Daîma affeden, tekraren bağışlayan. 716 Mağfireti pek çok. 717
"El-Gafru" ve "el-Gufran" lügatta, "örtmek, gizlemek anlamlarına" gelmektedir. Çok bağışlayıcı olan Sübhanehu Tealâ güzellikleri ortaya çıkaran ve çirkinliği örtendir. Günahlar Allah Tealâ'nın örttüğü çirkinlikler cümlesindendir. İşte bundan dolayıdır ki Allah Tealâ günahları örtendir.
El-Esmâ-i Hüsnâ ve's-Sıfat adlı Allah'ın güzel isimlerini ihtiva eden kitaplarda "el-Gaffar" ismi çok çok örten manasında mübalağa ifade edip '"Settar" günahları örten anlamında Allah'ı vasıflar. Günahları ne dünyada ne de ahirette yüze vurur. Bir sahabeye Resulullah'ın fısıldaşmak hakkında ne buyurduğu neler işittiği sorulduğunda, Sahabi:
"- Ben, Resulullah'ı şöyle derken işittim:
'Allah (c.c), mü'mine yaklaşır. Onu rahmetiyle kuşatır, ayıbını insanlardan gizler. Kendisine şöyle bir günahtan haberin var mı? Şöyle bir günah biliyor musun? der. Bu durum kul günahını ikrar edinceye kadar devam eder. Artık ölünceye kadar kendi nefsinde günahını görür. Sonra Cenab-ı Hak, "dünyada, günahını örtmüştüm bu günde de günahını bağışlıyorum" der ve iyilikler verilir." buyurdu, dedi.
Bu durum mü'minler içindir. Kafirler ve münafıklar için tam tersi durum söz konusudur.
"Gaffar" kelimesi Kur'ân-ı Kerim'de beş ayette beş kere şu şekilde zikredilmiştir;
1. "Şu da muhakkak ki ben, tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra (böylece) doğru yolda giden kimseyi bağışlarım." 718
2. "Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi (olan) Allah üstündür, çok bağışlayıcıdır." 719
3. "Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıyor. Güneşi ve ayı emri altına almıştır. Her biri belli bir süreye kadar akıp gider. Dikkat et! O, azizdir ve çok bağışlayandır."720
4. "Siz beni, Allah'ı inkâr etmeye ve hiç tanımadığım nesneleri O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, aziz ve çok bağışlayan Allah'a davet ediyorum." 721
5. "Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayandır." 722
Bu mübarek ismin çokça zikredilmesini tavsiye ediyoruz. Çünkü bu isimde Allah'a sığınma ve ona rücu vardır.
Bütün bunlarla birlikte "gafir, gufran, gafur, gaffar, "gafr" mağfiret kökünden gelmiş olup Allah hakkında kullanıldığında Allah'ın kullarının günah ve hatalarını örtmesi ve onları azap görmekten koruması anlamına gelmektedir.
Allah merhametlilerin en merhametlisi olup günahta tevbe etmek ekseri ulemaya göre vaciptir. Eğer günah kul hakkına taalluk etmiyorsa bu gibi günahtan tevbenin üç şartı vardır.
1. O günahı yapmamak üzere azmetmek.
2. Günahı terketmek.
3. Günahı işlediğine içtenlikle pişman olmak. 723
Bir insan, ne kadar günahkâr olursa olsun, bu günâhları üstüne bir perde çekilip, örtülmesini can ve yürekten Allah'tan dilerse, Allahu teâlâ o günâhların hepsini örter, açıklamaz. Günâhlar ne kadar çok olsa, yaptıkları günâhlar ne kadar büyük olsa mağfireti hepsine yetişir. Allahu teâlâ'nın mağfiret sıfatının insanlara büyük bir ferahlık verdiğinde şüphe yoktur. Allah'ın mağfireti olmasaydı hâlimiz nice olurdu? 724
Günahkâr Bîr Kimse Neye Benzer:
Günahkâr bir kimse hela kuyusuna düşmüş ve her tarafı berbat olmuş bir zavallı gibidir. Şimdi bu durumda olan bir adamın yapacağı ilk iş bellidir. O, her şeyden evvel temizlenmeye çalışır. Çünkü o halde ne bir yere varabilir, ne de bir iş görebilir, insan yüzüne çıkacak hâli yoktur. Meğer ki, aklı ve şuuru olmayıp da durumunu idrâk edemiyecek kadar divâne ola.. Bunun gibi, günâh yapıp dururken, Allah'tan mağfiret niyazında bulunmayanlar da böyle mecnunlar gibidir, kalplerinin ve ruhlarının kirlenmiş olduğunu fark etmiyorlar demektir. 725
Günah Lekelerini Temizleyen Sabun:
Günahlar insanın içini çirkinleştiren birer lekedir, istiğfar, yâni Allah'tan günahlarının afvını istemek, bu lekeleri temizleyen su ve sabun gibidir, istiğfarla bu lekeler temizlenmezse, gitgide insanın bütün iç sathını kaplar, artık nezahet ve ulviyyete karşı hissiz hâle gelir. 726
İç Yüzü Tamâmîyle Kararmış Olmanın Alâmeti:
Günâha girip te istiğfar ihtiyacını duymamaktır. Günâha dadanmış olanlar, irtikâb etmekte oldukları günâhlar yüzünden hakikat âleminde kendilerinin ne kadar iğrenç bir hâle geldiklerimi, yanlarına yaklaşılmaz derecede fena kokular içinde bulunduklarını anlayarak o halden kurtulmağa çalışmak şöyle dursun, hattâ o iğrenç halden zevk duyar, lezzet alır. Bunun için istiğfar etmek hatırına bile gelmez, işte bu hal onların iç yüzünün tamamiyle karardığına alâmettir.727
Kula Gereken Şey
Maddî kirlerin temizlenmesi için suyu, sabunu yaradan Allah, mânevî kirlerden temizlenmek için de istiğfarı sebep kılmıştır. Bundan dolayı da hamd-ü senasında bulunmalı ve sık sık istiğfar edilmelidir. Bu da zor bir iş değildir. Çünkü merasime tabi değildir. Bir insan işiyle, gücüyle meşgul iken de, yalnız gönlünden mağfiret isteyebilir. Allah bundan haberdardır. Vakti gelince namazı ihmal etmemeli. Çünkü namazlar büyük mağfiret vesilesidir. Hele seher vakitlerinde istiğfar çok makbuldür. Çünkü Allah Kur'ân'da seher vakitlerinde istiğfar edenleri medhetmiştir. Seher vakti, tan yeri ağarmazdan biraz evvelki zamandır. 728
15. EL-KAHHAR
Yenilmeyen, yegâne galib ve hakim. 729 Her şeye, her istediğini yapacak surette gâlib ve hâkim. 730
"El-Kahr" sözlükte zahiren ve batınen bir şeyi istila etmek hükmü altına almaktır. Allah'tan başka her şeyiyle mevcudatı hükmü ve kudreti altına alan kimse yoktur. Bu kelimeden türeyen "Kahir" galip gelen, "Kahhar" ise mübalağa ifade edip fazlasıyla hükmü altına alan yegane galip demektir.
Allah'ın güzel isimlerinden, er-Rahman (bağışlayan), er-Rahim (esirgeyen), el-Melik (görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi), el-Kuddüs (her türlü eksiklikten münezzeh), es-Selâm (esenlik veren), el-Mü'min (güven veren), el-Müheymin (kainatın bütün işlerini gözeten), el-Aziz (yenilmeyen), el-Cebbar (iradesini her durumda yürüten), el-Mütekebbir (azametini izhar eden), el-Halik (yaratan), el-Bari (yoktan vareden), el-Musavvir (şekil veren), el-Gaffar (çok çok bağışlayan), isimlerini düşündüğümüz zaman bütün bu fiillerin bir ilâha ve kainatın işlerini tedbir eden birine bağlı olduğunu görürüz. Bu durumda insanın Allah'a teslim olmasından başka bir çare yoktur. İşte O yegâne mabud, yegâne galib geceyi gündüze çeviren, gündüzü geceye çeviren sonsuz bağışlayıcı Cenab-ı Hak'tır. O yegâne galib olan zata teslim olduğumuzda O bize yeter. Biz onun iradesine teslim olmaz isek o zaman biz kendi irademize heva ve hevesimize tabi olmuş oluruz. O Allah'ın iradesinden başka bir iradeye teslim olunmaz.
Kur'ân'da "el-Vahidü'l Kahhar" şeklinde gelen "Kahhar" ismi altı kere geçmektedir. Bunlar:
1. "Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı?"731
2. "De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir." 732
3. “... (İnsanlar) bir ve gücüne karşı durulamaz olan Allah'ın huzuruna çıktıkları gün (Allah bütün zalimlerin cezasını verecektir)."733
4. "(Resulüm) De ki: Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve Kahhar olan Allah'tan başka bir ilah yoktur."734
5. "O yücedir, O, tek ve Kahhar olan Allah.tır." 735
6. "Bugün hükümranlık kimindir? Kahhar olan tek Allah'ındır." 736
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"De ki Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir."737
"O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar, Onların hiç bir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Kahhâr olan tek Allah'ındır” 738
"O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır."739
Allah Teâlâ, bütün varlıklara hükmedendir. Bütün mahlukat O'na boyun eğmiştir. Yerde ve göklerdeki bütün unsurlar ve maddeler O'nun kudretine, ve iradesine itaat ederler, Olanlar ancak O'nun izniyle olur, duranlar da ancak onun izniyle durur. O'nun dilediği olur, dilemediği olmaz. Bütün insanlar O'na muhtaçtırlar. Acizdirler. Kendileri için ne bir faydaya, ne bir zarara, ne bir hayra ne de bir şerre muktedir olamazlar. O'nun egemenliği, diriliğini, güç ve kudret sahibi olmasını gerektirir. Yaratıklara galibiyeti ancak diri, güçlü ve muktedir olmasıyla tamam olur. 740
Çünkü bu üç sıfat -hayat, izzet ve kudret-olmasaydı O'nun egemenlik ve saltanatı da olmazdı. 741
İsm-i şerîf kahr'dandır. Kahr, bir şeye onu hor, hakîr veya mahv ve helak edebilecek surette gâlib olmaktır. Allahu teâlâ Kahhâr'dır, her veçhile üstün ve dâima galiptir. Kuvvet ve kudretiyle her şeyi içinden ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey O'nun bu ihatasından dışarı çıkamaz. O'na karşı her şeyin boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanmaz. Kahrı ile nice ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir. 742
Kahr ve lûtf:
Kahrın zıddı lûtufdur. Lütuf, iyi muamele ile birinin gönlünü hoş etmek demektir. Allah'ın kahrı da vardır, lûtfu da vardır. Yâni Allah, lûtfu için de, kahrı için de sebepler, vâsıtalar yaratmıştır. Meselâ îmân ve irfan, adalet, doğruluk, hayır severlik ve bütün güzel huylar Allah'ın lûtfuna ulaştıran vâsıtalardır. Küfür, şirk, isyan, bilgisizlik, zulüm, yalancılık ve bütün kötü huylar da kahrına çarptıran sebeplerdir. 743
Kullara Gereken:
Allah'ın kahrından sakınmalı, lûtfunu istemeli. Allah lûtfunun da, kahrının da sebeplerini bildirecek kitaplar ve bunları öğretecek mürşitler ihsan buyurduğu gibi, insanlara bu hakikatleri sezip anlayacak bilgi cihazı da bağışlamış ve sonra lûtfu ile kahrından herhangi birini istemek üzere onları serbest bırakmıştır. İnsanlar dünyaya gelir, büyür, reşit olur. Derken bakarsın Allah'ın verdiği serbestliğe binâen iki sınıfa ayrılıverir: Biri lütfunun sebeplerinden, öteki kahrının sebeplerinden hoşlanır. Her biri kendi zevkine göre arkadaş da bulur, beğendiği yolda yol alır ve bu uğurda ömrünün günlerini, saatlerini tüketir gider. Böyle yapmakla evvelki sınıf hal diliyle: Yâ Rab! Bizi lûtfuna erdir! Öbürleri de yine hal diliyle:
Yâ Rab! Bizi kahrına çarptır! demiş olurlar ve bir gün gelir, her sınıf istediğini bulur. Allah'ın kahrından yine Allah'a sığınırız. 744
Dostları ilə paylaş: |