümetlere ekonomik destek sağlamaya yönelik ABD kaynaklı bu yardım programları, temelde siyasal amaçlı aktarımlardı. Soğuk Savaş'ın tırmanma dönemi olan 1950'lerde dış yardım ABD ile SSCB arasında azgelişmiş ülkeleri kendi saflarına çekebilmek için bir rekabet aracı haline gelirken, askeri yardımlar ön plana çıktı. 1960'larm başında ise azgelişmiş ülkelerde sermaye birikimi eksikliğinin dış tasarrufların aktarımıyla kapatılması, dış yardım kuramlarının temel öğesi oldu. Bunun yanı sıra, aynı dönemdeki bağımsızlık hareketleri sonucunda çok sayıda yeni devlet ortaya çıkarken, eski sömiir-

geci devletler de yaptıkları dış yardımın hemen tamamını eski sömürgelerine yönelttiler.

Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte ikili yardımlar eski önemini yitirmeye başlarken Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) gibi hükümetler arası kuruluşların çok taraflı yardımları artmaya başladı. Batı kaynaklı dış yardımların kurumsallaşması yönünde adımlar atıldı. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) içinde kurulan Kalkınma Yardımları Komitesi (DAC), ikili dış yardımların önemli bir bölümünün eşgüdümünü üstlenen bir kuruluş oldu. Çok taraflı yardımlar alanında en önemli rolü Dünya Bankası oynamaktadır. Ayrıca, Amerika Kıtası Kalkınma Bankası (1959), Afrika Kalkınma Bankası (1964) ve Asya Kalkınma Bankası (1965) gibi bölgesel kalkınma bankalarının önemi de gittikçe artmaktadır. Avrupa Topluluğu çerçevesinde çok taraflı yardımlar için Avrupa Kalkınma Fonu ve Avrupa Yatırım Bankası etkinlik göstermektedir. Ayrıca, 1990'ların başında Doğu Avrupa ülkelerine piyasa ekonomisine geçiş ve ekonomilerini yeniden yapılandırma konu-

111 dişavurumculuk

sunda yardımcı olmak amacıyla Dünya Bankası'na benzer bir Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası kurulmuştur.

dışadönüklük, İsviçreli psikiyatri bilgini Cari Jung'un kuramına göre, dikkat ve ilgi çekme güdüsü ile dış uyaranlara (özellikle başka insanlara) yanıt verme eğiliminin biçimlendirdiği kişilik özelliği. Aşırı dışadö- nük kişi, toplumca benimsenme dürtüsüyle eylem ve düşüncelerinde bağımsızlığını yitirerek, toplumun yargılarına aşırı bağımlı ve saldırgan duruma gelebilir. Jung'dan sonraki araştırmacılar, hiç kimsenin tümüyle dışadönük ya da içedönük olarak tanımla- namayacağını ve insanların büyük bölümünün Jung'un bu iki tiplemesi arasında yer aldığını öne sürmüşlerdir. Karş. içedö- nüklük.

"Oduncu", Maurice de Vlaminck'in dışavurumcu anlayışla gerçekleştirdiği bir yağlıboya çalışması, 1905

Anadolu Yayıncılık Arşivi
dışavurumculuk, ekspresyonizm olarak da bilinir, aşırı öznellikle şiddetli duygulara yer veren ve herhangi bir alanda anlatım olanaklarının sınırını zorlayan sanat akımı. 1900-35 arasında özellikle Orta Avrupa'da gelişen akım, doğayı ve toplumu nesnel bir bakış açısıyla betimlemeye karşı çıkarak, öznel ya da içsel gerçeğin yansıtılmasını savunmuştur. Özellikle Almanya'da sanat

dallarının hepsinde etkili olmuş, sanatta, hem de toplumda kabul edilmiş biçim ve geleneklere bir başkaldırı niteliği taşımıştır. Alman dışavurumcuları ordu, okul, ataerkil aile ve imparatorluk gibi kurumların yerleşik otoritesine karşı çıkmış, toplum dışına itilmiş yoksulların, ezilmişlerin, akıl hastalarının, sokak kadınlarının ve eziyet edilen gençlerin yanında yer almışlardır. Akım, özellikle yaratıcı yetenekteki sanatçılara yeni bir düzenin ve yeni bir insanın yaratılmasında öncülük yapma gibi yüce bir görev yüklemiştir.

Eski dönemlere ait sanat ürünlerinde, naif ve ilkel sanatta ve çocuk resimlerinde ilk belirtileri görülen dışavurumculuk, en yetkin ve güçlü anlatıma görsel sanatlarda kavuştu. Çizgi ve renk doğadan bağımsız kılınarak duygusal tepkileri yansıtmak amacıyla olabildiğince özgür bir biçimde kullanıldı.Kalın boya hamuru, yoğun renk, karşıt değerler ve biçimleri bozma (deformas- yon) hem Fransız, hem de Alman dışavurumculuğunun en tipik özellikleri oldu. Örneğin Fransa'da fovistler, van Gogh, Gauguin, Seurat ve Cezanne gibi dört büyük ard izlenimcinin doğalcılık karşıtı eğilimlerini benimsediler. Henri Matisse,

dışık 112



Albert Marquet, Maurice de Vlaminck, Andre Derain, Raoul Dufy, Kees van Dongen ve Georges Rouault'dan oluşan fovistlerin, 1905-10 arasında Salon des In- dependents (Bağımsızlar Salonu) ve 1905- 14 arasında Salon d'Automne'da (Güz Salonu) açtıkları sergilerde yer alan parlak renkli resimleri, burjuva Fransız toplumuna birer saldırı gibiydi (bak. fovizm). Aslında Rouault'un dışındaki öbür fovistler ruhsal bir bunalımı yansıtmaktan çok, yeni renk uyumlarının peşindeydiler. Dışavurumculuk akımı içinde kısa bir süre yer alan başka Parisli sanatçılar arasında Pablo Picasso, Georges Braque, Robert ve Sonia Delau- nay, Joan Mı'ro ve Marc Chagall vardı. En sürekli ve ısrarlı Parisli dışavurumcu ise, geliştirdiği yoğun duygusal anlatım ve çılgınca bir boyama düzeninin egemen olduğu üslubuyla Chaim Soutine idi. Dışavurumculuk bir akım olarak Almanya'da I. Dünya Savaşı öncesinde gelişmeye başladı. 1905'te Dresden'de kurulan ve Ernst Ludwig Kirchner, Erich Heckel, Kari Schmidt-Rottluff, Max Pechstein, Emil Nol- de gibi sanatçılardan oluşan Die Brücke(*), yaşama ve sanata yeni bir yaklaşım biçimi yaratmak için oluşturulmuş, "cemaat" benzeri bir gruptu. Norveçli dışavurumcu Ed- vard Munctı'un hastalıklı, karamsar resimleri, Nietzsche, Walt Whitman ve August Strindberg gibi şair ve yazarların yapıtları, bu grup üzerinde güçlü etkiler bıraktı. Die Brücke ressamları kaba ve ilkel vahşi renkler, kalın, bazen çapaklı, yer yer de eski Alman ağaç baskılarım anımsatan çizgiler kullandılar. Bir yandan da ağaç baskı sanatını yeniden canlandırarak bu teknikle oymabaskılar yaptılar. Resimlerinin çoğu kabaca bir adiliğin ve çağdaş yaşamdan duyulan umutsuzluğun ifadesiydi; ya da bu yapıtlar, Nolde'de olduğu gibi ilkel bir anlatım aracılığıyla tinsel arayışı yansıtıyordu. Der Blaue Reiter(*) adlı grubun ilk üyeleri Rus Vassili Kandinsky ve Alexey von Jaw- lensky ile Alman Franz Marc, Gabriele Münter, August Macke ve İsviçreli Paul Klee idi. Topluluk olarak çağdaş yaşamın çelişkile- riyle Die Brücke kadar daha az ilgilenmiyorlar, daha çok sanatın biçimsel sorunlarına yöneliyorlardı. Oldukça esnek kurallarla bir araya gelmişlerdi ve resimlerinde doğanın arkasındaki tinsel gerçeği ortaya çıkarmayı amaçlıyorlardı. Grubun önderi Kandinsky, renk ve çizgi aracılığıyla insanın tinsel yanlarını ortaya çıkaran çalışmaları ile temsili olmayan, salt soyut sanatın itici gücünü oluşturdu. Viyanalı Egon Schiele ile Oskar Kokoschka da dışavurumculuğun gelişmesine önemli katkılar yapan sanatçılardı. Edebiyatta dışavurumculuğu önemli derecede etkileyenlerden biri, gelecekçi İtalyan yazan Marinetti'ydi. Çeşitli bildirge ve yazılan Herwarth Walden'in Berlin'de çıkardığı haftalık Der Sturm dergisinde yayımlanan ve 1912-13'te Berlin'deki toplantılarda ya- pıtlannı okuyan Marinetti, dışavurumcu yazarların gelişiminde önemli bir rol oynadı. Marinetti'nin, kısa ve kopuk tümcelerle dile getirdiği, duygu ve heyecan yüklü tartışmalarından etkilenen Alman şair August Stramm, önceki yapıtlarını bir yana bırakıp bir dizi ad, birkaç sıfat ve eylem kullanarak yeni bir şiir üslubu geliştirdi. Dış öğelerden arındırılmış bu yoğun şiir, duygunun özüne varabilmek için anlatı ve betimlemeyi ortadan kaldıran dışavurumcu resmin sözel karşılığıydı. Der Sturm dergisi çevresinde toplanan Else Lasker-Schüler, Georg Trakl, Georg Heym ve Gottfried Benn gibi şairler, Stramm'ın yapıtlannı örnek aldılar.

Bu şairlerin çoğunun temel özelliği, renkli imgeler kullanmaları ve çağdaş kent yaşamındaki yozlaşma üzerinde durmalarıydı. Daha sonraki dışavurumcu edebiyatın başlıca konusu, kuşaklar arası çatışma ve yeni insanın doğuşu oldu. Bireyin kural tanımaz bir otoriteye karşı verdiği mücadeleyi güçlü eğretilemelerle anlatan Franz Kafka'nın Die Verwandlung (1915; Değişim, 1959), Der Prozess (1925; Duruşma, 1960/Dava, 1968) ve Das Schloss (1926; Şato, 1966) adlı yapıtları, kısa zamanda klasikler arasına girdi. Öte yandan Praglı yazar Franz Wer- fel'in duygusal şiirlerden oluşan Der Welt- fruend (Dünya Dostu) adlı kitabı, coşkulu bir insanlık ve kardeşlik çağrısını dile getiren ve I. Dünya Savaşı'nın görülmemiş vahşeti sırasında bile süren bir edebi geleneği başlattı.

Franz Marc, August Macke, August Stramm ve Georg Trakl gibi birçok yetenekli genç ressam ve şair, I. Dünya Savaşı'n- da öldü. Aralarında Kirchner'in de bulunduğu bazılarıysa ruhsal çöküntü içine girdiler. Ama dışavurumculuk güçlendi ve 1918 Alman Devrimi'ni izleyen dönemde, resmî kültür akımı haline geldi. Toplu çalışma ve parasal destek gerektiren tiyatro, opera ve sinema gibi sanat dallarında savaştan sonra doruğuna varırken, görsel sanatlardaki yenilikler ya büyük ölçüde durakladı ya da Georg Grosz'un keskin taşlamalarla dolu çizimlerinde ve Max Beckmann'm güçlü resimlerinde olduğu gibi toplumsal eleştiri amacıyla kullanıldı.

1918'de Berlin'de sahnelenen Ernst Tol- ler'in Die VVandlung (Dönüşme) adlı oyunu, tiyatro alanında dışavurumculuğun başlangıcı oldu. Yapıt, daha sonraki birçok dışavurumcu oyunda olduğu gibi, yazarın ikinci kişiliğini canlandıran ve çeşitli aşamalardan geçerek vardığı aydınlanma noktasında, halkın devrim yolunda ilerlemesine önderlik eden bir baş karakter üzerinde yoğunlaşıyordu. Olay örgüsünden ve psikolojik karakter incelemelerinden çok dile önem verilmiş çok lirik bir üslup kullanılmıştı.

1920'lerde Almanya'da sık sık sahnelenen İsveçli August Strindberg'le Alman Frank Wedekind'in yapıtları, dışavurumcu tiyatronun gelişimini etkiledi. Özellikle Wede- kind, aile kurumuna yönelttiği saldırılarla konu açısından, yoğun diliyle de üslup açısından dışavurumculuğun öncülerinden oldu.

Dışavurumcu oyunların çoğunda, çocukla- nn ana babalarını suçladıklan, sık sık saldırıya ve öldürmeye varan şiddet eylemlerine de başvurarak bağımsız bireyler olduklarını kanıtlamaya çalıştıkları sahneler yer alıyordu. Baş karakter (ya da yazarın kendisi), genellikle uzun monologlarla ruhunu açığa vuruyordu. Bu monologlarda açık ifadelerden çok dışavurumcu bir "çığ lık"ın duyulabilmesini sağlayacak, kesin olmayan bir dil kullanılıyordu. Aileyi ya da toplum kurallarına boyun eğen kişileri temsil eden ikincil karakterler ise genellikle birer kukla olmaktan öteye gitmiyordu. Önemli Alman dışavurumcu oyun yazarları arasında Cari Sternheim, Ernst Toller, Georg Kaiser, Reinhard Sorge, Walter Hasenclever, Reinhard Goering ve Fritz von Unruh vardır. Almanya dışında dışavurumcu teknikler kullanan yazarlar arasında ise ABD'li Eugene O'Neill ve Elmer Rice sayılabilir.

Dışavurumcu sahne tekniklerinden büyük ölçüde etkilenen ilk filmler, başkişinin öznel iç dünyasını dekor aracılığıyla iletmeye çalıştı. Bunlann en ünlüsü olan Das Kabi- nett des Dr. Caligari'de (1919; Dr. Caligari' nin Muayenehanesi) deli bir adam, deli bir kadına, akıl hastanesine gelişinin öyküsünü kendi kurduğu biçimiyle anlatıyordu. Dekor olarak kullanılan biçimleri çarpıtılmış sokaklar ve evler, bir delinin dünyasını yansıtıyordu. Öteki karakterler, özel makyaj ve giysiler kullanılarak soyut görsel simgelere dönüştürülmüştü. Film çok etkili oldu ve aşırı görselliğe dayanan üslubu

Robert VVİene'nin dışavurumcu bir anlatım kullandığı Dr. Caligari'nirı Muayenehanesi adlı filmden bir sahne, 1919

Ana Yayıncılık Arşivi


Caligaricilik olarak adlandırıldı. Ama bu üslup temaları açısından kısıtlıydı; kısa bir süre sonra yerini Fritz Lang, Paul Leni ve F. W. Murnau gibi yönetmenlerin daha romantik özellikler taşıyan dışavurumcu üslubuna bıraktı. Kuzey ülkelerinin mitlerini ve peri masallarını araştıran bu yönetmenler, ürkütücü ve büyüleyici Alman köylerini, şatolarını ve ormanlarını dekor olarak kullandılar.

Besteci Arnold Schoenberg'i, Kan- dinsky'yle olan dostluğu ve Der Blaue Reiter yıllığına katkısından dolayı dışavurumcu olarak değerlendirenler varsa da, müzikte dışavurumculuk en doğal anlatımını operada bulmuştu. Paul Hindemith'in, Kokoschka'nm ilk dışavurumcu oyunlardan sayılabilecek Mörder; Hoffnung der Frauen (1919; Kadınların Umudu Cinayet) adlı yapıtından yola çıkarak bestelediği opera ve August Stramm'ın Sancta Susanna'si (1922; Azize Susanna) dışavurumculuğun müzik alanındaki ilk örnekleriydi. Dışavurumcu operanın en seçkin örneklerini Wozzeck ve Lulu ile Alban Berg verdi. 1920'lerin ortalarındaki düş kırıklığı ortamında gücünü yitiren dışavurumculuk, 1933'te, Naziler iktidara geldikten sonra da kesin bir yenilgiye uğradı. Dışavurumcu yapıtların hemen tümü yozlaşmış sanat (entartet) ürünleri olarak damgalandı. Dışavurumcu yayınlar ve oyunlar yasaklandı, yazarların çalışmasına bile izin verilmedi. Dışavurumcu sanatçıların çoğu Almanya dışına, birkaçı da ABD' ye gittiler.

dışık (metalürjide) bak. cüruf

dışık, ağır, koyu renkli, camsı ve çok sayıda küçük, yuvarlak boşluklar içeren piroklastik (kırıntılı) korkayaç. İçindeki kabarcıklar çok ince, katılaşmış bazaltlı magma gözleri halindedir. Bu biçimiyle köpüğe benzeyen dışık, Hawaii'de görüldüğü gibi bir püskürme ürünü biçiminde ortaya çıkar ve bazı düz ya da dalgalı yüzeyli lavlarda köpüklü bir üst katman oluşturur. Bir kömür ocağından çıkan cürufa ya da küllere benzeyen bazı dışık türleri ise zaman zaman yanardağ külü olarak da adlandırılır.

dışık konisi, kül konisi olarak da bilinir, volkanik etkinlik sonucu püsküren piroklastik (kırıntılı) korkayaçların (dışık), yanardağların ağız bölümlerinin çevresinde birikmesiyle oluşan, koni biçiminde ve üst bölümünde çanağa benzer krateri bulunan tepe. Dışık konileri, patlamalı bir biçimde püsküren mafik (koyu renkli, ağır demirli magnezyumlu) lavlar ile aralıklı püskürmeler sonucu atılan öteki lavların, çoğunlukla yanardağların etek bölümlerine yığılmasıyla gelişir. Konik yüzeyin eğimi genellikle 35°'dir. Bu eğim, gevşek durumdaki dışıkların yüzey üzerinde dengede kalmasına olanak sağlar. Çoğunlukla birkaç metre yüksekliğindeki dışık konileri, Meksika'daki Paricutı'n'de olduğu gibi birkaç yüz metre yüksekliğe de ulaşabilir. Lav akıntıları, kraterin kenarlarından ya da koninin alt bölümlerinde açtıkları tünellerden dışarı sızar.

Bütün volkanik bölgelerde çok sayıda dışık konisi bulunur. Bu koniler gevşek ya da ancak belirli ölçüde pekişmiş olmalarına karşın, önemli ölçüde kalıcı bir yapı kazanırlar; bunun nedeni, yağmur sularının koninin eteklerinden akarak aşınmaya yol açacak yerde, yumuşak yüzeyden iç bölümlere sızmasıdır.



Dışişleri Bakanlığı, tam adı Türkiye cumhuriyeti dişİşlerİ bakanliGi, Türkiye'nin yabancı ülkelerle ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini düzenleyen ve yürüten bakanlık.

Türkiye'de son olarak 206 sayılı ve 8 Haziran 1984 tarihli kanun hükmünde kararname ile düzenlenen Dışişleri Bakanlığı, hükümetçe belirlenecek esaslara gere dış politikayı uygulamak, TC uyruklu gerçek ve tüzel kişilerin yabancı devletler ve uluslararası kuruluşlar karşısındaki hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek, bu alanlarda diplomasi ve konsolosluk korunması sağlamak, öteki bakanlıklarla işbirliği içinde uluslararası anlaşmaları yapmak gibi görevler yüklenmiştir.

Dışişleri Bakanlığı'nın merkez kuruluşunun başında bakan, bir müsteşar ve dört müsteşar yardımcısı bulunur. Ana hizmet birimleri sekiz genel müdürlük ve üç daire başkanlığından oluşur. Merkezde ayrıca müsteşarın başkanlığında altı üye ile müsteşar yardımcıları, hukuk müşaviri ve ilgili birimin yetkilisinden oluşan Dış Politika Danışma Kurulu bulunur. Bu kurul, Türkiye'nin dış politikasının yönlendirilmesi ve uygulanışı hakkında değerlendirmeler yapar ve görüş bildirir. Merkezdeki öteki birimler teftiş kurulu başkanlığı, hukuk müşavirliği ve bakanlık müşavirlikleridir. Ayrıca eğitim merkezi başkanlığı, idari ve mali işler başkanlığı, personel dairesi başkanlığı ve bakanlık komisyonu gibi yardımcı birimler de merkezde görev yapar. Dışişleri Bakanlığı'nın yurtdışı örgütünde ise büyükelçilikler, elçilikler, uluslararası kuruluşlar nezdindeki daimi temsilcilikler, başkonsolosluklar, konsolosluklar, fahri başkonsolosluklar ve özel temsilciler bulunur. Ayrıca bak. Hariciye Nezareti.


Yüklə 2,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin