Yakın zamanda İstanbul’dan bazı yoldaşlarla bir tartışma yapmak zorunda kaldım. Organda iki üye var. Üyelerden biri buraya delege olarak geliyor. Bir başka üye normal olarak o organın sekreteri dönene kadar organın sorumlusudur. Hayır, dediler, tutup bir başka aday üyeyi buraya atamaya kalktılar. Ben bunu örgüt hukuku bakımından eleştirdim. Aday üye olan öteki insan üye olana göre daha yetenekli olabilir. Fakat problem bu değil. Hukuk diyorum da, biz her zaman dar ve biçimsel hukuku, ideolojik-siyasal özünden koparılarak içi boş bir biçime indirgenmiş hukuku aşağılarız. Deriz ki, önemli olan siyasal özdür. Güzel! Ama bizim hukukumuz da siyasal özümüze göre oluşmak zorunda olan bir hukuktur. Biz her zaman iyi ve güven veren devrimciyi üye yapabilmeliyiz. Ve iyi devrimci üyeyse, o üyeliğin gerektirdiği haklara da sahip olmak zorundadır. Bazı amaca uygun olmayan durumlar çıktığında da, bunlar çok uzun süreli değilse, yaratacağı sonuçlar gerçekten çok tahripkar değilse, biz buna da katlanmalıyız. Temel normları oturtmak bakımından gereklidir bu, başka türlü davranamayız.