EğİTİm sen 2015-2016 Eğitim Öğretim Yılı Sonunda EĞİTİMİn durumu



Yüklə 204,48 Kb.
səhifə1/2
tarix03.05.2018
ölçüsü204,48 Kb.
#50019
  1   2

EĞİTİM SEN




2015-2016 Eğitim Öğretim Yılı Sonunda

EĞİTİMİN DURUMU





EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI
16 Haziran 2016



EĞİTİMDE ÇELİŞKİLER VE EŞİTSİZLİKLER ARTARAK SÜRÜYOR!
Eğitim sisteminin yıllardır çözüm bekleyen en temel sorunları, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında azalmak bir yana daha da artmış, eğitimde yaşanan çelişki ve eşitsizlikler giderek derinleşmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın çözüm üretmekten çok, yeni sorunlar yaratan politika ve uygulamaları nedeniyle eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler bu eğitim öğretim yılında da ciddi anlamda mağdur edilmiştir.

2015-2016 eğitim öğretim yılını, iktidarın yıllardır uyguladığı ırkçı ve gerici politikalara, her birisi siyasi görevler yüklenerek atanan okullardaki yandaş yönetici kadrolarına karşı Türkiye’nin köklü liselerinden başlayarak yükselen haklı tepkileri selamlıyoruz. Yıllardır ülkenin eğitim kurumlarını çağ dışı bir zihniyetle yönetmeye çalışan, bilim ve özgür düşünce düşmanı, laik ve demokratik yaşam tarzını yok etmeyi amaçlayan, yasakçı uygulamaları ile gençliği zapturapt altına almaya çalışan zorbalığa karşı sesini yükselten ve aydınlık geleceğimiz olan liseli gençler yalnız değildir.

AKP hükümeti, eğitim sistemini piyasa ilişkileri içine çekmek noktasında, geride bırakmakta olduğumuz eğitim öğretim yılında çok daha somut ve sonuç alıcı adımlar atmaya başlamıştır. Dört yıldır uygulanan ve eğitim sistemini çökme noktasına getiren 4+4+4 dayatmasındaki başarısızlık, MEB’i yeniden sistem değişikliği arayışına itmiştir. Eğitim politikaları belirlenirken asli bileşenler olan öğretmenler, öğrenciler, veliler ve sendikaların önerilerine yıllardır ısrarla kulak tıkayanların, kamusal eğitimi tasfiye etmek amacıyla yeni sistem önerilerini yandaş medya üzerinden tartışmaya açması dikkat çekicidir.

2015-2016 eğitim öğretim yılı, özellikle eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin ilk sonuçlarının ortaya çıkması açısından önemlidir. MEB’in resmi istatistiklerine de yansıyan bilgiler, kamusal eğitimi tasfiye etmek amacıyla eğitimde yaşanan ticarileşme ve özelleştirme uygulamalarının yoğunlaştığını ortaya koyarken, eğitim sisteminin siyasi iktidar ve MEB işbirliği ile hızla uçuruma doğru sürüklediğini göstermektedir.

TÜİK’in eğitim harcamaları araştırmasına göre, Türkiye’de eğitim harcamalarının yüzde 65’ini en zengin yüzde 20’lik kesim yaparken, en düşük yüzde 20’lik kesimin eğitim harcamaları içindeki payı sadece yüzde 2,2’dir. Türkiye’de yıllar içinde eğitime ayrılan bütçenin arttığı iddia edilirken, kamusal eğitim harcamalarının azalması ve cepten yapılan eğitim harcamalarının artması AKP iktidarının eseridir.

2015-2016 eğitim öğretim yılını önceki yıllardan farklı kılan en önemli özellik, bölge illerinde aylarca süren çatışmalar ve sokağa çıkma yasakları nedeniyle eğitim öğretimin bazı il ve ilçelerde tamamen durması olmuştur. Yaşanan sokağa çıkma yasakları ve fiili sıkıyönetim uygulamaları nedeniyle on binlerce öğrencinin eğitim-öğretim hakkı gasp edilmiş, öğretmenlerin MEB tarafından kısa mesaj gönderilerek “hizmet içi eğitime” alınmasıyla eğitim faaliyetleri engellenmiştir.

Türkiye tarihinde benzer bir örneğine daha önce hiç rastlanılmamış bir şekilde, bölgede fiilen olağanüstü hal (OHAL) koşullarının yaşanması, eğitim öğretimi durma noktasına getirmiş, başta çocuklar ve öğretmenleri olmak üzere, halkın can ve mal güvenliği daha önce hiç olmadığı kadar büyük tehditlerle ve tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Geçtiğimiz aylarda çok sayıda okul ve eğitim kurumuna yönelik saldırılar yaşanırken, bazı okulların askeri yığınak yapılarak fiilen karakola dönüştürüldüğü, okul tahtalarına ve duvarlara ırkçı sloganlar ve küfürler yazıldığı görülmüştür.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı raporlarına göre, 16 Ağustos 2015-20 Nisan 2016 arasında 1 şehir merkezi ve 7 şehrin 22 ilçesinde onlarca mahalleyi kapsayacak şekilde en az 65 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği il ve ilçelerde, 2015-2016 eğitim öğretim yılının başından itibaren eğitim hizmeti durmuştur. Şırnak merkezde 40 bin, Cizre’de 41 bin, Nusaybin’de 32 bin, Derik’te 7 bin, Dargeçit’te 17 bin, Silopi’de 39 bin, İdil’de 24 bin, Sur’da 30 bin, Silvan’da 28 bin ve Yüksekova’da 33 bin olmak üzere, toplamda yaklaşık 300 bin öğrencinin eğitime erişim hakkı doğrudan ortadan kalkmıştır. Eğitim-öğretime öngörülemez ve süresiz şekilde ara verilmesi; Başta anayasa olmak üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanan yükümlülüklere temelden aykırıdır ve ilgili mevzuat hükümlerinin açıkça ihlali anlamına gelmektedir.

Çocukların yaşam ve eğitim hakkına yönelik saldırılar, 2015-2016 eğitim öğretim yılının çok sayıda öğrenci ve öğretmen tarafından kayıp bir yıl olmasına neden olmuştur.

Eğitim Sen’in ve bilim insanlarının başından itibaren sürdürdüğü bütün eleştiri ve itirazlara rağmen hayata geçirilen fakat büyük bir fiyaskoyla sonuçlanan eğitimde 4+4+4 dayatmasının asıl amacının eğitim sistemini “piyasa” ve “inanç istismarı” üzerinden dönüştürmek olduğu kısa süre içinde anlaşılmış bulunmaktadır. 4+4+4 düzenlemesinin uygulandığı son dört yıla ilişkin resmi verilere bakıldığında, eğitimde yaşanan ticarileştirme ve dinselleştirme uygulamalarının nasıl iç içe geçmiş bir şekilde hayata geçirildiği, öğrenci ve öğretmenlerin nasıl bir cenderenin içine sıkıştırıldığı görülmektedir.

Türkiye’de yıllardır eğitim sisteminde yaşanan dinselleşmenin önemli bir ayağını oluşturan, dini vakıflar ve kuruluşlar aracılığı ile eğitim adı altında yapılan faaliyetlerin çocuklara yönelik acı ve çirkin sonuçları ülkenin pek çok yerinde birer birer ortaya çıkmaya başlamıştır. Karaman’da Ensar Vakfı ve Karaman Anadolu İmam Hatip ve İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği’ne (KAİMDER) yakın kişilerin kiraladığı evlerde kalan 9 ve 10 yaşlarındaki 45 erkek öğrencinin üç yıl boyunca etüt öğretmeni tarafından cinsel istismara maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Yıllardır siyasi iktidarın desteği ile hareket eden Ensar Vakfı bünyesinde yaşanan bu üzücü olayın üzerini örtmek için yoğun çaba harcanmasına rağmen, ailelerin şikâyeti üzerine olayın korkunç boyutları ortaya çıkmıştır. Söz konusu istismarların sadece Karaman ile sınırlı olmadığı, ülke çapında yaşanan yaygın bir uygulama olduğu görülmüştür.

Geçtiğimiz eğitim öğretim yılında MEB, Diyanet, dini vakıf ve dernekler arasındaki ilişki ve işbirliği belirgin bir şekilde artmıştır. 13 Eylül 2014’te Resmi Gazete’de yayınlanan yasal düzenlemeyle Milli Eğitim Bakanlığı, imam hatip liselerinde mesleki eğitim için “çeşitli kurumlardan destek almanın” önünü açmış; bu durum, “İmam hatip liselerinde eğitim ve öğretim yılı süresince ‘imamlık, hatiplik, vaizlik, müezzinlik, Kur’an kursu öğreticiliği ve benzeri mesleki uygulamalara’ yönelik eğitimlerle ilgili çeşitli kurumlardan destek alınabilecektir” şeklinde tarif edilmiştir. Bu düzenlemeyle başta TÜRGEV ve Ensar Vakfı olmak üzere Furkan Vakfı, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti gibi dini vakıfların devlet okullarında başta “değerler eğitimi” olmak üzere çeşitli konularda ders ve seminer verebilmesinin, kendi yayınlarını dağıtabilmesinin ve öğrencileri kurumlarında stajyer olarak eğitebilmesinin yolu açılmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı, ideolojik yönelimleri doğrultusunda çalışmalar yapan söz konusu dini vakıflar ile çeşitli protokollere imza atarak eğitimi dinselleştirme sürecinde siyasi nüfuzu olan dini vakıf ve cemaatlere özel görevler vermiştir. Vakıflarla ilgili bugüne kadar yapılan bedelsiz bina tahsisi, arsa bağışları ve nakdi bağışlarla ilgili yasal sorunları gidermek için yasal düzenlemeler yapılarak vakıflara bedelsiz bina ve arsa verilmesi sağlanmıştır.

İktidar, vakıf sistemi üzerinden eğitim sistemini yeniden düzenlemek, yurt içi ve yurt dışında faaliyet yürütmek üzere devlet eliyle “Maarif Vakfı” adında yeni bir vakıf kurarak ve bazı görevlerini bu vakfa devrederek eğitimde yeni bir “paralel yapı” oluşturmaktadır. Vakfın tamamen devlet/iktidar destekli olması, gerek maddi gerekse siyasi gücünü kullanarak hareket edecek olması dikkat çekicidir. Milli Eğitim Bakanlığı, yasalarla kendisine verilmiş yükümlülüklerini Maarif Vakfı adı altında, yönetimini iktidarın belirlediği başka bir yapıya aktarmakta, bir anlamda kendisine ait yetkileri fiilen “yetki devri” ile devretmektedir.

MEB’e bağlı 15 farklı ülkede 65 eğitim kurumu bulunmaktadır. Kamusal eğitim hizmeti gereği bunların sayısının artırılması, niteliğinin güçlendirilmesi gerekirken, devlet finansmanı ve desteğine sahip “özel şirket” olarak faaliyet yürütecek olan Maarif Vakfı ile yurtdışındaki cemaat okullarıyla mücadelenin amaçlandığı açıktır. Dolayısıyla vakfın kuruluş amacı, iddia edilenin aksine, yurtdışında yaşayan çocukların eğitimi ya da ülke kültürünün yurtdışında tanıtımı değildir.

Türkiye’de sadece Sünni İslam’ın resmi temsilcisi konumunda olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve MEB işbirliğiyle ülke çapında açılan “kreş görünümlü” Kur’an kursları aracılığıyla 4-6 yaş grubundaki okul öncesi çağdaki çocuklara dönem başından itibaren “dini eğitim” verilmeye başlanmıştır. Devlete ait okul öncesi eğitim kurumlarında velilerden “aidat” adı altında para talep edilirken, Diyanet’in açtığı kursların tamamen parasız olması dikkat çekicidir. Diyanet’e bağlı 4-6 yaş grubu Kur’an kursları fiilen “sıbyan mektebi” işlevi görmekte ve resmi okul öncesi eğitim kurumlarına alternatif olarak sunulmaktadır. 2015-2016 döneminde Türkiye’nin her bölgesinde 463 ilçede 2 bin 53 “4-6 yaş Kur’an kursu” bulunmakta, bu kurslarda 3 bin 17 öğretici görev yapmakta, toplam 55 bin 347 öğrenci (27 bin 481’si erkek, 27 bin 866’si kız) yer almaktadır. 

Okullarda fiziki donanım ve altyapı sorunları, kalabalık sınıflar, taşımalı eğitim, zorunlu ve “zorunlu seçmeli” din dersi dayatması sürmektedir. Kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkının önündeki engeller artarak devam etmiştir. Kamusal eğitimin zayıflatılması, eğitimin tamamen paralı hale getirilmek istenmesi, okullarda cinsiyet, etnik kimlik ve mezhep ayrımcılığına ilişkin uygulamaların sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenlerin durumu, ücretli-vekil öğretmen uygulamalarının devam etmesi, eğitim yöneticilerinin siyasi referanslarla belirlenmek istenmesi gibi sorunlar artarak sürmüştür.

Aday öğretmenlerin baskı ve yönlendirmeler ile yandaş sendikaya üye olmaya zorlanması, okullarda ve diğer eğitim kurumlarında yıllardır üvey evlat muamelesi gören ve iş tanımı hala yapılmayan yardımcı hizmetlilerin, kadro bekleyen 4-C’li çalışanların, memur ve teknik personelin sorunları, üniversitelerde yaşanan soruşturma ve görevden almalar, her geçen gün artan akademik, idari sorunlar ve özellikle Eğitim Sen üyelerine yönelik mobbing uygulamaları ve baskılar gibi pek çok sorun geçtiğimiz eğitim öğretim yılına damgasını vuran diğer konu başlıkları olarak öne çıkmıştır.

2015-2016 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINA İLİŞKİN TEMEL SAYISAL GÖSTERGELER
Okul Öncesi Eğitimde Okul, Öğrenci, Öğretmen Sayısı ve Okullaşma Oranları
MEB verilerine göre, 4+4+4 uygulanmadan önce, 2011-2012 eğitim öğretim yılında, 28 bin 625 okul öncesi eğitim kurumu varken, 2015-2016 eğitim öğretim yılında bu sayı 27 bin 793’e gerilemiştir. Aynı dönemde öğrenci sayısında belirgin bir değişim olmamış ve dört yıl önce 1 milyon 169 bin 556 olan öğrenci sayısı, aradan dört yıl geçmiş olmasına rağmen ancak 1 milyon 209 bin 661 olabilmiştir.

Bu durumun en önemli nedeni, 4+4+4 dayatmasının belki de en acımasız uygulaması olan okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula kaydettirilmesindeki anlamsız ısrardır. MEB, Eğitim Sen’in, eğitim fakültelerinin ve bilim insanlarının bütün itirazlarına rağmen bu konuda gerekli adımları atmamakta uzun süre ısrar etmiş ve açıkça gelişim süreçlerine darbe vurarak çocukların geleceği ile oynamıştır.


Okul Öncesi Eğitimde Okul, Öğrenci ve Öğretmen Sayıları (Resmi)


Eğitim Yılı

Okul

Öğrenci

Öğretmen

2011/’12

28.625

1.169.556

55.883

2012/’13

27.197

1.077.933

62.933

2013/’14

26.698

1.059.495

63.327

2014/’15

26.972

1.156.661

68.038

2015/’16

27.793

1.209.661

72.228


Okul Öncesi Eğitimde Okul, Öğrenci ve Öğretmen Sayıları (Özel)


Eğitim Yılı

Okul

Öğrenci

Öğretmen

2011/’12

2.848

110.652

12.754

2012/’13

3.641

124.724

15.221

2013/’14

3.927

135.905

14.994

2014/’15

4.372

171.648

16.719

2015/’16

4.658

191.670

18.083

Eğitim sürecinin en önemli kademelerinden biri olan okul öncesi eğitimde Türkiye, OECD ülkeleri içinde son sıradaki yerini korumaktadır. Hükümet daha önce okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirileceğini açıklamasına rağmen, 4+4+4 ile birlikte bu hedefinden vazgeçmiş ve diğer eğitim kademelerinde olduğu gibi okul öncesi eğitimde de özel öğretimi teşvik edici, velileri özel okul öncesi öğretim kurumlarına yönlendiren adımlar atmıştır. 4+4+4 sonrasında devlete ait okul öncesi eğitim kurumlarında okul sayısı azalırken, öğrenci sayısı yerinde saymıştır. Ancak diğer taraftan özel okul öncesi eğitim kurumları hem okul, hem de öğrenci sayısı açısından yaklaşık 2 kat artmıştır.



Okul Öncesinde Okullaşma Oranları


Yıllar

3-5 yaş

4-5 yaş

5 yaş

2011/’12

% 30.87

% 44.04

% 65.69

2012/’13

% 26.63

% 37.36

% 39.72

2013/’14

% 27.71

% 37.46

%42.54

2014/’15

% 32.68

% 41.57

% 53.78

2015/’16

% 33.26

% 42.96

% 55.48

2012-2013 eğitim öğretim yılında 4+4+4 sistemine geçilmesiyle birlikte okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula başlatılması nedeniyle okullaşma oranı, bütün yaş gruplarında önce düşmüş, son iki yılda ise kısmi bir artış görülmüştür. 2012-2013 eğitim öğretim yılı sonunda MEB’in ilkokula başlama yaşını 66 aydan 69 aya çekmek zorunda kalması sonucunda okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranında bir önceki yıla göre çok az bir artış yaşanmıştır.

MEB’in her fırsatta çok önemsediğini iddia ettiği okul öncesi eğitimde, artan çağ nüfusuna rağmen okul ve öğrenci sayısında hala istenilen seviyelere ulaşılamamış olması dikkat çekicidir. 2015-2016 eğitim öğretim yılı itibariyle okul öncesi çağdaki 5 yaş grubu çocukların sadece yüzde 55,48’i okul öncesi eğitim almaktadır.


Özel Okul Sayısındaki Hızlı Artış
Eğitim Sen, ilk gündeme geldiği günden itibaren eğitimde 4+4+4 dayatmasına yönelik olarak siyasi iktidarın iki temel hedefi olduğunu vurgulamıştır. Bunlardan birincisi 4+4+4 düzenlemesinin asıl amacını oluşturan kamusal eğitimi daha da zayıflatmak ve kamu kaynaklarını özel okullara aktararak özel öğretimi büyük ölçüde devlet desteği ile güçlendirmektir. İkinci temel hedef ise siyasi iktidarın eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik çizgisinde biçimlendirerek, “tek din, tek mezhep” anlayışı üzerinden eğitimi dinselleştirme uygulamalarını adım adım hayata geçirmektir.

MEB’in 4+4+4 sonrasındaki dört yılda açıkladığı örgün eğitim istatistikleri, devlete ait ilkokul ve ortaokul sayısının belirgin bir şekilde azalırken, özel ilkokul ve ortaokul sayısının ve bu okullara yönlendirilen öğrenci sayısının dikkat çekici bir şekilde artmaya başladığını göstermektedir.



Türkiye’de 2015-2016 eğitim öğretim yılı itibariyle toplam 9 bin 581 özel öğretim kurumu (okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise) bulunmaktadır. 4+4+4 öncesinde Türkiye’deki özel okulların (4 bin 664 adet) resmi okullara oranı yüzde 10’dur. Eğitimde 4+4+4 dayatması ile belirgin artış gösteren özel okulların resmi okullara oranının 2015-2016 eğitim öğretim yılı itibariyle yüzde 18,5 gibi yüksek bir seviyeye çıkmış olması, MEB’in devlet okullarını kendi kaderine terk ederken, özel okulları kamu kaynakları ile desteklemesinin en somut sonucudur.
İlkokul ve Ortaokulda Okul, Öğrenci ve Öğretmen Sayıları (Resmi)



Eğitim Yılı

İlköğretim

Okul sayısı

İlköğretim

Öğrenci Sayısı

İlköğretim

Öğretmen Sayısı




İlkokul

Ortaokul

İlkokul

Ortaokul

İlkokul

Ortaokul

2012-2013

28.177

16.083

5.426.529

5.402.692

261.497

269.759

2013-2014

27.461

16.047

5.390.591

5.296.380

267.171

280.804

2014-2015

26.339

15.857

5.230.878

4.754.540

273.058

273.049

2015-2016

25.133

15.787

5.128.664

4.595.342

277.053

291.392



İlkokul ve Ortaokulda Okul, Öğrenci ve Öğretmen Sayıları (Özel)



Eğitim Yılı

İlköğretim

Özel Okul sayısı


Öğrenci Sayısı


Öğretmen Sayısı

İlkokul

Ortaokul

İlkokul

Ortaokul

İlkokul

Ortaokul

2012-2013

992

904

167 381

164 294

20.546

18.926

2013-2014

1.071

972

184 325

182 019

21.273

21.459

2014-2015

1.205

1.111

203 272

208 424

22.194

23.016

2015-2016

1.389

1.555

232.039

278.089

25.908

31.288

Eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında yıllar içinde devlet okullarının sayısı belirgin bir şekilde azalırken, her fırsatta kamu kaynakları ile desteklenen, çeşitli muafiyet ve istisnalar ile açılması teşvik edilen özel ilkokul ve ortaokul sayılarındaki artış sürmüştür.

Eğitimde 4+4+4 dayatmasına geçilmeden önce ilköğretimde toplam özel okul sayısı 931 iken 2015-2016 eğitim öğretim yılında bin 389 özel ilkokul, bin 555 özel ortaokul bulunmaktadır. Gerek okul sayısı gerekse öğrenci sayısı açısından baktığımızda 4+4+4 ile birlikte eğitimde özelleştirmenin tarihte hiç olmadığı kadar hızlı gerçekleştiği, zaten sorunlu olan kamusal eğitimin hükümet ve MEB işbirliği ile çökertilerek, özel öğretimin devlet desteğiyle ihya edildiği anlaşılmaktadır. Benzer bir durumu özel ortaöğretimde de gözlemlemek mümkündür.
Özel Ortaöğretimde Okul, Öğrenci ve Öğretmen Sayıları


Eğitim Yılı

Okul

Öğrenci

Öğretmen

2011/’12

885

138.164

20.075

2012/’13

1.033

156.665

22.378

2013/’14

1.433

196.663

29.040

2014/’15

1.603

240.171

31.113

2015/’16

2.504

373.394

49.898

Hükümetin özel okulları teşvik politikası içinde özel ortaöğretim kurumlarının ayrı bir yeri bulunmaktadır. “Paralel ile mücadele” bahanesiyle dershanelerin özel okula dönüştürülmesi süreci geçtiğimiz eğitim öğretim yılı içinde büyük ölçüde tamamlanmış ve özel ortaöğretim kurumlarının sayısı 2015-2016 eğitim öğretim yılında tarihin en yüksek seviyesine çıkmıştır. Eğitimde 4+4+4 öncesinde Türkiye’de sadece 885 tane özel lise varken, sadece dört yıl içinde tamamen hükümet ve MEB işbirliğiyle özel lise sayısı 2,8 kat, özel liselere giden öğrenci sayısı ise 2,7 kat artmıştır.

Özel ortaöğretimde son bir yılda yaşanan artışın temel nedeni dershanelerin dönüşümü sürecinde açılan temel liselerdir. Türkiye'de 2016 itibariyle bin 197 temel lisede 183 bin 50 öğrenci eğitim görürken, örgün öğretimde 12. sınıfa giden öğrencilerin yüzde 17,6'sının temel liseye devam ediyor olması dikkat çekicidir. Devlet liselerinden temel liselere kaçısın engellenmesi için devlet liseleri de dershanecilik faaliyetleri yapmaya başlamıştır. Özellikle yüksek puanla öğrenci alan okullar, öğrenci kaçışını önlemek için sınavlara hazırlık kursları açmaya ve hatta velilerden para toplayarak özel öğretmen kiralamaya bile başlamışlardır.

Öğrencilerin özellikle sınava girecekleri yıl kayıtlarını her biri “özel ticari işletme” statüsünde olan temel liselere aldırmaları, devlet okullarındaki öğretmenlerin daha başarısız olduğu algısı yaratmakta, sınav başarısı temel liselere, olası başarısızlıklar ise devlet liselerine fatura edilmek istenmektedir. Öğrencilerin temel liselere yoğun şekilde yöneliminin sürmesi durumunda önümüzdeki eğitim öğretim yılında çok sayıda branş öğretmeni norm kadro fazlası haline gelecektir.



Özel Mesleki ve Teknik Liselerin Sayısı


Eğitim Yılı

Özel Lise Sayısı

Öğrenci Sayısı

Öğretmen Sayısı

2011-2012

45

4.348

689

2012-2013

126

17.854

2.181

2013-2014

426

54.153

7.472

2014-2015

429

75.890

7.660

2015-2016

419

99.217

8.604

Eğitimde 4+4+4 öncesinde, 2011-2012 eğitim öğretim yılında Türkiye’de sadece 45 özel meslek lisesi varken, son üç yıl içinde kamu kaynaklarıyla yapılan doğrudan destek ve teşvikler sonucunda okul sayısı 9 kat artmış ve 2015-2016 eğitim öğretim yılı itibariyle bu sayı 419’a çıkmıştır. Aynı dönemde özel meslek liselerine giden öğrenci sayısı ise tam 23 kat artış göstererek 4 bin 348’den 99 bin 217’ye yükselmiştir. Özel meslek liseleri ve teknik liselerde okul sayısı 9 kat artarken öğrenci sayısının 23 kat artmış olmasının en temel nedeni, devletin özel mesleki ve teknik liselere giden öğrenci başına 4 bin 500 TL ile 6 bin 250 TL arasında değişen miktarlarda doğrudan parasal destek sunmasıdır. Bu şekilde özel meslek liselerinde ucuz ve nitelikli işgücü yetiştirilmesi hedeflenmekte, mesleki eğitim alan gençler ise geleceğin yeni işsiz adayları olarak bu okullara yönlendirilmektedir.


Ortaöğretimde Öğrenciler Açık Liseye Yönelerek Örgün Öğretimin Dışına Çıkarılmıştır
Eğitimde 4+4+4 düzenlemesine geçilmeden önce MEB verilerine göre açık öğretim lisesinde 940 bin öğrenci bulunuyorken, 4+4+4 sonrasında hızlı bir artış yaşanmış ve 2015-2016 eğitim öğretim yılında açık öğretim lisesindeki öğrenci sayısı 1 milyon 536 bin 135’e çıkmıştır. Bu artışın temel nedeni muhtemelen TEOG sistemi nedeniyle istemediği halde meslek lisesi ya da imam hatip lisesine otomatik kaydı yapılan öğrencilerin bu okullarda okumak yerine açık liseye kayıt yaptırmalarıdır. Eğitimde 4+4+4 düzenlemesi sonrasında açık lisede okuyan öğrenci sayısının yüzde 63 artmış olması, örgün eğitimin 12 yıla çıktığı tezinin büyük bir yalan olduğunu göstermektedir.
EĞİTİMİ DİNSELLEŞTİRMEYE YÖNELİK TEMEL POLİTİKA VE UYGULAMALAR
AKP iktidarının eğitim sisteminde yaşanan değişiklikler üzerinden bugüne kadar ortaya koyduğu pratik, her türden dini inancı istismar ederek, çocukları ve toplumu “tek din, tek mezhep” anlayışı üzerinden “tek tip” hale getirmeye çalışmak olmuştur. Türkiye’de yaşanan yoğun dinselleşme, eğitim sürecinde dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi pratik uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması, son yıllarda eğitimin bütün kademelerinde yaşanan bir sorun olarak dikkat çekerken, okulların adeta belli bir inanç ve mezhebin kuralları ve uygulamaları ile kuşatılması sağlanmıştır.

Türkiye’nin eğitim sistemi en temel bilimsel ilkelerden ve laik eğitim anlayışından hızla uzaklaşırken, okullarda dinselleşme hızla artarak kaygı verici boyuta ulaşmıştır. Eğitim alanında özellikle son yıllarda yoğun bir “tek din, tek mezhep” kuşatmasının yaşandığını söylemek mümkündür. AKP döneminde eğitimde yaşanan dinselleştirme uygulamalarını maddeler halinde sıralamak gerekirse;




  • Müfredatta yapılan değişiklikle öğretim programlarında dinsel referanslar daha sık kullanılmaya başlandı.

  • Felsefe, bilim derslerinin sayısı azaltıldı, üniversitelerin felsefe ve sosyoloji bölümlerinin kontenjanları azaltılarak bu bölümlerin fiilen kapatılması için adımlar atıldı.

  • Otizmli çocuklara 2010’dan itibaren zorunlu din dersi getirildi ve en çok ihtiyaçları olan beden eğitimi ders saati azaltıldı.

  • Pedagojik açıdan çok ciddi sakıncaları bulunan Kur’an kurslarında yaş sınırının kaldırılması ile birlikte henüz oyun çağında olan çocukların ailelerinin yönlendirmesi ile erken yaşlarda dini eğitim almasının önü açıldı.

  • Okul öncesinde, hatta kreşlerde henüz somut zekâ gelişim sürecinin başında olan çocuklara fiilen dini eğitim verilmeye başlandı.

  • Eğitimde 4+4+4 dayatmasıyla ‘dindar’ ve ‘itaatkâr’ nesil yetiştirme hedeflendi. Normal okullar içinde yeterli talep olmayan yerlerde bile imam hatip sınıfları açılarak, bütün okullar fiilen imam hatibe çevrilmeye çalışıldı.

  • Devlet okulları özellikle ekonomik yönden kendi kaderine terk edilirken, iktidarın yıllarca arka bahçesi olarak gördüğü imam hatip okullarına “siyasi ayrıcalık” tanındı. İmam hatip okullarının sayıları ve bu okullara giden öğrenci sayıları çeşitli yönlendirme ve teşviklerle arttırıldı.

  • Zorunlu din dersine ek olarak ‘zorunlu seçmeli’ din dersleri getirildi. Veliler ve öğrenciler bu dersleri seçmeye zorlandı ya da diğer derslerde öğretmen yok denilerek bu dersleri seçmek zorunda bırakıldı.

  • Okullara ‘mescit açma’ zorunluluğu getirildi. Üniversite kampüslerine cami inşaatları yapıldı.

  • Türkiye’nin de altında imzası olan Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bir şekilde reşit olmayan kız çocuklarına başörtüsü takma serbestliği uygulaması getirildi.

  • MEB-Diyanet-dini vakıflar iş birliği üzerinden imzalanan protokollerin sayısında ciddi artışlar yaşandı. Çeşitli projeler kapsamında okul öncesi ve ilkokul öğrencilerinin zihinsel gelişim süreçleri göz ardı edilerek camilere geziler düzenlendi.

  • Öğrenciler Kutlu Doğum Haftası etkinliklerine katılmaya zorlandı.

  • Okul öncesi ve ilkokul öğrencileri dini kıyafetler eşliğinde cami gezilerine götürüldü, çocukların katılımıyla toplu namaz kılındı.

  • Okullarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve çeşitli dini vakıf ve cemaatlerin yönlendirmesi ile dönem dönem dini içerikli kitaplarıyla tanınan yazarların katılımıyla toplantılar düzenlendi ve öğrencilere bu yazarların kitapları dağıtıldı.

  • Özel eğitime muhtaç çocukların okulları dahil, çok sayıda okulda dini içerikli yarışmaların sayısı belirgin bir şekilde arttı.

  • Eğitim bilimi ve çocukların sağlıklı gelişimi açısından büyük önem taşıyan karma eğitim uygulaması açıkça hedef haline getirildi. İmam hatip liselerinde ve bazı lise türlerinde sınıflar ayrılarak karma eğitim uygulaması fiilen kaldırıldı.

  • 19. Milli Eğitim Şûrası’nda alınan kararlar ile eğitimi ve toplumu dinsel kurallara göre biçimlendirme anlamında son derece tehlikeli ve eğitim sistemi açısından sakıncalı kararlar alındı.

  • Değerler eğitimi konusunda insanlığın ortak evrensel değerleri yerine, tıpkı din eğitiminde olduğu gibi “tek din, tek mezhep” anlayışı çerçevesinde okullarda “dini değerler eğitimi” etkinlikleri yapılmaya başlandı.

  • Yabancı dil dersleri arasına eklenen Arapça dersinin müfredatının “Din Öğretimi Genel Müdürlüğü” tarafından hazırlaması, asıl amacın “yabancı dil” öğretmek olmadığını gösterdi.

  • TEOG, YGS ve LYS gibi sınavlarda din sorularının sorulmaya başlanmasıyla başta Aleviler ve gayri Müslimler olmak üzere farklı din ve mezheplerden öğrenciler mağdur edildi.

  • Okul öncesi eğitim zorunlu hale getirilmeyerek, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 4-6 yaş grubu okul öncesi çağdaki çocuklara yönelik olarak başlattığı ve pedagojik olarak son derece sorunlu olan “okul öncesinde dini eğitim” projesi gibi projelere doğrudan ve dolaylı destek sunuldu.

Bir dönem zorunlu din dersi müfredatında yer alan “abdest suyunun alyuvar sayısını arttırdığı” gibi ifadelerin çokluğu, evrim kuramı karşıtı ifadelerin belirgin bir şekilde artması, okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocuklara “cehennem korkusu” üzerinden din eğitimi verme uygulamaları gibi pek çok uygulama, iktidarın eğitimi dinselleştirme sürecinde akıl ve mantık sınırlarını zorladığını göstermektedir.


İmam Hatip Okullarında İktidar Destekli Artış
Eğitim sistemini dini kurallar ve referanslara göre biçimlendirme süreci, eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında belirgin bir şekilde artmış, yıllarca dini eğitim kurumları olarak bilinen imam hatip okulları tartışması yeniden alevlenmiştir. 4+4+4 dayatmasının bütün itirazlara rağmen ısrarla uygulandığı son dört yılda yaşananlar, Türkiye’de eğitim sisteminin yoğun bir dinselleştirme operasyonu ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir.


Yüklə 204,48 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin