82. El-AFÛVV
Günahları hiç bir sorumluluk kalmayacak biçimde affeden,1392 afvı çok. 1393
"Hakikaten Allah çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir." 1394
Günahları silen, cezalarını kaldıran Allah'a hamdü senalar olsun. O, kullarındaki zilleti gidermeyi ve keremiyle onlardan bu durumu kaldırmayı ister.
Resulullah (s.a.v.), "Bir kötülükten sonra iyilik yap ki, iyilik onu silsin!" buyurmuştur.
Afv, birşeyin izini izale etmektir. "Gufran", örtmeye: "Afv", ise silmeye, yok etmeye işaret eder.
Avfın bir manası da "atiyye ve bağışı bol" demektir, denilmiştir. Onun için "Hafa male fülanin", "falancanın malı bol oldu" denilir.
Avf, lügatta saf, helal ve temiz manasına gelir. Bir manası da fazlalık ve artık demektir. Bu Kur'ân-ı Kerim'de şu şekilde ifade edilmektedir.
"Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. İhtiyaç fazlasını' de." 1395
Afûv, Kur'ân-ı Kerim'de beş yerde zikredilmiştir. Bunlardan dördü el-Gafur ismi ile, beşincisi ise, el-Kadir ismiyle geçmektedir.
1. "Hakikaten Allah çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir." 1396
2. "Kuşkusuz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır."1397
3. "Şüphesiz Allah, çok affedici ve bağışlayıcıdır." 1398
4. "İşte bunları, umulur ki Alah affeder; Allah çok affedicidir, bağışlayıcıdır." 1399
5. "Bir iyiliği açıklar yahut gizlerseniz veya bir kötülüğü (açıklamayıp) affederseniz, şüphesiz Allah da ziyadesiyle affedici ve kadirdir." 1400
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve çok mağfiret edicidir." 1401
O, geçmişte ve gelecekte daima affedici olarak bilinmiştir ve kullarına karşı daima bağışlayıcı ve müsamahakar olmakla nitelendirilmiştir.
Herkes O'nun rahmetine ve keremine muhtaç olduğu gibi affına ve mağfiretine de muhtaçtır.
Gereklerini yerine getiren kimseleri affedip bağışlayacağını va'd etmiş ve şöyle buyurmuştur:1402
"Muhakkak ki Ben, tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra da doğru yola gireni bağışlarım." 1403
Afüvv, özellikle affa sebep olan istiğfar, tevbe, iman ve salih ameller gibi şeyleri yerine getirdikleri zaman kulların işlediği bütün günahları affeden demektir. Allah Teâlâ, kullarının tevbelerini kabul eder ve suçlarını affeder. O, affedicidir, affı sever ve kullarının affa ulaşmalarına sebep olan şeyleri yerine getirmek için çalışmalarından hoşlanır. Bunlar, O'nun hoşnutluğunu kazanmak için çalışmak ve O'nun yaratıklarına iyilik yapmaktır. Kul ne kadar günah işlerse işlesin, sonunda tevbe eder ve kötülükten vazgeçerse, büyük küçük bütün günahlarını affeder. O, müslüman olmayı, önceki küfrün vebalini ortadan kaldıran bir sebep kıldığı gibi, tevbeyi de önceki günahın temizleyicisi kıldı. 1404
Allah Teâlâ şöyle buyurdu.
“De ki: “Ey nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok merhametlidir." 1405
Bir kudsî hadiste Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Ey Ademoğlu, eğer sen dünya kadar günahla bana gelsen, sonra buna hiçbir şeyi şirk koşmadan vefat edersen ben de sana dünya kadar mağfiretimle gelirim." 1406
Bir başka ayette de:
"Şüphesiz Rabbi'nin affı geniştir." 1407
Allah Teâlâ, mağfiretine ulaştırıcı bir takım sebeplerin kapılarını kullarına açmıştır. Bunlar, tövbe, istiğfar, iman, salih amel, Allah'ın kullarına iyilik yapmak, onları affetmek, Allah'ın lütfunu iştiyakla talep etmek, Allah'a hüsnüzanda bulunmak ve O'nun mağfiretine yaklaştırıcı daha başka şeylerdir. 1408
Afv, intikamın zıddıdır. Allahu teâlâ bâzı suçluları intikâmiyle muahaze eder, bâzı suçluları da afviyle sevindirir. Hakîkaten bahtiyar olanlar, Allah'ın afvîne erenlerdir. Bunların belli başlı vasıfları şudur:
Allah teâlâ'ya ve Âhiret gününe inancı olan, yaptığı günâhların bir kötülük olduğunu bilerek yüzü kızaran ve bu duygunun zorlamasiyle günâhlarına tevbekâr olanlardır. Bunlara karşı, Allahu teâlâ'nın afüv ve hilmiyle muamele buyurması ne büyüklüktür. Ne büyük hayır ve rahmet, ne geniş ihsan ve keremdir. El-Hamdü lillâh.
Bu geniş lütuf ve kereminden faydalanamıyarak intikamına uğrayanların ise vay hâline! Bunlarsa Allah'a inancı olmıyan, afvı gördükçe şımaran, her türlü kötülükten zevk alıp, bunu kendine âdet edinen ve Allah'ın sevmediği çirkinliklerin insanlar arasına yayılmasına ve yerleşmesine çalışan, habis ruhlu insanlardır. Bu kabil suçları afv ve mağfiret etmek bir hayr değil, bir şerdir. Çünkü böyle bir muamele, haklı ile haksızı karmakarışık bir hâle getirmek, iyiliklerle kötülükleri bir tutmak olur. Bu da insanları fenalığa teşvik ve kötülüğe ortaklık etmek olurki, Allahu teâlâ'nın Adl ve Rahmet sıfatları böyle eksikliklerden münezzehtir. 1409
Allahu Teâla Afvı Sever:
O'nun âdetlerinden biri de şudur ki: Âsi kullarına afv ve ihsan ile muamele yapmayı, onları muaheze etmekten ve kendilerinden öç almaktan ziyâde sever. Onun içindir ki, günâhkârları birden yakalayıvermiyor. Onlara mühlet vermesinde ve hattâ günahkârlar için Cehennemi hazırladığını şimdiden haber vermesinde, ondan korunma ve kurtulma sebeplerini öğretmesinde, kendilerini Cehenneme atmaktan ziyâde afv ve ihsanına, şefkat ve keremine döndürmek hikmeti vardır. Meselâ, çok sahî ve cömert bir zâtın şöyle bir ilânı görülür: Kapılarımız açık, sofralarımız meydandadır. Gelenler ağırlanacak, gelmeyenlere sözümüz yok. Aynı şekilde cömert başka bir zâtın da davetiyelerinde şu kelimeler okunuyor: Gelenler izzet ve ikram görecek, gelmeyenler hakkında adamlarımıza emir verilmiştir. Zecrî muameleye teşebbüs edeceklerdir. Tabiîdir ki, bu ikinci zâtın sehaveti evvelkinden daha geniş ve üstündür, işte Cehennemin yaratılışında bu türlü bir zecr vardır. Allahu teâlâ'nın kullarına ihsan edip durmakta olduğu sayısız ni'metlerini hatırlatmasında da yine bu ma'nâ seçilmektedir. Çünkü Allah insanlardan o ni'metlerin tamamlanması, yâni fâni olan o ni'metlerin baki olan ni'metlerle mükâfatlandırılmasına istihkak kazanmalarını istemiş ve onları kötüye kullanıp da intikamına uğramaktan sakındırmıştır. Allahu teâlâ'nın, Kur'ân'da birçok yerde, itaat edenler için hazırladığı, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hayallerin erişmediği nimetleri; isyan edenler hakkında ise tertip edeceği çeşitli ukubetleri, birbirinden çekici muhtelif üslûplarla ifâde buyurması, hep ni'metlerinin yollarını tutmağa teşvik, helak ve hüsranı mûcîp ahvalden tahzîr içindir. Onun için bir kul, ne kadar günahkâr olursa olsun, bir gün Rabbinden utanarak O'na döndüğü zaman, Allah onu hemen afv ve gufrâniyle karşılıyor. Allah'ın rahmeti, kulun günâhından çoktur. Doğrulup gelene kapısı açıktır. Fakat eğri kalanlar ne kapıyı bulur, ne de onlara kapı açılır. 1410
Afvle Mağfiret Arasındaki Fark:
Afv, günâhların izlerini silip bütün bütün yok etmektir. Mağfiret, sâdece günâhların üstüne bir perde çekmektir. Onun için afv, mağfiretten daha ileridir. Mağfiret günâhları örtmekten ibaret olduğuna göre, günâh yerinde duruyor demektir, yalnız açık değil... Fakat afv tamâmiyle günâhları silmek mahv ve izâle etmektir. 1411
Kula Gereken Şey:
Sevgili okuyucu! Biri seni rencide eder, sonra da beyân-ı i'tizâr ederse özrünü kabul et, yahut da doğrudan doğruya onu afvet ki, Allah'tan mağfiret bulasın. Allah sana, senin başkalarına ettiğin muamele gibi muamele eder:
Affedersen afvolunursun. îstiskâ edersen, yâni bir hakkı aramakta çok ileri gidersen, istiskâ görürsün.
Bunalmış ve namuslu borçlulara mühlet vermek veya alacağının bir mikdârını veya vaziyetinin icâbına göre hepsini bağışlamak da böyledir1412
Dostları ilə paylaş: |