Ekonomi (veya politik ekonomi), parayla ilgili olsun yada olmasın, kişiler arasındaki değişim (mübadele) işlemlerinin incelenmesidir.
Ekonomi (veya politik ekonomi), parayla ilgili olsun yada olmasın, kişiler arasındaki değişim (mübadele) işlemlerinin incelenmesidir.
Ekonomi, halkın günlük faaliyetlerini, gelir kazanmasını ve yaşamını sürdürmesini inceleyen bir bilim dalıdır.
Sahip olunan kıt kaynakların birbirinin seçeneği veya karşıtı olan ihtiyaçlar arasındaki dağılımdan en rasyonel şekilde yararlanma çabasına yönelik toplumsal olayların değişmez kurallarını araştıran bir bilim dalıdır.
İhtiyaç, bireylerde karşılanmadığında sıkıntı, acı ve üzüntü yaratan her tür durumdur.
İhtiyaç, bireylerde karşılanmadığında sıkıntı, acı ve üzüntü yaratan her tür durumdur.
Üretim, sınırsız ihtiyaçların karşılanmasında sınırlı olan malların çoğaltılması, kullanılacak zamana kadar korunması ve kullanılacak yere kadar taşınmasıdır.
Gelir, en genel anlamıyla belli bir dönemde yaratılan mal ve hizmetler toplamı olarak tanımlanabilir. Kira, ücret, kar ve faiz başlıca gelir türleridir.
Harcama, ihtiyaçların karşılanması amacıyla mal ve hizmetlerin kullanılmasıdır.
Eğitim, ekonominin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirir (üretime katkısı)
Eğitim, ekonominin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirir (üretime katkısı)
Eğitim hizmetinin yürütülmesinin ve hizmetten yararlanmanın belli bir maliyeti vardır (eğitim maliyeti),
Eğitime yapılan harcamalar (makro-mikro)
Kısa dönemde tüketim özelliği taşır,
Uzun dönemde yatırım özelliği taşır,
Eğitimin gelir yaratma etkisi vardır,
Bireysel (mikro) düzeyde,
Toplumsal (makro) düzeyde,
Eğitim arzının ekonomiyle ilişkisi mevcuttur,
Eğitim arzının ekonomiyle ilişkisi mevcuttur,
Eğitim talebinin ekonomiyle ilişkisi vardır,
Eğitim-verimlilik arasında ilişki vardır,
Eğitim hizmetinin mal olma özelliği vardır,
Eğitim-finansman açısından ilişki vardır.
Ortaöğretim ve yüksek öğretim de içine alındığında bireyler ortalama 18-24 yaşlarında mesleki becerilere sahip olarak ekonomik hayata katılmaktadır.
Ortaöğretim ve yüksek öğretim de içine alındığında bireyler ortalama 18-24 yaşlarında mesleki becerilere sahip olarak ekonomik hayata katılmaktadır.
Türkiye’de ortalama insan ömrünün 72 yıl olduğu düşünüldüğünde insanın ömrünün yaklaşık üçte biri eğitim- öğretim almakla geçmektedir.
Bu süre, sadece bireysel anlamda değil aynı zamanda toplumsal olarak da büyük maddi kaynaklar gerektirmektedir.
Bu bağlamda bir insana yapılan yatırım uzun vadede ekonomik gelire ve üretime dönüşmektedir.
Ülkemizde bir insan aldığı eğitimden sonra üretime ve ekonomiye yaklaşık 25 yıl katkıda bulunabilmektedir.
Ülkemizde bir insan aldığı eğitimden sonra üretime ve ekonomiye yaklaşık 25 yıl katkıda bulunabilmektedir.
Alınan eğitim süresi ile üretim süresini kıyasladığımızda bire bir denk gelecek orandadır.
İnsana yapılan bu denli büyük bir yatırımın doğal olarak ekonomiye büyük girdiler sağlaması amaçlanmaktadır.
İnsana yapılan yatırım sadece eğitimden oluşmamaktadır.
İnsana yapılan yatırım sadece eğitimden oluşmamaktadır.
Sağlık ve beslenme
İnsan kaynağından gerektiği şekilde yararlanmak için bu üç alana yapılan harcamaların dengeli bir şekilde dağıtılması gerekmektedir.
Ancak, şunu da unutmamak gerekir ki, insana yatırımın temelini eğitim harcamaları oluşturmaktadır.
Eğitim- Ekonomi arasındaki ilişki
Eğitim harcamaları ile eğitime ilişkin toplumsal talebin karşılanması ve ekonomik büyümenin veya gelişmenin hızlanması sağlanmaktadır.
Eğitim düzeyi arttıkça toplam üretim düzeyinin de arttığı bilinen bir olgudur.
Eğitime yapılan her ek lira harcamanın milli geliri de artıracağı ifade edilebilir.
Eğitimin Bireysel ve Toplumsal Faydaları
İçinde bulunduğumuz yüzyılda yollar artık Roma’ya değil eğitime çıkmaktadır!.
Küreselleşmeden dolayı ekonomik hayatta karşılaşılacak sorunlarla baş etmek için daha donanımlı ve bilgiye sahip olunması gerekmektedir.
Bir başka ifade ile bilgiye yön veren bireylerin yetiştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Alınan eğitimle insanlar sadece bilgi öğrenmemekte, aynı zamanda küresel dünyada kendi ekonomik koşullarını oluşturmaktadır.
Alınan eğitimle insanlar sadece bilgi öğrenmemekte, aynı zamanda küresel dünyada kendi ekonomik koşullarını oluşturmaktadır.
Bireysel iyileştirme çabaları toplumun ve ülkenin de ekonomik kalkınmışlığını etkilemekte ve artırmaktadır.
Üretken bireylerin ürettikleri yeni bilgi, teknoloji, ürün veya toplumsal davranışlarda kullanılmaya uygun yeni değer yargıları arttıkça ekonomik kalkınma da hızlanmaktadır.
Günümüzde giderek artan küresel rekabet karşısında organizasyonların; başarılı olma ve varlıklarını sürdürebilmek amacıyla nitelikli insan gücü sağlama bakımından birçok yeni yönetim, yöntem ve tekniklerine yöneldikleri görülmektedir.
Günümüzde giderek artan küresel rekabet karşısında organizasyonların; başarılı olma ve varlıklarını sürdürebilmek amacıyla nitelikli insan gücü sağlama bakımından birçok yeni yönetim, yöntem ve tekniklerine yöneldikleri görülmektedir.
Çin, ülke içinde eğitim ve yatırım faaliyetlerine ağırlık vermekle birlikte aynı zamanda yurt dışındaki eğitimli genç nüfusunu da ülkeye hizmet etmek üzere geri çağırmaktadır.
Çin, ülke içinde eğitim ve yatırım faaliyetlerine ağırlık vermekle birlikte aynı zamanda yurt dışındaki eğitimli genç nüfusunu da ülkeye hizmet etmek üzere geri çağırmaktadır.
Çin, geçmişte her yıl yaklaşık 1000 kişiyi Amerika, İngiltere, Almanya gibi ekonomik gelişmesini tamamlamış ülkelere eğitim almak üzere göndermiş ve eğitimlerini tamamlayanların gittikleri bu ülkelerde kalmalarını istemiştir.
Gittikleri ülkelere yerleşen bu insanlar ülkenin ileri gelen kurum ve kuruluşlarında çalışmaya başlayarak oradaki teknolojiye ve bilgiye sahip olmuşlardır.
Çin geriye çağırdığı bu eğitilmiş nitelikli kadrolarına bağlı olarak uluslar arası rekabette yaptığı çıkışla kalkınmada, artan nüfusuna inat birçok gelişmiş ülkeyi bile geride bırakabilecek bir ekonomik gücü yakalamıştır.
Çin geriye çağırdığı bu eğitilmiş nitelikli kadrolarına bağlı olarak uluslar arası rekabette yaptığı çıkışla kalkınmada, artan nüfusuna inat birçok gelişmiş ülkeyi bile geride bırakabilecek bir ekonomik gücü yakalamıştır.
Evimizin ve işyerimizin her tarafı bu Çinli insanlar tarafından kurulan fabrikalarda üretilen ürünlerle dolup taşmaktadır.
Bu durum eğitime yapılan harcamanın ileri dönemlerde ne gibi toplumsal faydaya dönüştüğüne güzel bir örnektir.
Küreselleşme=Global Köy
Küreselleşme=Global Köy
Ulaşım ve iletişimdeki gelişmeler sonucu dünyanın küçülmesi
Küreselleşme, kısaca dünya çapındaki ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlanabilir.
Küreselleşme, her alanda mesafenin daha az önemli hale gelerek, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda dünyanın daha çok bütünleşmesidir (Bozkurt, 2003).
Küreselleşme sadece para ve malların dolaşımından ibaret değildir.
Küreselleşme sadece para ve malların dolaşımından ibaret değildir.
Aynı zamanda, zaman ve mekân kavramlarının eski anlamını yitirmesi, sınırların ortadan kaybolmaya başlaması ve yeryüzündeki tüm insanların ve ülkelerin karşılıklı bağımlılığının artmasıdır.
Küreselleşmenin en belirgin faydaları, sürdürülebilir ekonomik kalkınma ve daha hızlı büyüme, yükselen yaşam standartları ve yeni fırsatlar ile teknolojik ilerleme ve bilginin daha hızlı yayılması olarak sayılabilir (Öztürk, 2003).
Küreselleşmenin en önemli etkisi eğitim sistemlerinde yol açtığı değişimlerdir.
Küreselleşmenin en önemli etkisi eğitim sistemlerinde yol açtığı değişimlerdir.
Eğitimin küreselleşmesi denilince genellikle eğitim yöntem, süreç ve yönetiminde gelişmiş ülkelerle bütünleşme akla gelmektedir.
Eğitim, sadece küreselleşmeye uyum ya da entegre sorunu için değil, aynı zamanda küreselleşmenin yarattığı sorunları aşmak için bir araçtır.
Eğitim toplumların ve bireylerin, küreselleşmenin doğuracağı muhtemel sonuçlara karşılık önlem alabilecek ve değişimlerden yarar sağlayabilecek özellikte olmalarına imkân sağlamalıdır.
Eğitim toplumların ve bireylerin, küreselleşmenin doğuracağı muhtemel sonuçlara karşılık önlem alabilecek ve değişimlerden yarar sağlayabilecek özellikte olmalarına imkân sağlamalıdır.
Dolayısıyla eğitim kurumları yapacakları fizibilite analizleri ile olası gelişme ve değişmeleri önceden sezinleyip bunlara ayak uydurmasını bilen bireylerin yetiştirilmesini amaçlamalıdırlar.
Değişimler, ülkeleri ve toplumları gelişmiş ya da daha fazla küreselleşmiş ülkelere entegre etmek veya o ülkelerin güdümüne sokmak için yeterli gerekçeler oluşturamaz.
Değişimler, ülkeleri ve toplumları gelişmiş ya da daha fazla küreselleşmiş ülkelere entegre etmek veya o ülkelerin güdümüne sokmak için yeterli gerekçeler oluşturamaz.
Bunun yanında eğitim programlarını geliştirmede, yeni eğitim uygulamalarını öngören modeller geliştirmede gelişmiş ülkelerden yararlanmak da gözden kaçırılmamalıdır.
Hayat boyu Öğrenme Programı içerisinde yer alan ‘Sokrates’, ‘Erasmus’, ‘Leonardo’, ‘Comenius’, ‘Grundtvig’ öğrenci/öğretmen değişimi projeleri ve Gençlik Programları içerisinde yer alan Eylem 1-2 programları ve Eylem 3-4-5 programları bu entegrasyonun örneklerindendir.
Hayat boyu Öğrenme Programı içerisinde yer alan ‘Sokrates’, ‘Erasmus’, ‘Leonardo’, ‘Comenius’, ‘Grundtvig’ öğrenci/öğretmen değişimi projeleri ve Gençlik Programları içerisinde yer alan Eylem 1-2 programları ve Eylem 3-4-5 programları bu entegrasyonun örneklerindendir.
Bu programlar eğitimin küreselleştiğinin ve bilgi ve birey akışının artık sınırlardan bağımsız olduğunun göstergesidir.
Küreselleşmenin gerektirdiği insan tipi:
Küreselleşmenin gerektirdiği insan tipi:
Küreselleşme ile birlikte insan tipi değişmiş ve bilgiyi kullanan insan ön plana çıkmıştır.
Dünyanın tek pazar haline gelmesi ve bilginin maliyetinin düşmesi ile herkes ona kolayca ulaşmaktadır.
Bilgiye sahip olma değil onun yorumlanması bir beceri haline gelmiştir. Bu durum insanın bağımsız bir birey olma gerekliliğini her dönemden daha çok ön plana çıkarmaktadır.
Geleceğin toplum yapılarında sorun çözen, araştıran ve yorumlayan güçlü bireyler aranmaktadır.
Küreselleşme sürecinde öğretmenler bu nitelikteki bireyi yetiştirmede yetkin ve bu özelliklere paralel donanımlarla yüklü olmalıdırlar.
Küreselleşme sürecinde öğretmenler bu nitelikteki bireyi yetiştirmede yetkin ve bu özelliklere paralel donanımlarla yüklü olmalıdırlar.
Değişik kültürel ve sosyal ortamlardan gelen öğrencilerin yaşamlarına duyarlılık gösteren, eğitimin sürekliliğine, yani yaşam boyu eğitim olgusuna inanan, işbirliğine ve grupla çalışmaya yatkın ve öğrenmeyi derin kişisel bir etkinlik olarak gören bireylerin yetiştirilmesini sağlayacak modellerin uygulanmasında öğretmenlere büyük görevler düşmektedir.
b) Eğitim sistemlerinin yapılarındaki değişmeler:
b) Eğitim sistemlerinin yapılarındaki değişmeler:
Küreselleşme ile birlikte eğitim tüm dünyada ileri yaş gruplarına doğru uzamakta ve yaşam boyu sürmektedir. Bireylerin hızla değişen bilgi toplumuna katılımı, yeni bilgi, beceri, yaşam boyu öğrenme isteği eğitim sistemlerini yeniden yapılandırmaktadır.
Ülkemizde bundan yaklaşık 30 yıl önce üniversiteye gidebilmek için belli yaş aralığı ve özel şartlar aranırken günümüzde orta ve ileri yaştaki insanların da artık üniversiteye gidebilir olduklarını görüyoruz. Sürekli öğrenme, ülke kurum ve kuruluşları için rekabette avantaj sağlamakla birlikte toplumda refah ve ekonomik artışı da beraberinde getirmektedir.
c) Eğitim yöntemlerindeki değişmeler: Öğrenmeyi bilmek, öğrenmeyi öğrenmek, bireysel olarak öğrenmek, takım halinde ve örgüt olarak öğrenmek eğitimin başlıca öğeleri olarak kabul edilmektedir.
c) Eğitim yöntemlerindeki değişmeler: Öğrenmeyi bilmek, öğrenmeyi öğrenmek, bireysel olarak öğrenmek, takım halinde ve örgüt olarak öğrenmek eğitimin başlıca öğeleri olarak kabul edilmektedir.
UNESCO Eğitim Komisyonu bunlara “birlikte öğrenmek” ilkesini de eklemiştir. Eğitimde küreselleşmede dört ilkeden bahsedilmektedir. Bu ilkeler;
öğrenmeyi bilmek,
öğrenmeyi öğrenmek,
bireysel öğrenmek ve
birlikte yaşamayı öğrenmektir.
Kalkınma,bir ekonomide halkın değer yargıları, dünya görüşü ile tüketim ve davranış kalıplarındaki değişmeleri içeren toplumsal ve kurumsal yapıda dönüşmeye yol açan büyüme olarak tanımlanmaktadır.
Kalkınma,bir ekonomide halkın değer yargıları, dünya görüşü ile tüketim ve davranış kalıplarındaki değişmeleri içeren toplumsal ve kurumsal yapıda dönüşmeye yol açan büyüme olarak tanımlanmaktadır.
Kalkınma ile para, ekonomik durum, ekonomiye ilişkin değişkenler ve ülkenin zenginliği ifade edilmektedir. Kalkınmışlık durumunda genellikle kişi başına düşen gelir,”GSMH” ölçütleri dikkate alınmalıdır.
Kalkınma kavramı, toplumsal, kültürel, siyasal, eğitsel ve ekonomik içeriklidir. Kalkınma ulusun gelişiminin o ülkenin yurttaşları arasında dengeli dağıtılmasına olanak sağlar.
GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla), bir ülke vatandaşlarının veri bir yıl için ürettikleri toplam mal ve hizmetlerin, belli bir para birimi karşılığındaki değerinin toplamıdır.
Kişi başına milli gelir düşüktür.
Kişi başına milli gelir düşüktür.
Tasarruf ve yatırımlar düşüktür.
Sermaye birikimi yetersizdir.
Hızlı nüfus artışı vardır.
Ortalama insan ömrü kısa ve çocuk ölüm oranı yüksektir.
Okur yazar olmayanların toplam nüfusa oranı fazladır.
Dengesiz gelir dağılımı, işsizlik, gecekondulaşma, teknolojik yeniliklere uyum sağlayamama, beyin göçü, yetersiz bir fiyat ve vergi politikası vardır.
Kişi özgürlüğüne, sosyal güvencelere, sosyal adalete ağırlık veren demokratik yöntemlerle yönetilirler.
Kişi özgürlüğüne, sosyal güvencelere, sosyal adalete ağırlık veren demokratik yöntemlerle yönetilirler.
Eğitim-Kalkınma İlişkisi
Dünya Bankasının 2001 yılında yayımladığı Dünya Kalkınma Raporu’na göre dünyada 2.8 milyar insan günde iki dolardan daha az bir gelirle hayatını sürdürmektedir.
Son yüzyılda insanların durumu, geçmişe kıyasla iyileşmiş olmasına ve küresel zenginlik, küresel bağlantılar ve teknolojik imkânlar bu kadar büyük olmasına rağmen dünyada yoksulluk devam etmektedir.
Ülkelerin kendi içindeki yoksulluk oranları arasında da genellikle büyük farklılıklar bulunmaktadır.
Eğitim-Kalkınma İlişkisi
Ülkelerin kendi içindeki yoksulluk oranları arasında da genellikle büyük farklılıklar bulunmaktadır:
Latin Amerika’da, okullaşma oranı yerli gruplarda yerli olmayan gruplara göre oldukça düşüktür.
Güney Asya’da, kadınlar erkeklerin aldıkları eğitim süresinin yarısı kadar eğitim alırlarken, erkek öğrenciler kız öğrencilere oranla 1,5 kat daha fazla oranda ortaokullara kaydolmaktadırlar.
Küreselleşme ile bu uçurumlar ve yoksulluk daha da artmakla birlikte bu durum ülkeler arasında olduğu kadar ülkeler içinde de meydana gelmiştir.
TÜİK kurumunun 2008 verilerine baktığımızda ülkemizde ilköğretimde okullaşma oranı toplamda %96,49’dur.
TÜİK kurumunun 2008 verilerine baktığımızda ülkemizde ilköğretimde okullaşma oranı toplamda %96,49’dur.
Bu oran erkek çocuklarda %96,99, kız çocuklarında ise %95,97’dir.
Rakamlar ilköğretim çağındaki çocukların tamamına yakınının okula gittiğini, yaklaşık %3-4’ünün ise temel eğitim alamadığını göstermektedir.
Ülkemizde ilköğretimin zorunlu olduğunu düşündüğümüzde bu çocukların okula gidememelerinde ekonomik özelliklerin en başta geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ülkemizde kişi başına düşen GSMH her ne kadar artış gösterse de elde edilen rakamlar gelişmiş ülkelerin oldukça altındadır ve kalkınma süreci ve çabası içerisinde olan bir ülkeyi referans göstermektedir.
Ülkemizde kişi başına düşen GSMH her ne kadar artış gösterse de elde edilen rakamlar gelişmiş ülkelerin oldukça altındadır ve kalkınma süreci ve çabası içerisinde olan bir ülkeyi referans göstermektedir.
Ülkelerin kalkınamamalarının asıl nedeni nüfusun eğitim düzeyinin çok düşük olmasına bağlanabilir.
Ülkelerin kalkınamamalarının asıl nedeni nüfusun eğitim düzeyinin çok düşük olmasına bağlanabilir.
Yeterli sermayesi olan bir ülke fabrika kurabilir, baraj yaptırabilir. Fakat fabrikayı çalıştıracak, işletecek ve elde edilen ürünü pazarlayacak olan insanın olmaması kalkınma adına hiçbir anlam ifade etmez.
Eğitim kalkınma ilişkisine Japonya anlamlı bir örnektir.
Eğitim kalkınma ilişkisine Japonya anlamlı bir örnektir.
Japonya’da 1960’ta kişi başına düşen ulusal gelir dünya ortalamasında iken, 1990 yılında bu oran dünya ortalamasının yaklaşık %120 üstüne çıkmıştır.
Özellikle, kalkınamamış ve kalkınmakta olan ülkelerde kadınların okullaşma oranlarının erkeklerden daha düşük olduğu bilinmektedir.
Özellikle, kalkınamamış ve kalkınmakta olan ülkelerde kadınların okullaşma oranlarının erkeklerden daha düşük olduğu bilinmektedir.
UNICEF ve TÜİK’in açıkladığı istatistiklere göre Türkiye’de okur-yazarlık oranı erkeklerde %96,70 iken kadınlarda %86,91 düzeyine çıkmıştır.
Birleşmiş Milletlerin 2000 yılı verilerine göre 15-24 yaşları arasındaki erkeklerde okumaz-yazmazlık oranı % 3.4 iken kadınlarda % 11.6 gibi yüksek bir orandadır.
Birleşmiş Milletlerin 2000 yılı verilerine göre 15-24 yaşları arasındaki erkeklerde okumaz-yazmazlık oranı % 3.4 iken kadınlarda % 11.6 gibi yüksek bir orandadır.
Bir başka veriye göre ise 25 yaş ve üstündeki erkeklerin okur yazar olamama oranı %13.1 iken kadınlarda % 40.6 gibi yüksek bir düzeyde olmaktadır.
Uzmanlar bu duruma dikkati çekerek ülkelerin kalkınmasının, o ülkede kolektif olarak tüm bireylerin eğitilmesi ile gerçekleştirilebileceğini belirtmektedirler.
Uzmanlar bu duruma dikkati çekerek ülkelerin kalkınmasının, o ülkede kolektif olarak tüm bireylerin eğitilmesi ile gerçekleştirilebileceğini belirtmektedirler.
Kadının düşük eğitim düzeyine sahip olması ekonomik kalkınmayı ve toplumsal dengeyi olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu araştırmada annelerin eğitim düzeyinin, bir ulusun geleceği olan çocukları üzerindeki etkileri dört açıdan sınıflandırılmıştır.
Bu araştırmada annelerin eğitim düzeyinin, bir ulusun geleceği olan çocukları üzerindeki etkileri dört açıdan sınıflandırılmıştır.
Bunlar;
sağlık,
beslenme,
doğurganlık ve
eğitim düzeyidir.
Refah düzeyi düşük olmasına rağmen eğitim düzeyi yüksek olan annelerin çocuklarının ölüm oranları oldukça düşük bulunmuştur.
Refah düzeyi düşük olmasına rağmen eğitim düzeyi yüksek olan annelerin çocuklarının ölüm oranları oldukça düşük bulunmuştur.
Annenin eğitim düzeyi ile çocukların beslenmeleri arasında doğru orantı olurken annelerin doğurganlıkları da daha bilinçli olmaktadır.
Çalışmada ayrıca annesi eğitim alan ve okula giden çocukların okulda daha iyi performans ve okul başarısı gösterdiği ortaya koyulmuştur (Dünya Bankası Raporu, 1994).
Eğitimin Finansmanı ve Maliyeti
Ülkemizdeki genç nüfus sayısı yaklaşık 25 milyondur. Bu nüfus hem devlet okullarında hem de özel okullar da eğitim-öğretime devam etmektedir.
Ortaöğretimi bitiren 2.75 milyon öğrenci 2009/2010 döneminde devlete bağlı 95 resmi üniversitede ve 51 vakıf üniversitesinde yüksek öğretimlerine devam etmektedir.
Ülkemizdeki okullaşma oranı ilköğretimde 2002/2003 döneminde %91 iken, 2008/2009 döneminde bu oran yaklaşık 34 bin okulla %96,5 olmuştur.
Ülkemizdeki okullaşma oranı ilköğretimde 2002/2003 döneminde %91 iken, 2008/2009 döneminde bu oran yaklaşık 34 bin okulla %96,5 olmuştur.
Ortaöğretimde okullaşma oranı 2002/2003 döneminde %50,6 olurken; 2008/2009 döneminde ise 8300 okulla %58,5'e yükselmiştir.
Yükseköğrenimdeki öğrenci sayısına baktığımızda 2002/2003 döneminde öğrencilerin oranı %14,7 olarak ölçülürken 2008/2009 döneminde bu oran %27,7'ye çıkmıştır.
Bunun yanında yaklaşık 800 bin öğretmen ve 100 bin yükseköğretim personeli ile de eğitim-öğretim faaliyetleri yürütülmektedir.
Bunun yanında yaklaşık 800 bin öğretmen ve 100 bin yükseköğretim personeli ile de eğitim-öğretim faaliyetleri yürütülmektedir.
Bu rakamlar ülkemiz eğitim sisteminin ne denli büyük bir yapıya ve yatırıma sahip olduğunu göstermektedir.
Tüm bunların yönetimi, kontrolü ve eğitim-öğretimlerinin dışında eğitim ortamlarının fiziki olarak inşa edilmeleri ve kullanıma hazır hale getirilmeleri için de bir o kadar büyük maddi kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır.
Eğitim harcamaları 2008/2009 döneminde yaklaşık
Eğitim harcamaları 2008/2009 döneminde yaklaşık
20 Milyar TL olurken bu rakam GSMH’nın %7.26’sına denk gelmektedir (TÜİK, 2009).
Eğitimin finansmanının çok iyi planlanması ve maddi kaynakların arttırılması gerekmektedir.
Eğitimin finansmanının çok iyi planlanması ve maddi kaynakların arttırılması gerekmektedir.
İkili öğretimden normal öğretime geçilmesi,
Meslekî-teknik eğitimin orta öğretim içindeki payının yükseltilmesi,
Altyapı gereksiniminin tamamlanması
Teknoloji destekli eğitimin yaygınlaştırılması ve AR-GE çalışmalarının yoğunlaştırılması gereklilik arz etmektedir.
Eğitimin finansman kaynakları:
Konsolide bütçeden (Genel ve Katma bütçenin birleştirilmesi ve bundan hazine yardımları ile devlet katkısının düşülmesi yoluyla bulunan bütçedir ) ayrılan kaynaklar;
Eğitime katkı payı (ilköğretim, 4306 sayılı Yasa gereğince),
Öğrenci katkı payı (yüksek öğretim, 2547 sayılı Yasa gereğince),
Çıraklık ve Meslekî-Teknik Eğitimi Geliştirme ve Yaygınlaştırma Fonundan ayrılan kaynaklar (3308 sayılı Yasa gereğince),
Döner sermaye işletmelerinden sağlanan gelirler,
Dernek gelirleri (okul yaptırma, onarım ve öğrenci koruma dernekleri vb),
İl özel idareleri bütçesinden ayrılan kaynaklar,
Halk (kişi ve kuruluşlar) katkıları-bağışlar,
Dış ülke ve kuruluşlardan sağlanan krediler, burslar ve bağışlar,
Vakıf ve fonların sağladığı maddi destekler.
Bir öğrencinin ilköğretimden, hatta okul öncesinden üniversiteden mezun oluncaya kadar ki devlete maliyeti anlaşılmaktadır.
Bir öğrencinin ilköğretimden, hatta okul öncesinden üniversiteden mezun oluncaya kadar ki devlete maliyeti anlaşılmaktadır.
Bireysel anlamda düşünüldüğünde okul öncesi eğitimden faydalanmamış ve dört yıllık lisans eğitimi almış bir öğrencinin bugün eğitim-öğretim ile ilgili devlete en az 16 yıllık (12 yıl ilköğretim ve ortaöğretim, 4 yıl üniversite) bir maliyetinin olduğu bir gerçektir.
Ülkemizdeki öğrenci sayısının kalabalıklığı düşünüldüğünde toplam maliyetin ne kadar büyük olacağını anlamak zor değildir.
Eğitimin maliyeti sadece devletin harcamaları ile sınırlı değildir.
Eğitimin maliyeti sadece devletin harcamaları ile sınırlı değildir.
Aileler de çocuklarına iyi bir eğitim aldırmak için yıllarca birçok harcama yapmaktadır.
Kitap kırtasiye masraflarının yanı sıra elbise, üniforma, okula yardım gibi masraflar da aileler için yıllarca devam etmektedir.
Alternatif maliyet (vazgeçme maliyeti) (Vazgeçilmiş kazanç)
Bir öğrencinin eğitim aldığı için bu süre içerisinde yararlanamadığı gelirle ilgilidir.
ÖRNEK: Aynı yaştaki iki kişiyi ele alalım. Bunlardan birisi liseyi bitirdikten sonra bir işe girerek para kazanmaya başlamış, diğeri ise üniversiteye devam etmiş olsun.
Üniversiteye devam edenin en az dört yıl eğitim almak zorunda olduğu düşünüldüğünde, dört yıl boyunca birisi çalışıp para kazanırken, diğeri eğitim aldığı için çalışamamakta, para kazanamamakta, hatta harcama yapmaktadır.
İşte bu kişinin dört yıllık süre içerisinde mahrum olduğu gelire vazgeçme maliyeti veya alternatif maliyet adı verilmektedir.
Zorunlu eğitimi bitirdikten sonra eğitime devam etmeyip ortalama bir işte çalışmaya başlasaydınız, ailenize ne kadar gelir sağlardınız?
Zorunlu eğitimi bitirdikten sonra eğitime devam etmeyip ortalama bir işte çalışmaya başlasaydınız, ailenize ne kadar gelir sağlardınız?
Aileniz sizi okutmaya devam ettiği için ne kadar kazançtan vazgeçmiştir? Kısaca hesaplamaya çalışınız…
Eğitimin maliyeti kimler tarafından karşılanmalıdır?....
Devlet?
Özel kurum ve kuruluşlar (vakıf, dernek vb)?
Aile (öğrenci)?
Eğitimin maliyeti…
Pek çok ülkede temel düzeydeki eğitimin maliyetini devlet karşılamaktadır.
Çünkü temel eğitim devletin görevidir ve anayasal olarak bütün bireylere bu eğitimi vermekle yükümlüdür.
Ülkemizde de 8 yıllık kesintisiz temel eğitimin maliyetinin yanı sıra, ortaöğretim düzeyindeki eğitimin maliyetini de devlet karşılamaktadır.
Yüksek öğretim düzeyinde ise, eğitim maiyetinin bir kısmı bu eğitimden faydalanan kişilerden yani öğrencilerden talep edilmektedir.
Öğrenci harçları bu anlamda eğitime katkı amacıyla alınmaktadır.
Yüksek öğretimde de gerek devlet gerekse özel kurum, kuruluş ve vakıflar burs ve kredilerle öğrencileri desteklemektedir.
Yüksek öğretimde de gerek devlet gerekse özel kurum, kuruluş ve vakıflar burs ve kredilerle öğrencileri desteklemektedir.
Öğrenim kredisi, katkı kredisi, başbakanlık bursu gibi desteklerle ihtiyaçlı öğrenciler desteklenmeye çalışılmaktadır.
Eğitim Talebi ve Arzı
Eğitim hizmetleri günümüzde ayrı bir sektör ve işgücü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ekonomik amaçlı olarak kurulan şirketler bir yandan maddi kazanç elde ederken diğer yandan bireylerin ve toplumların eğitim ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar.
Kısaca sunmak anlamını taşıyan arz, mal veya hizmetlerin belirli bir piyasada, belirli bir zamanda ve belirli bir fiyattan satışa sunulmasıdır.
Pazarlarda, marketlerde, mağazalarda istediğimiz ürünleri satın alınmaya hazır buluruz.
Pazarlardaki ürün miktarı arzı ifade eder.
Eğitimde Arz ve Talep İlişkisi
Ekonomik anlamda arz, Belli bir dönemde satışa sunulan mal ve hizmet miktarıdır.
Eğitim arzı: İlk ve orta öğretim kuruluşlarıyla yüksek ve üniversite gibi eğitim kurumlarının eğitim hizmeti görmek için arz ettikleri zamandır.
Eğitimde arz, okul öncesinden yüksek öğretime kadar eğitim hizmeti için arz edilen zaman, yer ve hizmet verilecek öğrenci sayısıdır.
Eğitimde arz, okul öncesinden yüksek öğretime kadar eğitim hizmeti için arz edilen zaman, yer ve hizmet verilecek öğrenci sayısıdır.
Devlet eğitim-öğretim sistemine müdahale ederek veya ona etki ederek insan gücünü planlamaya çalışır.
Buradaki amaç becerili insan gücünde optimum arzı sağlayabilmektir.
ARZ: Ekonomi karşı Eğitim
Eğitim arzı genel kamu hizmeti niteliği taşıması sebebiyle iktisadi arzdan farklıdır. Ekonomide mala önce talep oluşur, sonra mal arz edilir. Eğitimde ise henüz talep oluşmadan eğitim arzı gerçekleştirilir.
Örnek: 2010 yılında ne kadar öğrencinin okullaşacağı tahmin ediliyorsa bu tahminler doğrultusunda bu talebi karşılayacak bina,araç ve gereç ve kaynakların önceden hazırlanması ve arz edilmesi gerekir.
Örneğin, öğretmen yetiştirmek hemen mümkün değildir ve zamana ihtiyaç vardır. Eğer yeterli sayıda öğretmen talep oluşmadan önce yetiştirilmez ise talep ortaya çıktığı anda eğitim sunmak mümkün olmaz.
Talep genel anlamda bir mal veya hizmetin belli zamanda belli fiyattan satın alınmak istenen miktarıdır.
Talep genel anlamda bir mal veya hizmetin belli zamanda belli fiyattan satın alınmak istenen miktarıdır.
Bir mal veya hizmete olan talebi, tüketicilerin gelirlerindeki değişmeler, ilişkili mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki değişmeler, tüketici tercihleri, beklentileri ve potansiyel alıcı sayısı etkilemektedir
Ekonomik anlamda talep: Bir mala karşı satın alma gücü ile desteklenmiş satın alma isteği.
Ekonomik anlamda talep: Bir mala karşı satın alma gücü ile desteklenmiş satın alma isteği.
Eğitime olan Talep: Kişinin belli bir konu ile ilgili olarak, belli bir seviyede belli bir eğitim kurumuna devam edebilme imkanıdır.
Eğitim talebi diğer mallara olan talep gibi devamlılık arz eder.
Eğitim talebi diğer mallara olan talep gibi devamlılık arz eder.
Ancak iktisatta bir mal bittikçe yine aynı maldan talep etme ihtiyacı varken, eğitimde ilk öğretim bitince ortaöğretim, orta öğretim bitince üniversite şeklinde talepler gelişir.
Yani eğitimdeki talepte süreklilik vardır ancak bir değişim söz konusudur.
Makro- Ekonomik unsurlar
Makro- Ekonomik unsurlar
Toplumun gelir seviyesi(milli gelir)
Nüfus büyüklüğü
Nüfusun yaş ve cinsiyet bakımından ayrımı.
Mikro- Ekonomik unsurlar.
Tüketici tercihi
Gelir seviyesi
Fiyat ve eğitim talebi
Aile alt yapısı (büyük-küçük)
Aile alt yapısı (büyük-küçük)
Çevrede yaşayan diğer fert ve ailelerin aldıkları eğitim
Meslek durumu
Kişinin zihinsel kapasitesi
Arzu ve uyarıları
Eğitim şartlarında ve arzında meydana gelen değişmeler
Din, gelenek ve moda.
Dokuzuncu Kalkınma Planında Eğitim Arzı (2007-2013)
Bu plana göre,eğitim sistemimize yönelik yapılan veya yapılacak olan arza ait bazı maddeler :
Eğitim sistemi, insan kaynaklarının geliştirilmesini desteklemek üzere, yaşam boyu eğitim yaklaşımıyla ve bütüncül olarak ele alınıp fırsat eşitliğine önem verilecektir.
Okulöncesi eğitimin yaygınlaştırılması amacıyla öğretmen ve fiziki altyapı ihtiyacı karşılanıp, eğitim hizmetleri çeşitlendirilecek, toplumsal farkındalık düzeyi yükseltilerek, erken çocukluk ve ebeveyn eğitimlerinin artırımı sağlanacaktır.
İlköğretimde okul terklerinin azaltılması için başta kırsal kesime ve kız çocuklarına yönelik olmak üzere gerekli tedbirler alınarak ortaöğretime geçiş oranları yükseltilecektir.
Öğretmen açığı bulunan alanlarda ihtiyacın karşılanması için üniversite kontenjanları artırılarak, öğretmenlerin bölgelere ve yerleşim yerlerine göre dengeli dağılımı sağlanacaktır.
Dokuzuncu Kalkınma Planında Eğitim Arzı (2007-2013)
Kalabalık sınıf mevcutları düşürülerek, ikili eğitim uygulaması azaltılacaktır.
Okulların bilgi ve iletişim teknolojileri altyapısı, eğitim yazılımları öncelikli olmak üzere güçlendirilerek, yenilenen müfredatın gerektirdiği ortamlar ve donanım sağlanacaktır.
Müfredat programlarındaki ve eğitim yöntemlerindeki değişiklikler dikkate alınarak öğretmen yeterlilikleri sürekli olarak geliştirilecektir.
Bilgi toplumuna geçiş sürecinde ihtiyaç duyulan insan gücünün yetiştirilebilmesi için yabancı dil öğretimi etkinleştirilerek, bilgi ve iletişim teknolojilerinin derslerde kullanılmasını sağlayacak yöntemler geliştirilecek ve yaygınlaştırılacaktır.
Toplumda yaşam boyu eğitim anlayışının benimsenmesi amacıyla e-öğrenme dahil, yaygın eğitim imkanları geliştirilecektir.
Toplumda yaşam boyu eğitim anlayışının benimsenmesi amacıyla e-öğrenme dahil, yaygın eğitim imkanları geliştirilecektir.
Eğitim çağı dışına çıkmış kişilerin açık öğretim fırsatlarından yararlanmaları teşvik edilerek beceri kazandırma ve meslek edindirme faaliyetleri artırılacaktır.
Etkin bir kalite değerlendirme ve denetim sistemi kurulması koşuluyla özel yükseköğretim kurumlarının açılabilmesine imkân sağlanacaktır.
Dokuzuncu Kalkınma Planında Eğitim Arzı (2007-2013)
Eğitim sisteminin etkinliğinin artırılması, eğitime ayrılan kaynakların daha verimli kullanılması, öğrenciler ve aileleri üzerindeki mali, sosyal ve psikolojik yüklerin hafifletilmesi amacıyla eğitim sistemi, sınav odaklı yapıdan kurtarılacaktır.
Yükseköğretime giriş sistemi; öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini ortaöğretim boyunca çok yönlü bir süreçle değerlendiren, okul başarısına dayalı ve müfredat programlarıyla daha uyumlu bir yapıya kavuşturulacaktır.