İmam Cafer Sadık ve Hilâfet (1)
İmamet ve hilâfetle ilgili konumuzun devamında İmam Hasan'ın (a.s) barışı ve ondan sonra İmam Rıza'nın (a.s) veliahtlığı[1] meselesine vardık. Her iki konu hakkındaki bir takım soruları cevapladık. Bu konuları tamamlamak için şunu da eklemek gerekir ki, Ehlibeyt İmamları (a.s) bu hususta bazı açılardan bunlara benzeyen başka bir meseleyle daha karşılaşmışlardır; bu alanda İmam Cafer Sadık'la (a.s) ilgili bir takım sorular ve hatta bazı eleştiriler söz konusudur.
Bu dört imam, yani Emirü'l-Müminin Ali (a.s), İmam Hasan (a.s), İmam Rıza (a.s) ve İmam Cafer Sadık (a.s) dışındaki diğer imamlar için hilâfet meselesi hiçbir şekilde söz konusu olmamıştır. İmam Cafer Sadık'la (a.s) ilgili olarak hilâfet sunumu söz konusudur.
İmam Cafer Sadık (a.s) hakkında gerçekte iki soru söz konusudur. Biri Ümeyyeoğulları'nın son döneminde ve Abbasîlerin hâkimiyetlerinin başlarına tesadüf eden İmam Cafer Sadık'ın (a.s) döneminde uygun bir siyasi fırsat oluştu. Abbasîler bu fırsattan yararlandıkları hâlde neden İmam Cafer Sadık (a.s) yararlanmak istemedi? Ümeyyeoğulları'nın gittikçe muhalifleri artıyordu; ister Araplar arasında, ister İranlılar arasında dinî ve dünyevî nedenlerle muhalifleri artış kaydediyordu. Dinî nedenler halifelerin açıkça işledikleri günah ve fesatlardan kaynaklanıyordu. Dindar insanlar onların fasık, zalim ve liyakatsiz kişiler olduklarını fark etmiş, İslâm dininin ileri gelenlerine ve takvalı kişilere karşı işledikleri cinayetlere şahit olmuşlardı. (Bu tür olaylar yavaş yavaş etkisini gösteriyordu.) Özellikle İmam Hüseyin'in (a.s) şahadetinden sonra Ümeyyeoğulları'na karşı nefret hissi halk arasında daha da arttı ve daha sonra vuku bulan (örneğin: Zeyd b. Ali ve Yahya b. Zeyd b. Ali b. Hüseyin'in başlattığı) kıyamların ardından dinî görünümlerini tamamen kaybettiler. Onların günah ve fesatlarını da duymuşsunuzdur. Şarap içme, ayyaşlık ve bu gibi işleri açıkça insanların gözleri önünde yapmaları dinî görünümlerini tamamen yok etmişti. Dolayısıyla halk dinî açıdan onlardan nefret ediyordu.
Dünyevî açıdan bakacak olursak iş başında olanları halka yapmadık zulüm bırakmadılar; bilhassa Irak'ta Haccac b. Yusuf'un ve Horasan'da diğer birkaçının yaptığı zulümler haddi aşmıştı. Özellikle İranlılarda; İranlılar arasında da Ho-rasanlılarda (o da geniş ve eski anlamıyla Horasan'da) Emevî halifelerine karşı bir hareketlenme oluşmuştu. İnsanlar İslâm'la hilâfeti birbirinden ayırıyorlardı. Özellikle Alevilerin bazı kıyamları Horasan'da olağan üstü bir etki bırakmıştı; kıyam edenlerin zahiri açıdan bir zafer elde edememelerine rağmen; kıyamlar tebligat açısından fevkalade bir etki bıraktı.
İmam Zeynelabidin'in (a.s) oğlu Zeyd Kufe sınırlarında kıyam etti. Yine Kufe halkı ona biat edip biatlerine sadık kalmadılar; ona canice ve acımasızca davranıldı. Mezarının nerede olduğu bilinmemesi için arkadaşları geceleyin nehir suyunun yatağını değiştirip onun için mezar kazdılar ve oraya defnettiler. Daha sonra da suyu asıl yatağına döndürdüler. Ama buna rağmen bu işi yapanların durumu rapor etmeleri sonucu birkaç gün sonra cenazesi oradan çıkarılıp asıldı. Zeyd'in cenazesi darağacında kurudu. Hatta cenazesinin dört yıl darağacında kaldığı söylenmektedir.
Zeyd'in Yahya isminde genç bir oğlu vardı. O da kıyam ettikten sonra yenilgiye uğrayarak Horasan'a gitti. Yahya'nın Horasan'a gitmesi orada çok etki bıraktı. Kendisi Emevîlerle savaşta öldürülmesine rağmen halk arasında fevkalade bir sevgi kazandı. Zahiren Horasan halkı ilk defa Resulullah'ın (s.a.a) evlatlarının hilâfet düzeni karşısında böyle kıyam başlattıklarını anladılar. O dönemlerde haberler günümüzdeki kadar çabuk yayılmıyordu. Gerçekte İmam Hüseyin'le (a.s) babası Zeyd'in olaylarını ve diğer olayları Yahya tebliğ edebilmişti. Öyle ki, Horasanlılar Emevîlere karşı kıyam edince (yazıyorlar ki) Horasan halkı Yahya için yetmiş gün yas tuttu. (İlk başta hedefe ulaşmayan inkılapların daha sonra nasıl etki bıraktıkları anlaşılıyor.) Her halükârda Horasan'da bir inkılap zemini oluşmuştu. Elbette tamamen kontrol altında bir inkılâp değildi; sadece çok ciddî genel bir rahatsızlık mevcuttu.
[1]- Bu konu zaman olarak "İmam Rıza'nın (a.s) veliahtlığı" konusundan sonra işlenmiştir.
İmam Cafer Sadık ve Hilâfet (1)
İmamet ve hilâfetle ilgili konumuzun devamında İmam Hasan'ın (a.s) barışı ve ondan sonra İmam Rıza'nın (a.s) veliahtlığı[1] meselesine vardık. Her iki konu hakkındaki bir takım soruları cevapladık. Bu konuları tamamlamak için şunu da eklemek gerekir ki, Ehlibeyt İmamları (a.s) bu hususta bazı açılardan bunlara benzeyen başka bir meseleyle daha karşılaşmışlardır; bu alanda İmam Cafer Sadık'la (a.s) ilgili bir takım sorular ve hatta bazı eleştiriler söz konusudur.
Bu dört imam, yani Emirü'l-Müminin Ali (a.s), İmam Hasan (a.s), İmam Rıza (a.s) ve İmam Cafer Sadık (a.s) dışındaki diğer imamlar için hilâfet meselesi hiçbir şekilde söz konusu olmamıştır. İmam Cafer Sadık'la (a.s) ilgili olarak hilâfet sunumu söz konusudur.
İmam Cafer Sadık (a.s) hakkında gerçekte iki soru söz konusudur. Biri Ümeyyeoğulları'nın son döneminde ve Abbasîlerin hâkimiyetlerinin başlarına tesadüf eden İmam Cafer Sadık'ın (a.s) döneminde uygun bir siyasi fırsat oluştu. Abbasîler bu fırsattan yararlandıkları hâlde neden İmam Cafer Sadık (a.s) yararlanmak istemedi? Ümeyyeoğulları'nın gittikçe muhalifleri artıyordu; ister Araplar arasında, ister İranlılar arasında dinî ve dünyevî nedenlerle muhalifleri artış kaydediyordu. Dinî nedenler halifelerin açıkça işledikleri günah ve fesatlardan kaynaklanıyordu. Dindar insanlar onların fasık, zalim ve liyakatsiz kişiler olduklarını fark etmiş, İslâm dininin ileri gelenlerine ve takvalı kişilere karşı işledikleri cinayetlere şahit olmuşlardı. (Bu tür olaylar yavaş yavaş etkisini gösteriyordu.) Özellikle İmam Hüseyin'in (a.s) şahadetinden sonra Ümeyyeoğulları'na karşı nefret hissi halk arasında daha da arttı ve daha sonra vuku bulan (örneğin: Zeyd b. Ali ve Yahya b. Zeyd b. Ali b. Hüseyin'in başlattığı) kıyamların ardından dinî görünümlerini tamamen kaybettiler. Onların günah ve fesatlarını da duymuşsunuzdur. Şarap içme, ayyaşlık ve bu gibi işleri açıkça insanların gözleri önünde yapmaları dinî görünümlerini tamamen yok etmişti. Dolayısıyla halk dinî açıdan onlardan nefret ediyordu.
Dünyevî açıdan bakacak olursak iş başında olanları halka yapmadık zulüm bırakmadılar; bilhassa Irak'ta Haccac b. Yusuf'un ve Horasan'da diğer birkaçının yaptığı zulümler haddi aşmıştı. Özellikle İranlılarda; İranlılar arasında da Ho-rasanlılarda (o da geniş ve eski anlamıyla Horasan'da) Emevî halifelerine karşı bir hareketlenme oluşmuştu. İnsanlar İslâm'la hilâfeti birbirinden ayırıyorlardı. Özellikle Alevilerin bazı kıyamları Horasan'da olağan üstü bir etki bırakmıştı; kıyam edenlerin zahiri açıdan bir zafer elde edememelerine rağmen; kıyamlar tebligat açısından fevkalade bir etki bıraktı.
İmam Zeynelabidin'in (a.s) oğlu Zeyd Kufe sınırlarında kıyam etti. Yine Kufe halkı ona biat edip biatlerine sadık kalmadılar; ona canice ve acımasızca davranıldı. Mezarının nerede olduğu bilinmemesi için arkadaşları geceleyin nehir suyunun yatağını değiştirip onun için mezar kazdılar ve oraya defnettiler. Daha sonra da suyu asıl yatağına döndürdüler. Ama buna rağmen bu işi yapanların durumu rapor etmeleri sonucu birkaç gün sonra cenazesi oradan çıkarılıp asıldı. Zeyd'in cenazesi darağacında kurudu. Hatta cenazesinin dört yıl darağacında kaldığı söylenmektedir.
Zeyd'in Yahya isminde genç bir oğlu vardı. O da kıyam ettikten sonra yenilgiye uğrayarak Horasan'a gitti. Yahya'nın Horasan'a gitmesi orada çok etki bıraktı. Kendisi Emevîlerle savaşta öldürülmesine rağmen halk arasında fevkalade bir sevgi kazandı. Zahiren Horasan halkı ilk defa Resulullah'ın (s.a.a) evlatlarının hilâfet düzeni karşısında böyle kıyam başlattıklarını anladılar. O dönemlerde haberler günümüzdeki kadar çabuk yayılmıyordu. Gerçekte İmam Hüseyin'le (a.s) babası Zeyd'in olaylarını ve diğer olayları Yahya tebliğ edebilmişti. Öyle ki, Horasanlılar Emevîlere karşı kıyam edince (yazıyorlar ki) Horasan halkı Yahya için yetmiş gün yas tuttu. (İlk başta hedefe ulaşmayan inkılapların daha sonra nasıl etki bıraktıkları anlaşılıyor.) Her halükârda Horasan'da bir inkılap zemini oluşmuştu. Elbette tamamen kontrol altında bir inkılâp değildi; sadece çok ciddî genel bir rahatsızlık mevcuttu.
[1]- Bu konu zaman olarak "İmam Rıza'nın (a.s) veliahtlığı" konusundan sonra işlenmiştir.
Dostları ilə paylaş: |