Mücadele Yöntemi
Sendikamız ve KESK mücadele yöntemi olarak sokağı seçmiştir. Bu durum konunun bir yanıdır.
Bir başka yanı ise, konuyla ilgili karar alma mekanizmaları ya yoktur ya da çalıştırılmamaktadır. Demokratik merkeziyetçilik diye ifade edilen ilkenin hep merkeziyetçi yanı işletilmektedir. Özellikle sokak eylemi türündeki etkinlikler işyerlerinden yükselen taleplerle değil, kitlesinden kopmuş yönetici durumundaki kişilerin siyasi tercihlerinin gerektirdiği kararlar haline gelmiştir. Görüşlerinin, önermelerinin sendikal kararlara yansımadığını gören üyeler, işyeri temsilcileri vb. bu konuların (şayet yapılıyor ise) tartışıldığı toplantılara katılmaya ihtiyaç duymaz hale gelmiştir.
Öyle ki, sendikamızda kendisine bağlı işyeri sayısının % 60-70'inin temsilcisi ile toplantı yapabilen şube sayısı istisna haline gelmiştir. Zaten sendikamız EĞİTİM SEN'de ve diğer sendikalarda artık düşük katılımla yapılan bu toplantılar, üyenin, işyerinin görüşünü almak yerine, KESK'ten gelen emirlerin üyelere duyurulmasına yönelik işlemektedir. Ortada sendikaların özgürlüğü ve özgünlüğü diye bir şey kalmamış, işleyiş KESK'ten gelen yazıların sendika genel merkezlerince şubelere gönderilmesinin dışında bir işlev görmez hale gelmiştir.
Üstelik bütün bunlar katılımcılık adına, demokratik işleyiş adına, söz, yetki ve kararın tabana ait olması adına yapılmaktadır.
Kitle eylemleri, kitlenin talebine dayanır. Bu nedenle kitlenin demokratik bir biçimde karar alma mekanizma-larına katılması gerekir. Almanya Öğretmenler Sendikası (GEW), iş bırakma kararını üyelerinin % 75'inin katılımı, eylemi bırakma kararını sadece % 25'inin isteği ile almaktadır. GEW'in bu örneğini görünce, bizim örgütümüzde herkesin bildiği, toplantı yapması bile mümkün olmayan sayılarla karar alma biçimindeki uygulamaları hiç olmazsa tekrar gözden geçirmemiz gerekmiyor mu?
Örgütlenme Sorunu
İşkolumuzda yaklaşık 700 bin çalışan olduğu kabul edilmektedir. Aralık 2001 itibarıyla en iyimser rakamlarla bu 700 bin çalışanın 180-200 bininin sendikalara üye olduğu, yaklaşık olarak bunun 130 bininin EĞİTİM SEN üyesi olduğu bilinmektedir. Elbette bunca olumsuz koşulların yaşandığı bir ortamda 130 bin sayısı da, Eğitim Sen'de, çok önemlidir. 130 bin üye ciddi bir sayıdır. Ancak, aynı ciddiyetle de yetersizdir, azdır. Eğitim Sen'in 130 bini aşkın üyesi üzerindeki etkisi bir yana, bu sayı işkolu çalışanının yaklaşık yüzde 15'ine tekabül etmektedir.
Sendikacılık bilgimizin yetersizliği, bölünmüşlük, ideolojik saplantılar, sendika-parti ilişkisindeki yanlış tutumlar, eylem fetişi, sendikalarımızdaki işlevsel sapmalar, çalışanların ilgisini çekecek somut programların ortaya konamamış olması vb. örgütlenme oranımızın düşük oluşunun nedenleridir.
"Bu sorunlar aşılmadıkça, “çağdaş insan, örgütlü insandır” türünden söylemler, örgütlenme sorununu çözmeyecektir."
Yıllardır sendikaların gücünün öncelikle üye sayısından geldiği gerçeğini ortaya koymaya çalışmamız karşısında yaşanan "kelle sayısı önemli değil, önemli olan niteliktir" gibi anlamsız tartışmalar, umarız bugün, yaşamın gerçeği karşısında son bulmuştur.
Programsızlık
Ülkemizde demokrasi mücadele içindeki özellikle sivil örgütlerin çok ciddi programlar ortaya koydukları söylenemez. Sendikamızda KESK’te maalesef böyledir. Zaman zaman program olarak ortaya konan metinlerde, genel olarak, ya ağıtlarla ya da ilkelerle doludur. Bu metinler, duygularla yüklü yuvarlak ifadelerin ilerisine geçememektedir.
Oysa programlar gerçeklere dayanmalı ve somut olmalıdır. Elbette ilkelerimizi ortaya koyacağız. Ancak ilkelerle birlikte, görevler, görevlerin yerine getirilmesi için zaman, insan, kaynak yöntem ve araçlar belli değildir.
Örgütlerimiz, programsızlık yüzünden, genellikle gündem yaratamamakta, olayların peşinden sürüklenmekte, işverene ya da rakip örgütlere laf yetiştirmekle zaman kaybetmektedir.
Öte yandan sermayenin IMF ya da başka sömürü odaklarınca hazırlanmış programları her zaman hazırdır.
EĞİTİM SEN, KESK ve bağlı diğer sendikalar olarak artık bu sorunu aşmak zorundayız. Bundan böyle uzak ve yakın hedeflerimize yönelik somut, gerçekçi, zamanı, yöntemi, parasal kaynağı, elemanı belirlenmiş, gerçekten üyelerin özlemlerini hedefleyen programlar ortaya koyup, programımız doğrultusunda kararlı olarak yürümeliyiz. İçinde bulunduğumuz süreçte konuyla ilgili yapılacak en somut çalışma “Toplu Görüşme Metni” olmalıdır. Bunu iyi değerlendirebilmeliyiz.
SATIRBAŞLARIYLA EĞİTİM SORUNU 1. Eğitim hakkı toplumun tüm kesimlerine ulaştırılamıyor.
Zorunlu ilköğretimde kız çocuklar, erkek çocuklardan 1 milyon eksik. Güneydoğu kırsalında yaklaşık 20 yıldır eğitim felç, son alınan önlemler de sorunu çözecek gibi gözükmüyor. Temel eğitim çağında bulunan (4-18 yaş) 1 milyon engelli çocuktan 32 bin kadarı eğitilebiliyor. Anayasaya göre, eğitimin mali yükü "zorunlu/parasız" ilköğretimde bile ailenin sırtına yıkılmıştır.
2. Eğitimde öğrenci eğitimin öznesi olmaktan çıkmıştır.
Özne, yöneticiler ve çocuğunun eğitiminden beklentisi olan ailedir. Sistem bilgi yüklemeyi, ezberciliği ve yarışı amaç haline getirmiştir. Bugünkü programlara, ders kitaplarına ve uygulanan yönteme göre, "insan hakları" konuları bile ezberletilerek öğretiliyor. Eğitim kurumlarında çocuklar ve gençler korunmuyor, beslenemiyor ve sağlık önlemlerinden yoksun bulunuyor. Kantin mafyası çocukların cep harçlıklarını bile yutmaktadır. Servisçiler de öyle. Çoğu zaman yöneticiler bu duruma seyirci, sayıları az da olsa buna ortak olanlar bile var.
3. Okullarda demokrasi ikliminden eser yoktur.
Anayasa, yasa, programlar, Çocuk Hakları Sözleşmesi hükümlerine karşın eğitim kurumlarında demokrasi eğitimini gerçekleştirecek, katılımı sağlayacak, demokrasiyi yaşatacak olanak ve önlemler yoktur. Öğrenciler, öğretmenler ve aileler eğitime katılamıyorlar; onlardan sadece "katkı" bekleniyor.
4. Eğitim sistemi eleyici ve seçkincidir.
Eğitim, satın alınan bir "mal" durumundadır. Herkes "parası kadar" eğitim alabiliyor. Böyle olunca da ayrıcalıklı okullar, öğrenciler, hatta ayrıcalıklı öğretmenler ortaya çıkıyor. Örneğin, aynı okulun içinde bile lise/süper lise (âmiyane adı "süper"), meslek lisesi/Anadolu meslek lisesi/Anadolu teknik lisesi gibi farklı lise türleri bulunuyor. Bunların kamuoyundaki itibarları bile farklı. Bu okullara girmek, ciddi ekonomik yatırım istiyor.
Dostları ilə paylaş: |