Bir hareketin çizgisini kendi içinde izlemek, kitabını okumak, gazetesini izlemek, asla bir kadronun düşünsel ve ruhsal eğitimi için yeterli değildir, dahası bu kendi başına hiçbir şey ifade etmez. Ayrıca, örgüt havasını solumayan, örgütün politik pratiği içerisinde kendini bulmayan kadroların, izledikleri şeyleri hayati ihtiyaçlar olarak ele alıp sindirebileceklerini, yayınlarımızı gerçek devrimciler olarak okuyup anlayabileceklerini de düşünmemek gerekir. Bunu salt bir okur olarak okur ve geçer. Çoğu kere yakınıyoruz; “insanlar salt birer okur olarak izliyor yayınlarımızı” diyoruz. Bu tekil değil, yaygın bir durum. Örgüt yaşamında kadroların dönüşüm zeminindeki zaafiyetle çok bağlantılı bir durum bu.