EğİTİm sen


En onmaz yaramız: Sendika-Siyaset (Sendika-Parti) ilişkisi



Yüklə 2,07 Mb.
səhifə26/39
tarix18.05.2018
ölçüsü2,07 Mb.
#50700
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   39

En onmaz yaramız: Sendika-Siyaset (Sendika-Parti) ilişkisi


Siyaseti, en genel anlamıyla ülke sorunlarıyla ilgilenmek olarak algılıyorsak, her kişi ve üye olduğu örgütün, siyaset yapma hakkı vardır. Üstelik günümüz Türkiye'sinde güncel ekonomik sorunların çözümü, bölüşüm ve mülkiyet ilişkilerini tartışmaktan, ülkemizin bugün yaşadığı ekonomik ve siyasi krizi yaratanları, bu krizlerin temel kaynağı olan 20 yıl önceki 24 Ocak kararlarından günümüze bu ekonomik uygulamaları sağlayacak düzenlemeleri yapanları, banka hortumlamayı olanaklı kılacak işleyişi hazırlayanları tartışmaktan geçiyor. Sendikamız ve üyelerimiz elbette bunları tartışacak, tartıştıracak, görüş de ortaya koyacaktır.

Bugün bu anlamda hepimizin daha çok siyaset yapmaya ihtiyacımız var. Ekmeğimiz bugün siyasete her zamankinden daha çok bağımlı hale gelmiştir. Ancak sendikalarımızda yaşanan sorun bu noktada değildir. Sendikalarımızdaki sorun; ya iktidarı ele alarak ülkeyi yönetme işlevi olan siyasi partilerin görevlerinin sendikaya yüklenmesi, ya da sendikalarımızın çeşitli partilerin yan örgütü haline getirilmek istenmesidir. Sendikalarımızda karşı çıktığımız şey budur.

Bugün kimi siyasi partiler aldıkları kararları ya doğrudan, ya da sendikalardaki taraftarları aracılığıyla örgütlerimize dikte ettirmek istemektedirler. Siyasi yapılar sözde sendikaları etkileme, söz konusu dikte çabalarının sendikalarımızda yaşam bulmasını sağlayabilmek için sendikalarımızın ve KESK'in karar mekanizmalarına kendi taraftarlarının taşınması konusunda her türden yol ve yöntemi kullanmaktadırlar.

Karar mekanizmalarına bu yolla taşınan kişilerde kendilerini oraya taşıyan anlayışın kendine özel görüşlerini, önerilerini hatta üslubunu, tarzını sendikal etkinliklere ve yayınlara aynen aktarmaktadırlar. Böylece sendikalarımız ve KESK birkaç parti ya da siyasi yapının yan örgütü görünümü vermektedir.



İşte örgütsel bağımsızlığımıza gölge düşüren, sendika-parti ilişkisindeki amacı aşan böylesi ilişkilere karşı çıkıyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki; örgütsel bağımsızlığı tartışma konusu olan sendikaların kitleselleşmesi mümkün değildir.

Siyasi partilerin çeşitli demokratik sivil örgütleri, hele duyarlı kişilerin örgütlendiği adeta "örgütçünün harman olduğu” sendika gibi örgütleri etkilemek istemesini bir ölçüye kadar doğal karşılamak gerekir. Elbette sendikalarımıza ve KESK'e bu anlamda müdahale eden partilerin söz konusu tutumlarını onaylamıyoruz. Ancak, bu konuda esas sorumluluk sendikacılardadır. Sendika yöneticileri, gerektiğinde bağlı olduğu partiye rağmen sendikasını bağımsız tutamazsa, sendikasına da partisine de kötülük eder."

Zaten böyle de olmuştur. Bugünkü meclis yapısının oluşmasına neden olan 18 Nisan 1999 seçim sonuçları ve sadece eğitim işkolunda 500 bin insanın hâlâ örgütlenmenin dışında olması başka nasıl açıklanabilir?

Eylem Fetişi


Sendikamızın ve KESK'in temel yanlışlarından birisi de eylem konusundadır. Çoğu politik ve marjinal yaklaşımlara göre her gün daha kalabalık kitlelerle Kızılay'a gelinip gidildikçe, bir gün işveren mutlaka dize gelecek, toplu pazarlık ve grev hakkını kabul edecektir.

Yıllarca şöyle ya da böyle, bu düşünce pompalanıp durdu. Ancak yapabildiğimiz çok ciddi katılımlı eylemlere karşın, doğru dürüst bir kazanım sağlayamadık.

Diğer yandan, hemen hemen yapılan tüm eylemlerde, eylemin, küçük marjinal grupların gösteri alanı haline gelmesi, gerçekten sendika özlemi içinde olan üyeleri hatta bırakın üyeleri, sendika önderlerini bile yormuş, yıpratmış, bezdirmiştir.

Elbette bu durum önderler veya üyelerle sınırlı kalmamış, üye olması gereken işkolu çalışanlarının sendikalardan uzak bir seyirci haline gelmesine de neden olmuştur. Ayrıca olur olmaz her konuda sokağa çıkıp, üstelikte sık sık polisle itiş-kakış ya da çatışma yaşanması da kitlelerin uzak durması konusunda işin cabasıdır.

Peki öyle ise eylem yapılmamalı mı? Elbette eylem yapılmalı. Sokağın doğru kullanıldığında toplumsal mücadelenin önemli bir ayağı olduğu da herkesçe bilinmektedir.

Eylem, işverenden hak koparmak için, kitleler baskı ve sıkıntı sonucu gazaba geldiği için, demokratik, laik, toplumsal düzen, özgürlükler tehlikeye düştüğünde kaçınılmaz olarak yapılmalıdır.

Meşru zeminlerde, kamuoyunun vicdanında haklılığını bulmuş, haklı olan ve haklı kalan, masum ama kararlı duruşlarla, kitlelerin talepleri doğrultusunda ortaya koyulacak eylem ve etkinlikler ancak hak koparma yollarını açabilir.

Yoksa, eylemi ve eylemin yerini fetiş haline getirmenin, bugünkünden başka sonuçlar vermeyeceği anlaşılmış olmalıdır.


Mücadele Yöntemi


Sendikamız ve KESK mücadele yöntemi olarak sokağı seçmiştir. Bu durum konunun bir yanıdır.

Bir başka yanı ise, konuyla ilgili karar alma mekanizmaları ya yoktur ya da çalıştırılmamaktadır. Demokratik merkeziyetçilik diye ifade edilen ilkenin hep merkeziyetçi yanı işletilmektedir. Özellikle sokak eylemi türündeki etkinlikler işyerlerinden yükselen taleplerle değil, kitlesinden kopmuş yönetici durumundaki kişilerin siyasi tercihlerinin gerektirdiği kararlar haline gelmiştir. Görüşlerinin, önermelerinin sendikal kararlara yansımadığını gören üyeler, işyeri temsilcileri vb. bu konuların (şayet yapılıyor ise) tartışıldığı toplantılara katılmaya ihtiyaç duymaz hale gelmiştir.

Öyle ki, sendikamızda kendisine bağlı işyeri sayısının % 60-70'inin temsilcisi ile toplantı yapabilen şube sayısı istisna haline gelmiştir. Zaten sendikamız EĞİTİM SEN'de ve diğer sendikalarda artık düşük katılımla yapılan bu toplantılar, üyenin, işyerinin görüşünü almak yerine, KESK'ten gelen emirlerin üyelere duyurulmasına yönelik işlemektedir. Ortada sendikaların özgürlüğü ve özgünlüğü diye bir şey kalmamış, işleyiş KESK'ten gelen yazıların sendika genel merkezlerince şubelere gönderilmesinin dışında bir işlev görmez hale gelmiştir.

Üstelik bütün bunlar katılımcılık adına, demokratik işleyiş adına, söz, yetki ve kararın tabana ait olması adına yapılmaktadır.



Kitle eylemleri, kitlenin talebine dayanır. Bu nedenle kitlenin demokratik bir biçimde karar alma mekanizma-larına katılması gerekir. Almanya Öğretmenler Sendikası (GEW), iş bırakma kararını üyelerinin % 75'inin katılımı, eylemi bırakma kararını sadece % 25'inin isteği ile almaktadır. GEW'in bu örneğini görünce, bizim örgütümüzde herkesin bildiği, toplantı yapması bile mümkün olmayan sayılarla karar alma biçimindeki uygulamaları hiç olmazsa tekrar gözden geçirmemiz gerekmiyor mu?

Yüklə 2,07 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin