Merakla, dikkatle Mitya'ya bakıyor, sözlerini dinliyordu.
— Ben de anlamıyorum. Anlaşılmaz, belirsiz bir şey. Buna k, akıllıca söylenmiş. Rakitin, «şimdi herkes yazı yazı-210
KARAMAZOV KARDEŞLER
KARAMAZOV KAHDEŞLER
211
yor, çünkü çevre öyle» diyor... Çevreden korkuyorlar. Siir de yazıyor namussuz herif. Hohlakova'nın ayağına övgü yazmış, ha, ha, ha!
Alyoşa:
— Duydum, dedi.
— Duydun mu? Şiiri dinledin mi?
— Hayır.
— Bende var, dur sana okuyayım Sen bilmiyorsun, sana anlatmadım, bu başlı başına bir hikâye! Namussuz herif! Üç hafta önce beni kızdırmayı aklına koydu! «Bak, sen aptal gibi üç bin ruble yüzünden yakayı ele verdin, ben ise yüz elli bin rubleyi kıvıracağım, dul bir kadınla evlenip Petersburg'da kâr-gir bir ev alacağım.» diyordu. Sonra bana Hohlakova'ya kur yaptığım anlattı. O kadın gençken zeki değildi, kırk yaşında ise anlaşılan tümden aklını kaçırmış. Rakitin: «Evet, duygulu, kadın, çok duygulu kadın» diyordu. «İşte ben de onu bu yönünden yakalayıp ele geçireceğim. Evlendikten sonra, onu Petersburg'a götüreceğim, oraya gidince de bir gazete yayınlayacağım.» Bunları söylerken zevkten pis pis ağzı sulanıyordu. Ağzının sulanması Hohlakova ile ilgili değildi. O yüz elli bin rubleyi düşündükçe sulanıyordu ağzı.
Sonunda beni de inandırdı. İnandırdı ya! Bana geliyor, her gün: «Oltaya geliyor» diyordu. Sevinçten etekleri zil çalıyordu. Sonra birden durup dururken kovulmuş: Perhotin Piyotr İlyiç daha baskın çıkmış. Aferin ona! Vallahi o aptal kadını sadece bunu kovdu diye, öyle bir öperdim ki! İşte Rakitin beni ziyaret ettiği sıralarda o şiirciği yazmış. «Ömrümde ilk kez, ellerimi kirletip şiir yazıyorum, birinin gönlünü çelmek için! Yani yararlı bir iş için. Ama o budala kadının elindeki paraları aldıktan sonra, vatandaşlarımıza yararlı olacak bir işte kullanabilirim onları!» diyordu. Zaten hepsi her adiliği savunmak için, vatandaşa yararlı olacak bir bahane bulurlar! «Ne dersen de, senin o bayıldığın Puşkin'den daha güzel yazdım işte. Çünkü şaka niyetine yazdığım bir şiirin içine bile vatandaşın duyduğu acıları sokabildim.» diyordu-Puşkin için ne demek istediğini anladım. Demek istiyordu ki eh Puşkin gerçekten yetenekleri olan bir adamdı, ama sadece şiirlerinde kadın ayaklarını dile getirdi. Üstelik şiirleri ile öyle bir böbürleniyordu ki!... Bu tiplerde öyle bir kendini mişlik, öyle bir kibir vardır ki. «Gönlümün perisinin
yi olsun diye!» Şiirine bu ismi düşünmüş. Amma da kaçık
lıerif!
Ab, ne ayaktır, o ayak,
Azıcık şişmiş ayak!
Doktorlar yazar ilâç,
Karıştırırlar işleri, eziyet ederler ona.
Üzüntüm ayacıklar için değil, Varsın Fuşkiıı övsün onları, Özlemini çekiyorum küçük bir başın, Anlamayan düşünceleri.
Azıcık anlıyordu önceleri Ama işte engel oldu ayacık. Baş düşünebilsin diye artık İyi olsun ayacık.
Köpoğlu köpek, doğrusunu söylemek gerekirse, güzel bir söz oyunu yapmış! Gerçekten, «vatandaşı da» sokmuş şiirin içine. Kovulduğu zaman öyle bir kızmış ki! Dişlerini gıcırdatıp duruyordu.
Alyoşa:
— İntikamını aldı bile, dedi. Hohiakova için bir yazı yaz-
mış.
Alyoşa bunu söyledikten sonra, kısaca «Dedikodu» gazetesinde yayınlanmış olan röportajı anlattı. Mitya kaşlarını Çatarak:
— Muhakkak odur, odur! diye tekrarlıyordu. Muhakkak onur! BU röportajlar... Bilmez miyim ben... Şimdiye dek,
örnegin Grusa için? alçaklıklar yazılmıştır! Öbürü için de, Katya için de öyle! Hım, hinim...
Düşünceli bir tavırla odada bir aşağı, bu yukarı dolaştı.
Alyoşa bir süre sustuktan sonra:
p. ~~~ Ağabey, yanında fazla kalamam, dedi. Yarın senin için korkunç bir gündür: Tanrı, senin için ne yar-gıda bulunursa o olacak... Öyleyken şaşıyorum sana, dolaşıp , yor, asıl önemli olan işten söz edecek yerde, nelerden söz Diyorsun...
Mitya heyecanla sözünü kesti:
~~~ Hayır, şaşma, dedi. Neden söz edeyim istiyorsun? O212
KARAMAZOV KARDEŞLER
«Pis kokulu» köpekten mi söz edeyim? O katilden mi? Bu konuda seninle yeteri kadar konuştuk. Artık o «pis kokuludan» o «pis kokulu kadının oğlundan*' söz etmek istemiyorum. Tanrı canını alacaktır, bak göreceksin. Sus konuşma!
Heyecanla Alyoşa'ya yaklaştı ve birden onu öptü. Gözlerinde kıvılcımlar oynaşıyordu. Garip bir coşkunluk içinde:
— Rakitin bunu anlamaz, diye söze başladı. Ama sen, sen her şeyi anlarsın. Onun için senin yolunu gözlüyordum işte. Bak, çoktandır burada, bu çıplak duvarların arasında sana bir çok şeyler söylemek istiyordum. Ama en önemlisini bir türlü söylemiyordum. Daha zamanı gelmemiş gibi geliyordu bana. Şimdi, artık son dakika geldi. Artık sana içimi dökebilirim. Son iki ay içinde kendimi yepyeni bir insan olarak hissettim kardeşim. İçimde yeni bir insan doğdu! Şimdiye dek içimde hapismis. Eğer başıma bu felâket gelmeseydi, belki de hiç bir zaman ortaya çıkmayacaktı. Korkunç bir şey! Madenlerde yirmi yıl boyunca çekiçle maden kıracakmışım. Korkmuyorum bundan hiç! Şimdi başka bir şey bana korkunç görünüyor: O içimde uyanan yeni insanın benden uzaklaşması! Orada, toprağın altında, madenlerde bile, insan, yanı-başında kendisi gibi kürek mahkûmu ve katil olan bir insanda bir yürek bulabilir ve onunla anlaşabilir. Çünkü insanın orada da yaşaması, sevmesi, acı çekmesi mümkündür!
O kürek cezasına çarptırılmış insanın içinde donmuş olan yüreğini yeniden diriltmek, yıllarca onu tedavi etmek ve sonunda artık yüksek bir ruhu, acı çeken bir varlık olarak karanlıklardan aydınlığa çıkarmak, bir melek yaratmak, bir kahraman yaratmak mümkündür! Oysa, orada bunların sayısı yüzleri bulur, hepsinin durumundan da hepimiz suçluyuz! Neden bana öyle bir anda, rüyamda o «yavru» göründü? «Yavru neden zavallı idi?» Öyle bir anda onu görmüş olmam, ilerde olacakları bildiren bir şeydi. Ben «yavru> için oraya gideceğim işte. Gideceğim, çünkü herkes, herkesten sorumludur. Tüm «yavrular» için gideceğim. Çünkü yavruların küçüğü de. büyüğü de vardır. Hepsi «çoluk çocuktur» işte. Ben hepsi için gideceğim. Çünkü birinin, herkesin yerine gitmesi gerekir-Ben babamı öldürmedim, ama oraya gitmem gerekiyor. Cezamı kabul ediyorum! Bu düşünce içime burada, şu ç duvarların arasında doğdu!
Orada o kadar çok insan 'var ki, toprağın altında,
213
rinde çekiç vüzlerce insan var. Ah, evet, zincire vurulmuş olacağız, özgürlüğümüz olmayacak, ama o zaman, o büyük acımız içinde hepimiz sevin' Kavuşarak yeniden doğmuş gibi olacağız; sevinçsiz ne insan yaşayabilir, ne Tanrı varolabilir, çünkü sevinci Tanrı yaratır, biz işte ona kavuşacağız. Bu sevinci vermek «O»nun bir üstünlüğüdür. Onun yüceliğidir... İnsan dua içinde erimeli! Ben orada, toprağın altında Tanrısız ne yaparım? Rakitin yalan söylüyor! Tanrı'yi dünya yüzünden kovsalar da, biz orada, toprağın altında, O'na sığınacak bir yer buluruz! Kürek mahkûmu olan bir insanın Tanrısız yaşaması imkânsızdır, kürek mahkûmu olmayan bir insandan daha da imkânsızdır! İşte o zaman bizler, toprak altında yaşayanlar, toprağın derinliklerinde neşeyi veren Tanrı'ya, yüreğimizden kopan bir övgü şarkısı okuyacağız! Yasasın Tanrı ve Tanrı'nın insanlara verdiği sevinç! Seviyorum «o»nu ben!
Mitya, acayip söylevini verirken neredeyse tıkanacak gibi oluyordu. Yüzü sararmıştı, dudakları titriyor, gözlerinden yaşlar akıyordu.
— Evet, hayat dopdolu bir şeydir ve toprağın alımda da .bir hayat vardır, diye tekrar söze başladı. Şimdi ne kadar yaşamak istediğimi, yaşamak için ne kadar müthiş bir istek duyduğumu bir bilsen. bu isteğin tam da bu çıplak duvarların arasında olduğum bir sırada içimde uyanmasına şaşar kalırsın! Rakitin bunu anlamıyor. Onun tek istediği bir ev yaptırmak ve içine kiracı oturtmaktır. Ama ben seni bekliyordum. Hem acı çekmek nedir ki? Ben acı çekmekten korkmuyorum, hatta acının sonu gelmese bile! Şimdi korkusuzum artık. Ama eskiden korkuyordum. Biliyor musun, belki mahkemede bile hiçbir karşılık vermeyeceğim... Hem bana öyle geliyor ki, şimdi içimde müthiş bir güç var. İçimde bu güç varken, tüm acıları yenebilirim. Yeter ki, kendi kendime her an «Ben varım» diyebileyim! Binlerce acı içinde kıvransam da, işkence altında inleyip çırpınsam da varım! İşkence cenderesi içinde de olsam varım, güneşi görüyorum ya! Hatta Sünesi görmesem bile onun varlığını biliyorum ya. Güneşin var olduğunu bilmek ise, zaten hayatın kendisidir. Alyoşa, koruyucu meleğim benim, bütün bu felsefi düşünceler beni Mahvediyor. Allah kahretsin bunları! İvan ağabeyim...
Alyoşa:214
KARAMAZOV KARDEŞLER
KARAMAZOV KARDEŞLER
215
— Ne olmuş İvan ağabeyine? diye sözünü kesecek oldu, ama Mitya işitmedi.
— Biliyor musun? Eskiden içimde hiç şüphe yoktu. Ama, herşey içimde gizliydi. Belki de bütün düşünceler bilinçaltında bulunduğu için sarhoşluk ediyor, dövüşüyordum herhalde. Onları uslandırmak, ezmek için. İvan ağabeyim, Rakitin gibi değil, onun da gizli bir ide'si var. İvan ağabeyim, Sfenks gibidir, hep susuyor, hep susuyor! Bana ise Tanrı işkence ediyor. Zaten üzüldüğüm tek şey de budur. Ya Tanrı diye bir şey yoksa? Ya Rakitin haklıysa, ya bu insanlığın uydurduğu bir düşünceyse? Eğer Tanrı yoksa, demek ki Dünya'nın şefi, Evren'in şefi insandır. Çok güzel bir şey doğrusu! İyi ama Tanrı olmazsa insan nasıl iyi olabilir? Sorun bu işte! Benim hep düşündüğüm budur. Çünkü, eğer Tanrı yoksa, o zaman insan kimi sevecek, kime karsı minnet duyacaktır? Kime övgü dolu ilâhiler okuyacaktır? Rakitin alay ediyor. Rakitin Tanrı da olmasa, insanlığı sevmenin mümkün olduğunu söylüyor. Ama bunu ancak o sümüklü oğlan ileri sürebilir. Ben öyle bir şeyi kabul edemem. Rakitin için yaşamak kolay. Bugün bana, «insan haklarının genişletilmesi için uğraşırsan, daha iyi edersin. Hatta örneğin, sığır etinin pahahlaşmaması için de olsa... böyle bir şey için uğraşırsan, insanlığa, felsefe yürütmekten çok daha büyük bir yarar saglamıs olursun!» dedi. Buna karşılık ona hemen «iyi ama. Tanrı'ya inancım olmazsa, o sığır etinin fiyatını fırsat bulursan kendin yükseltirsin, her bir kuruşun üzerine bir ruble koyarak!» dedim. Bana kızdı. İyi ama iyilik nedir? Bana karşılık ver. Aleksey. Benim iyilik olarak kabul ettiğim şey başka, Çinli'nin iyilikten anladığı şey başkadır. Demek ki, iyilik değişen bir şeydir. Öyle değil mi? Yoksa insana göre değişen bir sev değil mi? Çetin bir sorun bu. Bunu düşünerek iki gece uyku uyumadığımı söylersem, benimle alay etmezsin değil mi? Simdi orada, insanlar nasıl olup da bu konuda hiç bir sev düşünmeden yaşayabiliyorlar, diye hayret ediyorum. Bir hayhuydur gidiyor! İvanın Tanrısı yok. Onun sadece bir ide'si var. Ama benim ölçüme göre değil. Hem İvan susuyor. Öyle sanıyorum ki İvan masondur. Kendisine sordum... sustu. Onun içtiği pınardan su içmek istedim... hiç bir şey söylemedi, hep sustu. Yalnız bir tek söz söyledi.
Alyoşa hemen:
— Ne dedi? diye sordu.
— Ona «madem öyle, demek ne yapılırsa yapılsın, hepsi hoş görülebilir, öyle mi?» diye sormuştum. Kaşlarını çattı: «Babanız Fiyodor Pavloviç domuzun biriydi, ama doğru düşünüyordu» diye karşılık verdi. Bundan başka hiçbir şey söylemedi. Bu Rakitinın sözlerinden daha da önemli.
Alyoşa acı acı:
— Evet, dedi. Ne zaman sana gelmişti?
— Bunu sonra söylerim, şimdi konuşacağımız başka şeyler var. Şimdiye dek sana İvan için hemen hemen hiç bir şey söylemedim. Hep sona bırakıyordum bunu. Buradaki işim bitip de mahkemenin kararı bildirildikten sonra sana bazı şeyler anlatacağım. Her şeyi anlatacağım! Burada, bu işin içinde korkunç bir şey var... sen de bana bu işte hakem olursun. Şimdi ise, bundan söz etmeye başlama! Şimdi sus. Bak sen yarından, o mahkemeden söz ediyorsun, oysa inanır mısın ben bu konuda hiçbir şey bilmiyorum.
— Sen o avukatla konuştun mu?
— Avukat da neymiş? Ona herşeyi söyledim. Yumuşak herifin, başkentin züppelerinden biri. Bemard'ın teki o! Yalnız benim hiç bir sözüme en küçük bir inancı bile yok Cinayeti benim işlediğimi sanıyor, düşünsene! Artık bunu anlıyorum. «Peki, madem öyle, neden buraya beni savunmaya geldiniz?* diye sordum. Hepsinin suratına tüküreyirn. Bir de doktor getirtmişler, beni deli olarak göstereceklermiş. Buna razı olamam. Katerina İvanovna, «görevini» sonuna dek yapmak istiyor.
Mitya bunu söylerken acı acı güldü.
— Kadın değil, kedi! Acıma bilmeyen bir yürek! Oysa daha o zaman Mokroye'de onun hakkında «o yüce bir öfke gösterebilecek bir kadındır* dediğimi biliyor! Kendisine bildirmişler. Evet, ifadeler çoğaldı, denizde kum gibi! Grigoriy hep kendi bildiğini okuyor. Grigoriy namuslu adamdır, ama aptalın biridir. Birçok insanlar aptal oldukları için namusludurlar. Rakitin öyle düşünüyor. Grigoriy bana düşman. Bazı Asanlarla dost olmaktansa, düşman olmak daha çıkarlı oluyor. Bunu söylerken Katerina İvanovna'yı kastetmek istiyorum. Korkuyorum! Ah öyle korkuyorum ki, mahkemede beş bin rubleyi aldıktan sonra o yerlere kapanışı anlatır diye. sonuna kadar borcunu ödeyecektir. Ama fedakârlığını iste-n
216
KARAMAZOV KARDEŞLER
miyorum. Herhalde mahkemede beni utandıracaklar. Buna nasıl dayanırım? Ona gidip rica et, bunu mahkemede söylemesin, Alyoşa! Olmaz mı? Hay Allah! Ziyanı yok, buna da dayanırım! Ama ona acımıyorum. Kendisi istedi bunu. İnsan ne ekerse onu biçer. Ben de söyleyeceğimi söylerim, Aleksey! Gene acı acı güldü:
— Yalnız... yalnız, Gruşa, Grusa ne olacak? Hay Allah! Birden gözleri yaşararak:
— Gruşa ne diye şimdi böyle bir üzüntüye katlanıyor sanki? diye bağırdı. Beni mahvediyor. Onu düşünmek beni kahrediyor, beni öldürüyor! Biraz önce buradaydı.
— Bana anlattı. Bugün onu çok üzmüşsün.
— Biliyorum, Allah kahretsin o huyumu. Kıskandım onu! Kendisi yanımdan ayrılırken pişman oldum, öptüm onu. Ama, özür dilemedim.
Alyoşa:
— Neden dilemedin? diye bağırdı.
Mitya. birden hemen hemen neşeli bir tavırla gülmeye başladı:
— Allah senin gibi sevimli bir çocuğu günün birinde işlediğin bir kabahat için özür dilemekten korusun! Özellikle sevdiğin kadından! Özellikle ondan! Ona karsı ne kadar büyük bir kabahat işlemiş olursan ol özür dileme. Çünkü, kadın denilen varlık, öyle Allahın belâsı bir şey ki! Artık onlardan anlarım ben, başka şeyden anlamasam bile hiç değilse kadından anlarım! Hele bir kabahatini açıkla, «Suçluyum, beni bağışla, özür dilerim» de, bak suçlamalar nasıl yağıyor üzerine! Taş çatlasa kadın düpedüz ve gürültü patırdı etmeden bağışlamaz! Seni yerin dibine batırır, işlemediğin suçları bile bir bir ortaya döker, hiç bir şeyi unutmaz, üstelik kendinden de bir şeyler katar, ancak o zaman bağışlar. Hem de en iyisi. aralarından en iyisi de olsa öyle yapar! Ne varsa dibine kadar kazır, tüm kalıntıları başına kakar. Tüm kadınların içinde, böyle canavarca bir yaratık vardır. O melek dediğimiz kendilerinden yoksun yaşayamadığımız varlıklar var ya, hepsinde aynı canavarlık vardır! Bak sana bir şey söyleyeyim, yavrum; bunu yürekten ve açıktan açığa söylüyorum: Her na muslu erkek muhakkak, herhangi bir kadının boyunduruk altındadır. Ben bu kanıdayım; hem bu bir kanı değil, içimden gelen bir duygu. Erkek, vicdanlı olmalı. Hem böyle
KARAMAZOV KARDEŞLER
217
duygular beslemesi, ona leke getirmez! Bir kahramanı bile, hatta Sezar'ın kendisi bile lekeleyemez! Ama ne olursa olsun, hiç bir zaman, hiç bir şey için özür dileme! Bu kuralı aklında tut: Bunu sana, kadın yüzünden mahvolmuş olan ağabeyin Mitya söylüyor... Evet, Gruşa'dan özür dilemektense, gönlünü herhangi bir başka şeyle alırım, daha iyi. Ona tapıyorum Aleksey, ona tapıyorum! Yalnız o bunu farketmiyor. Hayır, hep sevgiyi az buluyor. Beni de, sevgiyi de mahvediyor. Eskiden öyle miydi ya! Eskiden beni deli eden vücudunun o çıldırtan Kıvrımlarıydı, şimdi ise ruhuna âşık oldum, onu kendi ruhumun içine aldım, onun sayesinde adam oldum! Bizi evlendirirler mi dersin? Eğer böyle bir şey olmazsa kıskançlıktan ölürüm! Her gün rüyamda bir şeyler görüyorum... sana benim için ne söyledi?
Alyoşa, daha önce Gruşenka'dan duyduğu bütün sözleri tekrarladı. Mitya, hepsini ayrıntılı olarak dinledi, birçok şey-lerii tekrar tekrar sordu ve duyduklarından memnun kaldı.
— Demek kıskandığım için kızmıyor, öyle mi? diye bağırdı. Tam anlamıyla kadın işte! «Benim de acımak bilmeyen, zalim bir yüreğim var» demişti ha! Ah, zalim olanları öylle severim ki. Gerçi beni kıskandıkları vakit, buna dayanamam. Onunla ömrümüz döğüşmekle geçecek. Ama, onu seveceğim, ölünceye kadar seveceğim! Bizi evlendirirler mi dersin.? Mahkûmlar arasında nikâh kıymazlar mı? Al sana bir soru! Bunu yapmazlarsa onsuz yaşayamam...
Mitya, kaşlarım çatarak odada bir aşağı, bir yukarı dolaştı, içerisi hemen hemen karanlık olmuştu. Mitya, birden müthiş bir üzüntüye kapılmıştı:
— Demek «bir sır var» diyor, bir sır varmış öyle mi? Demek üçümüz ona karşı bir tertip hazırlıyormuşuz, işin için-öe de o «Katya» varmış, öyle mi? Hayır, kızım Gruşenka, bu iş bildiğin gibi değil. Sen burada azıcık yanıldm, o budala küçücük kadın aklınla yanıldım! Alyoşa, kardeşim söyle. Sana sırrımızı açacağım da ne olacak sanki!
Çevresine bakındı, hızlı adımlarla karşısında duran Al-yoşa'ya yaklaştı ve gerçekte hiç kimse onları işitemeyeceği halde, gizli bir şey yapıyormuşcasına ona bir şeyler fısılda-öıaığa başladı. Oysa onları hiç kimse işitemezdi: İhtiyar gardiyan, köşede bankın üzerinde uyukluyordu, Mitya'nın soy-218
KARAMAZOV KARDEŞLER
lediği sözlerin nöbetçi erlerin bulunduğu yere kadar duyul-masına da imkân yoktu. Mitya acele ederek:
— Sana sırrımızı olduğu gibi açacağım! diye fısıldıyordu. Sonradan açılacaktım zaten, çünkü sana danışmadan hiç karar verebilir miyim? Sen benim her şeyimsin. Gerçi İvan'ın hepimizden büyük olduğunu söylerim ama, sen benim koruyucu meleğimsin. Yalnız senin kararına göre hareket ederim. Belki de asıl hepimizden üstün olan sensin, İvan değil. Bu iş, bir vicdan meselesi... Söyleyeceğim çok büyük bir sırdır, o kadar büyük ki, kendim bu işle baş edemiyorum, bu yüzden herşeyi sen gelinceye kadar erteledim. Bununla birlikte şimdi karar vermek için henüz erken. Çünkü mahkemenin kararını beklemek gerekiyor: Mahkeme kararını verdi mi, sen de kaderimi tayin edersin.
Şimdi karar verme: Şimdi sana söyleyeceğim, ne olduğunu işiteceksin ama, daha karar verme. Dur ve sus. Sana herşeyi açıklayacağım. Sana yalnız düşüncemi söyleyeceğim. Ayrıntılara girmeyeceğim, ama sen sus. Ne bir soru sor, ne bir hareket yap. Kabul ediyor musun? Hay Allah, peki gözlerini ne yapacağım? Korkuyorum ki, sussan bile gözlerin doğrusunu söyleyecektir. Ah, öyle korkuyorum ki! Alyoşa dinle: İvan ağabeyim bana kaçmayı teklif ediyor. Ayrıntılarını açıklamıyorum! Her şey önceden hesap edilmiş, herşey düzenlenecekmiş. Sus, kararını verme.
Gruşa ile Amerika'ya gidecekmişiz. Ben Gruşa'sız yaşayamam ki! Eğer orada onu benim yanıma bırakmazlarsa ne olacak? Mahkûmları evlendiriyorlar mı? İvan ağabeyim: «Hayır, evlendirmezler» diyor. İyi ama ben orada, toprak altında elimde çekiçle Gruşa'sız ne yaparım? O çekiçle kafamı param parça ederim! Öbür türlü davransam, ayıp olmaz mı? Öyle yaparsam acı çekmekten kaçınmış olacağım. Yolum gösterilmişken, gösterilen yolu reddetmiş olacağım. Varlığımı temize çıkaracak yol varken, sola saparak, doğru yoldan ayrılmış olacağım, ivan, Amerika'da «İnsanın içinde iyi niyet varsa!» toprağın altında olduğundan, daha yararlı olabilirmiş, öyle diyor. İyi ama, bizim toprak altında Tanrıya okuyacağımız ilâhiler ne olacak?
Amerika ne ki? Amerika'da yine bir uğraşma, bir didinme başlayacak. Hem öyle sanıyorum ki, Amerika'da pek çok dolandırıcılık da var. Ben ise haça gerilmekten kaçmış olaca-
KARAMAZOV KARDEŞLER
219
ğım! İşte onun için sana söylüyorum Aleksey. Bir sen bunu anlayabilirsin, başka kimse anlayamaz. Başkaları için bunlar saçmalık, deli saçması gibi bir şey, o sana minnet dolu ilâhiler konusunda söylediklerim. Başkaları, «delirmiş» ya da «.budala» derler adama! Oysa ben delirmedim, budala da değilim. İvan, Tanrı'yı öven ilâhiler dediğim vakit, ne dediğimi anlıyor. Ah çok iyi anlıyor. Ama karşılık vermiyor, susuyor. Tanrı'yı öven ilâhilere inanmıyor. Bir şey söyleme, bir şey söyleme, bana nasıl baktığını görmüyor muyum? Kararını verdin bile! Verine kararını! Bana acı, ne olursun, ben Gruşa'sız yaşayamam! Mahkemeyi bekie!
Mitya, sözlerini bitirdi. Kendinden geçmiş gibiydi. Alyo-şa'yı iki omuzundan tutmuş ve bir şeylere susamış o ateşli gözlerini, taa ağabeyinin gözlerinin içine dikmişti. Üçüncü kez olarak yalvaran bir sesle:
— Mahkûmları evlendirirler mi? diye sordu.
Alyoşa, derin bir şaşkınlık içinde dinliyordu. Tüm varlığı sarsılmıştı.
— Bana yalnız şunu söyle! dedi. İvan çok mu İsrar ediyor? Hem bu ilk olarak kimin aklına geldi?
— Onun. onun aklına geldi. O ısrar ediyor! Önce bana gelmiyordu. Sonra birden bundan bir hafta önce geldi ve sözlerine hemen bu işten söz ederek başladı. Çok, çok ısrar ediyor. Rica bile etmiyor! Emrediyor! Kendisine, sana yapmış olduğum gibi, içimdekileri açıkladığım ve Tanrı'yı öven ilâhilerden söz ettiğim halde, sözünü dinleyeceğimden hiç kuşkusu yok. Bana herşeyi nasıl düzenleyeceğini anlattı. Bu konuda ne öğrenmek gerekirse, hepsini öğrenmiş, hazırlamış. Ama, bunları sonra anlatırım. Neredeyse çıldıracak kadar istiyor bunu. En önemlisi de para: «Kaçman için en bin ruble, Amerika'da yerleşmen için de yirmi bin veririm diyor. «On binle mükemmel bir kaçış düzenleriz» diyor.
Alyoşa gene:
— Bana da bunu hiç söylememeni tembih etti öyle mi? diye sordu,
— Hiç bildirmeyecekmişim, hiç kimseye, en önemlisi sana bildirmeyecekmişim. Ne olursa olsun, sana hiç söylemeyecek-mişim! Herhalde senin karşında sanki kendi vicdanım varmış gibi konuşacağımdan korkuyor. Bunu sana açıkladığımı kendisine söyleme. Sakın söyleme!220
KARAMAZOV KARDEŞLER
Alyoşa:
— Haklısın! dedi. Mahkeme kararını vermeden önce bu konuda karar vermek imkânsız! Mahkemeden sonra kendin karar verirsin. Zaten o zaman içinde yepyeni bir insan bulacaksın, işte kararı o yeni insan verecek.
Mitya, acı acı gülümseyerek:
— Yeni bir insan mı bulacağım, yoksa bir Bernard mı? İçimde bir Bernard bulursam, o ancak Bernard'lara yakışır bir karar verir! Öyle söylüyorum, çünkü galiba adi bir Ber-nard'dan başka bir şey değilim.
— İyi ama, iyi ama,, beraat etmekten hiç umudun yok mu ağabey?
Mitya, sinirli sinirli omuzlarını silkerek «hayır» anlamında başını salladı. Birden acele ile:
— Alyoşa, yavrum, gitme zamanı geldi! Gardiyan avluda bağırıyor. Şimdi buraya gelecek. Artık geç kaldık... Yönetmeliğe karşı gelmeyelim... Çabuk beni kucakla, öp beni ve hacla kutsa yavrum, ne olursun, yarın beni bekleyen o korkunç haçtan önce beni kutsamanı istiyorum...
Kucaklaşarak öpüştüler. Mitya birden:
— İvan'a bak, bir taraftan kaçmayı teklif ediyor, öbür taraftan cinayeti işlediğime inanıyor!
Dudaklarında hüzünlü bir gülümseyiş belirmişti. Alyoşa:
— Sen, kendisine buna inanıp inanmadığını sordun mu ki?
— Hayır sormadım. Sormak istiyordum ama. gücüm yetmedi, soramadım. Hem ne ziyanı var? Zaten gözlerinden anlıyorum. Her neyse, hadi güle güle!
Bir kez daha acele ile öpüştüler. Alyoşa artık çıkacağı sırada Mitya birden ona tekrar seslendi:
— Karşımda bir dursana, evet, işte öyle.
Sonra Alyoşa'yı gene iki eliyle omuzlarından yakaladı. Yüzü birden bembeyaz olmuştu. Öyle ki karanlıkta bile çok belli oluyordu. Dudakları çarpılmıştı. Alyoşa'nın gözlerinin içine bakıyordu. Birden kendinden geçmiş gibi:
— Alyoşa, Tann'nın karşısındaymışım gibi bana gerçeği' bütün gerçeği olduğu gibi söyle: benim öldürdüğüme inanıyor musun, inanmıyor musun? Gerçeği söyle, yalan söyleme-
Alyoşa sanki gizli bir güç kendisini yakalayıp sarsmış gibi
KARAMAZOV KARDEŞLER .
221
oldu ve yüreğine sivri bir şeyin saplandığını hissetti. Şaşkın şaşkın:
— Yeter canım, ne oluyorsun?... diye kekeledi. Mitya:
— Gerçeği söyle bana! Tüm gerçeği, olduğu gibi! Yalan söyleme! diye tekrarladı.
Alyoşa birdenbire göğsünün derinliğinden geliyormuş gibi titrek bir sesle:
— Senin katil olduğuna bir an bile inanmadım! dedi ve bu sözlerinin doğru olduğuna Tanrı'yı tanık gösteriyormuş gibi sağ elini yukarı doğru kaldırdı.
Derin bir mutluluk Mitya'nın yüzünü birden aydınlattı. Baygınlıktan sonra kendine gelirken içini çekiyormuş gibi sözlerini uzata uzata:
— Teşekkür ederim sana! dedi. Şimdi beni yeniden hayata kavuşturdun... İnanır mısın? Şimdiye dek sana bunu sormaktan korkuyordum. Evet senden, senden korkuyordum! Her neyse, git, git! Yarın için bana güç verdin, Tanrı senden razı olsun.