Duygular ve Çocuk
Dilimizdeki, duyguların ardından gelen eylem sözcüklerine baktığımızda: “Korkuya kapıldım”,” kızgınlığıma yenik düştüm”, “öfkeden kendimi kaybettim”, “kararsızlıkla kalakaldım”, “üzüntü beni çökertti”, “kuşkuya düştüm”,” şaştım kaldım”, “sevince boğuldum”, gibi… hep edilgin anlamlar taşıyan, teslimiyet ifade eden fiilleri sıkça kullandığımız görülmektedir. Sanki bunlar duygularımızın bizden daha güçlü, bize egemen olduğunu anlatıyor gibidir.
Çocuğunu çekiştirip, bağıran anneleri, fısıldayan öğrencileri uyaran öğretmenleri, vezne kuyruğuna aradan girmeye çalışanı tartaklayan vatandaşları, yemeğin tuzu fazla kaçmış diye eşini azarlayan öfkeli kocaları bir düşünün…
Duygular, amaca hizmet ettiklerinde yol gösterici, harekete geçirici bir işleve sahiptirler. İlkel insanlar, zor koşullarda yaşamlarını sürdürebilmek için duygularının önderliğine güvenmek zorundaydılar. Duygular tehlike, kayıp, engel karşısında insanı harekete geçirmeye hazırlar ve savunma görevi görürler. Örneğin korku, tehlike anında “kaçma” davranışının ortaya çıkması gibi…
Baskı altında tutulmuş duygular, gün yüzüne çıktığında, sınır tanımaz, gemlenemez, öngörülemez, hatta bazen de yıkıcı sonuçlar doğurabiliyorlar. Bazen kendimizi bile şaşırtan, karşımızdakini ise dehşete düşüren, beklenmedik davranışlar sergileyebiliyoruz. Kendisinin ne hissettiğinden habersiz olan kişi, doğal olarak başkasının da ne hissettiğini bilemeyecek ve anlayamayacaktır.
Duygusal zekâ, insanın etkinliğini artıran bir yetkinlikler bütünüdür. Akıl, duygusal zekâ olmadan verimli çalışamaz. Beyinle yürek arasında çelişki değil, karşılıklı alış veriş, birbirini tamamlama vardır. Önemli olan duygusal beyinle akılcı beynin işbirliğini sağlamaktır. Yaşamın anlamı akıl ile duyguların kaynaşmasında, sinerjisinde gizlidir.
Peki çocuklarda duyguların gelişimi nasıl olmaktadır? Olaylar karşısında yaşadıkları duyguları ayırt edebilirler mi? Bu duyguları anlayıp tanımlayabilirler mi? Duygularını dile getirip ifade edebilirler mi? Duyguları hakkında rahatça konuşabilecekleri ortamları var mıdır?
Çoğu zaman, çocukları oynarken görünce, çocuk olmanın ne güzel olduğunu geçiririz içimizden ve çocuklar için her şeyin oyundan ve eğlenceden ibaret olduğunu düşünürüz. Mutlu, memnun, neşeli anlarının yanı sıra, çocukların da günlük hayatlarında kendilerine göre endişeleri, kızgınlıkları, huzursuzlukları ya da korkuları vardır. Onlar da değişik olaylar karşısında değişik duygular yaşar ve duygularına göre davranışlarda bulunurlar. Pek çok çocuk olaylar karşısında duygularını davranış olarak gösterirken, bunları kelimelerle anlatmakta zorluk çekerler. Bunun önemli nedenlerinden biri duyguları tanımamaları ve onları anlatacak kelime dağarcıklarının olmamasıdır. Yaşadıkları olaylardan etkilenip doğal olarak gelişen duygularıyla hareket ederler. Bu bazen saldırı ve arkadaşa vurma, bazen sinirlenip kötü söz söyleme, bazen ağlama ya da utanma gibi çok çeşitli şekillerde ortaya çıkar.
Duyguları iyi-kötü, doğru-yanlış biçiminde gruplandıramayız. Çünkü hepsi doğal parçamızdır. Anne-baba ve öğretmenler, çocukları yargılamadan, küçümsemeden onların olaylar karşısında doğal olarak gelişen duygularını anlamalarına sabırla yardımcı olmalıdırlar. Önemli olan olaylar karşısında yaşanan duyguların farkına varılabilmesi ve tanınmasıdır. Özellikle çocuklar için ifade etmekte zorluk çektikleri duygularını tanımlayabilmeleri ve anlatabilmeleri onlara doğru ve pozitif davranış biçimi kazandırması açısından çok önemlidir.
Örneğin arkadaşı tarafından elinden oyuncağı alınan çocuğun sinirlenmesi doğaldır, ama oyuncağını geri almak için kızgınlıkla arkadaşına vurması doğru değildir. Bu durumda oyuncağını geri almak isteyen çocuğa yaşadığı duyguyu anlamasında ve nasıl davranması gerektiği konusunda yardımcı olunmalıdır. Ona, oyuncağının elinden alınmasıyla (kendisine yapılmış bu haksızlık karşısında) sinirlenmesinin doğal olduğunu, ama arkadaşına vurmak yerine bunu kelimelerle arkadaşına anlatmasının doğru olduğunu anlatabiliriz.
Anne ve babanın çocuğun duyguları karşısındaki davranış şekli, çocuğun duygulara karşı bakış açısını etkileyecektir. Çocuğun sinirlenmesine tepki olarak anne ve babanın sinirle tepki vermesi ya da çocuğu suçlaması, ona bu duygunun kötü bir duygu olduğu düşüncesini verecektir. Anne ve babanın çocuğun kızgınlığını sakince karşılayıp, yaşadığı duygunun doğal olduğunu, onu hala sevdiklerini ifade etmeleri, çocuğa kızgınlığın da diğerleri gibi doğal bir duygu olduğunu gösterecektir.
Arkadaşına vurduğu için çocuğa büyükleri tarafından ceza verilmesi onun duyguları öğrenmesine ya da benzer bir olayı tekrar yaşadığında daha iyi davranmasında yardımcı olmayacaktır. Çocuk aldığı ceza ile yaşadığı kızgınlık duygusunun yanlış ve yaşanmaması gereken bir duygu olduğu kanısına kapılıp aynı duyguyu her yaşayışında hata yaptığı düşüncesiyle suçluluk hissedecektir. Burada çocuğun yaşadığı duygu değil davranışı yanlıştır. O nedenle çocuğun duyguları ile davranışları hakkında konuşup, yaşadığı duyguların doğal olduğunu ama kötü davranışın doğru olmadığını mutlaka vurgulamak gerekir.
Çocuklar hangi duyguyu yaşarlarsa yaşasınlar bunların çok doğal olduğunu ancak bu duyguların kaba ve kötü davranışlar şeklinde ifade edilmesinin yanlış olduğunu, yaşadıkları duygular yüzünden yargılanmadıklarını, suçlanmadıklarını ve hala sevildiklerini bilmeleri onları rahatlatacaktır. Duygularının kabul edilmediği ortamda büyüyen çocuk, olaylar karşısında doğal olarak gelişen duyguları ile ilgili suçluluk ve korku duyacaktır. Duyguları yüzünden suçluluk ve korku hisseden çocuk duyguların insanlarla olan ilişkilerini bozacağına inanır. Hâlbuki ilişkileri etkileyen duygular değil bu duyguların ifade ediliş şeklidir.
REHBERLİK SERVİSİ
Dostları ilə paylaş: |