SUNUŞ
Bu kitapçık, Sendikal Birlik grubunun EĞİTİM SEN ve KESK bağlamındaki programatik yaklaşımına dair görüş ve önerilerini ifade etmeyi amaçlamaktadır.
Okunması, değerlendirilmesi, yararlı olması dileğiyle, saygılar sunarız.
SENDİKAL BİRLİK NEDİR, NE DEĞİLDİR?
Sendikal Birlik, politik görüşü ne olursa, sendikal anlayışı benzeşen ve örgütsel bağımsızlığı öne alan, sendika disiplini yerine başka bir disiplin koymayan, ekonomik-demokratik haklar temelinde, tek tek üyelerin gönüllü olarak bir araya gelmesiyle oluşmuş, “çok sesli” olma özelliği gösteren bir harekettir.
Hareketimiz, hiçbir politik parti ya da yapının yan örgütü değildir, olmayacaktır, organik ilişkiye girmeyecektir. Ama hiçbirine de önyargılı davranmayacaktır. Çünkü hareketimize omuz veren arkadaşlar –tıpkı sendikalarımızda olduğu gibi- politik anlamda “tek tip” değildir.
Sendikal Birlik, politik bazlı gruplaşmalara, bu grupların sendikayı ele geçirerek, yalnızca kendi siyasal amaçlarına yönelik çalışma yapmalarına karşı olduğu gibi, politikayı aşağılayan görüşlere de karşıdır. Kamu çalışanlarının siyasi partilere üye olmasından, sendikalara siyaset yasağı getiren hükümlerin kaldırılmasından yanadır.
Hareketimizin amacı, çalışanların ortak sorunlarını esas alarak, ülke sorunlarına duyarsız kalmayan bir anlayışla, işkollarında sendikasız çalışan bırakmamak, KESK’in doğru ve etkin bir mücadele örgütü olmasını sağlamaktır.
-
Gerçek demokrasiyi yaşama geçirmek,
-
Temel insan hak ve özgürlüklerinden ödün vermemek,
-
Toplu sözleşme ve grev hakkımızı kullanılır kılmak,
-
Genelde kamu çalışanları, özelde eğitim işkolu çalışanlarına yeterli gelir, sosyal haklar ve daha iyi çalışma koşulları sağlamak,
-
Bilimsel, laik, demokratik, çevreyi koruyan, sanata değer veren, barıştan yana bir eğitim için mücadele etmek,
-
Kamu çalışanlarının siyaset yapma hakkını sağlamaktır.
TEMEL SENDİKAL İLKELERİMİZ -
Örgütsel bağımsızlıktan ödün verilmemelidir.
-
Çalışanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden tümünün tek ve güçlü bir sendikada örgütlenebilmesi sağlanmalıdır.
-
Bürokratik değil, demokratik merkeziyetçiliği işletmeliyiz.
-
Hak almaya yönelik bir mücadele anlayışını egemen kılmalıyız.
-
Tüm sendikaların ulusal ve uluslar arası işbirliği ve dayanışmasını geliştirmeliyiz. Ancak yaşanan süreçle ilgili bazı çekincelerimiz var. Özellikle uluslar arası ilişkilerin sadece parasal bir temele dayanmasına karşıyız. Biz sendikalarımız ve KESK’in uluslar arası sendikalar ailesinin onurlu ve eşit birer üyesi olmasından yanayız.
-
Özlük ve mesleki sorunlarımızı temel alan, ancak ülke sorunlarına duyarsız kalmayan sendikacılık anlayışını yaygınlaştırmalıyız.
-
Özellikle mali konularda en üst düzeyde şeffaflığı ortaya koymalıyız.
-
Açık, katılımcı, saydam bir sendikacılık anlayışını benimsiyoruz.
-
Yüksek verim, hakça karşılık istiyoruz.
EYLEM ANLAYIŞIMIZ
Sendikamızın eylem anlayışında temel ilkelerimiz şunlar olmalıdır:
-
Eylem amaç değil hak alma aracıdır.
-
Her sorunun mutlak sokakta çözüleceğini savunan anlayışlara karşıyız. Mücadele-uzlaşma-mücadele çizgisini savunuyoruz.
-
Kitle eylemlerinde destek amacıyla gelen dostlarımızın bizim hukukumuza uygun davranmasını sağlamak zorundayız.
-
Hedefler doğru tespit edilmeli, önceliklerden şaşmamalıyız. Ekonomik-özlük sorunlarla ilgili bir etkinliğe siyasal istemler karıştırılmamalıdır.
-
Eylemlerde amaç-araç ve risk uygunluğu iyi hesap edilmelidir.
-
Üyelerin katılımını gerektiren eylemlerde tabanın istem ve eğilimlerinin karar haline getirilmesine, bunun için katılım kanallarının yaratılması ve açık tutulmasına ihtiyaç vardır. Kararlar mutlaka çoğunluğun istemlerine dayandırılmalıdır.
-
İstemlerimizi çözüm önerileriyle birlikte sunan bir eylem anlayışını benimsiyoruz.
-
Eylemlerimizde “haklılık ve meşruluk” esastır.
Bu bağlamda eylemlerimiz;
-
Sendikamızın amaç ve ilkelerine uygun olmalıdır.
-
Gücümüze ve örgütlülük düzeyimize uygun olmalıdır.
-
İşkolumuzun özelliklerine uygun olmalıdır.
-
Üye olmamış çalışanların, velilerin, öğrencilerimizin, diğer örgütler ve kamuoyunun desteğini almış olmalıdır.
-
Şiddet ve taşkınlıktan uzak olmalı; barışçıl yöntemlerden şaşmamalıyız.
YAŞADIGIMIZ DÜNYA VE TÜRKİYE
Toplantıda bilim insanları, geçmişte sendikalarımızda sorumluluk almış insanlar ve bugün bizzat bu faaliyetin içindeki katılımcıların değerlendirme ve tartışmalarından ortaklaşılan konular şöyledir:
Dünya, küreselleşme veya Yeni Dünya Düzeni (YDD) adı verilen süreçle birlikte, emperyalizmin yeni bir biçimiyle karşı karşıya kalmıştır. Emperyalizmin bu yeni biçimi tek merkezli iktidarını küresel sömürgecilik yöntemleriyle yürütmektedir. Küresel sömürgecilik yöntemleriyle yürütülen bu iktidar,dünyanın herhangi bir coğrafyasında hegemonyasını fiili işgalle (ör: Afganistan, Irak kim bilir yarın daha başka ülkeler) sürdürürken, başka bir yerde kendi kontrol ettiği hatta kendi yetiştirdiği kadroları ülke yönetimlerine taşıyarak sürdürmektedir.
Türkiye gibi gelişmekte olan ya da orta derecede gelişmiş diye nitelendirilen ülkelerde ise izlenen yöntem iktisadi-siyasi işgallerdir. Bilindiği üzere; küresel sömürgecilik yöntemleriyle oluşturulan iktidarın en temel politikaları, özelleştirme, taşeronlaştırma, işsizleştirme, sendikasızlaştırma, kamu hizmetlerinin tasfiyesi kısaca tüm alanların piyasa koşularına terk edilmesi, sözleşmeli istihdam vb. biçiminde pratikleşen tümüyle ekonominin serbestleştirilmesidir.
Emperyalizm bu değişik yöntemlerle sürdürdüğü işgalleri, bir yandan ideolojik hegemonya yaratarak öte yandan söz konusu ülkelerde iktisadi ve siyasal işgalin altyapısını, kurumlarını özellikle de bu YDD’ye entegre olma çabasındaki yerli işbirlikçileri aracılığıyla sürdürmektedir.
Ülkemizde parçalı olarak uzun yıllardır sürdürülüyor olsa da, özellikle son yıllarda Meclisten geçen ve üzerinde çalışmaların sürdüğü yasalara baktığımızda (KYTK, Yerel Yönetimler Yasası, Gelir İdaresi, SSK, Personel Yasa Tasarısı vb.) bu uygulamaların hangi kaynaklara dayandığı daha bir netleşmektedir.
Zaten ülkemizdeki bu uygulamaların IMF’den emperyalizmin küresel sömürgecilik iktidarının uygulamakta olduğu politikalardan bağımsız düşünülmesi mümkün değildir, düşünülürse de yanlış sonuçlara götürür.
Bu genel değerlendirmeler ışığında ülkemizde özellikle kamu emekçileri mücadelesine bakış şöyle şekillenmelidir:
1- İçinde yaşadığımız süreçte dünyada ve ülkemizde demokratik ve sendikal haklar üzerinde yoğunlaşan baskılar ve YDD uygulamaları sonucu emekçiler açısından ciddi hak kayıpları yaşanmaktadır. Kuşkusuz “sendikal hareketin krizi” diye nitelendirilen bu sürecin yaşanmasında YDD’nin neo-liberal politikalarının etkisi yanında, sendikal hareketin kendi içinden kaynaklı nedenlerinde etkisi olduğu su götürmez bir gerçektir.
2- Buradan hareketle ülkemizde kamu emekçileri mücadelesi bir an önce yapılan hatalardan ders çıkararak, toparlanıp, kamu emekçilerinin talepleri doğrultusunda onların sesi olmayı becermelidir.
3- SB Pamukkale Toplantısının böylesi bir süreçte ve KESK bütünlüğü içinde, gerçekleştirilerek bu sıkıntılı dönemden çıkış için yaptığı 3 günlük program toplantısında ortaya konan perspektif ve yönelimler tarihi öneme sahiptir. Umarız ki SB’in belirlemeleri olarak ortaya çıkan bu yol haritası başka anlayışlar içinde anlaşılır ve dikkate alınır.
4- Küresel emperyalizmin küresel olarak sömürüsünü devam ettirmek, bu bağlamda tüm dünyayı istediği gibi dizayn etmek için çeşitli yöntemlerle sürdürdüğü işgal yöntemine karşı Tam Bağımsız Demokratik Türkiye talebi tüm emekçilerin talebi olmalıdır.
Çünkü “sermayenin vatanı yoktur” tespitinin yapıldığı dünyada bağımsızlık talebi, tamda, emekçilerin talebidir. Bağımsız Demokratik Türkiye’ye en çok emekçilerin ihtiyacı vardır.
İşte ülkemizin İstiklal Marşı, Bayrak, Atatürk vb. değerlerine yaklaşım bu bağımsızlıkçı duruş ışığında olmalı, KESK ve bağlı sendikalar bu değerlerle kavgalıymış gibi görünmekten kendisini kurtarmalıdır.
5- Ülkemizin birlik bütünlüğü ve üniter yapısı tartışılmazdır. Kuşkusuz ülkemizde çok ciddi bir demokratikleşme sorunu vardır. Kürt Sorunu’ndan, çalışma alanına, siyasi partiler yasasından,seçim yasalarına öte yandan temel insan haklarına dair süren anti-demokratik uygulamalara karşı çok ciddi demokratik açılımlara ihtiyacımız vardır. Ancak bütün bunlar ülkemizin birlik bütünlüğü ve üniter yapısı içinde, nereden ve hangi nedenle gelirse gelsin şiddetin her türüne karşı çıkarak, sürdürülecek demokrasi ve barış mücadelesiyle çözülebilecektir.
6- Öte yandan sermayenin sözcüleri Yeni Dünya Düzenciler ne derse desin, dünyada ve ülkemizde temel çelişki emek-sermaye çelişkisidir. Bu nedenle emekçiler, emek örgütleri tüm sorunlara bu çerçeveden bakmalıdır. Kürt Sorunu’nda farklılıklar öne çıkarılarak ayrılıkçı tarzla çözülemez. Sorunun çözümü emek eksenli, demokrasi ve barış mücadelesinde gizlidir. Dolayısıyla KESK ve bağlı sendikalar bu çizgide yürümelidir.
Bu konuda belki de altı çizilmesi gereken en önemli şey, KESK ve bağlı sendikaların adeta sorunun çözümüne soyunarak konuyu sendikal mücadelenin başat sorunuymuş gibi görmeleri ve sendikal mücadelenin önüne sürekli bu sorunu koymalarıdır. Bu yaklaşım tarzı ne sorunun çözümüne ne de sendikal mücadeleye bir katkı sağlamamakta, aksine özellikle sendikal mücadeleye zarar vermektedir.
7- Herkesin anadilini öğrenme ve kullanma hakkı temel insan hakkıdır. Ancak bu konuda taleplerin gerçekleştirilmesi siyasi yapıya aittir.
8- Kamu yaşamını demokratik anlamda düzenleyen “sosyal hukuk devleti” niteliği savunulmalı, bu niteliğin kurumlarına sahip çıkılmalıdır. Ülkemizin tüm zenginliklerinin emekçilerin olduğu anlayışından hareketle, emekçiler adına adil ve demokratik paylaşım mücadelesi öne çıkarılmalıdır.
9- Sendika-parti ilişkisi konusunda herkes daha bir özenli davranmak zorundadır. örgütsel bağımsızlığımızı korumak için siyasi partilerin kendi görüşlerini çeşitli yöntemlerle örgütlerimize dayatmasına karşı çıkılmalıdır. Tam aksine siyasi partilerin sendikaların talepleri üzerinden çalışma yaşamı ve diğer alanlara yönelik politikalar yürütmesi için bir baskı aracı olmalıyız.
SB olarak, siyasete karşı olmak bir yana, daha çok ve aktif siyaset yapmaya ihtiyacımız olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle özellikle kamu emekçilerinin siyaset yapma yasağının kaldırılması talebi daha vurucu biçimde gündeme taşınmalı, konuya ilişkin gerekirse uygun konjöktürde fiili durumlar yaratılabilmelidir.
10- Sendikal mücadele emek eksenli bir sınıf mücadelesidir. Bu anlamda temel çelişki olan emek-sermaye çelişkisi doğru kavranmalı, Yeni Dünya Düzencilerin yönlendirdiği “sivil toplum örgütleri” kavramı ile sendikal örgütlenme karıştırılmamalıdır. Emeğin örgütlenmesinde sendikalar, halen emekçilerin kitlesel olarak içinde yer aldıkları mücadele örgütleridir. Sendikaların bu işlevini küçümsemek veya yerine başka şeyler ikame etmeye kalkmak ancak Yeni Dünya Düzencilerin işine yarayacaktır.
11- Ülkemizde emek örgütlerinin özelliklede kamu emekçilerin içinde bir başka sorun da AB’ye yaklaşımdır. Kopenhag kriterleri içerisindeki çeşitli “özgürlük”, “kurumsallaşmış demokrasi”, “temel insan hak ve özgürlükleri” vb. kavramların çekiciliğine kapılırsak yanılırız. Emperyalizm artık emekçilerin kavramlarına el atmıştır. Kuşkusuz biz bu olguları kavram olarak değil, AB’ye girelim veya girmeyelim bu ülke emekçilerinin hakkı olduğu için doya doya yaşamak isteriz.
Ancak olayın YDD’nin bir ideolojik kamuflajı olduğunu göremezsek, aynı biçimde ABD’nin Irak’a “özgürlük götürdüğü” zırvasına da inanmak zorunda kalırız. Esas yaklaşım AB’nin emekçilere ne getirip ne götürdüğüdür. Türkiye’yi bir yana bırakalım Fransa ve Hollanda’da emekçiler Anayasa’ya red oyu vererek en azından kendilerine bir şey getirmediğini ortaya koymuşlardır.
12- Ülkemizde işsizliğin, yoksulluğun, gelir dağılımındaki adaletsizliğin temel nedenleri YDD’nin neo-liberal politikalarıdır. Bu günlerde gündemimize oturan “Kamu Personel Yasa Tasarısı” sözkonusu politikaların alanımıza en somut yansıması olacaktır. Bu nedenle başta KESK ve bağlı sendikalar olmak üzere mümkün olan en geniş emek güçleriyle birlikte bu politikalara karşı ciddi, planlı programlı bir mücadele hattı yakalanmalıdır.
13- Emek mücadelesinde din, dil, ırk, siyasi düşünce, felsefi inanç ve CİNS ayrımı düşünülemez. Bu bağlamda kadınların toplumda kadın olmaktan gelen sorunları da dikkate alınarak örgütlenmeye daha çok katılımlarının sağlanması için gerekli çalışmalar daha bir yoğunlaştırılmalıdır.
14- SB, KESK’e bağlı tüm sendikalarda sınıf ve kitle sendikacılığı temelinde grevli-toplu sözleşmeli sendikal hakkın bir an önce kullanılır hale gelmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle KESK bu talebi başat talep yapmalıdır. Uygun koşullarda bu hakkı kullanabilecek bir hattı tutturmalı, grev ve toplu sözleşme hakkımızın iş güvencemizin karşısına koyulmasına izin vermemelidir.
15- KESK’e bağlı sendikalar kendi örgütlülükleri ve iş kollarına dair özgünlüklere önem vermeli, işleri KESK’e havale etmekten kurtulmalı, KESK’de kendisini sendika genel merkezi gibi görmekten vazgeçmelidir.
16- Önümüzdeki süreçte KESK ve bağlı çeşitli sendikaların gündeminde olan tüzük ve program kurultayı gerçekten örgütlerimizin ihtiyacı olan ve sorunlarını çözecek tarzda ön yargıdan uzak gerçeklikler üzerinden işletilerek, çeşitli örgütsel zaaflardan bir an önce kurtulmamızın yolu açılmalıdır.
17- SB Pamukkale’de gerçekleştirdiği bu üç günlük (26-27-28 Ağustos 2005) toplantıda verimli üretken bir tartışma yaşamıştır. Toplantı sonuçları önümüzdeki günlerde ayrıntılı bir program olarak kamuoyu ile paylaşılacaktır. Ayrıca SB, iç disiplinini bu güne dek sendikal anlayışımız ve ilkelerimizi kişisel hırslardan uzak tutarak sağlamış, bundan sonra da böyle sağlayacaktır. Grubun demokratik işleyişini içine sindiremeyen, iletişim zincirini kıran keyfi tutumlara ve kişisel tarza izin vermeyecektir.
Emekçilerin ciddi hak gaspları ve ekonomik, sosyal,siyasal saldırılarla karşı karşıya kaldığı bu süreçte KESK ve bağlı sendikalarda bu gerçeklik üzerinden hareketle biran önce kısır iç çekişmelerin bitirilmesi ve mücadele hattının hızla örülmesi gerekmektedir.
SB olarak her zaman olduğu gibi bu süreçte de üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye kararlıyız. Bu kararlılığı tüm kamu çalışanlarıyla paylaşmaya hazırız.
Dostları ilə paylaş: |