KAYNAK ARAŞTIRMASI
Ülkemiz koşullarında yetiştirilen ürünlerin insanların ve hayvanların sağlığını tehdit edici düzeye gelmesi sağlığa zarar vermeyecek kimyasal gübre ve ilaçların bulunamaması, doğal olarak yetişmiş sebze ve meyveleri üretmeyi gerekli kılmıştır. Bu sonuca da ancak organik yetiştiricilikle ulaşılabilmektedir.Yapılan çalışmalarda toprağın mineral madde ihtiyacı doğal yollarla karşılanarak, zararlı, hastalık ve yabancı otlarla mücadele mümkün olduğunca biyolojik yöntemlerle yapılmıştır. Birbirine benzer birçok tanımı yapılan organik tarım modeli sağlıklı gıdalar üretmek ve doğanın dengesini bozmamak amacıyla bitkisel ve hayvansal üretimin, uygun teknolojilerde, kültürel tedbirler, biyolojik mücadele ve doğal gübreleme yolu ile gerçekleştirilmesidir. Ülkemizde, dış pazarlarca talep edilen çeşitlerin, talep edilen miktarlarda üretilmesiyle başlayan organik tarım ürünleri üretimi, 2000’li yıllara gelindiğinde yeni bir boyut kazanmıştır. Organik tarım pazarlarına yeni ürünler sunulmakta ve konvansiyonel ürünlerde olduğu gibi talep yaratma çabaları yoğunluk kazanmaktadır. Bu bağlamda, kuru incir, kuru üzüm ve kuru kayısı ile başlayan organik tarım ürünleri üretimi bitkisel ürünler, işlenmiş gıda ürünleri ve diğer tarım ve gıda ürünleri olarak sınıflandırabileceğimiz sektörel yelpazeye ulaşmıştır. Organik ürünler üretim ve ticareti özel düzenlemeler gerektirdiği için, bu düzenlemelerinde uluslararası bazda kabul görmüş kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarınca kontrol edilmesi gerekmektedir. Ülkemizde uluslararası düzeyde kabul görmüş 6 kontrol ve sertifikasyon firması faaliyet göstermektedir (Çizelge 1). Ülkemizde yaklaşık 12 000 çiftçi ile toplam 49 558 hektarlık alanda 367 316 tonluk üretim yapılmaktadır. Tarım alanlarımızın gelişmiş ülkeler düzeyinde zarar görmemiş olması, yüksek organik ürünler üretim potansiyeline sahip olmamızı sağladığı gibi, dünya pazarlarından da daha fazla pay alabilmemizi sağlayacaktır.
Giderek artan kimyasal gübre kullanımı tarım topraklarının yapısını giderek bozmakta ve buna bağlı olarak verim azalması meydana gelmektedir. Toprakta hayvansal ve bitkisel artıkların mikrobiyolojik yollarla ayrıştırılması ile oluşan humus toprak parçacıklarını birleştirerek tutmakta, ve su yada rüzgar erozyonu ile taşınmasını önlemektedir. Toprakları organik tarım yöntemleri uygulayarak organik madde bakımından zenginleştirmek mümkün olmaktadır. Topraktaki humusun yüksek olması organik tarımın temelini oluşturmaktadır
Toprağın özelliklerini iyileştirilmesi için çürümüş bitki artıkları, deniz yosunu, hayvan artıkları topraklara uygulanarak bozulan fiziksel özellikler iyileştirilmektedir. Bunun yanında biyolojik gübreleme olarak adlandırılan yöntemde hava azotunu tespit eden yeşil gübreler (Baklagil bitkileri ), diğer yeşil gübreler ve mikorhiza mantarları toprakta organik maddeyi zenginleştirmektedir. Bunların yanında kimyasal katkı maddesi içermeyen torflar, algler, prinalar, ağaç kabuğu artıkları, guana gübreleri tarım topraklarında organik gübre olarak kullanılmaktadır.
Organik tarımda kullanılması mümkün olan mineral gübreler ise; kuvars unu, bazalt unu ve benzeri kaya unlarıdır.Deniz alglerinin kireci, batonit benzeri toprak unları, kaya fosfatı, tomas unu, tomas kireci, feldspat ve mika da organik tarımda kullanılabilmektedir. Organik bitkisel üretimde kullanılacak tohum, fide ve fidanlar organik metotlarla üretilmiş olmalı; Tohum hastalık ve zararlılara karşı herhangi bir şekilde ilaçlanmamalıdır. Bitki çeşidi ve tohumun seçiminde yüksek verimin yanı sıra minimum girdiye razı olan kanaatkar çeşitlerin ön plana gerekmektedir. Başarılı bir sebze yetiştiriciliği içinde en önemli konuyu, kuvvetli pişkin fide yetiştirmek teşkil etmektedir. Soğuklara karşı dayanma kabiliyeti olmayan sıcak mevsim sebzeleri muhtelif yastık veya seralarda fideleri yetiştirilmekte ve bu fideler zamanı sebze bahçelerindeki yerlerine dikilmektedirler.
Bitkiler normal gelişmelerini sürdürebilmeleri için suya gereksinim duyarlar. Bitkilerin büyüme mevsimi boyunca, toprakta bitki kök bölgesinde yeterli bir miktarda nemin bulunması oldukça önemlidir. Gereğinden az ya da fazla toprak nemi, bitki gelişmesini olumsuz yönde etkiler ve verim azalmasına neden olur. Toprakta bitki kök bölgesinde depolanan nemin kaynağı özellikle yağışlardır. Bitki büyüme mevsimi boyunca düşen yağış miktarı ve dağılımı bitki su gereksinimini karşılayacak düzeyde ise sorun yoktur. Aksi durumda, bitki su gereksiniminin yağışlarla karşılanamayan kısmının sulama ile bitki kök bölgesine verilmesi gerekmektedir. Organik tarım yetiştiriciliğinde geleneksel sulama yöntemleri kullanılabildiği gibi, kontrollü sulamaya olanak sağlayan basınçlı sulama yöntemlerinin kullanılması daha uygundur. Basınçlı sulama yöntemleri içerisinde kıt su kaynakları koşullarında geniş alanların sulanabildiği ve ayrıca bitki kök bölgesindeki nem ve besin maddelerinin tamamının kontrol altına alınabildiği damla sulama yöntemi, her türlü yetiştiricilikte, gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. Bir damla sulama sisteminin unsurları sırasıyla; su kaynağı, pompa birimi, kontrol birimi, ana boru hattı, yan boru hattı, lateral boru hattı ve damlatıcılardır(Yıldırım, 1996). Damla sulama sistemlerinde her türlü su kaynağından faydalanmak mümkündür. Ancak suyun fazla miktarda kum, sediment ve yüzücü cisim içermemesi gerekir. Su kalitesinin yetersizliği, sistemdeki damlatıcıların tıkanmasına yol açmaktadır. Tıkanmanın giderilmesi için filtrasyon işleminin çok iyi bir şekilde yapılması gerekir(Yazgan ve ark., 1998).
Tarım ürünlerinin, zararlıların olumsuz etkilerinden korunması sırasında Çok Yönlü Bütünleşik Savaş yönteminin uygulanması gerekmektedir. Çok Yönlü Savaş kalite ve kantite olarak en üst düzeyde ürün elde edebilmek amacıyla çeşitli mücadele yöntemlerinin bir arada ve doğal dengeyi bozmadan kullanılması gerekmektedir. Çok yönlü savaş kavramı içinde, zararlıların üretim bölgesine girmesinin engellenmesinden, zararlıların dayanıklı tohum ve çeşitlerin geliştirilmesine ve zararlı etkilerini en aza indirecek toprak işleme, ekim ve bakım tekniklerinin uygulanmasına kadar çok değişik uygulamalar yer alır. Bitkisel üretim sırasında zararlılarla savaşım kavramı, çoğu zaman yalnızca, kimyasal ilaçların kullanıldığı savaş yöntemi akla gelmektedir. Oysa, kimyasal ilaçlardan yararlanma, diğer mücadele yöntemlerinin başarılı olmadığı durumlarda başvurulması gereken son çare olarak düşünülmelidir.
Bitkisel üretimde istenilen kalite ve kantite gelişmesini sağlayabilmek amacıyla zararlılarla yapılacak mücadele sırasında başvurulacak yöntemler şekil 1’de verilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |