İslâm Araştırmaları Dergisi, 33 (2015): 39-72
56
bir
etkileşimle olmasa da, şifahî temaslar yoluyla öğrendikleri sonucuna
götürmektedir.
66
Sonuç olarak hem Eş‘arî’nin
Makālât’ı hem de İbnü’n-Nedîm’in e
l-
Fihrist’ini birlikte değerlendirdiğimizde, şu tespitte bulunmamız
mümkün-
dür: Kelâmcılar II. (VIII.) yüzyılın sonlarından başlayıp III. (IX.) yüzyılın
sonlarına kadar uzanan dönemde, kozmolojik konulara çok yoğun bir
şekilde ilgi göstermişlerdir. Bu ilginin temelinde İslâm dinini, başta düalistler
(ashâbü’l-isneyn)
olmak üzere, tabiat filozofları (ashâbü’t-tabâi‘), peripate-
tikler (ashâbü’l-heyûlâ), materyalistler (dehriyyûn), septikler (sofistâiyye) ve
sapkınların (zenâdıka) din ve düşünce sistemlerine karşı savunma ihtiyacı
bulunmakla birlikte, onların kozmolojik meselelere ilgisini sadece savunma
ya da karşıt görüşleri reddetme olarak nitelemek doğru değildir. Zira
her iki
eserden de açıkça anlaşılacağı üzere, kelâmcılar sadece diğer düşünce sistem-
lerine karşı kitap yazmak ya da onları eleştirmekle kalmamışlar; âlemin yapısı,
işleyişi ve insanın tabiatı gibi konularda da birbirlerine alternatif teoriler
geliştirdikleri gibi, hiçbir teolojik bağlamı olmayan sadece belli fizik mesele-
lerini aydınlatmaya münhasır
kitaplar
67
yazmışlardır. Bu durum kelâmcıların
fiziğe dair problemlere sadece dinî kaygılarla değil, birer hakikat arayışçıları
olarak da yaklaştıklarını göstermektedir.
Son olarak şunu da belirtmeliyiz ki, kelâmcıların bilgi teorisi ve tabiat
felsefesine dair konulara olan merakı, sadece klasik dönemle sınırlı kalmayıp
İmam Gazzâlî (ö. 505/1111) sonrası dönemde (müteahhirîn)
artarak devam
etmiştir.
68
Örneğin Adudüddin el-Îcî’nin (ö. 756/1355)
el-Mevâkıf’ adlı ese-
rinin sadece beşinci ve altıncı bölümleri itikadî meselelerle ilgili olup diğer
bölümler epistemoloji, ontoloji ve kozmoloji ile ilgilidir.
69
Bu durumu Allâme
66 Bu konuda önemli bir değerlendirme için bk. Dhanani, “Kalam and Hellenistic Cos-
mology”, s. 112-13.
67 Ebü’l-Hüzeyl’in sesin doğası üzerine yazdığı
Kitâb fi’s-savt mâ hüve; Muammer b.
Abbâd’ın (ö. 215/830) dengeler ve aynalar üzerine yazdığı
Kitâbü İleli’l-karastûn ve’l-mire
buna örnek olarak gösterilebilir. Bk. İbnü’n-Nedîm,
el-Fihrist, s. 204, 207.
68 Bu konuda detaylı bir araştırma için bk. Sabra, “Science
and Philosophy in Medieval
Islamic Theology”, s. 1-42.
69 Kelâm ilminde epistemoloji, ontoloji ve kozmolojiye dair konular çeşitli dönemlerde
farklı şekillerde isimlendirilmiştir. Gazzâlî öncesi klasik dönemde dakīku’l-kelâm
terimi
daha yaygın iken, müteahhirîn dönemde, örneğin Adudüddin el-Îcî bu türden konuları
“el-Umûrü’l-âmme” başlığı altında ele almaktadır. Bk. Adudüddin el-Îcî,
el-Mevâkıf fî
ilmi’l-kelâm (Beyrut: Âlemü’l-kütüb, t.y.), s. 41. Son dönem Osmanlı kelâmcılarından
İsmail Hakkı İzmirli (1868-1946) ise
Yeni İlm-i Kelâm isimli eserinde bu türden ko-
nuları mebâdî ve vesâil olarak isimlendirmekte ve bunların mesâil ve makāsıd olarak
isimlendirildiği itikadî esasların temellendirip savunulmasında birer vasıta olduğunu
söylemektedir. İzmirli’ye göre dinin asıllarını ve nihaî hedeflerini oluşturan mesâil/
makāsıd hep aynı kalırken; onları açıklayıp daha iyi anlamaya yarayan vesâil/mebâdî,
Bulğen: Klasik Dönem Kelâmında Dakıku’l-Kelâmın
Yeri ve Rolü
57
Sa‘deddin et-Teâzânî (ö. 792/1390) “Sem‘iyyat bahisleri de olmasa kelâm
kitaplarını felsefe kitaplarından ayırt edebilmek neredeyse imkânsızdır” sö-
züyle dile getirmektedir.
70
Dostları ilə paylaş: