40. EL-HASÎB
Kullarına yeten, onları hesaba çeken, 986 Herkesin hayâtı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilât ve teferruâtiyle hesabını iyi bilen. 987
"Onlar: Allah bize yeter. O ne güzel vekildir' dediler." 988
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah her şeye kâfidir. "Hasîb" kökünden "ihtifa" manasındadır. Onun manası "noksanlıklardan münezzeh Allah (c.c.) her şeye kafi" demektir. Şu iki ayeti düşündüğümüzde bu mana daha iyi anlaşılır.
"Eğer sana hile yapmak isterlerse, şunu bil ki, Allah sana kafidir." 989
"Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter." 990
Hasîb'in bir manası da hesaba çeken demektir. Şu ayetler bunu teyid etmektedir.
1. "(Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz." 991
2. "Sonra insanlar gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülürler. Bilesiniz ki hüküm yalnız Onundur ve O, hesap görenlerin en çabuğudur." 992
3. "Kolay bir hesapla hesaba çekilecek." 993
Resulullah (s.a.v.)'de:
"Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin. " buyurmaktadır.
"El-Hasîb" Kur'ân-ı Kerim'de üç kere zikredilmektedir.
1. "Hesap sorucu olarak da Allah yeter." 994
2. "Şüphesiz Allah, her şeyi hesaplayandır." 995
3. "Onlar Allah'tan korkarlar ve Ondan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter." 996
"Bilesiniz ki hüküm yalnız O'nundur ve O hesap görenlerin en çabuğudur."997
el-Hasîb:
1- Allah Teâlâ, menfaati celb ve mazarratı defetmekle ilgili onların din ve dünyalarını alâkadar eden her şeyde kullarına kâfidir.
2- Özel anlamıyla el-Hasîb, "Allah Teâlâ takva sahibi olan ve kendisine tevekkül eden kulunun din ve dünyasını ıslah etmede ona kâfidir" demektir.
3- el-Hasîb, kullarının hayır ve şer bütün amellerini muhafaza edip onları hesaba çeken, iyilik yaptıysa mükafaatlandıran, kötülük yaptıysa cezalandıran demektir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Ey Peygamber! Sana ve sana uyan mü'minlere Allah yeter." 998
Allah'ın kuluna yeterli olması, zahirî ve batınî bütün amellerinde Peygamber'e (s.a.v.) bağlılığı ve Allah Teâlâ'ya kulluğu yerine getirmesi hasebiyledir. 999
Bâzı şeyler vardır ki, onlar rakamlarla ifâde olunur. Bu gibi şeylerde, neticeyi öğrenmek için bir takım hesap ameliyeleri yapılmak iktizâ eder ve muhasipler bu ameliyeleri tamamlamadan neticeyi bilemezler. Allahu teâlâ, neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyyet varsa, hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye muhtaç olmadan, doğrudan doğruya ve apaçık bilir. Çünkü O'nun ilmi, hiçbir kayıt ve şarta, tetkik ve tefekküre veya herhangi bir ameliyye icrasına bağlı değildir. 1000
Allahu Teâlâ Çabuk Hesaplıdır:
Kıyamet günü, mükellef olan her insanın Allah'a karşı vereceği hesap vardır. Çünkü, alınmış sayısız ni'metlerin, pek tabiîdir ki, bir gün hesabı sorulacaktır. Onun için, kıyametin bir adı da (Hesap günü) dür. Fakat, dünyaya ne kadar insan gelmiş geçmiştir, bunların sayısını Allah'tan başka kimse bilmez. Halbuki biz, dünyâda, kendi aramızda görüyoruz ki meselâ, bir sû-î isti'mâlden dolayı mahkeme altına alınan tek bir şahsın hayat safhalarından yalnız sû-i isti'mâli anlaşılan tek bir safhanın hesabı üzerinde günlerce ve bâzan aylarca heyetler çalışıyor, raporlar hazırlanıyor ve daha bir çok yorucu şeyler. Buna rağmen, hakikatin olduğu gibi anlaşılması mümkün olmuyor. Dünyâya gelip gitmiş, sayısız insanların hesaplarını da sakın buna benzetme! Allahu teâlâ, ilk insandan son insana kadar hepsinin hayâtı boyunca ne kadar nefes aldıklarını ve her nefeste, iyiden kötüden neler yaptıklarını, göz açıp yumacak kadar kısa bir zamanda hesabını görür ve karşılığını verir, işte Allah böyle bir muhasiptir. 1001
İnsanın En Kıymetli Sermâyesi Ömrüdür:
İnsanın ömrü, kendi mülkü değildir. Belki Allah tarafından bilâhare hesabı görülmek üzere verilmiş ariyet bir sermayedir. İnsan, ne kazanacaksa onunla kazanacaktır. Ömrü ise; her gün, her saat, hattâ her nefes aldıkça bitip tükenmekte, suâl ve hesab yaklaşmaktadır. Onu durdurmak elde değildir. Şu halde ömür ne uğurda harcanılıyor ve ne ile mübadele ediliyor, buna dikkat etmek lâzımdır. Çünkü hesab günü, herkes bu sermâyeyi sahibine ödedikten sonra, onun sarf ve mübâdelesinden hâsıl olacak kâra göre mükâfat görecek veya açığına göre mes'ûl olacaktır, iflâsı tahakkuk edenlerse, ebedî hüsran, ve azâb içinde kalacaktır. 1002
Hesab Başında Meydana Çıkacak Netice:
Kâr, ziyan, iflâs. Kâr, îman kazanmış, iyi işler yapmış (bütün farzlar, vâcibler, sünnetler, müstehaplar burada dâhil) olan kimselerin hesabı. Ziyan imân kazanmış olmakla beraber, bir çok kötü işler de yapmış (bütün haramlar, mekruhlar burada dahil) veya birçok iyi işler yapmak için önüne çıkan fırsatları kaçırmış olanların hesabı. Îflâs -Allah'a sığındık- bu, imansızlıktır, bunlar için felâh yoktur. 1003
Kula Gereken Şey:
Bilmek lâzımdır ki, kârsız geçen her lâhza, o nefis sermâyeden heder olmuş bir ziyandır. Onun için, içinde bulunduğu vaktin kıymetini bilmeli ve onunla âhireti için ne kâr edebilmek mümkün ise onu kazanmağa çalışmalı. İnsan, gaflet içinde ise uyanmalı, kendi hâline kalarak, başını avuçlarının arasına alıp şöyle bir düşünmek"; hayatından ne sarfetmiş ve karşılığında ne kazanmıştır? Hesap başına varmadan, kendi kendini hesaba çeken çok şey kazanır. Gerek ölüme kadar, gerek ölümden sonra korktuğu şeylerden kurtulma, umduğu şeylere erişmenin yalnız îmân ve sâlih amel sahiplerine va'd buyurulmuş olduğu Kur'ân-ı Azîmü-ş-şân'da tekrar tekrar beyân edildiğine göre, kârını zararını tanıyan uyanık bir Müslüman için, îmân ve sâlihât hakkındaki bilgilerini çoğaltmak ve bu uğurda faaliyetini arttırmaktan daha tabiî bir şey olamazdı. Ne çâre ki, yaşadığımız asırda hayat yükü ağırlaştı. Birde zarurî olmadığı halde ve hattâ bir çoklarının lüzumsuz ve belki de mazarratlı olduğu halde (moda) diye sayısız ihtiyaçlar belirdi ve bunlar hakîki ve zarurî ihtiyaçların önüne geçti, ardı arkası kesilmeyen mütevâlî hamleler hâlini aldı. Biz mütemadiyen bunları karşılamak ve te'min etmek için, ömrümüzün bir çok saatlerini o uğurda harcayıp duruyoruz. Bu itibarla, ömrümüzün bir çok seneleri bir su gibi boşu boşuna akıp gitmiştir. Bununla beraber me'yus olmak da doğru değildir. Ömrün her lâhzasını fırsat bilerek, onunla kaçırılmış fırsatları telâfiye çalışmalı, zayi' edilmiş bir ömrün son bir lâhzasında, kendisine ebedî Cenneti kazandıracak iyi bir iş yapmağa muvaffak olursa, geçen bütün zayiatı telâfi ederek ziyandan kurtulmuş olur.
Allah'tan hidâyet ve tevfîk istiyelim. 1004
Dostları ilə paylaş: |