Ehl-i Beyt İmamlarının Siyasi Tutumları



Yüklə 1,04 Mb.
səhifə14/43
tarix20.11.2017
ölçüsü1,04 Mb.
#32306
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   43

Soru ve Cevap


Soru: İmam Hasan (a.s) yerine Emirü'l-Müminin Ali (a.s) olsaydı o da barış yapar mıydı? Çünkü Hz. Ali (a.s),"Ben, bir gün bile Muaviye'nin hükümetine tahammül etmem." buyuruyordu. İmam Hasan (a.s) Muaviye'nin hükümetine nasıl razı oldu?

Cevap: "İmam Hasan'ın (a.s) yerine Emirü'l-Müminin Ali (a.s) olsaydı o da barış yapar mıydı?" sorusuna bu şekilde cevap verilemez. Evet, Hz. Ali (a.s) de İmam Hasan'ın (a.s) bulunduğu şartlar içerisinde, hilâfet makamında öldürülme endişesi olsaydı barış yapardı. Fakat Hz. Ali'yle (a.s) İmam Hasan'ın (a.s) şartlarının birbirinden çok farklı olduğunu biliyoruz; yani karışıklıklar Hz. Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) döneminin sonlarında ortaya çıktı; dolayısıyla Sıffin Savaşı da ilerleme kaydeden bir savaştı. İçeriden Haricîler ortaya çıkmasaydı kesinlikle Emirü'l-Müminin Ali (a.s) zafere ulaşırdı; bunda tartışma yoktur. Ama Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) neden bir gün dahi Muaviye'nin hükümetini kabul etmeye razı olmadığı, oysa İmam Hasan'ın (a.s) buna razı olduğu yönündeki sorunuza gelince; siz bu ikisini karıştırıyorsunuz. Hz. Ali (a.s) Muaviye'nin bir gün kendinden sonraki halife ve kendisi tarafından atanmış bir kişi olarak hükümet etmesine razı değildir; fakat İmam Hasan (a.s) Muaviye'yi kendi yerine halife etmek değil, kendisi kenara çekilmek istiyor. İmam Hasan'ın (a.s) barışı kenara çekiliştir, taahhüt ediş değil. Bu antlaşmada hilâfetin adı bile geçmemiştir, Emirü'l-Müminin'den bahsedilmemiş, Resulullah'ın (s.a.a) yerine geçecek olan halifeden söz edilmemiştir. Mevzu bizim kenara çekilmemizdir; işin sorumluluğu onun üzerinedir; fakat şahsen bu işe layık olmayan, ama doğru bir şekilde yapmayı taahhüt eden bu adamın, işi doğru bir şekilde yapması şartıyla oluşmuştur bu. O hâlde bu ikisi çok farklıdır. Emirü'l-Müminin Ali (a.s), Muaviye gibi birinin benim tarafımdan ve benim temsilcim olarak bir yerde kalmasına razı olmam buyurmuştur. Böyle bir şeye İmam Hasan (a.s) da razı değildir ve barış şartları da böyle bir şeyi içermemektedir.

Soru: Emirü'l-Müminin Ali (a.s) İmam Hasan'a (a.s) Muaviye'ye karşı nasıl davranması gerektiğiyle ilgili bir vasiyette bulunmuş muydu?

Cevap: Bugüne kadar Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) vasiyetlerinde bu konuda bir şey söylediğine rastladığımı hatırlamıyorum; fakat durum açıktı; tarih sayfalarında kalmasa bile durum açıktı. Emirü'l-Müminin Ali (a.s) sonuna kadar Muaviye'yle savaştan yanaydı; hatta Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) durumunun karışık olduğu son dönemlerde bile Hz. Ali'yi (a.s) rahatsız eden şey Muaviye'nin durumuydu. İmam aslında Muaviye'yle savaşarak onu ortadan kaldırmak gerektiğine inanıyordu. İmam Ali'nin (a.s) şahadeti Muaviye'yle yeni bir savaşa girmesine engel oldu. Neh-cü'l-Belâğa'daki meşhur bir hutbede Hz. Ali'nin (a.s) halkı cihada davet ettiği ve sonra Sıffin'de öldürülen sadık ashabını anarak şöyle buyurduğu geçer:

Nerede doğru yolda yürüyüp hak üzere giden kardeşlerim?, Nerede Ammar? Nerede İbn Teyyhan? Nerede Zu'ş-Şehadeteyn?(Huzeyme b. Sabit el-Ensarî)

İmam sonra ağladı. O bu hutbeyi cuma namazında okuyup insanları hareket etmeye davet etti. Fakat yazıyorlar ki, sonraki cumaya ulaşmadan darbe alarak şehit oldu. İmam Hasan (a.s) da ilk önce Muaviye'yle savaşmaya kararlıydı; fakat ashabının başından geçenleri görüp onların hazır olmadığına ve iç ihtilaflara dikkat edince savaşmaktan vazgeçip barış yapmaya karar verdi. Yani İmam Hasan (a.s) bu savaşın utanç verici bir savaş olduğunu, o insanlarla savaşa gitmenin rezillikten başka bir şey olmadığını gördü. "Sabat"ta kendi ashabı gelerek mızrakla ayağına vurdular.

İmam Hüseyin'in (a.s) hareketinin büyük imtiyazlarından biri, Hazretin tüm şiddet ve sıkıntılar karşısında direnen, iman bakımından güçlü bir çekirdek oluşturmasıydı. Tarih onlardan birinin bile düşman ordusuna sığındığını yazmıyor; fakat tarih düşman ordusundan büyük bir grubun Aşura günü onlara katıldığını yazıyor; yani İmam Hüseyin'in (a.s) ashabından bir (veya iki) kişi dışında hiç kimse zaaf göstermemiştir. O da Zahhak b. Abdullah Maşrikî'dir.

Zahhak başından beri İmam Hüseyin'e (a.s) şöyle dedi: "Ben varlığımın size bir yararı olacağını ihtimal verdiğim sürece sizinle birlikteyim; fakat size en küçük bir yararım dokunmayacağını bildiğim anda ayrılacağım. Ben bu şartla sizinle birlikte gelirim."

Zahhak bu şartla İmam Hüseyin'le (a.s) birlikte gitmeye razı oldu; İmam da kabul etti. Aşura gününe kadar, o son anlara kadar kaldı. Sonra İmam Hüseyin'in (a.s) huzuruna gelip, "Ben size koştuğum şarta göre şimdi gidebilirim; çünkü artık varlığımın size bir yararı dokunmayacağını hissediyorum" dedi. İmam (a.s), "Gitmek istiyorsan git" buyurdu. Zahhak'ın hızlı koşan mükemmel bir atı vardı. Atına binip hazırlamak için birkaç kırbaç vurdu. Etrafı sarılmıştı. Bir nokta seçti. Aniden düşmana doğru atını mahmuzladı; fakat saldırmak için değil, düşman ordusunu yarıp kaçmak için. Düşmanın içine dalıp dışarı çıktı. Bir grup onu takip etti. Tam yakalanmak üzereyken tesadüfen takip edenler arasında bir tanış çıktı; "Ona dokunmayın. O savaşmak istemiyor, kaçmak istiyor." dedi. Onlar da takip etmekten vazgeçtiler. Fakat ondan başka hiç kimse zaaf göstermedi.

Ama İmam Hasan'ın (a.s) ashabı zaaf gösterdiler; rezalet çıkardılar. (İmam Hasan (a.s) barış yapmasaydı) kendi ashabı tarafından neredeyse utanç verici bir şekilde öldürülecekti. Dolayısıyla bunlar arasında fark vardır.

Maksat, Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) yine de savaşmaya kararlı olduğudur; İmam Hasan (a.s) da ilk başta savaşmaya kararlıydı; fakat Kufe halkından gördüğü şeyler savaşa devam etmesini engelledi. Hatta İmam Hasan (a.s) o az sayıda gelip şehrin dışına çıkanlara da "Nuhayle"ye gidin buyurdu. Kendisi de hutbe okuyarak halkı savaşa davet etti. İmam (a.s) hutbe okuyunca bir kişi bile olumlu cevap vermedi. Bunun üzerine Udey b. Hatem ayağa kalkarak halkı kınadıktan sonra "Ben hareket ettim." dedi. Udey ve ona bağlı olan bin kişi hareket edince diğerleri de hareket ettiler. Sonra İmam Hasan (a.s) da hareket edip Nuhayle'ye gitti. On gün orada kaldı. Fakat sadece dört bin kişi toplandı. İmam (a.s) tekrar gelip halkı seferber etti. Bu defa büyük bir kalabalık geldi. Fakat oracıkta zaaf gösterdiler. Başlarından bir grubuna para verdiler; onlar da akşamleyin kaçıp gittiler. Bir grubu başka bir şekilde ve bir grubu da diğer bir şekilde; bunun üzerine İmam (a.s) artık iftiharla savaşma zemini olmadığını gördü (ve bu koşullar altında savaşmaktansa sulh yapmayı tercih etti).

Soru: İmam Hasan (a.s) barış yapmayacak olsaydı tarih, neden barış yaparak antlaşmada kendi şartlarını ileri sürmedin diye Hazret'i kınardı dediniz. Fakat bu söz doğru gözükmüyor; çünkü halk İmam Hasan'a (a.s) imzalanmış boş bir kâğıdın gönderilmesini bir hile olarak kabul ediyordu; nasılsa ben senin sözlerini kabul etmiyorum, sen istediğini yaz anlamındaydı. Aslında halk Muaviye'yi Hz. Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) zamanında tanımıştı…

Cevap: Tesadüfen imzalanmış o boş kâğıtta Muaviye başka bir hile de yapabilirdi. Şöyle ki İmam Hasan'ın (a.s) istediği şartların İslâmî mi, yoksa gayr-i İslâmî mi şeyler olduğunu çıkarmak için olabilirdi. Çünkü Muaviye kendi durum ve konumu açısından (gerçekte de böyleydi) İmam Hasan'ın (a.s) ne istediğini bilmek istiyordu. (Bu işi hem İmam Hasan (a.s) istiyordu, hem de Muaviye.) Onun şartlarının kendi yararına mı, Müslümanların yararına mı olduğunu görmek istiyordu.

Biz bütün şartların Müslümanların yararına olduğunu gördük. İmam Hasan (a.s) bunun dışında ne bir şey yapabilirdi ve ne de yapardı. Siz, halkın bunun hile olduğunu kabul ettiğini diyorsunuz. Hâlbuki halk, Muaviye'ye "Ne iyi adam!" diyorlardı. (Ve İmam Hasan'a (a.s) da:) "Sözünü söyle de senin ne istediğini görelim." diyorlardı. Acaba, "Yalnız ben halife olmalıyım" mı diyorsun, yoksa başka bir şey mi istiyorsun? Başka bir şey istiyorsan, bu zaten gerçekten Müslümanları saadete ulaştırmaya hazırdır.

Halk Muaviye'yi Hz. Ali'nin (a.s) döneminde tanıyorlardı diyorsunuz. Aslında halk Muaviye'yi kötü bir adam, ama iyi bir yönetici olarak tanıyorlardı. Kufe halkının gevşemesinin nedenlerinden biri de budur işte. Onlar, "Muaviye kötü bir adam olsa da eli altındakilere iyi davranıyor. Şam halkına nasıl davrandığını görmüyor musunuz? Şamlılar ondan ne kadar da razılar!" diyorlardı. Muaviye'yi tanıyanlar, her ne kadar kötü bir insan olsa da iyi bir yöneticidir. Yönetime o geçecek olursa Kufe halkıyla diğer insanlar arasında fark gözetmez şeklinde tanımışlardı. Hele bir de Muaviye sabırlı ve tahammüllü bir kişi olarak tanınmıştı. Muaviye'nin siyasi bir sabrı vardı; tarihçiler, Kufeliler hakkında siyasi sabrını gündeme geçiremedi, bunu gündeme geçirecek olsaydı manevi açıdan da başarı sağlardı, diye onu eleştirmişlerdir. Muaviye siyasî sabrıyla meşhurdu. İnsanlar gidip ona küfrediyorlardı; o ise gülüyor, sonunda da para veriyor ve onları cezp ediyordu. Hükümet için bundan daha iyisi bulunmaz; kötü bir kişi olsa da varsın olsun diyorlardı. İmam Hasan (a.s) da bu nedenle (barış yapmaya karar verdi; sanki halka diyordu ki:) "Pekâlâ; işleri iyi yapması için biz bu kötü adamı getirdik; görün bakalım beklediğiniz gibi bu kötü adam işleri iyi yapacak mı?" Kesinlikle Muaviye zalim bir yönetici olarak tanınmamıştı; sadece makamperest ve koltuk sevdalısı bir kişi olarak tanınmıştı. Muaviye'yi ve onun nasıl bir yönetici olduğunu gerçekten İmam Hasan'ın (a.s) barış dönemi tanıttı.

Soru: Barış antlaşmasını İmam Hüseyin (a.s) de imzaladı mı? Ve acaba İmam Hüseyin (a.s) İmam Hasan'ın (a.s) barışına itiraz etti mi?

Cevap: Ben hiçbir yerde İmam Hüseyin'in (a.s) barış antlaşmasını imzaladığını görmüş değilim; İmam Hüseyin'in (a.s) imzalamasına gerek de yoktu. Çünkü o dönemde İmam Hüseyin (a.s) İmam Hasan'a (a.s) tâbi ve teslim olan bir kişiydi. İmam Hasan'ın (a.s) yaptığı her şeyi kabul ve teyit ediyordu. Hatta İmam Hasan'ın (a.s) barış yapmasına karşı olan bir grup İmam Hüseyin'e (a.s) gelerek: "Biz bu antlaşmayı kabul etmiyoruz; gelip sana biat edelim mi?" dediler. İmam Hüseyin (a.s): "Hayır; kardeşim İmam Hasan (a.s) ne yaparsa o benim kabulümdür ve ona tâbiyim." buyurdu. Tarih açısından İmam Hüseyin'in (a.s) İmam Hasan'ın (a.s) yaptığı barışa yüzde yüz tâbi olduğu kesindir.[1]  Yani İmam Hüseyin (a.s) bu barışa en küçük bir muhalefette bulunduğu ve ben bu barıştan yana değilim diye itiraz ettiğine rastlanılmış değildir. İmam Hasan'ın (a.s) barış yapmaya kararlı olduğunu görünce sustuğunu da söylemiyoruz ve böyle bir kayıt da her hangi bir yerde mevcut değildir.

 

[1]- Tarih açısından diyorum; yoksa imamet açısından biz bunları ayıramayız.



Yüklə 1,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin