Sözüne devanı ederek:
o zaman, onun göğsünü yumruklarken, yüreğinden Atiğini sanıyordum, dedi. Onu bekleyen o utanç verici,
için340
KARAMAZOV KARDEŞLER
o korkunç, o açıklamak cesaretini bile bulamadığı durumdan kendisini kurtaracak gücü ancak yüreğinde bulabileceğinden söz ettiğini sanıyordum. İtiraf edeyim, o sırada babamdan söz ettiğini ve ona gidip kimbilir nasıl bir tecavüzde bulunacağını düşünmekten ötürü utancından tepeden tırnağa titrediğini düşündüm. Oysa ağabeyim o sırada, göğsünde bir şeyi işaret ediyordu! Hatırlıyorum ki, daha o anda zihnimden bir düşünce geçti. Kalbin, göğsün o noktasında değil de, daha aşağıda olduğunu, onun ise daha yukarda bulunan bir yeri, boynunun hemen altında olan noktayı yumruk-ladığmı düşündüm, sanki o noktada bir şeye işaret ediyormuş gibiydi. O anda bu düşünce bana saçma göründü. Oysa belki ağabeyim o anda o bin beş yüz rublenin sarılıp dikildiği bez parçasını işaret ediyordu!
Mitya oturduğu yerden:
— Evet oydu! diye bağırdı. Gerçekten öyleydi Alyoşa! O sırada işte o bez parçasını yumrukluyordum!
Fetyukoviç sakinleşmesi için yalvararak acele ile Mitya'-ya doğru atıldı. Aynı zamanda Alyoşa'nın ifadesine sarıldı. Kendi anısının heyecanına kapılmış olan Alyoşa, ateşli ateşli konuşarak tahminlerini ileri sürüyordu; ona göre, Mitya için asıl utanılacak şey, üzerinde Katerina İvanovna'ya olan borcunun yarısı, yani geri verebileceği bin beş yüz ruble varken, herşeye rağmen, borcunun bu yarısını ona vermeyip, bir başka işe kullanmaya, daha doğrusu eğer kabul ederse. Gruşenka'yı bu parayla götürmeye karar vermesindeydi.
Alyoşa birden heyecana kapılarak:
— Evet, öyle oldu, tam söylediğim gibi oldu! diye bağıra bağıra konuşuyordu. Ağabeyim o sırada bana bağırarak, utancının yarısından, evet yarısından (bu «.yarısından» sözünü birkaç kez tekrarlamıştı) kurtulabileceğini, ama karakter bakımından bunu yapamayacak kadar zayıf olduğunu.. bunu yapacak gücü kendinde bulamayacağını önceden bildiğini söyledi!
Fetyukoviç sabırsızlıkla:
— Kesin olarak, göğsünün gerçekten o noktasını dövdüğünü hatırlıyorsunuz, öyle mi? diye soruyordu.
— Açıkça ve kesin olarak hatırlıyorum. Çünkü, o «madem kalp daha aşağıda, o halde ne diye göğsünün o ka dar yukarısında olan bir yerine vuruyor?» diye düşündüm
KARAMAZOV KARDEŞLER
341
Ama o zaman düşüncem bana saçma göründü... Bunu hatır-jıyorum evet, saçma göründüğünü hatırlıyorum... Bir an içinde zihnimden gelip geçti. Onun için şimdi de hatırladım işte. Hem bunu şimdiye kadar nasıl unutabildim, bilmiyorum! Ağabeyim, o bez parçasını, kendini kurtaracak bir çareye sahip olduğunu belirterek işaret ediyordu. Ama bu bin beş yüz rubleyi geri vermeyeceğini de ima ediyordu! Mokro-ye'de tevkif edildiği zarnan da biliyorum ki, bunu (bana sonradan söylediler!) ömrü boyunca yapmış olduğu en rezilce davranışın, Katerina İvanovna'ya olan borcunun yansını (gerçekten yarısından söz etmiş) geri verebilecek durumdayken, onun karşısında bir hırsız durumuna düşmemek elin-deyken. gene de parayı geri verip parasız kalmaktansa, onun gözünde bir hırsız olarak kalmayı tercih etmesi olduğunu bağıra bağıra söylemiş!
Alyoşa, sözlerini:
— Ah, bu borç yüzünden ne kadar üzüntü çekmiştir! Bu borç yüzünden kendine ne kadar eziyet etmiştir! diyerek bitirdi.
Tabiî işe savcı karıştı. Alyoşa'ya bütün bunların nasıl olup bittiğini anlatmasını rica etti, birkaç kez ısrarla: «Sanık göğsünü döverken gerçekten bir şeyi işaret ediyor gibi miydi? Belki de sadece göğsünü yumrukluyordu. Ne dersiniz?» diye sordu.
Alyoşa:
— Zaten yumruklamıyordu! diye yüksek sesle karşılık verdi. Tam anlamıyla parmaklan ile işaret ediyordu. İşte şurayı, taa yukarıyı işaret ediyordu... Nasıl olup da su ana kadar aklımdan çıktı!...
Başkan, Mitya'ya dönerek verilen ifade konusunda bir şey söyleyip, söylemeyeceğini sordu. Mitya herşeyin. gerçekten herşeyin öyle olduğunu, gerçekten göğsünde boynunun hemen alt tarafında taşıdığı o bin beş yüz rubleyi işaret ettiğini ve bu işin tabiî çok rezilce bir şey olduğunu söyledi.
— İnkâr etmiyorum, rezilce bir şeydi! Bütün ömrümce yaptığım şeyler arasında, en rezilcesi buydu! diye bağırdı. O sırada bunları geri verebilirdim, öyleyken vermedim. Onun Sözünde bir hırsız kalmayı tercih ettim. Yalnız vermemek olsa gene iyi, asıl rezalet bu paraları geri vermeyeceğimi önceden bilmemde! Haklısın Alyoşa! Teşekkür ederim!342
KARAMAZOV KARDEŞLER
Alyoşa'nın sorgusu böylece bitti. Üzerinde durulması gereken ve önemli olan şuydu ki, hiç değilse bir tek olay, diyelim ki, çok küçük de olsa bir tek delil, daha doğrusu delil yerine geçecek bir ima şeklinde de olsa söylenen bu söz, sanığın daha önceki soruşturmasında, Mokroye'de «bunlar be-nimdi» dediği o bin beş yüz rublenin saklı olduğu bez parçasının da, o bez parçasının içindeki paranın da varlığını ileri sürerken yalan söylemediğini, bir parçacık olsun açığa vurmuş oluyordu. Alyoşa sevinerek, kıpkırmızı olmuş bir halde, işaret edilen yeri gösterdi. Ondan sonra da uzun bir süre kendi kendine:
— Bunu nasıl unutabilirdim? Nasıl unutabilirdim! Nasıl da birden aklıma geldi! diye söylenip durdu.
Katerina İvanovna'nın sorgusu başladı. Kendisi daha görünür görünmez, salonda olağanüstü bir hava esti. Hanımlar tek saplı gözlüklerine, dürbünlerine sarıldılar. Erkekler kımıldamaya başladılar. Hatta bazıları daha iyi görebilmek için yerlerinden kalktılar. Sonradan herkes, 'genç kadın içeri girer girmez, Mitya'nın birden mum gibi sapsarı olduğunu ileri sürmüştü. Genç kadın tepeden tırnağa siyahlar içinde, tevazu ile ve hemen hemen çekingen bir tavırla, kendisine gösterilen yere yaklaştı. Yüzünden heyecanlı olup olmadığını anlamaya imkân yoktu. Ama karanlık, somurtkan bakışında açıkça bir kararlılık seziliyordu. Şunu da belirtmeli ki, sonradan birçokları, o anda şaşılacak kadar güzel göründüğünü söyleyeceklerdi.
Genç kadın yavaşça, ama bütün salona duyuracak kadar seçik bir şekilde konuşmaya başladı. Son derece sakin konuşması vardı ya da belki sakin görünmeye çalışıyordu. Başkan sorularına ihtiyatlı bir şekilde, sanki «yarasına» dokunmaktan korkuyormus gibi ve uğradığı felâkete saygı göstererek, büyük bir nezaketle başlamıştı. Ama Katerina İva-novna, ona sorulan bir soru üzerine kendiliğinden daha ilk sözlerde, sanıkla nişanlı olduğunu açıkladı. Sonra da alçak sesle:
— Kendisi beni terkedinceye kadar nişanlı kaldık, diye ilâve etti.
Kendisine Mitya'ya akrabalarına göndermek üzere verdiği o üç bin rubleyi sordukları zaman, kesin bir tavırla:
— Ben ona bu parayı doğru postahaneye götürmesi için
KARAMAZOV KARDEŞLER
343
vermedim dedi. O sırada paraya çok ihtiyacı olduğunu seziyordum... Bu üç bin rubleyi ona, eğer isterse bir ay içinde göndermesi şartı ile verdim. Sonradan bu borç yüzünden kendi kendine boşuna acı çektirdi.
Genç kadına sorulan tüm soruları ve onun verdiği tüm karşılıkları kelimesi kelimesine vermiyorum, sadece sözlerindeki anlamı özetleyerek belirtmeye çalışıyorum. Sorulara karşılık vermeye devam ederek:
— Kesin olarak inanıyorum ki, nasıl olsa babasından parayı alır almaz, bu üç bini göndermeye fırsat bulacaktı. Çıkarcı olmadığına ve dürüstlüğüne... para konularında... gösterdiği büyük dürüstlüğe daima inanmışımdır. Babasından üç bin ruble alacağına kesin olarak güveniyordu ve bunu birkaç kez bana söylemişti. Babası ile onun arasında bir anlaşmazlık olduğunu biliyordum. Her zaman da, evet bu güne dek her zaman, babasının hakkını yemiş olduğuna inanmı simdir. Kendisinin babasını tehdit eder şekilde konuştuğunu hiç hatırlamıyorum. Hiç değilse benim yanımda, hiç bir zaman hiç bir tehdit savurmamıştır. Eğer o zaman bana gelmiş olsaydı, ben hemen, bana borçlu olduğu o uğursuz üç bin ruble yüzünden duyduğu endişeyi giderirdim. Ama artık bana uğramıyordu... Ben ise... öyle bir duruma düşürülmüştüm ki... onu çağırtamazdım.
Birden sözlerine:
— Hem bu borç yüzünden ondan herhangi bir hak isteğinde bulunamazdım, diye ekledi ve sesi kararlı bir ifade ile çınladı: «Ben de bir vakitler ondan üç bin rubleden çok daha büyük bir para yardımı görmüşümdür! Üstelik o zaman bir gün olup borcumu ödeyebileceğim bir duruma geleceğimi aklımdan bile geçirmediğim halde, bu yardımı kabul ettim...»
Sesinin tonunda garip bir meydan okuyuş seziliyordu. İşte o sırada soru sorma sırası Fetyukoviç'e geldi. Fetyuko-viç, olumlu etki yapacak bir şeyle karşılaşacağını hemen hissederek, genç kadını ürkütmeden yavaşça:
— Bu dediğiniz, daha tanışıklığınızın başında oldu, değil mi? diye sordu.
Şunu parantez içinde söyleyeyim ki, kendisi Petersburg'-dan, Katerina İvanovna tarafından çağırtıldıgı halde, gene de Mitya'nın daha o kentteyken genç kadına verdiği beş bin344
KARAMAZOV KARDEŞLER
ruble ile o «yerlere kadar eğiliş» olayı konusunda hiç bir şey bilmiyordu. Katerina İvanovna, ona bunu söylememiş, olayı kendisinden gizlemişti. Şaşılacak bir şey daha vardı. Kesin olarak denilebilirdi ki, Katerina İvanovna'nın kendisi de son dakikaya kadar bu olayı mahkemede anlatıp anlatmayacağını bilemiyor, bu konuda kendisine ilham gelmesini bekliyordu.
Hayır, o dakikaları hiç bir zaman unutamam! Genç kadın anlatmaya başlamıştı. Herşeyi anlattı. Mitya'nın Alyoşa'ya anlattığı tüm olayı «o yerlere eğilişsin nedenlerini, babasının durumunu, kendisinin Mitya'nın evine gidişini, herşeyi olduğu gibi açıkladı. Hem de bunları söylerken, Mitya'nın, kızkardeşi vasıtasıyla «parayı almak için Katerina İvanovna'-yı gönderin» diye bir teklif yapmış olduğu konusunda bir tek söz bile söylemedi. Yüksek bir cömertlik göstererek, bunu sakladı ve hiç bir etki altında kalmadan, kendiliğinden, yapmış olduğu bu fedakârlıkla, birşeyler olacağını umut ederek... ondan para istemek üzere, genç subayın evine koştuğunu açıkça söylemekten utanç duymadı.
Bu insanı sarsan bir şeydi. Onu dinlerken bütün vücudum buz gibi olmuştu. Tiril tiril titriyordum. Koca salon, her sözünü can kulağı ile dinleyerek, bir ölüm sessizliğine gömülmüştü. Bu, benzeri olmayan bir şeydi; Katerina İvanovna gibi otoriter, herkese yukardan bakan, gururlu bir genç kızın böylesine açıktan açığa itiraflarda bulunarak ifade vermesi, böyle bir fedakârlıkta bulunması, kendini böylesine lekelemesi olacak şey değildi. Hem de bunu niçin, kimin için yapmıştı? Kendisine ihanet eden, ona en büyük hakareti yapan bir adamı kurtarmak, küçücük bir şey de olsa, onun yararına olabilecek iyi bir izlenim bırakabilmek için, hiç değilse, küçük bir hareketle kurtuluşuna yardım edebilmek için! Gerçekten de elinde kalan son beş bin rubleyi, sahip olduğu tüm serveti veren ve hiç bir günahı olmayan bir genç kızın karşısında saygı ile eğilen bir subayın hayali oldukça cana yakın ve çekici göründü. Ama... nedense yüreğimde oir sızı duydum! Sonradan bu işin iftiralara yol açacağını (ki gerçekten sonra böyle oldu!) seziyordum.
Sonradan tüm kentte pis pis gülerek hikâyenin belki de noktası noktasına doğru olmadığını, özellikle subayın «güya sadece saygı ile eğilerek» genç kızın yanından ayrılmasına izin
KARAMAZOV KARDEŞLER
345
m belirten bölümün gerçeğe aykırı olduğunu söyleyenler oldu. Bu bölümde bası şeylerin «atlandığını» ima ediyorlardı.
Bizim bayanlar arasınla, en saygı değer olanları bile:
— Hem ona, diyelim ki atlanmadı, diyelim ki, herşey gerçekten anlatıldığı gibi oldu, gene de bir genç kızın babasını kurtarmak için de olsa, böyle davranması yakışık alır bir şey mi orası belli değil, diyorlardı.
Hem Katerina İvanovna gibi zeki ve hastalık derecesinde keskin görüşlü titiz bir kadın nasıl olup da önceden böyle söylentilerin çıkacağını tahmin etmemişti? Muhakkak tahmin etmiştir. Öyleyken, herşeyi söylemeye karar vermişti. Tabiî, hikâyenin gerçeğe uygun olup olmadığı konusunda, tüm o kuşkular ancak sonradan ortaya çıktı. İlk anda ise herkes, ama herkes çok sarsılmıştı. Mahkeme üyelerine gelince, onlar Katerina İvanovna'yı nerdeyse utanç dolu, kutsal bir heyecan içinde susarak dinliyorlardı. Savcı bu konuda, kendisine bir tek soru olsun sormayı gereksiz saydı. Fetyukoviç genç kadının karşısında yerlere kadar eğildi. Evet, nerdeyse zafere ulaşmış gibi bir tavrı vardı. Bu ifade ile birçok şeyler kazanılmıştı. İçinden gelen soylu bir davranışla, elinde kalan son beş bin rubleyi veren bir adam, sonra aynı adamın gece vakti, üç bin ruble çalmak için babasını öldürmesi... Bunlar birbirleri il; bağdaşmayan şeylerdi. Petyuko-viç hiç değilse şimdi hırsızlık suçlamasını uzaklaştırabilirdi. «Dava> birden yepyeni bir ışık altında görünüyordu. Mitya'-nızı yararına bir hava esmişti. Kendisi ise... söylendiğine göre, Katerina İvanovna ifaie verirken, bir iki kez yerinden fırlayacak olmuş, sonra tekrar oturduğu bankın üzerine düşmüş, iki eliyle yüzünü örtmüştü. Ama genç kadın sözünü bitirince birden kolların ona doğru uzatarak hıçkıra hıç-kıra ağlamaklı bir sesle:
— Katya, beni neden mahvettin? diye bağırdı.
Sonra, bütün salonu çınlatırcasına hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ama hemen sonra kendini toparladı ve gene:
— Şimdi artık kurtulanam! diye bağırdı.
Sonra, oturduğu yerde donmuş gibi, dişlerini sıkmış, kollarını da göğsünün üzerinle haç şeklinde kavuşturmuş olarak hareketsiz kaldı. Katerina İvanovna salonda kalmış ve kendisine gösterilen iskemleye oturmuştu. Yüzü sararmıştı,
346
KARAMAZOV KARDESLeR
gözlerini yere indirmiş olarak oturuyordu. Yakınında bulunanlar, genç kadının uzun bir süre sıtmaya tutulmuş gibi titrediğini anlattılar. Sorguya çekilmek üzere Gruşenka içeriye girdi.
Şimdi, birden meydana gelen ve belki de gerçekten Mit-ya'yı mahvetmiş olan felâketi anlatmanın sırası geliyor. Çünkü, şuna inanıyorum ki (herkes ve tüm hukukçular sonradan öyle olduğunu söylemişlerdir) eğer bu olay meydana gelmeseydi, sanığa hiç değilse hafifletici bir neden tanıyacaklardı. Ama bunları sonra anlatacağım. Daha önce biraz Gruşenka'dan söz edelim.
O da salona tepeden tırnağa siyahlar içinde, üzerinde o harikulade güzel siyah şalı ile gelmişti. Bazen tombul kadınların yaptığı gibi, hafifçe salınarak, kayar gibi, sessiz adımlarla parmaklığa yaklaştı, Gözlerini başkana dikmişti, ne sağa ne sola bakıyordu. Bana kalırsa, o anda çok güzeldi ve sonradan bayanların ileri sürdüğü gibi solgun değildi. Yine ileri sürdüklerine göre, yüzünde dikkatini bir noktaya topladığını belli eden kızgın bir anlam varmış. Ama ben öyle sanıyorum ki, sadece sinirliydi ve bizim skandallara susamış halkın, hakaret dolu, meraklı bakışlarını üzerinde ağır bir yük gibi hissediyordu. Gururlu, hakarete boyun eğmeyecek bir karakteri vardı. Böyle bir karakterde olanlar, herhangi bir kişiden hakaret göreceklerini hisseder etmez, hemen karşılığını vermek için şiddetli bir istek duyarak öfke ile alevlenirler. Ayrıca, Gruşenka'nın tabiî bir çekingenliği: aynı zamanda öyle bir çekingenlik duyduğu için de, içten gelen bir utancı vardı. Bu bakımdan sözlerinin bazen öfkeli, bazen hakaret dolu ve kaba olmasına, bazen de hele kendisini suçladığı, kendisini sorumlu olarak gördüğünü belirttiği sıralarda birden sesinde bir içtenlik duyulmasına şaşmamak gerekir. Bazen de sanki kendisini bir uçuruma atıyormuş gibi «ne olursa olsun artık herşeyi söyleyeceğim» der gibi konuşuyordu...
Fiyodor Pavloviç ile olan ahbaplığı konusunda sert bir tavırla:
— Hepsi boş! Bana tutulduysa kabahat bende mi? dedi-Bir an sonra da:
— Tüm suç bende! Ben hem onunla, hem de öteki ile hem ihtiyarla, hem de bununla alay ettim, ikisini de bu du-
KARAMAZOV KARDEŞLER
347
rurna dek sürükledim. Herşey benim yüzümden oldu, diye ekledi-
Bir ara Samsonov'a değindiler. Gruşenka hemen küstah bir meydan okuyuşla:
— Ondan kime ne? dedi. O benim velinimetimdi. Akrabalarım beni evden kapı dışarı ettikleri vakit, yalınayak do-laştığnı sıralarda beni yanma almıştı.
Bu arada başkan oldukça nazik bir tavırla, Gruşenka'-ya. gereksiz ayrıntılara girişmeden doğrudan doğruya sorulara karşılık vermesi gerektiğini hatırlattı. Gruşenka kızardı, gözleri kıvılcımlar saçtı.
Paraların bulunduğu paketi kendi gözü ile görmemişti, yalnız Fiyodor Pavloviç'in elinde içinde üç bin ruble bulunan bir paket olduğunu «katilden» işitmişti.
— Yalnız, tüm bunlar saçmaydı, ben bunlara gülüyordum \e ne olursa olsun dünyada oraya gitmezdim!
Savcı:
— Demin «katil» derken kimi kasdettiniz? diye sordu.
— Uşağı, başka kimi olacak? Efendisini öldüren, dün de kendiri aşan Snıerdyakov'u kastettim.
Tabiî, ona hemen bu kadar kesin bir suçlama için elinde ne gibi deliller bulunduğunu sordular. Ama onun da hiç bir delili Dîmadığı meydana çıktı.
— Dimitriy Fiyodoroviç'in kendisi bana öyle demişti, onun sözüne inanın! dedi.
Gıuşenka, bunu söyledikten sonra, duyduğu nefretten te-Peden tırnağa titrer gibi sözlerine şunları ekledi:
— Onu mahveden, aramızdan geçen kara kedidir. Herşey onun yüzünden oldu. Ben bunu 'bilirim, diye ekledi ve sesi öfke ile çınladı.
Kendisine gene kimi ima ettiğini sordular.
— Küçük hanımı, işte bu Katerina İvanovna'yı. O zamanlar beni evine çağırdı, çikolatalar ikram etti, beni elde etmek istedi, onda bir parçacık olsun utanma diye bir şey yoktur, işte bu kadar...
Bu sırada başkan artık sert bir tavırla, kullandığı söz-daha ölçülü olmasını rica ederek sözünü kesti. Ama ç kadının yüreği bir kez alev almıştı. Artık kendini bile atmaya hazırdı... Savcı:
— Mokroye'de tevkif sırasında herkes sizin koşarak öbür
34a
KARAMAZOV KARDEŞLER
odadan çıktığınızı görmüş ve «bütün suç bende, Sibirya'ya ikimiz birlikte gideceğiz!» diye bağırdığınızı işitmiş. Demek daha o anda onun baba katili olduğuna kesin olarak inanmıştınız, diye hatırlattı. Gruşenka:
— Ben o zamanki duygularımı hatırlamıyorum! diye kar şılık verdi. Herkes o zaman «babasını öldürdü!» diye bağı-rıp duruyordu. Ben de suçlu olduğumu, onun benim yüzümden katil olduğunu hissettim. Ama suçlu olmadığını söylediği vakit, ona hemen inandım, şimdi de inanıyorum, her zaman da inanacağım. O yalan söyleyecek adam değildir.
Soru sorma sırası Fetyukoviç'e gelmişti. Bu arada hatırlıyorum ki. Fetyukoviç Gruşenka'ya Rakitin'i ve o yirmi beş ruble konusunu sorarak: «Bunları ona Aleksey Fiyodoroviç Karamazov'u size getirmesi için vermişsiniz dedi.
Gruşenka hakaret dolu, öfkeli bir gülüşle:
— Parayı almasında şaşılacak ne var? dedi. Zaten benden para sızdırmak için hep gelirdi, dedi. Bazen bir ayda otuz ruble aldığı olurdu. Daha çok eğlence için isterdi: Ben yardım etmezsem, içki içecek para bulamazdı.
Fetyukoviç başkanın şiddetle oturduğu yerde kımıldadığını farketmesine rağmen, hemen bunun üzerinde durdu.
— Bay Rakitin'e bu kadar cömertçe davranmanızın nedenini açıklar mısınız? dedi.
— Nasıl cömert davranmam. O benim teyzemin çocuğudur. Benim annemle onun annesi özbeöz kardeştiler. Yalnız kendisi, bunu burada hiç kimseye söylememem için yalvarıp dururdu. Benimle akraba olduğu için çok utanıyormuş.
Bu yeni açıklama, herkes için beklenmedik bir şey oldu Tüm kentte, şimdiye dek bunu hiç kimse bilmiyordu. Hatta manastırda bile bunu bilen yoktu. Mitya'nın da bundan haberi yoktu. Anlattıklarına göre, Rakitin, utancından oturduğu iskemlede kıpkırmızı kesilmişti. Gruşenka ise, daha mahke me salonuna girmeden önce, her nasılsa onun Mitya'nın za rarına ifade verdiğini işitmiş, bu yüzden de müthiş öfkelen misti. Böylece Bay Rakitin'in daha önceki bütün sözleri-sözlerindeki kibarlık, kölelik ile, Rusya'daki sosyal sizlik konusunda yaptığı bütün çıkışlar, hepsi bu sefer herkesin gözünde alçalmış, sıfıra inmiş oldu. Fetku memnundu: Şans gene imdada yetişmişti. Zaten Gruşenka y
KARAMAZOV KARDEŞLER
349
pek uzun süre sorguya çekmediler, hem kendisi de tabiî, yeni bir şey söyleyecek durumda değildi. Dinleyiciler arasında oldukça nahoş bir izlenim yaratmıştı. Genç kadın, ifadesini verdikten sonra, mahkeme salonunda Katerina İva-novna'dan epey uzakta bir yere oturduğu vakit, hakaret dolu yüzlerce bakış ona doğru çevrilmişti. Onu sorguya çektikleri tüm süre içinde, Mitya hep susmuş, sanki taşlaşmış gibi hareketsiz, gözlerini yere dikmiş olarak oturmuştu. Tanık İvan Fiyodoroviç içeri girdi.
BİRDEN GELİP ÇATAN FELÂKET
Şunu belirteyim ki, îvan'ı daha Alyoşa'dan önce çağırmışlardı. Ama mübaşir, o vakit başkana tanığın birden rahatsızlanmasından mı, yoksa herhangi bir kriz geçirmesinden mi nedir, hemen mahkemeye çıkamayacağını, ancak durumu düzelir düzelmez, istendiği anda ifade vermeye hazır olduğunu bildirmişti. Ama, her nasılsa, bunu hiç kimse işit-memişti. Olup bitenleri sonradan öğrendiler.
İvan'ın gelişi ilk anda hemen hemen farkedilmedi: En önemli tanıklar, özellikle rakip olan iki kadın, artık sorguya çekilmişlerdi; dinleyicilerin merak duygusu şimdilik tatmin edilmişti. Hatta birçoklarında yorgunluk belirtileri bile hissediliyordu. Daha birkaç tanığın dinlenmesi gerekiyordu. Ama bunlar da, herhalde artık açıklanmış olanlardan fazla ve özel bir şey açıklayamazlardı. Zaman geçiyordu.
İvan Fiyodoroviç yargı makamına hayret edilecek bir şekilde ağır ağır yürüyerek, hiç kimseye bakmadan, hatta ba-Şim eğmiş olarak ve sanki somurtarak bir şeyler düşünüyormuş gibi yaklaşmıştı. Tepeden tırnağa kusursuz giyinmişti, ama yüzü hiç değilse bende, hasta olduğu izlenimi yarattı: Bu yüzde, sanki toprağa bulanmış ölüm döşeğinde olan bir insanın yüzünü andıran bir hava vardı. Gözleri bulanıktı; on-terı kaldırdı, ağır ağır salonda dolaştırdı. Alyoşa birden, oturduğu iskemleden fırlayacak oldu ve «ah!» diye inledi. Bunu hatırlıyorum. Ama bunu da pek az kimse farketmişti.350
KARAMAZOV KARDEŞLER
KARAMAZOV KARDEŞLER
351
Başkan, ona yeminsiz bir tanık olduğunu, isterse ifade vermekte ya da susmakta serbest olduğunu, ama ifade verecekse tabiî söyleyeceklerinin doğru olması gerektiğini ve buna benzer şeyleri söyleyerek söze başlayacak oldu. İvan Fjyo-doroviç, onu dinliyor, yüzüne bulanık gözlerle bakıyordu. Ama birden yüzünde yavaş yavaş bir gülümseyiş yayılmaya başladı. Ona hayretle bakan başkan sözünü bitirir bitirmez. İvan birden gülmeye başladı. Yüksek sesle:
— Eh, başka? diye sordu.
Salonda herşey sessizliğe gömüldü. Herkes sanki bir şeyler seziyordu. Başkan endişeye kapıldı. Gözleriyle mübaşiri arıyarak:
— Siz... belki de daha tamamen iyi olmadınız! dedi. İvan Fiyodoroviç birden çok sakin ve saygılı bir tavırla:
— Üzülmeyin efendim, sağlık durumum yeteri kadar iyidir, hatta size bazı meraklı şeyler anlatabilirim, dedi.
— Özel bir şey mi bildirmek niyetindesiniz?
Başkan bunu hep aynı güvensiz bir tavırla söylemişti. İvan Fiyodoroviç, gözlerini yere indirdi, birkaç saniye sustu, sonra basını kaldırarak kekeler gibi:
— Hayır... öyle bir niyetim yok. Özel olarak bildireceğim bir şey yok, dedi.
Kendisini sorguya çekmeye başladılar. İvan Fiyodoroviç büsbütün isteksiz bir tavırla, mahsus kestirip atıyormuş gibi. hatta gittikçe artan garip bir tiksinti ile karşılık veriyordu. Bununla birlikte söyledikleri oldukça anlaşılabiliyordu. Birçok şeylere, «bilmiyorum» diye karşılık verdi. Dimitriy Fiyodoroviç ile babası arasındaki hesaplardan haberi yoktu. BU konuda, «bununla hiç ilgili değildim» dedi. Babasını öldüreceği tehdidini, sanığın kendisinden işitmişti. Paketteki paraları ise, Smerdyakov'dan duymuştu...
Birden yorgun bir tavırla sözünü keserek:
— Hep aynı şeyler! dedi. Yargıçlar heyetine özel bir şey bildiremeyeceğim için üzgünüm!
Başkan:
— Görüyorum ki, rahatsızsınız, ve duygularınızı anlıyo rum... diye söze başlayacak oldu.
Çevresine, savcıya, savunma avukatına doğru döndü ve eğer gerekli bulurlarsa onları soru sormaya davet etti. o o sırada İvan Fiyodoroviç, bitkin bir sesle:
— Gitmeme izin verir misiniz, efendim? Kendimi çok rahatsız hissediyorum, diye rica etti.
Sonra, izin verilmesini beklemeden, birden kendisi arkasını döndü, salondan çıkmaya hazırlandı. Ama dört adım kadar uzaklaştıktan sonra birden iyice düşünmüş ve hemen kararını d'eğiştirmiş gibi, hafifçe gülerek gene eski yerine döndü.
— Ben tıpkı o köylü kızı gibiyim sayın başkanım, dedi. Biliyorsunuz, ne derler, kız: «Gönlüm varsa giderim,, gönlüm yoksa... gitmem» diyormuş ya. Hani peşinden gelinlikle mi duvakla mı ne koşuyorlarmış, kızı giydirip nikâha götürmek için... O da: «Gönlüm varsa giderim... Gönlüm yoksa gitmem> diyormuş... Bu hikâyeyi bizim kabilelerden birinde anlatırlar...