EğİTİm sen


NE YAPMALIYIZ? Yaşam Hakkına Sahip Çıkmalıyız



Yüklə 2,07 Mb.
səhifə13/39
tarix18.05.2018
ölçüsü2,07 Mb.
#50700
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   39

NE YAPMALIYIZ?

Yaşam Hakkına Sahip Çıkmalıyız


Dünyada 11 Eylül günü ABD'de ikiz kulelere yapılan saldırı ve sonrasında Afganistan'da süren savaş... Yakın geçmişte Bosna-Hersek'te yaşananlar... Yine Irak'ın Kuveyt'i işgali... ABD'nin Irak'a saldırısı ... Ortadoğu... Filistin-İsrail çatışması...

Yakın tarihimiz en bilindik deneyidir, körfez savaşı. O günlerde savaşa girerek “bir koyup, beş alacağız” diyenlerin sürdürdükleri politikalar değil midir, ülkemizi bu hale getiren?

Bugün Yeni Dünya Düzenciler (YDD) dünyanın istedikleri noktasında sınır tanımaksızın istediklerini gerçekleştirmektedirler. Bu anlamda ülkemizin payına önemli ölçüde “kriz”, bir miktarda “savaş” düşmüştür. Söz konusu güçler dünyanın çeşitli ülkelerinde ortaya koydukları uygulamalarla bize; “bakın Arjantin’e 1.3 milyon Dolar krediyi vermedik. Yaşadıklarını görüyorsunuz, size de krediyi keseriz, daha kötüsünü yaşarsınız” demeye getirmektedirler. Sözüm ona verdikleri kredi karşılığında ise Afganistan’a asken göndermemiz istenmektedir. Korkarız ki, bugün tüm sıcaklığıyla Afganistan’da süren savaş, yakın gelecekte ülkemiz sınırlarına çok yakın coğrafyalara taşınacaktır. Bölgemizde yaşanacak bir savaşın ülkemize de, emekçilere de, hiçbir şey kazandırmayacağı gibi, ülkemizin çok daha karanlığa sürüklenmesine neden olacaktır.

Bir kıskaca sokulan, krizden çıkışı adeta savaşta alacağı tutuma bağlı hale getirilen ülkemize döndüğümüzde ise kısa süre öncesine kadar Doğu ve Güneydoğu'da insanlarımızın küçük-büyük, kadın-erkek, yaşlı-genç demeden katledilmesi... Evlerinin, okullarının, çadırlarının, ekinlerinin, ürünlerinin, yakılıp, yıkılıp talan edilmesi... "Yargısız infaz"lar... Faili meçhuller... 37 aydının yakılarak öldürüldüğü Sivas vahşeti... vb.

Ne adına olursa olsun insanın öldürülmesi, ona işkence edilmesi, kimden ve nereden gelirse gelsin terördür ve hiçbir haklılığı yoktur.

Kalıcı bir dünya ve ülke barışına ihtiyacımız var. Elbette bu tek başına sendikamız ve KESK'in üstesinden gelebileceği bir sorun değildir. Başka kuruluşlarla işbirliği yapmalıyız. Ancak gerekçesi ne olursa olsun, her türden teröre ve şiddete karşı çıkmalı, yaşamın tüm alanlarından, terörün ve şiddetin sökülüp atılmasına çalışmalı ve insanın en temel hakkı olan yaşama hakkına sahip çıkmalıyız.


İşsizlikle savaşmalıyız


Ülkemizdeki bunalımların temelinde büyük ölçüde işsizlik yatmaktadır. Resmi ağızlar işsiz sayısının 10 milyonu aştığını söylüyor. Yani bugün her çalışanın yerinde 5 işsizin gözü var demektir. Akşam evine ekmek götüremeyen kişinin ilk düşündüğü şey, demokrasi, siyaset, sendika gibi şeyler değildir. Bunun bilincinde olan işveren, işsizliği gideceği yerde, işsizliği hak arayanlara bir tuzak, bir tehdit olarak kullanmaktadır.

Dünyada değişen üretim ilişkileri özellikle kamu elindeki işyerlerinin satılıp özelleştirilmesi, işsizleştirme için işverene önemli fırsatlar yaratmıştır.

Kamu görevlerinde kadrolu memur yerine, sözleşmeli personel istihdamı, iş güvencesini ortadan kaldırmak için geniş olanaklar sağlamıştır.

Bu konuda sendikalara iki yönlü bir görev düşmektedir.



  1. İşsizlikle savaş

  2. İş güvencesi

İşsizlikle savaş, bu konuda ciddi önermeler üretip bunu ülkeyi yönetenlerin önüne koyarak, gerçekleştirmesi için mücadele etmektir.

İş güvencesi, eldeki işi kaybetmeme mücadelesidir. Sendikalarımız elimizde bulunan memur güvencesini kaybetmemek için uyanık ve duyarlı olmak zorundadır.

Hak istemede aklı ve gerçeği elden bırakmadan, hakları güvenceye bağlarken hiçbir koşulda iş güvencesinden vaz geçmemeliyiz.

Demokrasi Kültürünü Kökleştirmeliyiz


"Demokrasi" son yıllarda kimsenin ağzından düşürmediği sözcüklerden biri. Bugün birbirinden çok farklı ideoloji ve programa sahip siyasal parti veya yapılar bile her derde deva demokrasi sözcüğüne sarılıyor. Çünkü herkes biliyor ki, çağımızda artık demokrasiyi savunmamak en azından ayıptır. Sözde herkes savunuyor.

Ancak demokrasi bir türlü yaşam biçimine dönüşemiyor. Demokrasi adeta kişileşmiş ya da zümreleşmiş durumda. Kişi ya da zümrelerin elinde bir tür demokrasi kalıbı ya da giysisi oluşmuş, bunu başkalarına giydirmek istiyor. Bu giysiye giremeyenler demokrat sayılmıyor.

Demokrasi gerçekten bir yaşam biçimi. Bu biçim, birlikte yaşanarak, oluşturulacak. Demokrasiye herkes katılacak. Kuşkusuz demokrasi aynı zamanda sandıktan çıkacak. Bu da ister istemez çoğunluk azınlık olgusunu yaratıyor. Dolayısıyla demokrasi çoğunluğa ve azınlığa tahammül etmeyi de zorunlu kılıyor. Elbette her şeye karşın tahammül değil, çoğunluğun yönetimine razı olmak, azınlığın çoğunluk olma hakkını korumak gerekiyor.

Bizler, eğitimi ile yükümlü olduğumuz demokrasinin özgür aklın eseri olacağı gerçeğini unutmadan, öncelikle iş yerlerimizde ve sendikal ilişkilerde demokrasiyi yaşama biçimi haline getirmeliyiz. Bunun yolu da katılımdan geçiyor. Sendika da katılım, eğitimde katılım, toplumsal yaşamda katılım ... Hem katılacağız, hem de katılmaya tahammül edeceğiz.

Üyelerin sendikaya (seçimlere, kararlara, etkinliklere), öğrencilerin ve velilerin eğitim etkinliklerine ve yönetime katılmalarına tahammül edeceğiz, tahammül etmenin ötesinde katılımın kanallarını açıp işleterek, katılımı özendireceğiz.

Siyaset Hakkını Kazanmalıyız


Halkın, devletin çeşitli düzeydeki karar ve uygulamalarını etkilemeleri demokrasinin gereğidir. Bunun adı "siyasal katılma"dır. Siyasal katılım ne kadar yaygın ve etkili ise demokraside o kadar gelişkin demektir.

Ülkemizde yönetenlerin "seçme hakkınızı kullanın, gerisine karışmayın" tavrı demokratik değildir. Siyasal katılma ile çeşitli toplum kesimlerine temsil olanağı sağlanır. Bu da toplumsal dengenin kurulmasına ve istikrara hizmet eder. Bu açıdan kamu çalışanları ile sendika ve kitle örgütlerine siyaset yasağının mantığı açıklanamaz. Siyaset yapmak isteyen bunu illegal olarak yapmaktadır. Kapalı siyaset yapma biçimi ise demokrasiye uymamakta, partizanlığı, ganimetçiliği özendirmektedir.

Öte yandan, Türkiye'de siyaset yapmak, maliyeti yüksek bir uğraştır. İşsizlik sıkıntısı çeken, ekmek derdine düşen insanların siyaset yapması pek kolay görünmüyor. Nispeten açlığını gidermiş olan memura da yasaklanınca, siyaset varlıklı zümrenin hakkı olarak kalıyor. Kamu çalışanlarının siyaset yapma hakkının kazanılmasıyla, özellikle küçük yerleşme merkezlerindeki yerel yönetimlerde katılım ve demokrasinin gelişeceği unutulmamalıdır.

Bizler bir yandan siyaset yasağını aşma mücadelesi verirken, bir yandan da demokrasiyi, katılımcılığı yaşatarak, siyasal kültürün oluşumuna, katkıda bulunabiliriz.

Kuşkusuz sendikalar siyasal erki ele geçirme amacı gütmezler. Ancak üyelerimizin siyasete katılma ve partilere üye olma hakkını mutlaka kazanmalıyız.

Bu hakkı kazanmamız bugün sendikalarımızda sendika-parti ilişkisinde yaşanan pek çok yanlıştan da önemli ölçüde kurtulmamızın yolunu açacaktır.



Yüklə 2,07 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin