— Çoktan mı teşrif ettiniz? diye sormuştu.
— Hayır, ancak bugün gelebildim... Sizin pirincin taşını ayıklamaya geldim.
Smerdyakov içini çekmişti. İvan Fiyodoroviç:
— Ne içini çekiyorsun? olacakları bilmiyor muydun san-ki? diye yüzüne karşı homurdanmıştı.
Smerdyakov, ciddî bir tavırla susmuştu. Sonra:
— Bilmez olur muydum? Her şey önceden belliydi. Bu Bundan, bu işi yapacaklarını tahmin etmemeğe imkân var mıydı? dedi.
— Bu işi yapacaklarını tahmin etmek ne demek? Sözü
budaklandırma! Daha önceden bodruma iner in-234
KARAMAZOV KARDEŞLER
mez, sara krizi geçireceğini söyledin ya? Olacakları önceden biliyormuş gibi bodrumdan söz etmiştin. Smerdyakov, sakin sakin:
— Bunu, sorguya çekildiğinizde açıkladınız mı? diye merakla sormuştu.
İvan Fiyodoroviç, birden öfkelenmişti:
— Hayır, daha açıklamadım, ama muhakkak açıklayacağım. Sen şimdi, bana birçok şeyleri anlatmak zorundasın, oğlum! Şunu da bil ki, bana numara yapmana göz yummayacağım yavrum!
Smerdyakov, gene aynı sakinlikle ve yalnız bir dakika için gözlerini kapıyarak:
— Size ne diye oyun oynayayım? Madem ki tek umudum sizde. Madem, tek umudum sizsiniz. Tıpkı Tanrı"ya güvenir gibi size güveniyorum! demişti.
İvan Fiyodoroviç, hemen sorulara başlayarak:
— Bir kez, sara krizinin önceden tahmin edilemeyeceğini biliyorum, demişti. Bunu soruşturup öğrendim,, bana maval okuma. İnsan, sara krizinin gününü, saatini önceden söyleyemez. Peki, nasıl oluyor da, sen bana o zaman gününü de, saatini de, üstelik işin bodrumda olacağını da bildirerek önceden söyledin? Mahsus, sara krizine tutulmuş gibi bir rol yapmadıysan, nasıl oluyor da, krize tutularak o bodruma düşeceğini önceden bilebildin?
Smerdyakov, acele etmeden, sözlerini uzata uzata:
— Bodruma zaten inmem gerekiyordu demişti. Hatta, günde birkaç kez iniyordum oraya. Zaten bir yıl önce de, tıpkı bunun gibi tavan arasından aşağı düşmüştüm efendim. Tabii ki, sara krizinin gününü ve saatini önceden söylemeye imkân yoktur. Ama insan her zaman bir önsezi duyabilir.
— Yalnız sen, hem gününü, hem de saatini önceden söyledin!
— Siz en iyisini benim hastalığım konusunda, buradaki doktorlardan bilgi alın, beyefendi. O zaman bana. gerçekten mi kriz geldiğini, yoksa gerçekte öyle bir şey olmadığını n» öğrenmiş olursunuz. Benim ise, bu konuda size söyleyecek hiç bir şeyim yok.
— Peki, ya o bodrum meselesi? Bodrumu nasıl oldu da, daha önce söyleyebildin?
235
— Bir bodrumdur, tutturmuşsunuz! Ben o bodruma indiğim vakit, korku ve kuşku içindeydim. Asıl korkum, sizi kaybetmiş olmamdan ileri geliyordu, artık dünyada hiç kimsenin beni savunmayacağını biliyor, kimseden bunu beklemiyordum. Bodruma inerken şöyle düşünüyordum! «Şimdi, ister misin, bir sara krizi gelip beni çarpsın, o zaman aşağı yuvarlanır mıyım, yuvarlanmaz mıyım!» İşte, bu kuşku birden boğazımın düğümlenmesine yol açtı... Ben de olduğum gibi aşağıya uçtum. Bütün bunları, bir gün önce akşam kapıda sizinle yaptığım konuşmayı, o zaman size açıklamış olduğum tüm ayrıntılarıyla doktor Hertzenstube ile sorgu yargıcı Nikolay Parfenoviç'e, açıkladım. Hepsi de bunu, ifademe yazdılar. Buranın doktoru, bay Varvinski ise, herkesin önünde bu durumun özellikle düşünceden ileri geldiğini, daha doğrusu: «Acaba düşer miyim, düşmez miyim?» diye kuşku içinde bulunmamdan ileri geldiğini ısrarla öne sürdü. Bu kuşkuya kapıldığım anda kriz de gelip. çatmış. Öylece yazdılar efendim. Öyle olması gerektiğini, yani başıma bu işin kendi korkumdan ileri geldiğini yazdılar efendim.
Smerdyakov, bunları söyledikten sonra, yorgunluktan bitkin bir hale gelmiş gibi derin derin içini çekmişti. Biraz şaşırmış olan İvan Fiyodoroviç:
— Demek ifadeni verirken bunu açıkladın bile, öyle mi? diye sormuştu.
Kendisi o zamanki konuşmalarını açıklayacağını söyleyerek Smerdyakov'u korkutmak istemişti. Oysa şimdi anlaşılıyordu ki, Smerdyakov hepsini kendisi açıklamıştı.
Smerdyakov kesin bir tavırla:
— Neden korkacak mışım? Varsın tüm gerçeği olduğu gibi yazsınlar, demişti.
— Kapıda yaptığımız konuşmayı- da tüm ayrıntılarıyla anlattın mı?
— Hayır, her sözü olduğu gibi tekrarladım diyemem.
— O gün ağzından kaçırdığın gibi, sara krizine tutulmuş rolü oynamasını bildiğini de söyledin mi?
— Hayır, bunu da söylemedim.
— Şimdi bana şunu söyle: Sen beni o zaman, Çermaş-naya'ya neden gönderiyordun?
— Moskovaya gideceğinizden korkuyordum. Çermeşna-ya, ne de olsa daha yakındı efendim.236
KARAMAZOV KARDEŞLER
— Yalan söylüyorsun! Gitmem için sen beni kandırmaya çalışıyordun! «Buradan gidin, başınız belâdan uzak olsun u diyordun.
— Ben bunu yalnız size karşı olan dostluğumdan, size candan bağlı olduğum için evde bir felâket olacağını sezerek, size acıdığımdan ötürü söylemiştim. Yalnız, kendime daha çok acıyordum efendim. Onun için de: «Günahtan uzak durun» diyordum. Evde işin kötüye döneceğini anlayasınız ve evde kalıp babanızı koruyasınız diye.
İvan Fiyodoroviç birden öfkelenmişti.
— Bunu daha açık söyleseydin ya, aptal!
— Daha açık nasıl söyleyebilirdim efendim? O zaman bana bu sözleri söyleten sadece korkuydu, efendim. Hem. siz de bana kızabilirdiniz. Dinıitriy Fiyodoroviç'in bir reza--let koparacağından ve o paraları alıp götüreceğinden korkmam tabiî bir şeydi. Kaldı ki. o paralan zaten kendisine ait sayıyordu. Bununla birlikte, işin böyle bir cinayetle sonuçlanacağını kim bilebilirdi? Ben, sadece beyefendinin yatağının altında paket içinde bulunan o üç bin rubleyi çalacaklarını sanıyordum. Oysa, işte cinayet işlediler. Bunu nasıl tahmin edebilirdim beyefendi?
İvan Fiyodoroviç, bu sözlerin üzerinde düşünerek:
— Peki, madem kendin bunun önceden tahmin edilemeyeceğini söylüyorsun, ben nasıl olur da bu işlerin olacağını önceden düşünerek burada kalabilirdim? Lâfı ne karıştırıyorsun?
— Bunu şundan ötürü tahmin edebilirdiniz: Ben sizi Moskova yerine Çermaşnaya'ya gönderiyordum! İşte bundan anlayabilirdiniz.
— Canım, nasıl tahmin edebilirdim!
Smerdyakov, çok yorgun görünüyordu ve gene bir dakika kadar susmuştu.
— Şundan tahmin edebilirdiniz, efendim: madem, ben sizin yol değiştirip, Moskova yerine Çermaşnaya'ya gitmenizi öğüt veriyorum, demek ki sizin burada yakında bir yerde bulunmanızı istiyordum. Çünkü Moskova uzak. Dinıitriy Fiyodoroviç ise, sizin uzak bir yerde olmadığınızı bilirse, bu kadar cesaret bulamaz. Bundan başka, herhangi bir şey olursa, çabucak gelip, beni bile savunabilirdiniz. Kaldı ki, size Grigoriy Vasilyeviç'in hastalığım da söyledim. Ayrıca başı
KARAMAZOV KARDEŞLER
237
ma bir sara krizi gelir diye korktuğumu da açıkladım... Hele ölen beyefendinin yanına girmek için nereye, nasıl vurulacağını ve bunları Dinıitriy Fiyodoroviç'in benden öğrenmiş olduğunu size açıkladıktan sonra, artık onun muhakkak bir şeyler yapacağını tahmin edeceğinizi ve Çermaşnaya'ya gitmek şöyle dursun, bir yere kımıldamadan burada kalaca-gıni"! sanıyordum.
İvan Fiyodoroviç: <:Gerçi sözleri ağzında geveliyor, ama söyledikleri çok mantıklı şeyler. Hertzenstube'nin söylediği o zihin bozukluğu nerede?» diye düşünmüştü. Sonra, öfkelenerek:
— Beni kandırmak istiyorsun, kerata! diye bağırmıştı. Smerdyakov en saf tavrıyla:
— Oysa ben o zaman sizin artık herşeyi anladığınızı düşünmüştüm, diye karşılık vermişti.
İvan Fiyodoroviç tekrar öfkelenrek:
— Tahmin etseydim, kalırdım! diye bağırmıştı.
— Oysa ben herşeyi önceden anlayarak, biran önce günahtan uzaklaşmak, korkudan yalnız kendinizi kurtarmak düşüncesiyle bir yerlere kaçmak için gittiğinizi sanmıştım.
— Herkesin senin kadar korkak olduğunu mu sanıyorsun?
— Özür dilerim, efendim. Sizin de benim gibi olduğunuzu düşünüyordum.
İvan heyecan içinde:
— Tabiî tahmin etmeliydim, demişti. Zaten, senin alçak-Ça bir şey yapacağını önceden seziyordum... Yalnız yalan söylüyorsun, gene yalan söylüyorsun!
Birden bir şey hatırlıyarak bağırmıştı.
— Hatırlıyor musun, arabaya yaklaştığım vakit bana: «Akıllı bir insanla sohbet etmek bile ilgi çekici bir şey» demiştin. Demek, benim gitmeme seviniyordun, madem beni o anda övüyordun, buna sevinmiştin öyle değil mi?
Smerdyakov tekrar tekrar içini çekti. Yüzü biraz kızar-îftış gibi olmuştu. Hafifçe nefesi tıkanır gibi:
— Eğer sevindiysem, yalnız Moskova'ya değil, Çermas-îiayaya gideceğinize sevinmişimdir. Çünkü ne de olsa daha yakındı; yalnız ben o zaman bu sözleri sizi "övmek için söy-lememiştim. Sitem etmek için söylemiştim efendim. Bunu Anlayamadınız.238
KARAMAZOV KARDEŞLER
— Nasıl sitem olsun diye?
— Şu bakımdan: Böyle bir felâketin olacağını önceden tahmin ettiğiniz halde, kendi babanızı bırakıyor, bizi de korumak istemiyordunuz. Çünkü, o üç bin ruble için, onları benim çaldığımı ileri sürerek pekâlâ beni yakalayabilirlerdi.
İvan gene:
— Allah belânı versin! diye bağırmıştı. Dur: O işaretleri, o vuruşları da sorgu yargıcına ve savcıya söyledin mi?
— Herşeyi olduğu gibi söyledim, efendim.
İvan Fiyodoroviç, içinden gene hayret etmişti. Tekrar söze başlıyarak:
— O sırada ancak bir tek şey düşünmüşümdür, o da yalnız senden gelecek bir adilikti. Dimitriy cinayet işleyebilirdi, ama hırsızlık edebileceğine o zaman inanmıyordum... Senden ise her çeşit adiliği bekliyordum. Kendin bile bana saralı gibi rol yapabileceğini söylemiştin. Bunu ne diye söylemiştin sanki?
— Saflığımdan! Başka neden olacak? Hem zaten ömrümde hiç bir zaman kasıtlı olarak saralı rolü oynamamı-şımdır. Sadece, sizin karşınızda böbürlenmek için söylemiştim bunu. Aptallığımdan söylemişimdir efendim. O zaman sizi çok seviyordum ve sizin karşınızda daima olduğum gibi görünürdüm. •
— Ağabeyim doğrudan doğruya seni suçluyor. Katilin sen olduğunu, hırsızlığı da senin yaptığını söylüyor.
Smerdyakov acı acı gülümsemişti.
— Kendileri için başka bir çare kaldı mı ki? Hem tüm o delillerden sonra, kendilerine kim inanır ki? Grigoriy Va-silyeviç, kapının açık olduğunu görmüş, efendim. Bundan sonra ne denebilir? Artık, günahlarını Tanrı bağışlasın! Kendilerini kurtarmak için tiril tiril titreyerek...
Bir süre hiç konuşmadan sessiz durmuş, sonra birden aklına gelmiş gibi sözlerine şunları eklemişti:
— Bakın işte şimdi gene aynı şey oluyor: kendileri işi bana yüklemek istiyorlar. Bu işin benim elimden çıktığı nı söylüyorlar efendim. Bunu daha önceden de işittim efe» dim. Oysa şimdi aynı noktaya parmak basacağım; gene sa ralı rolü oynamakta usta olduğum konusuna değineceği Eğer babanız için gerçekten herhangi bir kötü niyetim o saydı, saralı rolü oynamakta usta olduğumu size söyler miy
KARAMAZOV KARDEŞLER
239
? Madem öyle bir cinayeti aklıma koymuştum, hiç öyle bir budalalık yapmama imkân var mıydı? Beni ele verecek öyle bir delili önceden açıklar mıydım. Üstelik öldüreceğim adamın oğluna bunu söyler miydim' Rica ederim! Böyle bir şey gerçekten olabilir mi? Bunun mümkün olduğunu kimse söyleyemez! Tersine böyle bir şey hiç bir zaman olamaz elendim. Şimdi işte bakın, o konuşmamızı Tanrı'dan başka kimse işitmedi. Ama eğer şimdi siz savcıya ve Niko-lay Parfenoviç'e gidip o konuşmamızı kendilerine söyleseniz bile, bu davranışınızla beni tam anlamıyla savunmuş olursunuz efendim: Çünkü, önceden bu kadar saf davranan bir insan, kötü bir adam olabilir mi? Bunların hepsini düşünebilirler.
İvan Fiyodoroviç, Smerdyakov'un çıkardığı bu sonuca hayret etmiş, konuşmayı keserek yerinden kalkıp:
— Dinle, demişti. Ben, senden hiç de şüphe etmiyorum, hatta seni suçlamalarını gülünç buluyorum... Aksine, sana teşekkür ediyorum. Beni üzüntüden kurtardın. Şimdi gidiyorum, ama gene geleceğim. Şimdilik hoşça kal, iyi olmaya bak. Bir şeye ihtiyacın var mı?
— Her şey için teşekkür ederim efendim. Eksik, olmasın, Marta İgnatyevna beni unutmuyor ve eğer bir şeye ihtiyacım olursa, hepsini yerine getiriyor. Eskisi gibi bana iyilik etmeye devam ediyor. Sonra hergün başka iyi insanlar da beni ziyaret ediyorlar.
— Haydi Allahaısmarladık. Şunu da söyleyeyim ki, se-nin saralı numarası yapabildiğini söylemeyeceğim...
İvan bunu söyledikten sonra, birden nedense:
— Senin de ifade verirken bunu açıklamamanı öğütle-rim, demişti.
— Anladım çok iyi anladım, efendim. Eğer siz ifadenizde bunu açıklamazsanız, ben de sizinle o vakit kapıda yapmış Buğumuz konuşmayı açıklamam...
işte o zaman, İvan Fiyodoroviç, dışarı çıkıp da koridor-dan
on adım kadar yürüdükten sonra, birden Smerdyakov'un
son söylediği sözde gururunu yaralayan garip bir anlam bu-
«uğunu hissetmişti. Hemen geri dönecekti, ama bu duygu
ten bir an sürmüştü ve İvan Fiyodoroviç, «saçma!» dedik-
gitmişti sonra elinden geldiği kadar çabuk hastaneden çıkıp
gitmişti. En önemlisi, gerçekten artık sakinleştiğini ve bu sa-240
KARAMAZOV KARDEŞLER
kinleşmenin suçlu olanın Smerdyakov değil de, ağabeyi Mitya olmasından ileri geldiğini hissediyordu. Oysa, bunun tersi olması gerekirdi. Neden öyle bir his duyduğunu o zaman incelemek istememişti. Hatta içindeki duygulan araştırmaktan bir tiksinti duymuştu.
Bir an önce bir şeyleri aklından büsbütün çıkarmak, unutmak istemişti. Ondan sonraki günler içinde, Mitya'yı kötü duruma düşüren bütün delilleri daha esaslı olarak ve iyice öğrendikten sonra ise, Mitya'nın suçlu olduğuna artık kesin olarak karar vermişti. İfadeler arasında en değersiz insanların açıklamaları vardı, ama bunlardan bazıları insanı sarsar gibi oluyordu. Örneğin Fenya ile annesinin ifadesi öyleydi. Hele Perhotin'in, meyhanede, Plotnikov'ların dükkânında olup bitenlerin, Mokroye'deki tanıkların verdiği ifadelerin sözü bile olamazdı. En çok da önemsiz sayılan ayrıntılar insana müthiş etki yapıyordu.
«Gizli vuruşlar» konusunda yapılan açıklama, sorgu yargıcı ile savcıyı, Grigoriy'in kapının açık olduğu konusunda verdiği ifade kadar şaşırtmıştı. Grigoriy'in karısı Marîa İgnat-yevna, İvan Fiyodoroviç'in kendisine sorduğu soruya karşılık olarak, kesinlikle, Smerdyakov'un tüm geceyi onların evinde, bölmenin öbür tarafında geçirmiş olduğunu söyleyerek: «Bizim yataktan üç adım kadar bile mesafe yoktur» demiş, uykusunun derin olmasına rağmen, o gece nasıl inlediğini duyarak, sık sık uyandığım belirtmiş ve «hep inliyordu, hiç durmadan inliyordu!» diye anlatmıştı.
îvan Fiyodoroviç, Hertzenstube ile konuşup da Smerdyakov'un kendisine hiç de deli görünmediğini, sadece zayıf göründüğünü söylediği vakit, ihtiyar adamın dudaklarında ince bir gülümseyiş belirmişti. Hertzenstube:
— Peki, şimdi neyle uğraştığını biliyor musunuz? diye sormuştu. Fransızca sözleri ezberliyor. Yastığının altında bir defter var, Fransızca sözler Rus harfleriyle yazılmış bu deftere. He, he, he! diye karşılık vermişti.
Sonunda, İvan Fiyodoroviç, tüm kuşkuları bir tarafa bırakmıştı. Bununla birlikte, bir şey ona hâlâ garip görünüyordu, o da Alyoşa'nın ısrarla Dimitriy'in öldürmediğini ileri sürmesi, cinayeti «herhalde» Smerdyakov'un işlemiş olduğu üzerinde durması idi. İvan, Alyoşa'dan işittiği sözlerin kendisi için daima büyük bir önem taşıdığım hissederdi. Bu yüzden
KARAMAZOV KARDEŞLER
241
onun bu tutumuna şaşıp kalıyordu. Alyoşa'nın onunla Mitya konusunda konuşmak için fırsat aramaması ve hiç bir zaman bu konuda önce kendisinin söze başlamaması, yalnız İvan'ın sorularına karşılık vermekle yetinmesi de garip bir şeydi. Bu, İvan Fiyodoroviç'in çok dikkatini çekmişti.
Bununla birlikte, kendisi o sırada, bunlarla hiç ilgili olmayan bambaşka bir konu ile uğraşıyordu: Moskova'dan dönüşünde, daha ilk günlerde, kendini tüm olarak ve artık geri dönülmez bir şekilde Katerina İvanovna'ya karşı duyduğu ateşli ve çılgınca tutkuya kaptırmıştı. Sonradan İvan Fiyodoroviç'in bütün hayatında büyük bir etki bırakan bu yeni tutkusundan şimdi söz etmenin sırası değil: Bütün bunlar, artık başka bir hikâyeye, başka bir romana konu olabilir. Ama bu romanı bir gün yazabilecek miyim bilmiyorum. Bununla birlikte, gene de İvan Fiyodoroviç'in, daha önce anlattığım gibi, o gece Alyoşa ile birlikte yürürken Katerina İvanovna'dan söz ederek, «Benim artık onda gözüm yok» dediği vakit, büyük bir yalan söylemiş olduğunu belirtmeden geçemem. İvan zaman zaman genç kadına karşı onu öldürebilecek kadar büyük bir nefret duymasına rağmen, çılgınca seviyordu.
Bu işin içinde bir çok nedenler rol oynuyordu: Katerina İvanovna, Mitya'nın başına gelenlerle o kadar sarsılmıştı ki, tekrar kendisine dönen İvan Fiyodoroviç'e bir kurtarıcıya sarılır gibi dört elle sarılmıştı. Genç kadının kalbi kırılmış, kendisini hakarete uğramış ve küçük düşmüş hissediyordu. İşte öyle olduğu bir sırada, onu eskiden bu kadar seven bir insan, tekrar yanına dönmüştü... Evet, onun kendisini ne kadar sevdiğini çok iyi biliyordu... Hem de, o insanın zekâsını, duygularını kendinden o kadar üstün tutuyordu ki! Öyleyken, prensiplerine sıkı sıkıya bağlı olan genç kız, sevgilisinin Karama-zov'lara özgü, dizginsiz isteklerine ve üzerinde yaptığı tüm etkiye rağmen, tam olarak kendini ona kaptırmamıştı.
Çünkü, aynı zamanda, Mitya'ya ihanet etmiş olduğu için, durmadan pişmanlık duyuyor ve İvan'la kavga ettiği, ona tehditler savurduğu anlarda (ki o anlar pek çoktu) bunu ona açıkça söylüyordu. İşte İvan'ın, Alyoşa ile konuşurken, «ya-kn üstüne yalan!» dediği buydu. Tabiî bu işin içinde gerçekten pek çok yalan vardı ve gerçekten İvan Fiyodoroviç'i en
kızdıran da buydu... Ama bütün bunlardan sonradan söz z. Sözün kısası, İvan, bir süre için Smerdyakov'u he-242
KARAMAZOV KARDEŞLER
men hemen unutmuştu. Bununla birlikte, onu ilk ziyaretin, den iki hafta sonra, içinde yine eskisi gibi kendisini üzen ga, rip düşünceler uyanmıştı.
Bunların ne olduğunu anlatmak için İvan Fiyodoroviç'h babası Fiyodor Pavloviç'in evinde geçirdiği o son gece (git,, medarı önceki gece) neden bir hırsız gibi yavaşça merdivenden aşağı inip, babası aşağıda ne yapıyor diye kulak kabarttığını, kendi kendine sorup durduğunu söylemek yeterlidir. Neden bunu sonradan tiksintiyle hatırlamıştı? Neden ertesi günü Moskova'ya giderken birden içinde büyük bir üzüntü duymuş ve kendi kendine: «Ben alçağın biriyim» demişti, işte şimdi, bütün bu üzüntülü düşünceler yüzünden, neredeyse Katerinâ İvanovna'yı bile unutacak hale geldiğini hissediyordu. Bu sorular tüm varlığını o kadar etkiliyordu işte! Tam bunu düşündüğü sırada sokakta Alyoşa'ya rastlamıştı. Onu hemen durdurmuş ve damdan düşer gibi:
— Hatırlıyor musun, Dimitriy öğleden sonra eve zorla girip babamı dövdüğü gün, sana olaydan sonra avluda, «istemek hakkını» mahfuz tutuyorum demiştim. Şimdi söyle, o vakit babamın ölümünü istediğimi düşündün mü, düşünmedin mi? diye sormuştu.
Alyoşa, alçak bir sesle:
— Düşündüm, diye karşılık vermişti.
— Doğru söylemek gerekirse gerçekten öyleydi. Bunu anlamak için kâhin olmak gerekmez. Ama, o sırada, aynı zamanda «varsın alçaklar birbirini yesin» demiştim, o vakit, gerçekten Dimitriy'in babamı öldürmesini, belki de bunu mümkün olduğu kadar çabuk yapmasını istediğimi... hatta, ona bu işte yardım etmekten bile kaçınmayacağımı hiç düşündün mü?
Alyoşa hafifçe sararmış ve hiç konuşmadan ağabeyini" gözlerinin içine bakmıştı. İvan:
— Söylesene! diye bağırmıştı. Senin o anda ne düşündüğünü öğrenmek istiyorum. Ben gerçeği istiyorum! Gerçeğe ihtiyacım var benim!
Güçlükle içini çekmiş ve Alyoşa'nın vereceği karşılığı önceden biliyormuş gibi garip bir öfkeyle ona bakmıştı. Alyoşa:
— Bağışla beni ağabey! o vakit bunu da düşünmüştüm
KARAMAZOV KARDEŞLER
243
diye fısıldamış, sonra hiç bir «hafifletici neden» ileri sürme-den susmuştu.
O zaman İvan:
__ Teşekkür ederim, diyerek Alyoşa'nın yanından ayrılmış, hızla kendi yoluna gitmişti.
O günden sonra Alyoşa, İvan ağabeyinin garip bir şekilde, kesin olarak kendisinden gittikçe uzaklaştığını, hatta artık onu sevmediğini hissetmeye başlamıştı. Bu yüzden kendisi de artık evine uğramıyordu. Ama İvan Fiyodoroviç, o gün Alyoşa ile karşılaştıktan hemen sonra, evine uğramadan birden tekrar Smerdyakov'la gitmişti.
VII
SMERDYAKOV'A İKİNCİ ZİYARET
Smerdyakov artık hastaneden taburcu edilmişti. İvan Fiyodorovic, yeni kiraladığı evi biliyordu: Smerdyakov işte o kerestelerden yapılmış, eğrilmiş ve bir sofayla ayrılmış iki izbeden ibaret küçük evde oturuyordu. İzbelerden birine Marya Kondratyevna i!e annesi, öbürüne de Smerdyakov'un kendisi yerleşmişti. Evlerine onlarla ne şekilde anlaşarak yerleşmişti? Bedava mı oturuyor, yoksa kira mı veriyordu? Bunu ancak Allah bilirdi. Sonradan, evlerine Mariya Kondratyevna'-nın nişanlısı sıfatıyla yerleşmiş olduğu ve yanlarında bedava olarak oturduğu ileri sürülmüştür.
Ana kız ona büyük bir saygı gösteriyor ve onu kendile-rinden daha üstün bir insan sayıyorlardı.
İvan Fiyodoroviç, kapıyı çalıp da vuruşlarını duyurduk-tan sonra, Mariya Kondratyevna'nın işareti üzerine, doğrudan doğruya sola, Smerdyakov'un oturduğu, «beyaz izbeye» geçti. BU izbede topraktan yapılmış, sırlı ve iyice yakılmış bir peç duruyordu. Duvarlar mavi kâğıtla kaplıydı. Ama doğru söylernek gerekirse yırtık pırtıktı ve çatlakların altında yığın-la karafatma kıpırdayıp duruyor, bu yüzden odada hiç din-meyen bir hışırtı duyuluyordu. Eşyalar da değersizdi: İki du-varın dibinde banklar, masanın yanında da iki iskemle var-• , tahtadan yapılmış basit bir şeydi ama üzeri pem-244
KARAMAZOV KARDEŞLER
be işlemelerle süslüydü, İki küçük pencerede içinde ıtır çi_ çekleri bulunan iki saksı duruyordu. Köşede tasvirlerin asıldığı bir .girinti vardı. Masanın üzerinde yamru yumru ve pek büyük olmayan madenî bir semaverle, üzerinde iki fincan bulunan bir tepsi görülüyordu.
Ama Smerdyakov artık çayını içmiş, semaver de sönmüştü... Kendisi ise masanın başında, bankta oturuyor, deftere bakarak elindeki mürekkep kalemiyle bir şeyler yazıyordu. Hokka hemen yanında idi. Bir de kısacık tunç bir şamdan, şamdanın içinde de stearinli bir mum vardı. İvan Fiyodoro-viç, daha Smerdyakov'un yüzüne bakar bakmaz hastalığının artık tam anlamıyla geçmiş olduğu kanısına vardı. Smerdyakov'un yüzü daha dolgundu. Alnının üzerindeki saçlar kabartılmış, şakaklarındakiler ise iyice yatırılmıştı. Sırtında, pamuklu bir robdöşambr ile oturuyordu. Ama, robdöşambrı iyice yıpranmış, eskimişti. Gözlüğü burnunun üzerinde idi. Oysa İvan Fiyodoroviç. gözlük taktığını hiç görmemişti. Bu ö-. nemsiz şey, birden, nedense İvan Fiyodoroviç'in kızgınlığını iki misli arttırdı: «Ama ne yaratık! Üstelik bir de gözlük takmış!» diye düşündü.
Smerdyakov, ağır ağır başını kaldırdı, gözlüğünün üzerinden içeriye girene dikkatle baktı. Sonra, gözlüğünü yavaşça çıkardı, kendisi de bankın üzerinden doğruldu. Ama bu doğrulusu artık hiç de o kadar saygılı değildi. Bunu garip, hatta tembelce denilecek bir şekilde, sanki sadece, artık gösterilmemesi imkânsız en basit bir nezaket kuralına boyun eği-yormuş gibi bir tavırla yapmıştı. İvan tüm bunları bir anda farketmiş, hepsini birden kavramıştı. En önemlisi Smerdyakov'un bakışını, kesin olarak öfkeli, hoşnutsuz, hatta küçümseyen bakışını farketmişti. Smerdyakov'un bakışı; «Ne gelip duruyorsun? O zaman seninle hepsini konuştuk ya? Ne diye yine geldin?» der gibiydi. İvan Fiyodoroviç, kendini güçlükle tuttu. Daha ayakta dururken paltosunun düğmelerini çözerek-
— Odan da ne sıcakmış! dedi. Smerdyakov:
— Buyrun paltonuzu çıkarın! diye izin verdi. • İvan Fiyodoroviç, .paltosunu çıkardı, onu bankın üzeri
attı, titreyen elleriyle bir iskemle aldı, onu hızla masaya
doğru
çekti ve üzerine oturdu. Smerdyakov banka ondan önce otu muştu. İvan Fiyodoroviç, hemen sert bir tavırla:
KARAMAZOV KARDEŞLER
245
— Önce hemen şunu sorayım: Burada yalnız mıyız? diye sordu. Bizi oradan işitmezler mi?
— Hiç kimse, hiç bir şey işitmez efendim. Kendiniz de gördünüz ya; arada bir sofa var.
— Bana baksana oğlum, o vakit hastanede yanından ayrıldığım zaman senin saralı numarası yapmakta usta olduğunu söylemezsem, sen de sorgu yargıcına bizim bahçe kapısında konuştuğumuz herşeyi açıklamayacağını söylemiştin, o vakit, neyi kasdetmek istiyordun? Her şeyi dediğin neydi? Ne demek istemiştin? Beni tehdit mi ediyordun, nedir? Seninle bir anlaşmam mı vardı? Senden korkuyor muyum yoksa? Öyle mi sanıyorsun?