Fakat arz ettiğimiz bu konular şüpheli ve oldukça da fazladır. Burada ulema ve tarihçilerin içtihatları çelişmektedir. Esasen bu veliahtlık meselesi neyin nesiydi? Nasıl oldu ki Me'mun İmam'ı (a.s) veliahtlık için Medine'den getirtip hilâfeti ona bırakmak ve Abbasoğulları'ndan çıkarıp Alevîlere (Ali oğullarına) vermeye karar vermişti. Bu düşünce kendisine mi, yoksa Serahs'lı Zu'r-Riyaseteyn Fazl b. Sehl'e mi aitti? Bu düşünceyi çok güçlü bir vezir olan ve Me'mun'un yaklaşık tümü İranlı olan ordusunu emrinde bulunduran ve istediği her şeyi yaptırma gücüne sahip olan o mu, Me'mun'a yaptırmıştı? O yaptırdıysa; neden yaptırdı?
Bazıları (elbette bu ihtimal çok zayıftır; "Corci Zeydan" ve "Edward Brawn" gibi kişiler bu ihtimali kabul etmişlerdir) diyorlar ki, esasen Fazl b. Sehl Şiî idi ve bu konuda iyi niyetli olup hilâfeti gerçekten Ali evlatlarına geçirmek istiyordu.
Bu varsayım doğru ise İmam Rıza (a.s) Fazl b. Sehl'le işbirliği yapması gerekirdi. Çünkü hilâfetin Ali oğullarına geçmesi için ortam tamamen hazırlanmış olurdu; hatta kendisini ölümle tehdit etmemeleri için "Ben kabul etmiyorum." ve kabul ettikten sonra da "Bu iş sadece teşrifat gereği olmalıdır; ben hiçbir şeye karışmayacağım." dememeliydi; aksine gerçekten kabul etmeli ve bilfiil işlere müdahale edip Me'-mun'u pratikte hilâfetten uzaklaştırmalıydı.
Elbette burada şöyle bir sorunla karşılaşıyoruz. İmam Rıza (a.s) ve Fazl b. Sehl'in işbirliğiyle Me'mun'u hilâfetten indirmenin mümkün olduğunu kabul etsek bile, hilâfetin diğer işlerinin yolunda olduğu söylenemez. Çünkü Horasan İslâm topraklarının sadece bir bölümüydü. Rey sınırına ulaşınca, oradan itibaren, yani daha önce hilâfet merkezi olan Irak ve yine Hicaz, Yemen, Mısır ve Suriye'nin durumu farklıydı. Onlar İran ve Horasan halkının eğilimlerine tâbi değillerdi. Tam aksine onların zıt eğilimleri vardı, yani olayın bu şekilde ve mümkün olduğunu kabul etsek bile, İmam Rıza (a.s) Horasan'da halife olsaydı Bağdat halkı onun karşısında sert bir şekilde dururdu.
Nitekim İmam Rıza'nın (a.s) veliahtlık haberi Bağdat'a ulaşınca ve orada bulunan Abbasîler Me'mun'un böyle bir şey yaptığını öğrenince hemen Me'mun'un Bağdat'taki temsilcisini azledip Abbasîlerden İbrahim b. Şukke adında birine biat ettiler. (Hâlbuki bu adamın hiçbir salahiyeti de yoktu.) İsyan başlattıklarını ilân edip "Biz kesinlikle Ali oğullarının sultasına girmeyiz; dedelerimiz yüzyıl boyu zahmet çektiler, meşakkatlere katlandılar; şimdi birden bire hilâfeti Ali oğullarına mı verelim?" dediler. Bağdat kıyam eder, sonra da diğer yerlerde kıyamlar başlardı.
Fakat bu bir varsayımdır; kaldı ki bu varsayım yani Zu'r-Riyaseteyn Fazl b. Sehl'in Şiî olduğu da doğru değildir. Böyle bir şeyi ihlasla ve İmam Rıza'ya (a.s) karşı sevgisinden dolayı yaptığı da kesinlikle doğru değildir. Birinci olarak bu düşüncenin ona ait olduğu şüphelidir. İkincisi de bu onun düşüncesi olsa bile, onun Şiî eğilimli olduğunu doğrulamaz ve çok şüpheli bir konudur. Yeni Müslüman olan Fazl b. Sehl büyük ihtimalle bu yolla İran'ı İslâm öncesi hâline döndürmek istiyordu.[1] İranlıların şimdi kabul etmeyeceklerini, çünkü gerçekten Müslüman olup İslâm dinine inandıklarını ve ortaya İslâm'la mücadele adı gelince kendisiyle muhalefet edeceklerini biliyordu. Onun için önce uygun bir kişi tarafından Abbasî halifesini ortadan kaldırmak, şimdilik İmam Rıza'yı (a.s) iş başına geçirmek ve daha sonra dışarıdan onu da Abbasîlerin muhalefeti sıkıntısıyla karşı karşıya bırakıp içeriden de kendisi İran'ı İslâm öncesi hâline, yani Zerdüştiliğe döndürmek için zemin hazırlamayı plânladı.
Bu varsayım doğru olursa, burada İmam Rıza'nın vazifesi daha büyük bir tehlikeyi ortadan kaldırmak için Me'mun'la işbirliği yapmaktır. Yani Fazl b. Sehl'in İslâm için tehlikesi Me'mun'un tehlikesinden yüz kat daha büyüktü. Çünkü ne olursa olsun Me'mun sonuçta Müslüman bir halifeydi.
Burada şunu da hatırlatmak gerekir ki, biz Ehlibeyt İmamları'na karşı olan veya onları şehit eden bütün halifeleri bir gözde görüp, "Yezid b. Muaviye'yle Me'mun arasında ne fark var?" dememeliyiz. Bunlar arasında yerden göğe kadar fark var. Me'mun kendi tabakasında, yani halife ve sultanlar tabakasında hem ilmî açıdan, hem de diğer açılardan, yani güzel siyaseti, kendi tabakasındaki diğerlerine nispet adalet ve zulmü, güzel idaresi, halka yararlı oluşu açısından halife ve sultanların en iyisidir. Çok bilinçli ve aydın biriydi. Bugün kendisiyle övündüğümüz büyük İslâm medeniyeti işte bu Harun ve Me'mun tarafından oluşturulmuştur. Yani onlar geniş bir ufka; derin bir bakış açısına ve olağan üstü bir bilince sahiplerdi. Onların yapmış olduğu birçok iş bugün İslâm âleminin iftihar kaynağıdır. "Padişahlık kısırdır." meselesi ve Me'mun'un padişahlık ve saltanat için kendi inancıyla savaşması ve inandığı bir imamı zehirlemesi bir konudur; diğer özellikleri de ayrı bir konudur. Bunları farklı değerlendirmek gerekir.
Her halükârda; eğer veliahtlık meselesi gerçekten Fazl b. Sehl'in önerisi idiyse ve Fazl b. Sehl de belirtilerin ortaya koyduğu gibi kötü niyetli idiyse; bu durumda İmam Me'-mun'un tarafını tutmalıydı. Rivayetlerimiz, Fazl b. Sehl'le Me'mun arasında ihtilaf çıktığında İmam Rıza'nın (a.s) Me'-mun'un tarafını tuttuğunu teyit etmektedir.
Rivayetlerimizde şöyle geçer: Fazl b. Sehl ve Hişam b. İbrahim adında başka bir kişi İmam Rıza'nın (a.s) yanına gelerek, "Hilâfet sizin hakkınızdır; bunların hepsi gasıptır; siz rıza gösterin biz Me'mun'u öldürelim, sonra siz resmen halife olun." dediler. Fakat İmam (a.s) sert bir şekilde onları kendisinden uzaklaştırdı. Daha sonra onlar hatalarını anlayarak hemen Me'mun'a koşup dediler ki: Biz Ali b. Musa'nın yanındaydık, size karşı niyetini anlamak için imtihan amacıyla bu meseleyi söz konusu ettik; fakat onun iyi niyetli olduğunu gördük. Ona, gel bizimle işbirliği yap ki Me'mun'u öldürelim dedik. Fakat o bizi kendisinden uzaklaştırdı. Daha sonra İmam Rıza (a.s) Me'mun'la görüştüğünde (Me'mu-n'un da daha önce olaydan haberi vardı) olayı gündeme getirip, bunlar bu amaçla geldiler; yalan söylüyorlar; niyetlerinde gayet ciddiydiler buyurdu. İmam daha sonra Me'mun'a "Bunlardan sakın." buyurdu.
Bu rivayetlere göre Ali b. Musa Rıza (a.s) Fazl b. Sehl'i Me'mun'dan daha tehlikeli biliyordu. İmam'ın veliahtlık meselesinin Fazl b. Sehl'in düşüncesi olduğu varsayımına göre,[2] İmam Rıza (a.s) bu adam tarafından gündeme getirilen veliahtlığı tehlikeli olarak bilmekte ve "İşin içinde kötü bir amaç var; bunlar İran'ı Müslümanlıktan Mecusiliğe döndürmek amacıyla beni alet etmek için geldiler." diye buyurmaktadır.
Dolayısıyla biz varsayım üzerinde konuşuyoruz. Eğer veliahtlık konusu Fazl'ın düşüncesi idiyse ve bazı Avrupalı tarihçilerin dediği gibi o gerçekten Şiî ise, bu durumda İmam Rıza'nın (a.s) Me'mun'a karşı Fazl'la işbirliği yapması gerekirdi ve tam aksine eğer işin içinde bu Zerdüştlük düşüncesi vardıysa İmam (a.s) onları ortadan kaldırmak için Me'mun'la işbirliği yapmalıydı. Rivayetlerimiz bu ikinci şık-kı daha fazla teyit etmektedir; yani bu düşünce Fazl b. Sehl'-le ait olmasa bile, İmam Rıza'nın (a.s) Fazl'la arasının iyi olmadığı ve Me'mun'u Fazl'ın tehlikesinden sakındırdığı rivayetlerimiz açısından kesindir.
Diğer bir varsayım ise, bu konunun Fazl'ın değil, Me'mun'un kendi düşüncesi olduğudur. Eğer bu mesele Me'mun'un kendi düşüncesi idiyse, o hâlde Me'mun neden bu işi yaptı? İyi niyetli miydi, yoksa kötü bir amacı mı vardı? Eğer iyi niyetli idiyse, iyi niyetliliği sonuna kadar devam etti mi, yoksa daha sonra bu niyeti değişti mi?
Me'mun'un iyi niyetli olduğu ve sonuna kadar da böyle devam ettiği söylenemez. Kesinlikle böyle değildi. En fazla, ilk önce iyi niyetli olduğu, fakat daha sonra görüşünü değiştirdiği söylenebilir. Dediğim gibi Şeyh Saduk ve galiba Şeyh Müfid de bu görüşteydi. Şeyh Saduk "Uyunu Ahbari'r-Rıza" adlı kitabında Me'mun'un ilk başta iyi niyetli olduğu görüşündedir. Diyor ki, Me'mun gerçekten nezretmişti; kardeşi Emin'le yaşadığı şiddetli sıkıntıda, Allah kendisini Emin'e galip ederse hilâfeti ehline döndürmeyi nezretmişti. İmam Rıza'nın (a.s) veliahtlığı kabul etmekten sakınmasının nedeni ise, onun bir anlık duygularının etkisi altında kalıp daha sonra pişman olacağını bilmesidir.
Elbette ulemanın büyük çoğunluğu Şeyh Saduk ve diğerlerinin bu görüşünü kabul etmemekte ve Me'mun'un başından beri iyi niyetli olmadığına, işin içinde siyasi bir hilenin söz konusu olduğuna inanmaktalar. Memun'un başından beri tasarladığı bu siyasî hile neydi acaba? Bu vesileyle Alevî kıyamlarını yatıştırmak mı istiyordu? Yoksa bu yolla İmam Rıza'yı (a.s) lekelemek mi istiyordu? Çünkü sistemle ilişkili olmayan kişiler sürekli tenkit eden ve sistemi onaylamayan kimseler olarak kenarda durmaktaydılar.
Me'mun, İmam'ı (a.s) sisteme sokmak ve daha sonra halkın ondan rahatsız olmasını sağlamak istedi. Nitekim siyasetlerde genellikle böyle yapılır; halk arasında saygın olan faal bir eleştiriciyi halkın gözünden düşürmek için bir makama getirir ve daha sonra işinde bozukluk yaparlar; ona umut bağlayan herkesin ona sırt çevirmesi için bir taraftan ona makam verip, diğer taraftan işlerini bozarlar. Rivayetlerde şöyle geçer: İmam Rıza (a.s) konuşmalarının birinde Me'mun'a şöyle buyurdu: "Ben senin bu vesileyle beni halkın gözünden düşürmek istediğini biliyorum." Bunun üzerine Me'mun öfkelenerek, "Neler diyorsun sen?! Neden bize bu nispetleri veriyorsun?!" dedi.
[1]- Dediğimiz gibi bunların hiçbiri kesin değil, tarihî şüphelerdendir. Fakat bazı rivayetler böyle nakletmektedir.
[2]- Ya kendisi ya da babası yeni Müslüman olmuştu; kaldı ki Bermekiler tarafından Müslüman olmuştu ve İslam'ı da siyasî amaçlıydı. Çünkü bir Zertüşt, Müslüman halifenin veziri olamazdı.
Dostları ilə paylaş: |