EğİTİm biLİmleri



Yüklə 0,82 Mb.
səhifə9/21
tarix23.01.2018
ölçüsü0,82 Mb.
#40581
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   21

Görüşme
Öğrenme konusuyla ilgili bilgileri uzman kişilerden alarak sınıf ortamında aktarmaya dayalı bir tekniktir. Uzman kişi sınıf ortamına getirebilir veya görüşme ziyaret etme şeklinde gerçekleştirilir. Uzman kişinin açıklamaları ve bilgileri konuyu yaşayan birisi olması sebebiyle daha gerçekçi ve etkilayici olabilir. Öğrencilerin bilişsel ve duyuşsal gelişimleri sağlanır.

Sergi
Öğrencilerin, öğrenim sürecinde ürettikleri ürünlerin (resim, şiir, komposizyon, heykel vb.) değerlendiği ve paylaşmayı sağlayan bir tekniktir. Yapılmış ya da üretilmiş olan nesne, model, sanat eseri vb. ürünlerin değerlendirilmesi yapılır. Hazırlanan ürünler; sınıf sergileri, fuarlar, şiir, kitap, resim, heykel sergileri gibi etkinliklerle ortaya konulur ve incelemeye sunulur. Bu teknikte öğrencilerin yaratıcılığı, üretkenlikleri, becerileri geliştirilir ve öğrenme süreci ile ilgi çekici, doyum sağlayıcı bir anlama kavuşur. Öğrenci aynı zamanda yaparak - yaşarak ve planlı iş yapma alışkanlıkları kazanır.
Belli bir konunun açıklanması için birçok çalışmanın izleyicilere sunulmasıdır. Sınıf içi öğretim etkinlikleri pekiştirme amacı için faydalı bir tekniktir. Sergide daha çok duyu organına hitap eden öğrenim yaşantıları sağlanır. Genelde dönem veya yılda bir yapılır. Resim dersinde bir yıl boyunca yapılan çalışmaların sergilenmesi, öğrencilerin yıl boyunca yapılan çalışmaların sergilenmesi, öğrencilerin yıl boyunca yazdığı şiirlerin sergilenmesi gibi. Sergiler genelde öğrenciler
tarafından hazırlandığı için yaparak, yaşayarak edinilen yaşantıları içerir. Bu nedenle önemli bir tekniktir. Sergiler, görme yoluyla öğrenme sağlar. Öğrencinin aktif katılımı, yaratıcılık, estetik, artistik ve yöneticilik becerilerini geliştirir. (Tan, 2005)
Sergi iyi plan, kapsamiı bir hazırlık, tüm öğrencilerin katılımının sağlayacağı bir organizasyon, zaman ve emek ister.

Ödev
Öğrencileri yeni öğrenilecek ünite veya konuyu hazırlamak konuyu birlikte işlemek, öğrenmeyi kolaylaştırmak, sınıfta işlenilen ve konuların tekrarını (pekiştirilmesini) sağlamak için yaptırılan çalışmalara ödev denir.
Ödev, öğrencilerin sınıf dışında yaptığı ek öğrenme etkinliği olarak gerçekleştirilir. Ödevin en önemli amacı sınıfta anlatılan ve kavranın konular bir tür tekrar etme, pekiştirme ve alıştırma olanağı sağlamasıdır.

ödevlerin özellikleri
• Ödev dersin hedeflerine (öğrenci kaza-nımlarına) uygun olmalıdır.
• Ödev, öğrencinin bireysel olarak yapabileceği içerikte öğrencinin düzeyine uygun olarak) verilmelidir. (Ödev vermede dikkat edilecek en önemli özellik bireysel olarak planlanması, yapılabilmesi ve sonuç alınabil-mesidir.) Zor ve karmaşık ödevleri yapamayan öğrenciler başkalarından yardım istemekte ve bu sürede olumsuz psikolojik durumlar yaşamaktadırlar.

EĞİTİM BİLİMLERİ



GELİŞİM PSİKOLOJİSİ

Çoğu kez birbiriyle karıştırılan "büyüme" ile "gelişme" sözcükleri, gerçekte birbirinden farklı kavramlardır.


Yapısal artışı dile getiren "büyüme", bedende gerçekleşen sayısal değişiklikleri içermektedir (kilo, boy artışı gibi). Çocuk, sadece fiziksel olarak büyümekle kalmaz, aynı zamanda onun beyniyle iç organlarının yapı ve büyüklüğünde de değişmeler olur. Beynin gelişimi sonucu, çocukta giderek artan bir öğrenme, anımsama ve muhakeme yeteneği oluşur. Böylelikle fiziksel büyüme ile birlikte, çocuk, zihinsel olarak da gelişir.

Bununla birlikte, gelişim değişikliklerin niceliği yanında, niteliğini de içermektedir. Gelişim kavramı, düzenli, uyumlu ve sürekli bir ilerlemeyi dile getirmektedir.İleriye dönük belirgin bir ilişkiyi de kapsar. Başka bir deyişle, gelişim yüzleri arasında bir bütünleşme söz konusudur. Kısaca gelişim, sadece sayısal ölçümlerle açıklanamayan, birçok yapı ve işlevi bütünleştiren karmaşık bir olgudur. Bu bütünleşme nedeniyle, gelişimin her evresi kendinden bir sonraki evreyi de doğrudan etkiler. Böylelikle hiyerarşi, bütünleşme ve yapısal bağıntı, gelişim evrelerinin temel özellikleri arasındadır. Yapılan gözlem ve çalışmalar, belli gelişim dönemlerinde çocuklarda ortak bir takım davranış kalıplarının bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bu ortak yanların bilinmesinin çocuk eğitiminde izlenecek yöntemi belirleme açısından yararı büyüktür. Yakın zamana kadar çocuk gelişimine ilişkin çalışmalar, çocuğun doğumuyla birlikte başlarken, son zamanlarda, doğumdan sonraki gelişim biçimini etkilemesi nedeniyle, doğum öncesi dönemine de önem verildiği görülmektedir.

Bir yetişkinin niteliği olan "Olgunluk", yapısal değişikliklerin tamamlanması şeklinde ka-rakterize olur. Başka bir deyişle, olgunluk, organizmanın temelindeki potansiyel güçlerin göreve hazır bir duruma ulaştıklarını gösterir.

Gelişimin bazı yüzlerinde yapısal ve işlevsel olgunluğun oldukça erken yaşlarda görülmesine karşın, gelişimin diğer yüzlerinin daha sonra tamamlandığı dikkatimizi çeker. Örneğin, duyu organlarının işlevlerini doğumla birlikte yapmalarına karşılık, cinsel organların ergenliğe kadar bu olgunluğa erişemedikleri görülür.


Tüm davranışlar temelde biyolojik yapı içinde gerçekleşir. Bu nedenle biyolojik yapı hakkında ne kadar çok bilgi edine bilirsek, davranışı anlamamız da o ölçüde kolay olur. Beden oranlarındaki değişikliklere bakıldığında, bu büyüme ve değişimlerin kökeninde kalıtım ve çevre faktörlerinin rolünün büyük olduğu görülür. Gelişim süreci içinde tüm çocuklar aynı gelişim yolunu izlerler. Çocuk koşmadan önce yürür, yürümeden önce emekler. Ancak çocukların gelişim hızlarının bu davranışları başarmak üzere geçirdikleri sürenin bireyden bireye değiştiği görülür. Bazı çocuklar, diğerlerine oranla daha hızlı gelişirler. Bu avantaj, genellikle kalıcı ve süreklidir. Örneğin, gelişimin ilk yıllarında uzun boylu olan çocuklar, bunu izleyen yıllarda da bu özelliklerini korumayı sürdürürler. Yine akranlarına oranla becerileri daha fazla gelişmiş olan ve gelişimin bazı yüzleri açısından daha erken olgunlaşmış olan çocuklar, genellikle gelişimin diğer yüzlerinde de üstün olan çocuklardır.
GELİŞİMİN TEMEL İLKELERİ
Gelişimdeki 5 temel kavram şöyle özetlenebilir:
1. Gelişim, dinamik bir olgudur.
2. Gelişimde, genetik yapının bir sonucudur.
3. Gelişim, giderek artan bir özelleşme sürecidir.
4. Gelişimde denge vardır.
5. Gelişim, zamanla değişen .düzenli bir süreçtir.

Gelişimi farklı evrelere ayırarak incelemek, pratik nedenlerden dolayı gereklidir.

Doğum Öncesi Dönem
1) Ovum Evresi: Döllenme anından ikinci haftanın sonuna kadar.
2) Embriyo Evresi: Üçüncü haftadan sekizinci haftanın sonuna kadar.
3) Fetus Evresi: Üçüncü aydan doğuma kadar olan dönem.

Doğum Sonrası Dönem
1) Yeni Doğan Bebek: 0-4 hafta
2) Bebeklik: - 4 hafta - 2 yıl
3) İlk Çocukluk: 2-6 yıl.
4) Son Çocukluk: 6-11 yıl (Kızlarda); 6-
13 yıl (Erkeklerde)
5) Ergenlik: 11-20 yıl (Kızlarda); 6-13 yıl (Erkeklerde)

1. Doğum Öncesi Dönemde Gelişim
Çocuk, doğum öncesi dönemin bir oluşum evresi olması nedeniyle, bu dönendeki uyarımlardan büyük ölçüde etkilenir.Bu evrede özellikle kalıtsal etkenlerin rolü büyüktür. Ayrıca, çocuğun doğum öncesi yaşamını bilmemiz, onun gelişim biçimini anlamamız açısından önem taşır. Büyüme ve gelişimin başlangıç noktasını oluşturması, bu evrenin önemini daha da artırmaktadır.
Doğum öncesi dönemle ilgili çalışmalar çok güç, bazen de olanaksızdır. Yaşayan "Fetus"la ilgili bilgiler dört kaynaktan elde edilebilir.

Bunlar:
• Fötal hareketlerle ilgili olarak annenin ra-porlan,
• Tıbbi aletlerle fetusun kalp atışları ve hareketlerinin izlenmesi,
• Fetusun anne karnındaki hareketlerinin doğrudan doğruya gözlenmesi,
• Hayvanlarla ilgili çalışmalardır.

İnsan yavrusu, anne ve baba cinsel hücrelerinin (ovum ve spermium) birleşmesiyle oluşmaya başlar. Bu tek hücreye zigot denir. Döllenmiş yumurta, yarısı anneden, yarısı babadan gelen 46 kromozomla, anne ve babanın bir kısım genetik mirasını almıştır.


Embriyolojik dönemde, gelişmesine bir zigot ile başlayan her canlı, hemen hemen aynı yolu izleyerek, kendi türünün biçimsel ve işlevsel özelliklerini taşıyan bir bedene sahip oluncaya kadar çok hızlı bir «başkalaşma» geçirir. Böylece, kendi türünün biyolojik evrim düzeyine de erişmiş olur.
Bir canlının, embriyolojik dönemde bir hücre halinden kendi türünün biyolojik evrim düzeyine çıkışı ve bu düzeyde bir beden elde edişine ontogenez, adı verilir.
Bir türden başka bir canlı oluşmasıyla ilk canlı türünden başlayarak, bütün diğer türlerin birer birer dünyaya gelmesine filogenez denir.

Ontogenez yoluyla, bir insan zigotu, 280 günlük bir embriyolojik evrimle, insan yavrusu hâline dönüşür. Ontogenez aşamalarıyla, embriyo ve fetusun geçtiği basamaklar, insan türünün daha önceki türlerden oluşurken, geçtiği aşamaları özetleyen bir yoldur. Bu nedenle, «ontogenez, filogenezin çok kısa bir tekrarı niteliğindedir. sözü çok haklı ve çok anlamlı olmaktadır .


Çocuğun kalıtsal özelliklerini taşıyan, kro-mozomlardaki «gen»lerdir. Her birey, bu kalıtım özelliklerini taşıyan genlere sahiptir. Anneden ve babadan, bir yumurta ve bir spermatozoit yoluyla zigota gelmiş olan genler, yeni bir bireyin «kalıtsal yazgı»sını oluştururlar. Her insanın somatik hücrelerinin her biri, çekirdeğinde 46 çift kromozom ve bunların içinde bir milyondan fazla gen taşır.


Zigot, 24 saat içinde bir "mitoz" geçirerek, iki hücre haline gelir. İlk mitozu, sonraki günlerde diğerleri izler.


Böylece oluşan "Morula", kendine özgü bir canlı türüdür. Zigottan türemiştir, fakat artık zigot değildir. Diğer bir deyimle, morula "tek hücreli" bir canlı değil, "çok hücreli" bir canlıdır. İnsan zigotu gibi, insan morula-sı da, ömrü kısa bir varlıktır. Çünkü o, 275 gün sonra, bir insan yavrusu (yeni doğmuş bebek) olmak üzere, hızla değişecektir. Doğum öncesi gelişim , büyüme süreci, baştan kuyruk sokumuna doğru yönelir.

Ovum döneminde, döllenmiş yumurtada büyüklük açısın dan önemli bir değişme görülmez.Üçüncü haftadan ikinci ayın sonuna kadar olan embriyo döneminde hızlı gelişim ve büyüme görülür. Bu dönemin sonunda, embriyo insan organizması için gerekli olan tüm iç ve dış özelliklere sahiptir. Yüze ait özellikler oluşmuş, parmaklar şeklini bulmuştur. Kalp daha üçüncü haftanın sonunda görevini yapmaya başlamıştır.


Yaşamın ilk iki ayında embriyo oldukça küçüktür. İkinci ay sonunda boyu ancak 3 cm.'ye çıkmıştır. Embriyonun aşağı yukarı bir insan görünüşünü alması, sekizinci haftadan itibaren olur. Bedenin birçok organı bu evrede oluşmaya başlar. Özellikle sinir sisteminin gelişimi hızlanır. Bu nedenle bu evre, en kritik doğum öncesi evresidir. Bu embri-yonik gelişim evresinde, virüs ya da uyuşturucudan kaynaklanan, annenin karnındaki kimyasal değişiklikler, özellikle bazı organların şekillenmesini olumsuz açıdan etkiler ve gelişimde birtakım anormalliklere neden olur .


İkinci aydan sonra insan embriyosu artık "fetus" adını alır. Üçüncü aydan doğuma kadar süren bu dönemde büyüme ve organ sistemlerinin farklılaşması çok hızlanır. Gelişen organların bazıları, örneğin, kan yapıcı sistem, dolaşım sistemi, fetusun gereksinmelezigot değildir. Diğer bir deyimle, morula "tek hücreli" bir canlı değil, "çok hücreli" bir canlıdır. İnsan zigotu gibi, insan morula-sı da, ömrü kısa bir varlıktır. Çünkü o, 275 gün sonra, bir insan yavrusu (yeni doğmuş bebek) olmak üzere, hızla değişecektir. Doğum öncesi gelişim , büyüme süreci, baştan kuyruk sokumuna doğru yönelir.


Ovum döneminde, döllenmiş yumurtada büyüklük açısın dan önemli bir değişme görülmez.Üçüncü haftadan ikinci ayın sonuna kadar olan embriyo döneminde hızlı gelişim ve büyüme görülür. Bu dönemin sonunda, embriyo insan organizması için gerekli olan tüm iç ve dış özelliklere sahiptir. Yüze ait özellikler oluşmuş, parmaklar şeklini bulmuştur. Kalp daha üçüncü haftanın sonunda görevini yapmaya başlamıştır.


Yaşamın ilk iki ayında embriyo oldukça küçüktür. İkinci ay sonunda boyu ancak 3 cm.'ye çıkmıştır. Embriyonun aşağı yukarı bir insan görünüşünü alması, sekizinci haftadan itibaren olur. Bedenin birçok organı bu evrede oluşmaya başlar. Özellikle sinir sisteminin gelişimi hızlanır. Bu nedenle bu evre, en kritik doğum öncesi evresidir. Bu embri-yonik gelişim evresinde, virüs ya da uyuşturucudan kaynaklanan, annenin karnındaki kimyasal değişiklikler, özellikle bazı organların şekillenmesini olumsuz açıdan etkiler ve gelişimde birtakım anormalliklere neden olur .


İkinci aydan sonra insan embriyosu artık "fetus" adını alır. Üçüncü aydan doğuma kadar süren bu dönemde büyüme ve organ sistemlerinin farklılaşması çok hızlanır.


Doğumla birlikte, çocuğun yeni ısı ortamına ve nefes almaya uyum göstermesi beklenir. Onun yaşaması, bu yeni ortama uyumunu sağlayacak olan solunum sisteminin çalışmaya başlamasıyla gerçekleşecektir. Bu ilk tehlikeye bebeğin büyük dayanıklılığı da dikkati çeker. Uyarılan solunum merkezi birkaç dakika içinde bu sistemin çalışmasını başlatacaktır ve bebek ilk nefesini alıp, ilk çığlığını atarken, bu "doğum ötesi yeni dünya" da yaşamaya başlamış olacaktır. Ağlamayla birlikte nefes alma işlemi başlar. Başlangıçta nefes alma işlemi, iyi yapılmadığı gibi, düzenli de değildir. Çocuk hapşırıp ök-sürürken, oksijen alma gereksinimini de karşılar.


Bebekte, sindirim sisteminin asıl çalışması, doğumdan sonraki ilk günlerde "emme refleksf'nin faaliyetiyle başlar. Normal hallerde bebeğin ilk besini "anne sütü", ilk günlerde özel bir bileşimdir. Emme ve yakalama gibi refleks mekanizmalarının çok iyi gelişmiş olması nedeniyle, bebekler beslenmeye kolaylıkla uyum gösterebilirler.



2.Doğum Sonrası Dönemde Gelişim
Çocuk psikolojisi kapsamında doğum sonrası dönem, doğumdan ergenliğin sonuna kadarki süreyi kapsamaktadır. Gelişim psikolojisi ise doğumdan ölüme kadarki zaman zarfında kişinin psikolojik özelliklerini ve gelişimini incelemektedir.

Gelişim psikolojisi doğumdan ölüme kadar, kişinin hayatını biyolojik, bilişsel ve sosyal süreçler bağlamında inceleyen bilim dalıdır. Gelişimi belirli dönemlere indirgeyerek incelemek, teorik açıdan bazı açıklamalara kolaylık getirdiği için teşvik edilmektedir. Bu


nedenle ergenliği de içine alarak geniş yetişkinlik dönemine kadarki gelişimi beş aşamada incelemek mümkündür.

Bu beş aşama:
1) Yeni Doğan Bebek— İlk bir ay (0-4 hafta)
2) Bebeklik - Birinci ayın sonundan, iki yaşına kadarki yaşam dilimi (4 hafta - 2 yaş)
3) İlk çocukluk - İki yaşından altı yaşına kadarki yaşam dilimi (2-6 yaş)
4) Son çocukluk - Kızlarda altı onbir (6-11 yaş); erkeklerde altı, önüç (6-13 yaş) yaşına kadarki yaşam dilimi.
5) Ergenlik- Kızlarda onbir yirmi (11-20 yaş); erkeklerde onüç yirmi (13-20 yaş) yaşına kadar ki yaşam dilimidir.

KISACA:
İnsan gelişimi denildiği zaman, döllenmeden başlayarak, yaşamın sonuna kadar yer alan süreç anlaşılmaktadır. Organizmanın özelliklerinin tümünün ortaya çıkmasında, çevre ve kalıtımın ortaklaşa etkisinin rol aldığı kabul edilmektedir. Organizmanın gelişmesinde önemi olan başka bir etken de, kritik zaman dilimleridir. Bu zaman dilimleri içinde, organizma gerekli kalıtsal potansiyele sahipse, yeterli uyarıcı ile karşılaştığında, bazı davranışlar ya da bazı organlar ve bunların işlevleri açısından en üst düzeyde gelişimin ortaya çıkması mümkün olmaktadır.
Gelişimi sağlayan çevresel ve kalıtsal etmenler, döllenme anından başlayarak, yaşamın sonuna kadar etkilerini göstermeye devam ederler. Doğacak bebeğin biyolojik özelliklerini döllenme ile oluşan ilk hücrede yer alan 46 kromozomun içerdiği genler belirlemektedir. Ancak genetik özelliklerin organizma üzerinde tam potansiyellerini açığa çıkarabilmeleri, organizmanın geçirdiği yaşantılarla, yani çevresel koşullarla büyük ölçüde ilişkilidir.

A- BEDENSEL GELİŞİM
Çocuğun gelişimini bir bütün olarak kavrayabilmek için psikolojik olduğu kadar fizyolojik gelişimi de bilmek gerekir. Çünkü, fiziksel gelişim, çocuğun davranışını hem doğrudan, hem de dolaylı olarak etkiler.Doğrudan etkiler, çünkü bedensel gelişim, çocuğun sınırlarını belirler. Örneğin, yaşlarına göre sağlıklı bir gelişme gösteren çocuklar, oyun ve spor faaliyetlerinde akranlarıyla eşit koşullarda yarışırlar. İyi gelişmemiş çocuksa, bu yarışmalarda elverişsiz durumu nedeniyle geri kalır ve gruptan atılır.

Fiziksel gelişme, davranışı dolaylı olarak etkiler, çünkü çocuğun kendine ve diğerlerine karşı tutumu bedensel gelişiminin de etkisi altındadır. Örneğin, şişman bir çocuk kısa sürede kendisinden zayıf olanlara ayak uyduramadığını fark eder. Bu da çoğunlukla çocuğun kişisel yetersizlik duygusuna kapılmasına yol açar. Buna ek olarak, eğer akranları kendisiyle yavaş davrandığı için oynamayı istemezler ve de çeşitli adlar takarak alay ederlerse, çocukta aşağılık duygusu gelişebilir. Bu tür duygular çocuğun kişilik gelişiminde çok önemli rol oynarlar.



OLGUNLAŞMA
"Olgunlaşma düzeyi",bireyin fizyolojik yönden herhangi bir konuyu öğrenebilecek ya da yapabilecek duruma yahut yeterliğe erişmesi demektir. Örneğin, çocuğun sinir ve kas sistemi yeteri kadar gelişmeden (buradaki anlamı ile "olgunlaşma"dan) çocuğa ne kadar yürüme alıştırmaları yaptırırsak yaptıralım, çocuk yürümeyi öğrenemez.

"Öğrenme", bireyin "olgunlaşma düze-yi"ne bağlıdır. Çevresel koşullar da buna yardım eder. A.B.D.'de yapılan bir araştırma, bunu açık olarak göstermektedir.


Küçük çocuklardan oluşan bir deney kümesine, 12 hafta süreyle, düğme ilikleme,makasla kâğıt kesme ve el merdivenin tırmanma etkinliklerinde yoğun bir yetiştirme işlemi yaptırılmıştır. Araştırmada "denetim" ya da "karşılaştırma'görevi gören çocuk kümesine de, bu konuda hiçbir öğretim yapılmamıştır. Deneme kümesindeki deneklere, öğretim süresi sonunda test uygulandığı zaman, bunların, bütün testlerde, denetim kümesindeki çocuklardan üstün oldukları saptanmıştır. Bununla birlikte, bir haftalık bir araştırma ya da öğretimden sonra,denetim kümesindeki çocukların da tırmanmada, 12 hafta süreyle özel alıştırma yapan kümenin başarı düzeyine eriştikleri görülmüştür. Her ne kadar denetim kümesindeki çocukların, düğme ilikleme ve makasla kâğıt kesmede bir hafta sonunda bu iki etkinlikte elde ettikleri sayı,deney kümesinin sayısına pek erişememiştir.


Öğrenilecek her nesne ya da konu, her şeyden önce, fizyolojik bir temel olan "olgunlaşmayı" gerektirir. Kısaca, olgunlaşma olmadan öğrenme olamaz. "Olgunlaşma düzeyi" sözü, öğrenilecek her konu için bir "olgunlaşma" durumunun söz konusu olduğunu anlatır. Bu düşüncenin sonucu olarak şöyle diyebiliriz: Herhangi bir organ,bir öğrenme durumu ya da konusu için "olgunlaşmış" olduğu halde, başka bir durum ya da konu için "olgunlaşmamış'olabilir. Örneğin, küçük bir çocuğun eli, top tutmayı öğrenecek kadar olgunlaşmış olduğu halde; kalem tutmak için olgunlaşmamış olabilir. Bu ve benzeri deneylerden anlaşıldığı üzere, olgunlaşma, daha çok görsel ve "fizyolojik" bir nitelik taşır.

Öğrenmeye hazır bulunuşlukta olgunlaşma, insanın bedensel, devimsel, bilişsel, duygusal gibi tüm gelişim alanlarında bir öğrenim görevini yapabilecek büyümeye ulaşmasıdır. İnsanın olgunlaşması bir bütündür. Öğrencinin yalnız bir gelişim alanındaki büyümesine bakarak bir öğrenim görevini yapmaya hazır olduğunu söylemek yanıltıcı olabilir.

Araştırmalara göre, eğer bir öğrenci bedensel ve devimsel olgunlaşmada yaşından geride ise, öbür gelişim alanlarında da geri kalır. Ancak bedensel özürleri olan öğrencilerin, bilgiye dayanan öğrenim görevlerini öğrenmeye hazır bulunuşlukları, yaşıtlarından biraz daha ileride olabilmektedir. Bu öğrenciler, bedensel etkinliklere katılma yoksunluklarını, ödünleme ve yüceltme uyum mekanizmaları yoluyla hafifletebilmekte ve güçlerini daha çok okumaya, yazmaya, araştırmaya yöneltebilmektedirler.

Bir öğrencinin, zeka testlerinden aldığı düşük puanlara bakarak, öğrenmeye hazır bulunuşluğunun olmadığını söylemek olanaksızdır. Öğrencinin zeka bölümü, öğrenmeye hazır bulunuşluğunu kestirmeye yarayan etkenlerden yalnızca biridir.


Çocuk bir gelişim döneminden diğerine bireysel hızıyla, aşamalı olarak ilerler. Meydana gelen bazı değişmeler öncelikle olgunlaşmaya bağlıdır. Olgunlaşma, öğrenme yaşantılarından bağımsız, biyolojik olarak kalıtım tarafından kontrol edilen bir değişmedir. Olgunlaşma, vücut organlarının kendilerinden beklenen fonksiyonu yerine getirebilecek düzeye inmesi için, öğrenme yaşantılarından bağımsız olarak, kalıtımın etkisiyle geçirdiği biyolojik bir değişmedir. Olgunlaşma, fiziksel gelişime büyük ölçüde etki eder. Birçok psiko-motor davranışın yapılması olgunlaşmaya bağıldır. Örneğin; çocuğun kas ve kemik yapısı yeter olgunluğa gelmeden, ne kadar yürüme çalıştırması yaptırırsak yaptıralım, çocuk yürümeyi öğrenemez. Ayrıca olgunlaşma, çocukların belirli bir yaşta gösterebilecekleri özelliklerdeki en fazla artışı sağlayabilir. Henüz el kaslarını tam olarak kontrol edemeyen beş yaş çocuğu, genellikle dokuz yaş çocuğu kadar düzgün ve kontrollü bir şekilde çizemeyecektir.

Çocuktaki ilk 18-24 ay içinde görülen temel değişiklikleri açıklayabilmek için olgunlaşma kavramına değinmek gerekir. Olgunluk tüm bebeklerde görülen biyolojik değişimler sonucu gerçekleşen bir olgudur. Bu değişimler belirli çevresel koşullar içinde bir takım fizyolojik fonksiyonların gerçekleşmesini sağlar.
Çocuğun oturması, emeklemesi ve ayakta durabilmesi gelişiminde olgunlaşmanın önemini ortaya koymaktadır. Bu faaliyetler, yaşamın ilk iki yılında kemik ve kas gelişimine, sinir sistemindeki gelişime ek olarak bedene tanınan deneyim fırsatları sonucu görülür.

Genetik yapı ve çevre etkileşimi sonucu bireylerde görülen biyolojik değişikliklere olgunlaşma denilir (Organizma, fizyolojik olarak bir davranışı, bir iş yapabilecek hale geldiğinde, olgunlaşma gerçekleşmiştir. Olgunlaşma, bir "sürenin" geçmesi sonucunda bireyin ya da bir organın, fiziksel güç ve kuvvet bakımından, yaşama uyumda belli bir durumu karşılayabilecek (yeni durumlara uyum sağlayabilecek) bir düzeye erişmesidir. Olgunlaşma, öğrenme için şarttır. Örneğin, ayak ve bacaklarımız yürüme için yetere derecede olgunlaşmamış ise, yürüme öğrenile-mez. Olgunlaşma, bireyin bir işi yapabilecek düzeye ulaşmasıdır. Canlı varlığın daha çok kalıtımdan getirdikleri ile, zorunlu olarak, çevreden kazandıklarının etkileşimi sonucu ortaya çıkar.


Genetik yapı ve çevre etkileşimi sonucu bireylerde görülen biyolojik değişikliklere olgunlaşma denilir. Organizma, fizyolojik olarak bir davranışı, bir iş yapabilecek hale geldiğinde, olgunlaşma gerçekleşmiştir. Olgunlaşma, öğrenme için şarttır. Örneğin, ayak ve bacaklarımız yürüme için yetere derecede "olgunlaşmamış" ise, "yürüme" öğrenilemez. Olgunlaşma, bireyin bir işi yapabilecek düzeye ulaşmasıdır. Canlı varlığın daha çok kalıtımdan getirdikleri ile, zorunlu olarak, çevreden kazandıklarının etkileşimi sonucu ortaya çıkar.

Çocuğun oturması, emeklemesi ve ayakta durabilmesi gelişiminde olgunlaşmanın önemini ortaya koymaktadır. Bu faaliyetler, yaşamın ilk iki yılında kemik ve kas gelişimine, sinir sistemindeki gelişime ek olarak bedene tanınan deneyim fırsatları sonucu görülür.

Genetik yapı ve çevre etkileşimi sonucu bireylerde görülen biyolojik değişikliklere olgunlaşma denilir (Organizma, fizyolojik olarak bir davranışı, bir iş yapabilecek hale geldiğinde, olgunlaşma gerçekleşmiştir. Olgunlaşma, bir "sürenin" geçmesi sonucunda bireyin ya da bir organın, fiziksel güç ve kuvvet bakımından, yaşama uyumda belli bir durumu karşılayabilecek (yeni durumlara uyum sağlayabilecek) bir düzeye erişmesidir. Olgunlaşma, öğrenme için şarttır. Örneğin, ayak ve bacaklarımız yürüme için yetere derecede olgunlaşmamış ise, yürüme öğrenile-mez. Olgunlaşma, bireyin bir işi yapabilecek düzeye ulaşmasıdır. Canlı varlığın daha çok kalıtımdan getirdikleri ile, zorunlu olarak, çevreden kazandıklarının etkileşimi sonucu ortaya çıkar.


Genetik yapı ve çevre etkileşimi sonucu bireylerde görülen biyolojik değişikliklere olgunlaşma denilir. Organizma, fizyolojik olarak bir davranışı, bir iş yapabilecek hale geldiğinde, olgunlaşma gerçekleşmiştir. Olgunlaşma, öğrenme için şarttır. Örneğin, ayak ve bacaklarımız yürüme için yetere derecede "olgunlaşmamış" ise, "yürüme" öğrenilemez. Olgunlaşma, bireyin bir işi yapabilecek düzeye ulaşmasıdır. Canlı varlığın daha çok kalıtımdan getirdikleri ile, zorunlu olarak, çevreden kazandıklarının etkileşimi sonucu ortaya çıkar.

alan oluşturur. Bu alanı oluşturan doku, öğrencinin bilişsel örüntüsüdür. Öğrencinin bilişsel örüntüsü yeni bir konuyu öğrenmeye yetmediğinde, konunun öğrenilmesi için gereken ön bilgi ve becerilerin, öğrenince kazanılması gerekir. Öğrenci bu yeterliğe ulaşmaz ise, öğretilecek konunun, bütünlüğünü bozmadan, öğrencinin hazırbulunuşluk düzeyine indirilmesi zorunludur. Öğrencinin bilişsel örüntüsünün eşiği, konunun güçlük düzeyine uyamadığı sürece, konunun öğrencide algılanması sağlanamaz.

Güdüsel Öğrenme Kuramlan'na göre hazır bulunuşluk, öğrencinin gelişiminin sonucudur. Öğrenci, doğuşundan başlayarak her yaşında, belli gelişim düzeyine ulaşır ve böylece yaşına uygun düzeydeki konuları öğrenmeye hazır olur. Gelişim kusurları olan öğrenci,yaşının gerektirdiği tepkileri yapmada da kusurludur. Öğrencinin, öğrendiği konulara karşı hazır bulunuşluğunda görülen kusurların kökeni, gelişimde çok önemli olan ilk çocukluk evresindeki gelişim bozukluklarıdır.


Olgunlaşma, bireye yaşla birlikte artan yeterlikler sağladığı gibi, öğrenme fırsatları verildiği taktirde bireyin yeni ve daha karmaşık davranışları kazanması için gerekli olan hazır bulunuşluğu da beraberinde getirir. Ancak hazır bulunuşluk, bireyin sadece olgunlaşma düzeyini değil, ayni zamanda, bireyin önceki öğrenmelerini, ilgilerini, tutumlarını, güdülenmiştik düzeyini, yeteneklerini, genel sağlık durumunu da kapsar.


Örneğin; bisiklet kullanmak için yeterli hazır bulunuşluk düzeyinde olan bir çocuk; bisiklet kullanmaya isteklidir, bisikleti kullanmak için gereli olan kaslar ve diğer organları yeterli olgunluğa erişmiştir, bisikletin nasıl kullanılacağı ile ilgili ön koşul öğrenmelere sahiptir, genel sağlık durumu bisiklete binmesine uygundur.

Öğrenme için "olgunlaşma" gerekli ise de, "yeterli" değildir. Bireyin, öğrenme için hazır" bulunması da gerekir. "Hazırlık" olgunlaşmadan daha karmaşık bir terimdir. Hazırlık terimi, kısmen "olgunlaşma" terimini de kapsar; fakat, hazırlığın "ruhsal" yönü daha ağır basar. Bunun içinde bir dereceye kadar, bireyin "ilgi ve hevesi" konu ile ilgili olarak yaptığı "araştırma" sonucu, yani bireyin yaşantılarıyla yeti ve yeteneklerinin bir bireşimi vardır.


Asıl öğrenme, çocuk "öğrenmeye hazır" hale geldikten sonra başlar. Okuma-yazmayı öğrenmek için, çocuğun bir kısım organlarının olgunlaşması yanında, çocuğu buna heveslendirmek ve okuma-yazma alıştırmaları yaptırmak gibi hazırlık çalışmaları da gereklidir. Bütün öğrenme durumları için aynı şey söylenebilir.

Hazır bulunuşluk, bireyin bir işi yapabilmesi için gereken olgunlaşmaya erişmesinin gerekliliği yanında, bu iş için gerekli ön bilgi, beceri ve tutumu da kazanmış olması demektir. O halde gelişim, hem nicelik hem de nitelik yönünden belirli bir düzeye erişmeyi anlatır. Çocuklarda gelişim, süreklilik göstermekte, fakat bu sürekliliğin içinde gelişim ivmesi, dönemler halinde farklılaşmaktadır. Bu sürecin aşamaları, bireysel farklılıklardan ve özelliklerden dolayı, her dönem kendinden sonra gelen dönemle birleştiği için, kesin sınırlarla birbirinden ayrılamaz.. Hazır bulunuşluk, canlı varlığın herhangi bir şeyi öğrenebilecek duruma gelmesini anlatan bir terimdir.


Yüklə 0,82 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   21




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin