86. EL-MUKSİT
Adaletle hükmeden, 1437 bütün işlerini denk ve birbirine uygun ve yerli yerinde yapan. 1438
"Aralarında adaletle hükmedilir. Ve onlara zulmedilmez." 1439
El-Muksit; gerçeğe uygun hükmeden, adaleti yerine getiren, hükmünde adil olan demektir.
Allah, mazlumu zalimin zulmünden korur. O'nun bu vasfı mazlumun hakkını zalimden alması yönüyle tam ve kamildir. Bu adaletinin nihayetsizliğini, insaf ve merhametini gösterir. Buna Allah'tan başkası güç yetiremez.
Bu isim, onun bütün fiillerinin denk ve uygunluk arzettiğini ifade eder. 1440
Allahu teâlâ en üstün adalet ve merhamet sahibidir. Her işi birbirine denk ve lâyıktır. Zerre kadar da olsa haksızlığı terviç etmez. Kullarına muamelesi tam, adalet ve merhamet üzeredir. Allah, onlardan hiç birinin yapmış olduğu iyiliğin, bir zerresini karşılıksız bırakmaz. Birbirlerine karşı yaptıkları haksızlıkları düzeltir, hakkı yerine getirir. Hiçbir mazlumun hakkı kaybolmaz. Mahlûkattan görebildiklerine dikkatle bak! Allah onları nasıl denk ve birbirine uygun yaratmıştır. Meselâ denizlerin, dağların, ovaların doyulmaz güzelliği ne kudrettir. Allah, bunları ve daha etrafımızı dolduran güzellikleri görebilmek için göz vermiştir. Hamd ü senalar olsun, eğer göz vermeseydi bütün bu güzelliklerin icadı abes olurdu. Göz verip de, güzellikleri yaratmasaydı bu defa da gözün faydası olmazdı.
Üzerinde barındığımız dünyâyı düşün! Eğer o bulunduğu mevkiden biraz daha güneşe yakın olsaydı yanar, kavrulurduk. Yahut, biraz daha güneşten uzaklaşsaydı, bu defa da soğuktan buz kesilirdik. Ya dünyânın sathı, her tarafı deniz olsaydı veya her tarafı yalçın kayalarla örtülü bulunsaydı yaşayabilir miydik? Ciğerlerimize bol bol çektiğimiz temiz hava dalgaları, içimizi temizleyip hayâtımıza hayat kattıktan sonra bize mazarratlı olan maddeleri de alarak çıkıp gidiyor. Bu ne büyük ni'mettir. Eğer hava olmasaydı, yahut havanın unsurlarından yalnız biri eksik olsaydı, bizim gibi teneffüsle yaşayan mahlûkat yok olurdu. Velhâsıl onun suyu, havası, taşı, toprağı, yazı, kışı, gecesi, gündüzü hep insan ihtiyaçlarını karşılayacak surette yaratılmıştır.
Allahu teâlâ, herkesin istidadını ve kimin neye istihkakı olduğunu bilir ve ona göre her hakkı, müstehikkıne ve her şeyi müstaiddine ulaştırır. Vereceğini vermek, vakti gelince verdiklerini geri almak için hiç bir kayıt ve şarta tâbi' değildir. Zaman gelir daraltır, zaman gelir açar. Fukarayı zengin yapar, mülksüze mülk verir. Mülke lâyık olanı, olmıyanı, kimlere niçin ve ne kadar müddet vereceğini de bilir. Buna karşı "Biz dururken niçin filâna verdi?" denemez. Varlığına, birliğine inanmış oldukları halde, buyruklarına göre gitmeyen âsi kullarına, zâlimleri musallat kılar, onları terbiye eder, gün olur zâlimleri birbirine düşürür.
Allahu teâlâ cehilden, gafletten münezzehtir, hatâdan uzaktır. Her işin önünü, sonunu bilir ve bildiği gibi yapar. Hiçbir işine kimsenin i'tirâz etmeğe hakkı yoktur. Çünkü her muamelesi haktır, sırf hayırdır. İ'tiraza cür'et edenler câhildir. Bunlar i'tirâz ettikleri noktalar üzerinde biraz dursalar, biraz hâdiselerin içyüzüne nüfuz etmeğe çalışsalar, söyledikleri sözlerden dolayı utanır, yerlere geçerler. 1441
Bîr Dairede Görülen İntizam Neye Delâlet Eder?
Bir şehir veya müessese veya bir ev yahut bir daire ziyaret edilip de, her şeyin yerli yerinde ve herkesin vazifesi başında çalışmakta olduğu görülünce orada âdil bir hâkim bulunduğuna derhal hükmedilir. Bunun gibi kâinatta herşey şayan-ı hayret bir intizam ve ittirat içinde çalışmaktadır. Bu çalışmalar öyle dağınık ve birbiriyle çarpışan bir çalışma olmayıp, büyük hikmetler ve belli gayeler etrafında birleşmektedir. Allahu teâlâ'nın birliğine, adalet ve merhametine apaçık delâlet etmekte olan bu ahenk ve intizâmı, insanların kendilerine örnek tutarak bütün muamelâtında hak ve adalet sınırlarını gözetmeleri ve herhangi bir çarpıklık ve yaraşıksızlıktan sakınmaları lâzımdır1442.
İnsanların En Hazin Ve Esef Verîcı Çarpıklıkları:
Kendini yaratan Hâlik'ı, ni'metlerini yiyip durduğu o hakikî velîni'meti bilmemesi ve öğrenememesidir. Bugünün
medeniyet üstadı olan milletlerle, onların eteğine yapışarak izince gidenlerin, maddî medeniyetin her şubesi hakkındaki geniş ve derin bilgilerine ve çalışmalarına hayran olmamak kabil değildir. Fakat ne yazık ki, bu adamların Allah hakkındaki, din ve fazilet hakkındaki bilgileri, pek azları istisna edilirse koskoca bir sıfırdan ibarettir. Zekâlarını, akıl ve fikirlerini tamâmiyle maddiyâta bağlamış, maddiyât da, kendilerini kuşatmış, birbirleriyle sımsıkı sarmaş dolaş olmuşlardır. Ruhtan ve ruhun ihtiyaçlarından zerre kadar haberi yoktur. Bunların hâli kapısının bir kanadını oymalı, kırmalı tahtalardan imâl ettirip, üzerini altın yaldızla boyatığı halde, öteki kanadını, çürük, delik deşik tahta parçalarından yaptıran adamın haline benzer, işte bu kapının kanatları arasındaki uygunsuzluk ve manzarasındaki zevk-i selimi rencide eden çirkinlik tamâmiyle bu adamların iç ve dış durumunun temsilidir. 1443
Kula Gereken Şey:
Bu ism-i şerîf hükmünü kendine örnek tutanlar, işlerinde, sözlerinde, fikirlerinde ifrat ve tefrite kapılmazlar, i'tidalden ayrılmazlar. Onların işleri sözlerine, sözleri fikirlerine uygun ve muvafık olur. İşi sözüne, sözü işine, fikri hiçbirine uymayan, samimî bir insan değildir. 1444
87. EL-CAMİ'
Toplayıp düzenleyen, kıyamet günü hesaba çekmek için mahlukâtı toplayan,1445 istediğini istediği zaman, istediği yerde toplayan. 1446
"Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o, zarar günüdür." 1447
Zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bütün kemal sıfatları toplayan Cenab-ı Hak noksan sıfatlardan münezzehtir. O'nun zatı gibi zatı olan, O'nun sıfatları gibi sıfatı olan, O'nun fiilleri gibi fiili olan yoktur.
Cenab-ı Hak Tealâ olacağında hiç şüphe olmayan bir gün olan kıyamette insanları haşr için toplayacaktır.
"Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o zarar günüdür. (Ancak) kim Allah'a inanır, yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter, onu (ve benzerlerini), içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur." 1448
Ayette geçen "yevmu'1-cem" kıyamet günüdür. Cenab-ı Hak önceki ve sonraki insan ve cinlerin arasını birleştirdiği, yer ve gök halkını bir araya getirdiği, her kulu ameli ile birleştirdiği, zalimle mazlumu bir araya getirdiği, her bir Peygamberle ümmetini bir araya topladığı, taat ehli ile sevabı günahkârlar ile cezaları bir araya getirdiği için kıyamet günü "yevmu'l-cem" diye isimlendirilmiştir.
Et-Teğabûn, tefaûl babından olup "abn" kökünden gelmektedir. "Aldanma ve kâr-zarar" manasına gelir. Buradaki maksat cennette kendi yerini ve ailesinin yerini kaybeden kimsedir. Buradaki Teğabûn" iki kişi arasında ziyan değil kişi ile nefsi arasındaki kayıptır. Kıyamet gününde o gün taksiratı sebebiyle Allah'ın lütfunda zararda olacak kimseler kendini Allah'ın ihsanlarından tecrid ettiği için zarardadırlar.
Cenab-ı Hak kalpler arasında ülfet temin ederek, kalpler arasında sevgi tohumları yeşerterek onları bir araya getirir.
"Allah'ın size olan nimetini hatırlayın:
“Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirdi ve O'nun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz."1449
"Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan herşeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah, onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir." 1450
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Rabbimiz! Gelmesine şüphe edilmeyen bir günde, insanları mutlaka toplayacak olan sensin. Allah asla sözünden dönmez."1451
O, insanların amellerini ve rızklarını toplayandır. Küçük büyük hiçbir şeyi terk etmez, hepsinin hesabını bilir.
O, ilk ölenden son ölene kadar bütün ölülerin değişen ve değişik bir hal alan bütün parçalarını sonsuz kudreti ve geniş ilmiyle toplayıp bir araya getirendir. 1452
Cem', dağınık şeyleri bir araya toplamak demektir. Allahu teâlâ, vücutlarımızın çürüyerek suya, havaya, toprağa dağılmış olan zerrelerini tekrar birleştirecek, bedenlerimizi yeni baştan kuracaktır. Bu âlemde milyarlarca insanın, milyarlarca zerrelerinin birbirine karışmış olduğunu düşünerek, bunun Allah'a göre güç bir şey olduğunu zannetmemelidir. Allah'ın ilminde, her insanın vücudunu teşkil eden zerrelerin sayısı ve bulunduğu yer, ayan beyan bellidir. Bunların lâhza içinde birleşip bedeni vücuda getirmeleri ise yalnız Allah'ın tek bir fermanına bakıyor. 1453
Allahu Teâlâ Bütün İnsanları Toplayacak:
Allahu teâlâ, bir insanın dağılan eczasını nasıl bir lâhza içinde toplayıp cesedini teşkil ve ruhunu iade edecekse, bütün insanları da öylece hesaplarına bakılmak, muhakemeleri görülmek ve herkese yaptığının karşılığı verilmek üzere Arasat meydanına toplayacaktır. Allahu teâlâ dünyâya insanları imtihan için çıkarmıştır. Gerçi O, imtihanda kimlerin kazanacağını, kimlerin kaybedeceğini tâ ezelden biliyordu. Fakat güya tecrübe ediyormuş gibi, fiilen bu işi açığa vurmak, herkese kendi yaptığıyla kendi mertebesini bildirmek ve bu suretle kimsenin kimseye bir diyeceği kalmamak hikmetiyle, insanları bir imtihan yeri olan dünyâya sevk etmiştir. Herkes burada, imtihanını vermekte, kazanan da, kazanamayan da geçip gitmektedir. Fakat vakti gelince bunların hepsi toplanacak ve son büyük mahkemede ayrılacak, iyiler ikram ve selâmet yeri olan Cennette, kötüler de işkence ve azap yeri olan Cehennemde iskân olunacaklardır. Allah bu suretle dostlarını Cennette, düşmanlarını Cehennemde toplayacaktır. 1454
Allahu Teâlâ Her Hak Sahibînî Hasmiyle Toplar:
Hak sahiplerini hasımlarıyle huzurunda karşı karşıya getirir. Bir zâlimin ne kadar davacısı varsa bir anda hepsi etrafındadır. (O kalabalıkta beni davacım nerede bulacak? dememeli). Allahu teâlâ bir kap içinde şekilleri, renkleri, tatları ve daha başka vasıfları birbirine benzeyen ve benzemiyen şeyleri topladığı gibi, birbirlerine zıt unsurları da toplar. Sıcağı, soğuğu, yaşı, kuruyu bir araya getirir, birbirine tecâvüz etmeden durdurur1455.
İlim Meş'alesînın Işığıyla Neler Görülüyor:
İnsanoğlunun elindeki ilim meş'alesinin ışığıyla görebildiği hakikatler bile, akılları durduracak derecede hayretler veriyor. Meselâ, bir damla kanın içinde Allah, takriben altı milyon kürecik toplamıştır, işin daha garibi, bu altı milyon kürecik, o bir damla kandaki suyun içinde yüzüyor ve asla birbirlerine değmiyor. Bir insanda, ortalama hesapla altı, yedi kilo kan bulunduğuna göre, insan kanında bulunan küreciklerin sayısı trilyonlara çıkıyor, hele o zerrelerin sayısı ise bizim ölçüleri aşıp taşıyor. Allahu teâlâ, insanoğlunun bu mahdut bedeni içinde, sayıya gelmez hücreleri, zerreleri toplamış, yaratmıştır. Bunların her biri, bir fabrika gibi işleyen, başlıbaşına birer âlemdir. Tegaddî eder, teneffüs eder, hareket eder, arar, bulur, reddeder, doğurur, ölür. Allahu teâlâ bunları bu mahdut beden içinde nasıl ilmiyle, kudretiyle kuşatmış, istediği gibi tasarruf ediyorsa, bu zerrelerin her biri, kâinatın sonsuz genişliği içinde yayılıp dağılsa, yine aynı suretle Allah'ın ilmi ve kudreti içindedir. Yine istediği gibi tasarruf eder. Asla fark yoktur. Çünkü mülk Allah'ındır ve Allah'ın kudreti, mülkünün her noktasında aynı kuvvetle müessirdir, hâkimdir, bir iradeyle dağılır, bir iradeyle toplanır. 1456
Kula Gereken Şey:
Gafletten uyanmağa, hakikî vaziyeti sezmeğe gayret etmektir. Yâni, dünyânın geçici görünüşüne aldanmıyarak, kendisine baki kalacak arkadaşlarının kıymetini ve hüviyetini şimdiden teşhis etmeğe çalışmaktır. Çünkü Allahu teâlâ, her kulunu kendi yaptıklarıyla toplamıştır. Baki yoldaş, herkesin kendi işidir.
İmân ve sâlih amellerin nurları, gönülleri açan bahçeler, köşkler, eşler, hadimler şeklinde ve her amel kendisine münâsip surette tecessüm eder, sahibine görünür. Küfür, şirk, cehalet, dalâlet ve bütün kötü huyların da karanlıkları yılanlar, akrepler gibi ürküntü ve ıztırap verici şekilde sahibinin etrafını sarıverir. Zâten iyi veya kötü herkesin ameli kendini kuşatmıştır. Bu itibarla iyi işlerle çalışanlar şimdiden Cennette, kötülüklerle uğraşanlar Cehennemdedir. Fakat dünyâda sağ oldukça fark edilmez. Çünkü maişet derdi, yiyip içecek temini, sevdiklerimizin keyfine hizmet aşkı gibi hayat gürültüleri, bizi gaflet uykusuna daldırır ve biz âdeta iptidaî bir değirmende gürültü içinde yaşayan değirmenci gibiyiz. Nasıl ki, gürültü kesilirse değirmenci o zaman uyanır. Bunun gibi, ruh bedenden ayrılıp da hayat gürültüleri durunca, bir de bakarsın yenilen bitmiş, giyilen eskimiş, sevdiğimiz şeylerin hepsi silinmiş, yok olmuştur, işte o zaman hakikat bütün çıplaklığıyla gözlerimizin önünde belirecek ve biz yalnız amellerimizle başbaşa olduğumuzu anlıyacağız. Kendini bilmeyecek kadar sarhoş olan kimsenin koynundaki şey sevdiği bir çıkın mı, yoksa yılan ve akrep mi, sarhoşluğu gidince anlaşılır. Fakat bunu şimdiden anlayıp ona göre tedarikâtta bulunmak gerekir. Yoksa o zamanki anlayış faydasızdır. 1457
Dostları ilə paylaş: |