İki küçük penguen, çevreyi tanımak merakına kapılmışlardı. Yaşça biraz daha büyük olanı, ilerdeki buzdağı Yarımadası’nın açıklarında pek çok küçük balık bulunduğunu büyüklerinden işittiğini söyleyince, Pengiş adlı küçük penguen, sevinçle kanatlarını çırparken konuştu:
- Ne güzel, hemen oraya gidelim.
Arkadaşı Pengö da sözünü ettiği yeri çok merak etmekle birlikte:
- Yo!. Hemen gidemeyiz. Hava çok soğuk, ısınma çemberinden ayrılırsak donarız. Hem yalnız gitmemiz de çok tehlikeli olur...
İki küçük yaramaz, penguen topluluğunun oluşturduğu ısınma Çemberi’nin orta halkasında dönüyorlar, hem de fısıldayarak birbirleriyle yârenlik ediyorlardı. Pengiş:
- Ben orasını çok merak ediyorum; sıramız gelip en dış çembere çıkınca ben, bir yolunu bulup oraya gideceğim. İstersen sen gelme, diye konuştu.
Bu söz Pengo'nun erkeklik gururuna dokunmuştu:
- Sen ne inatçı kızsız.. Seni yalnız bırakacağımı mı sanıyorsun. Delilik yapıp oraya yalnız gitmene izin veremem. Dur bakalım acele etme. Belki bir yolunu bulur oraya birlikte gideriz. Diye fısıldadı.
Pengiş, Pengoya sevgi dolu bir bakış fırlatırken, ısınma çemberindeki dönüşünü sürdürdü.
Güney Kutbu'nun buzdağları arasında, yine buzlardan oluşan düzlükte bir arada yaşayan kalabalık bir penguen ailesi topluluğu, içice halkalar hâlinde oluşturdukları çemberlerde, - 60 santigrat dereceyi aşan dondurucu bir havada, ahenkli bir biçimde, çevrelerinde dönüp duruyorlardı. Penguenler için soğuktan korunmanın en geçerli bir yoluydu bu ısınma çemberi. İç halkalarda bir süre dönerek ısınan penguenler, zamanla birbirleriyle yer değiştirerek, çemberin dış halkalarında görev alıyorlardı
Bir ara, en dış çemberde dönme sıraları gelmiş bulunan Pengiş ve Pengo, anlaştıkları üzere, çemberdeki diğer penguenlerin dikkatini çekmeden halkadan ayrılmışlar; sessiz ve paytak yürüyüşleriyle, kendilerine en yakın bulunan bir buz tepesinin ardında kayboluvermişlerdi. Biraz sonra, Pengo'nun anlattığı deniz kıyısında bulunuyorlardı. Hemen suya daldılar. Onları gören küçük balıklar ellerinden kurtulmak için sağa - sola kaçışmağa başlamışlardı.
Pengiş ve Pengo'nun sevinçlerine son yoktu. Bol bol küçük balık yakalayıp karınlarını doyurdular. Tam karaya çıkmağa hazırlanıyorlardı ki üzerlerine bir ağ demetinin atılıverdiğini dehşetle gördüler. Sonra da ağın toparlanıp yukarı doğru çekildiğini sezdiler. Balıklarla birlikte avcıların tuzağına düşmüş bulunuyorlardı.
Pengiş, balıkçı teknesine çıkarılmış bulunan ağın içinde ve birtakım iri yaratıkların arasında, çevresine şaşkın biçimde bakınırken, Pengo üzgün bir sesle olanları açıkladı.
- Adam denilen bu iri yaratıkların elinde tutsağız. Bizi de alıp çok uzaklara götürecekler. Bir kez de böyle bir olaya tanık olmuştum. Onların elinden güçlükle canlarını kurtaran penguenler arasında ben de vardım.
Pengiş ve Pengo, bir süre sonra ülkelerinden çok uzaklarda bulunuyorlardı. Pengiş'i teselli eden tek şey, Pengo ile birlikte olmasıydı. Üzüntüsünü Pengo'ya pek belli etmek istemiyordu. Ne var ki ülkesi ve topluluğundan kopmuş olmalarının acı burukluğu yüreğini yakıyordu.
|