Ehl-i Beyt İmamlarının Siyasi Tutumları



Yüklə 1,04 Mb.
səhifə41/43
tarix20.11.2017
ölçüsü1,04 Mb.
#32306
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   43

Beklenen Mehdi


Bismillahirrahmanirrahim

Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a özgüdür; bütün mahlûkatın yaratıcısı O'dur. Salat ve selâm Allah'ın kulu, elçisi, habibi, seçtiği, efendimiz, peygamberimiz ve mevlamız Ebu'l-Kasım Muhammed'e ve onun tertemiz ve masum Ehlibeyti'ne olsun.

Eûzu billahi mine'ş-Şeytani'r-Racîm

(Kovulmuş Şeytan'ın şerrinden Allah'a sığınırım):

Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri halife kıldığı gibi onları da yeryüzüne halife kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) kendilerine sağlamlaştıracak ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaat etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar.[1]

Geçen hafta bu toplantıda Hz. Hüccet İbni'l-Hasan'ın (Hz. Mehdi) mübarek veladeti münasebetiyle "Kapsayıcı Adalet" başlığı altında yaptığımız konuşmanın ardından bu toplantıdaki konuşmamızı da Hz. Mehdi'ye (a.s) ayırıyoruz. Bu akşamki konuşmamız daha çok tarih ağırlıklı olacak; yani bu akşam İslâm tarihinin vaat edilen Mehdisi hakkındaki tartışmasız konularından bir kısmına değinmek istiyorum.

Bu konuda pek fazla bilgisi olmayan bazı kişiler (özellikle Şia Mektebi inanç esaslarını kabul etmeyen ve bazı kitaplardan bir takım bilgiler edinen kimseler) Mehdilik inancının Hz. Mehdi'nin (a.f) veladet dönemi olan hicretin üçüncü asrının ikinci yarısında ortaya çıktığını sanmaktadırlar. Bu akşam ben bu konunun net ve açık bir şekilde veya icmalen ve genel olarak nereden ve nasıl başladığını açıklamak istiyorum.

 

[1]- Nur, 55.


Kur'ân ve Resulullah'ın Hadislerinde Mehdilik İnancı


Birincisi; bu konu Kur'ân-ı Kerim'de apaçık bir şekilde genel bir müjde olarak yer almıştır; yani Kur'ân-ı Kerim'i inceleyen bir kişi, birçok ayette Hz. Mehdi'nin (a.f) varlığını izleyen sonuçların, gelecekte kesin olarak gerçekleşecek konu olarak yer aldığını görür. Örneğin, "Andolsun Tevrat'tan sonra Zebur'da da: Yeryüzüne mutlaka iyi kullarım vâris olacak (bu yer onların eline geçecek), diye yazmıştık." [1] ayeti bunun açık bir örneğidir. Burada bir bölge, bir mahalle ve bir şehirden söz edilmiyor; çok daha geniş kapsamlı bir düşünce söz konusudur, bütün yeryüzünden bahsedilmektedir: Yeryüzü sürekli güç sahipleri, zalimler ve zorbaların elinde kalmayacaktır; bu geçici bir durumdur. Gelecekte yeryüzüne iyi ve salih kişiler egemen olacaklardır. Bu ayetin anlamında en küçük bir şüphe bile söz konusu değildir.

Yine kutlu İslâm dini tüm insanlar tarafından benimsenecek, bu din karşısında bütün dinler çekiciliğini kaybedecek, direnemeyecektir. Bu konu Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Mehdi'yi (a.f) izleyen sonuçlarından biri olarak ifade edilir:

O, Elçisini hidayet ve hak dinle gönderdi ki, (Allah'a) ortak koşanlar hoşlanmasa da onu (hak dini), bütün dinlere üstün kılsın. [2]

Bu ayette Hz. Peygamber'in, tüm insanların bu dine uyması için gönderildiği vurgulanıyor. Bu konuda diğer ayetler de örnek verilebilir; fakat amacımız bu husustaki ayetleri incelemek olmadığı için işaretle yetiniyoruz.

Kur'ân-ı Kerim ayetlerinin yanı sıra Resulullah'tan (s.a.a) nakledilen hadisler de vardır. Hz. Resulullah (s.a.a) bu konuda neler buyurmuştur acaba? Hz. Mehdi'yle (a.f) ilgili rivayetler sadece Şiî rivayetleri olsaydı bazı şüphecilerin, "Vaat edilen Mehdi konusunun gerçeklik payı olsaydı Resulullah (s.a.a) buna değinirdi ve o da buna değinmiş olsaydı sadece siz Şiîler de değil, diğer İslâm fırkalarında da böyle rivayetler nakledilirdi." şeklindeki eleştiri ve şüphe yerinde olurdu. Ancak bu tür şüphelerin cevabı açıktır: Vaat edilen Mehdi ile ilgili rivayetler sadece Şia kanalıyla rivayet edilmemiştir; bu konuda Ehlisünnet kanalıyla nakledilen rivayetler Şia kanalıyla rivayetler edilenlerden fazla olmasa da, az değildir kesinlikle. Bu konuda yazılmış olan eserleri inceleyen birisi bunun böyle olduğunu anlar.

Kum şehrinde olduğumuz yıllarda bu konuda iki kitap yazıldı. Biri Ayetullah Sadr'ın (Allah makamını yüceltsin) Arapça olarak kaleme aldığı "el-Mehdi" kitabıdır; sanırım bu eser basılmıştır. Bu kitapta Ayetullah Sadr'ın naklettiği bütün rivayetler Ehlisünnet rivayetleridir. İnsan bunları okuyunca vaat edilen Mehdi konusunun Ehlisünnet rivayetlerinde Şia rivayetlerinden az olmadığını, aksine çok olduğunu görür.

Bir diğer kitap ise, Ayetullah Burucerdî'nin emriyle Fars-ça yazılan "Muntehabu'l-Eser" kitabıdır. Bu kitabı şimdi Kum şehrinde bulunan Kum-İlmiye Havzası'nın seçkin âlimlerinden Aga Mirza Lütfullah Sâfî (Gülpayganî) Ayetullah Buru-cerdî'nin kılavuzluğuyla yazmıştır; yani kitabın genel çerçevesini Ayetullah Burucerdî belirlemiş, bu büyük âlim de onu gerçekleştirmiştir. Bu kitabı da incelediğinizde, bu konuda özellikle Ehlisünnet'ten farklı tabirlerle nakledilen birçok hadisin olduğunu görürsünüz. Konuyla ilgili ayetlere daha fazla yer vermediğim gibi bu husustaki rivayetlere de daha fazla değinmek istemiyorum. Ben İslâm dininde vaat edilen Mehdi'yi daha farklı bir açıdan ele alıp incelemek istiyorum. Şöyle ki, acaba Mehdilik inancı İslâm tarihinde nasıl bir etki bırakmıştır? İslâm tarihini incelediğimiz zaman bu konuda Hz. Resulullah'tan (s.a.a) veya Emirü'l-Müminin Ali'den (a.s) nakledilen rivayetler dışında hicretin birinci asrının ikinci yarısında, vadedilen Mehdi hakkındaki rivayetler İslâm tarihinde bir takım olayların kaynağı olmuştur. Böyle bir müjde ve böyle bir söz Resulullah'ın (s.a.a) buyruklarında geçtiği için zaman zaman ondan suistifade de edilmiştir; bu da Müslümanların bu haberi Resulullah'tan (s.a.a) duyduklarını göstermektedir. Aksi durumda bunu kötüye kullanmazlardı.

 

[1]- Enbiya, 105.



[2]- Tevbe, 33; Saf, 61.

Hz. Ali'nin Buyruğu


Bu konuda ilk tarihî olaya değinmeden önce Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) bazı sözlerini nakledeyim. Bu sözler Nehcü'l-Belâğa'da kaydedilmiştir; ben Rahmetli Ayetullah Uzma Burucerdî'den bu sözlerin mütevatir olduğunu duydum; yani sadece Nehcü'l-Belâğa ile sınırlı değil, mütevatir senedi vardır.

Kumeyl b. Ziyad en-Nehaî, Emirü'l-Müminin Ali (a.s) ile aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatıyor. Bir gece Ali (a.s) elimi tutarak (galiba Kufe'de oluyor bu olay) beni kendisiyle birlikte çöle götürdü. Çöle ulaşınca derin bir nefes aldı; kalbinin derinliklerinden kaynaklanan bir ah çekti;[1] sonra dertlerini söylemeye başladı; o meşhur taksimi gündeme getirdi:

İnsanlar üç kısımdır: Rabb'e mensup bilgin, kurtuluş yolunda bilgi öğrenen ve her sesin peşine takılan, her yele kapılıp giden ahmak ve düşük kimseler.[2]

Sonra, "Ey Kumeyl! Ben bildiklerimi söylemek için liyakatli bir kişi bulamıyorum." diye yalnızlıktan yakındı. Bazı kişiler iyi insanlar olmalarına rağmen aptaldırlar. Bazıları zeki ve uyanık olmalarına rağmen dinsizdirler; dini, dünyaya ulaşmak için bir vesile olarak kullanırlar. İmam (a.s) insanları kısımlara bölüp yalnızlıktan yakındı: Ey Kumeyl! Ben yalnızlık hissediyorum; ben yalnızım. Kalbimdeki sırları aktarmak için layık ve ehil bir kişi bulamıyorum.

Sonunda da şöyle buyurdu:

Fakat yeryüzü, Allah için delil ve hüccetiyle kaim (ayakta) bulunan birisinden boş kalmaz; ama bu ya meydanda olur, bilinir yahut Allah'ın apaçık delillerinin bâtıl olmaması ve kitabını rivayet edecek (halka açıklayacak) kimselerin yok olmaması için korkar, gizlenir... Allah, onlar gibi başka birilerine teslim edinceye, kendi benzerlerinin gönüllerine verinceye dek delillerini onlarla korur.

Evet, İmam (a.s), buna rağmen yeryüzü hiçbir zaman Allah'ın hüccetinden boş kalmaz; sürekli yeryüzünde Allah'ın açık ve besbelli veya gözlerden gizli ve gayıp bir hücceti vardır, buyuruyor.

 

[1]- Nehcü'l-Belâğa, hikmetli sözler: 147.



[2]- Nehcü'l-Belâğa, Hikmetli Sözler: 147.


Yüklə 1,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin