Bütün İsimVe Sıfatları Kapsayan Güzel İsimler
İbnu'l-Kayyim, Fatiha Sûresi'nin tefsirinde şunları söylemiştir:
"Şunu bil ki bu sûre yüce gayelerin en önemlilerini tam olarak ihtiva etmektedir ve onları en mükemmel bir şekilde ifade etmektedir. Esmâ-i Hüsnâ'nın ve yüce sıfatların kaynağı ve temeli olan üç isimle Hak Teâlâ'yı tanımlamaktadır. Bütün isim ve sıfatların medarı ve esası bu üç isimdir: Allah, Rabb ve Rahman.
Fatiha Sûresi, ilahlık, rablık ve rahmet üzere bina edilmiştir. "Yalnız sana ibadet, ederiz" ayeti ilahlık, "Yalnız senden yardım dileriz" ayeti rablık üzerine mebnîdir. Hidayet talebi ise Allah'ın rahmet sıfatıyla olur.
Sûrenin başında geçen Allah'a hamdetmekte üç mesele vardır:
Allah Teâlâ ilahlığında övülmüştür, rablığında övülmüştür ve rahmetinde övülmüştür. Övgü ve yücelik O'nun büyüklüğü sebebiyle mükemmelliğini ifade eden iki unsurdur.
Ayrıca Fatiha Sûresi birkaç yönden de peygamberliği ispat etmektedir:
1. Allah Teâlâ'nın âlemlerin Rabbi olması:
Alemlerin Rabb'ı olan Allah'ın kullarını dünya ve ahiretlerinde onlara fayda ve zarar verecek hususları bildirmeden başı boş bırakması ve ihmal etmesi uygun olmaz. Bu durum rubûbiyetin hakkını vermemek, Rabb Teâlâ'ya layık olmadığı şeyleri nisbet etmek demektir. Böyle yapanlar Allah'ı hakkıyla takdir etmemiş olurlar.
2. Allah İsmi:
Allah, kendisine ibadet ve itaat edilen demektir. Kullar, O'na nasıl ibadet edileceğini ancak O'nun Peygamberi vasıtasıyla öğrenebilirler.
3. Rahman İsmi:
Allah'ın rahmeti, O'nun kullarını ihmaline manidir. Mükemmelliğe ulaşmayı öğrenmemelerini engeller. Rahman isminin hakkını veren ve gerçeğini kavrayanlar, bu ismin yağmur indirip yeşillikler bitirmek ve taneler çıkarmaktan daha büyük mânâlar taşıdığını, peygamberler göndermek, kitaplar indirmek gibi daha mühim işleri kapsadığını bilirler. Rahmetinin, kalblerin ve ruhların ihyasını, beden ve cesetleri ihyasından daha fazla gerektirdiğini anlarlar. Gerçeği tam kavrayamayanlar bu isimden sadece hayvanların ve böceklerin nasib aldığını görürken akıl sahipleri bunların da ötesinde pek çok şeyin bu isimden nasibini aldığını idrak ederler... 56
Fatiha Sûresi bütün peygamberlerin üzerinde birleştikleri üç tevhid çeşidini de ihtiva etmektedir:
1. İlimde Tevhid:
Haberlere ve bilgiye taalluk ettiği için bu isim verilmiştir. Buna isimler ve sıfatların tevhidi de denilir.
2. Kasdi-İradî Tevhid:
Kasd ve iradeye tealluk ettiği için böyle denilmiştir. Bu ikincisi de iki kısımdır: Rubûbiyette Tevhid, Ulûhiyette Tevhid.
İşte tevhidin üç türü budur.
İlimde olan tevhide gelince, bu tevhidin dayanağı Allah'ın kemal sıfatlarını ispat etmek, teşbih ve misali nefyetmek, kusur ve eksikliklerden tenzih etmektir. Mücmel ve mufassal olmak üzere iki şey bu tür tevhide delâlet eder.
Mücmel olan, hamdin Allah Teâlâ'ya ispat edilmesidir. Mufassal olan ise, Allah'ın ilahlık, Rabblık, Rahmet ve Meliklik sıfatlarının zikredilmesidir. Bütün isim ve sıfatlarının medarı da bu dört sıfattır.
Hamdin ihtiva ettiği hususlara gelince, hamd; Allah Teâlâ'yı severek, O'ndan razı olarak ve O'na boyun eğerek kemal ve celal sıfatlarıyla O'nu methetmeyi ifade eder. O'nun övülmüş olan sıfatlarını inkar eden, O'nu sevmekten ve O'na itaat etmekten yüz çeviren kimse gerçek mânâda O'na hamdetmiş olmaz. Hamdolunanın kemal sıfatları ne kadar çok olursa O'na hamdetmek de o kadar mükemmel olur. Kemal sıfatları azaldıkça o oranda O'na hamdetmek de azalır.
İşte bundan dolayı, Allah'tan başka kimsenin sayamayacağı kadar çok olan bütün hamdler Allah'a aittir. Bundan dolayıdır ki, mahlukatın hiçbiri O'nun övgüsünü sayamaz, çünkü O'nun kemal ve celal sıfatlarının sayısı da, kendisinden başka kimsenin sayamayacağı kadar çoktur.
Nitekim Allah Rasûlü (s.a.v.) şöyle dua etmiştir:
"Ey Allah'ım, senin gazabından senin rızana, senin cezandan senin affına ve yine senden sana sığınırım. Ben senin övgünü hakkıyle yapamam. Sen kendini övdüğün gibisin." 57
Bütün bunlar isimler ve sıfatların tevhididir. Bu beş ismin (Allah, Rabb, Rahman, Rahim, Melik) diğer isim ve sıfatlara delaleti şu iki esasa dayanmaktadır:
Birinci esas; Rabb Tebareke ve Teâlâ'nın isimleri, O'nun kemal sıfatlarına delâlet eder. Bu isimler sıfatlardan türetilmiştir. Bir kısmı isimleri, bir kısmı da sıfatlarıdır. Bundan dolayı da güzel isimler (Esmâ-i Hüsnâ) olmuşlardır. Zira bunlar bir takım anlamsız lafızlardan ibaret olsalardı güzel olmazlardı. Medh ve kemale de delâlet etmezlerdi. Yine böyle olsaydı gazab ve intikam isimlerinin rahmet ve ihsan makamında bulunması caiz olurdu. Bunun aksi de varid olurdu. Bu durumda mesela "Ey Allah'ım! Ben kendime zulmettim, beni bağışla, zira sen müntakimsin (intikam sahibisin). Ey Allah'ım! Bana ver, sen zarar veren ve mani olansın" demek gerekirdi ki yersizliği açıktır. Allah, zalimlerin sözlerinden beridir (uzaktır) ve yücedir.
Güzel isimlerin mânâlarını ortadan kaldırmak isimler konusundaki en büyük inkardır.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın isimleri konusunda ilhada (inkara) gidenleri bırakınız, yapmakta oldukları şeyin karşılığını göreceklerdir." 58
Eğer bu isimler bir mânâ ve özellik taşımasalardı, bu isimlerin masdarlarından bahsedilmez ve bunlarla vasıflandırma yapılamazdı. Fakat Allah kendisinden bu isimlerin masdarlarıyla bahsetmekte, onları kendisine isnat etmekte, Peygamber de (s.a.v.) bunu ikrar etmektedir,
Allah Teâlâ;
"Şüphesiz ki, rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır" buyurur.59
Bundan anlaşılır ki, "el-Kavî" O'nun isimlerindendir. mânâsı kuvvetle nitelenmiş demektir. "Bütünüyle izzet Allah'ındır." 60 Aziz, izzeti olandır. Eğer Allah kuvvet ve izzet sahibi olmasaydı ne Kavı, ne de Aziz diye anılmazdı. "Allah onu ilmiyle indirdi" 61 ayetinde de durum böyledir.
Bir kimse şayet Allah'ın diriliğine, işitmesine, görmesine, güç ve kudretine veya azametine yemin etmiş olsa yemini geçerlidir ve gerektiğinde keffaret ödemesi icabeder. Çünkü bunlar, O'nun isimlerinin türediği kemal sıfatlarıdır.
Yine, şayet O'nun isimleri birtakım mânâ ve sıfatları içermiyor olsaydı, bunlardan fiilleriyle bahsetmek mümkün olmazdı. Mesela "işitir, görür, bilir, gücü yeter, irade eder" gibi fiillerle ifade edilmezdi. Çünkü sıfatların neticelerinin varlığı, sıfatların kendilerinin varlığına, bağlı onların bir fer'i ve parçasıdır. Sıfatın aslı ortadan kalkınca neticesinin varlığından da söz edilemez.
O'nun isimlerinin mânâlarını kabul etmemek, Allah'ın isimleri konusundaki en büyük inkarlardan biridir. Bu konudaki inkarlar türlü türlüdür. İşte bu da bunlardan biridir.
İkinci esas; Allah Teâlâ'nın isimlerinden biri mutakabat itibarıyla kendisinden türediği zat ve sıfata delâlet ettiği gibi bu isim tadammun/kapsama ve lüzum/ayrılmazlık yoluyla doğrudan kendisine de delâlet edebilir. Bir sıfata tek olarak tadammun/kapsama yoluyla delâlet ettiği gibi sıfattan tecrid edilmiş zata da delâlet eder. Diğer taraftan başka bir sıfata da lüzum/ayrılmazlık, gereklilik yoluyla delâlet eder.
Mesela es-Semî' ismi mutabakatla Rabbin zatına ve işitmesine yalnız başına delâlet eder. Yalnız başına zâta ve yalnız başına işitmeye delâleti de tadammun/kapsama yoluyladır. Hayy ismine ve bayat sıfatına ise lüzum/ayrılmazlık, gereklilik delâlet eder. Allah'ın diğer isim ve sıfatları da böyledir. Fakat lüzum/ayrılmazlık delâletinin varlığını bilmede insanlar farklı farklıdır. 62
Bu iki esas sabit olduğuna göre "Allah" ismi bütün güzel isimlere ve yüce sıfatlara üç delâlet şekliyle (ilzam, tadammun ve mutabakat şekliyle) de delâlet eder. Bu isim O'nun subûtî ve selbî sıfatlarının hepsini içine alan ilahlığına delâlet eder. Bu sıfatların zıdlarını da O'ndan nefyeder/reddeder.
İlahlık sıfatları -yani sadece Allah'ın gerçek ilah oluşu ve ortağının olmaması- O'nun teşbihten, temsilden, ayıp ve noksanlıklardan münezzeh kemal sıfatlarıdır. Bundan dolayıdır ki Allah, güzel isimlerini hep bu büyük ismine izafe etmektedir: "Güzel isimler Allah'ındır." 63 Nitekim, "Rahman, Rahim, Kuddüs, Selam, Aziz, Hakim isimleri Allah'ın isimleridir" denir, ama "Allah ismi, Rahman'ın isimlerindendir" veya "Aziz'in isimlerindendir" vs. denmez.
Görüldüğü gibi Allah ismi Esmâ-i Hüsnâ'nın mânâlarının hepsini karşılamakta, özlü olarak hepsine delâlet etmektedir. Diğer isimler ayrıntı ve açıklamadır. Allah isminin kendisinden türediği ilahlığın niteliklerini beyandır. Allah ismi O'nun ilah ve mâbûd olduğuna, yaratıkların sevgi, saygı ve haşyetle ihtiyaçlarını O'na arzederek ve belâ anında O'na sığınarak O'nu ilah edindiklerine delâlet eder. Bu ise O'nun Rabblığının ve merhametinin kemalini de ihtiva eder. Allah'ın ilahlığı, Rabblığı, Rahmanlığı ve Melik oluşu kemal sıfatların tamamını gerekli kılar. Çünkü bütün bunların diri olmayan, işitmeyen, görmeyen, muktedir olmayan, konuşmayan ve istediğini yapamayan ve hikmet sahibi olmayan bir kimse için söz konusu olması imkansızdır.
Celâl ve Cemâl sıfatları "Allah" ismine hastır.
Fiil ve kudret sıfatları, zarar ve fayda vermede yalnız olmak, vermek ve engel olmak, iradenin gerçekleşmesi, kudretin kemali yaratıkların işlerinin yürütülmesi ve düzenlenmesi gibi sıfatlar "Rabb" ismine aittir.
İhsan, Cûd (cömertlik), Birr (iyilik), Hanan (şefkat), Minnet (iyilik etmek), Re'fet (merhamet) ve Lutf gibi sıfatlar "Rahman" ismine hastır.
Bunlar, sıfatın sübutunu eserin husulünü ve taalluk ettiği şeylerle ilgisini açıklamak için tekrar edilmişlerdir. Rahman, rahmet vasfı olandır. Rahim, kullarına merhamet edendir. Bundan dolayı Allah Teâlâ:
"O müminlere Rahîm'dir" 64der. Diğer bir başka ayette;
"Şüphesiz Allah onlara Rauf ve Rahimdir" buyurulur. 65 Bu ayetlerde vasıflandığı mânâların hepsi bulunmak ve rahmet vasfını da fazlasıyla içermekle beraber fa'lan veznindeki Rahman ismi; "kullarına Rahman" ya da "mü'minlere Rahman" şeklinde geçmemiştir. Fa'lan vezni genişlik ve kapsamlılığı ifade eder. İşte bundan dolayı çoğu kez Allah'ın arşı istivası bu isimle beraber gelmiştir:
"Rahman arşı istiva etti." 66
Çünkü arş bütün yaratıkları kuşatıcıdır ve içine alacak kadar geniştir. Rahman da mahlukatı kuşatıcı ve kapsayıcıdır. Nitekim ayette;
"Rahmetim herşeyi kuşatmıştır." 67 dediği buyurulmuştur. Ebu Hureyre'den gelen sahih bir hadiste Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Allah Teâlâ mahlukatı yarattığı zaman bir kitaba, rahmetim gazabımı geçer, diye yazdı. Bu kitap, Allah'ın nezdinde ve arşın üzerine konmuştur."
Diğer bir rivayette; "Bu Allah'ın yanında arşın üstündedir" 68 şeklindedir
Bu kitabın rahmete tahsis edilmesini ve Allah'ın yanına arşın üzerine konuluşunu düşün... Bununla "Rahman arşı istiva etti" 69 ve"Sonra arş üstüne Rahman istiva etti, bunu bir bilene sor" 70 ayetleri arasındaki uygunluğu gör. Sana Rabbinin marifetinden büyük bir kapı açılacak, şayet Mu'tezile ve Cehmiyye bu kapıyı kapatmamışsa.
Adl (adaletli olmak), Kabz (rızkı belli bir ölçüde tutup vermek, ruhu almak), bast (bol bol vermek, yaymak), Hafd (alçaltmak), Raf (yüceltmek), Ata (vermek), Men' (engel olmak), İ'caz (yüceltmek), îzlal (zillete düşürmek), Kahr (galip gelmek), Hüküm (herşeyi yerli yerine koymak) ve benzeri sıfatları Allah, Melik ismine has kılmıştır. Melik ismini de "Din gününe" tahsis etmiştir. Bu da o gün yalnızca kendisi hükmedeceği için adaletle ceza vermesidir. Çünkü o gün gerçektir ve ondan önceki zamanlar sanki bir andan ibarettir. Kıyamet günü gaye, dünya günleri ise bu gayeye doğru giden merhalelerdir.
Fatiha Sûresi'nde bu isimlerin hamdden sonra zikredilmesinde, hamdin bu isimlerin mukteza ve muhtevasına uygun düşmesinde, Allah'ın ilahlığında, Rabblığında, Rahmaniyetinde ve Melikliğinde övülmüş olduğuna yani Allah'ın övülmüş bir ilah, övülmüş bir Rabb ve övülmüş bir Melik olduğuna işaret vardır. Böylece de kemalin bütün kısımları O'na ait olmuş olur.
Bu isimden tek başına bir kemal, diğer isimden de tek başına bir kemal hasıl olur. Birinin diğerine bitişmesiyle de daha başka bir kemal ortaya çıkar. Bunun örnekleri şu ayetlerdir:
"Allah ganîdir, hamîddir." 71
"Allah alimdir, hakimdir”72
"Allah kadirdir ve Allah gafurdur, rahimdir." 73
Gani, kemal sıfatıdır, hamd de kemal sıfatıdır. Hamd ile gına sıfatının beraber olması da kemaldir. İlmi ve hikmeti kemaldir. İlmin hikmete bitişik olması da kemaldir. Allah'ın kudreti ve mağfireti kemaldir. Kudretin mağfirete bitişik olması da kemaldir. Kudretle af de kemaldir:
"Allah affedici kadirdir."74
Kudreti olup da affetmeyen yoktur. Hiçbir affeden yoktur ki kudretinden affetmiş olmasın, hiçbir ilim sahibi yoktur ki halîm olmasın, halim hiç kimse yoktur ki ilim sahibi olmasın. Hilmin ilme, affın kudrete, melikin hamde, izzetin rahmete bitişik olmasından daha güzel ne vardır:
"Şüphesiz senin Rabbin azizdir, rahimdir." 75
Bu da apaçık göstermektedir ki, Rabb Teâlâ'nın isimleri kendisiyle kaim olan sıfat ve mânâlardan türetilmiştir ve Allah'ın her isminin beraberinde zikri uygun düşen birbirine bağlı bulunan fiilleri ve emirleri vardır. Doğruya muvaffak kılan Allah'tır.
Dua eden bir kimse; "Allahümme innî es'elüke" (Allahım, ben senden isterim) dediği zaman sanki, "Güzel isimleri ve yüce sıfatları olan Allah'a bu isimleri ve sıfatlarıyla dua ediyorum" demiş olur.
"Allahümme" derken Allah kelimesinin sonundaki "mim" harfi çoğul anlamı ifade etmektedir. Allah'ın bütün isimleriyle isterim demektir. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.) sahih bir hadiste şöyle demektedir:
"Kendisine herhangi bir üzüntü ve keder isabet eden bir kul şu duayı okursa Allah onun gam ve kederini giderir ve ona bir ferahlık verir:
Ey Allahım! Ben senin kulunum, kulunun ve cariyenin oğluyum. Mukadderatım senin elindedir. Benimle ilgili hükmün tahakkuk etmiştir. Senin, benim hakkımdaki takdirin adaletlidir. Sana, senin isimlerinin hepsiyle niyaz ederim. O isimler ki, sen Zât-ı Bâri'ni onlardan her biriyle anmışsındır. Yahut kitaplarında inzal buyurmuşsundur. Yahut bir peygamberine öğretmişsindir. Yahut ezeli olan gayb ilminde kendin için seçmişsindir. Kur'an'ı kalbimin baharı, gönlümün nuru, hüznümün uzaklaştırıcısı, gam ve kederimin gidericisi kıl."
“Ya Rasulallah bu duayı öğrenmeyelim mi? dediler.
“Evet, bunları işiten kimsenin öğrenmesi gerekir,” buyurdu. 76
Dua eden kimse, İsm-i A'zam'daki gibi Allah'tan isim ve sıfatlarıyla istemelidir:
"Ey Allahım! Ben senden isterim. Çünkü hamd sanadır. Sen gökleri ve yeri yaratan, çok iyilik yapan, kendisinden başka ilah olmayan, celal ve ikram sahibisin." 77
Dua üç kısımdır:
1. İsimleri ve sıfatlarıyla Allah'tan istemek.
2. İhtiyacını, fakirliğini ve aczini itiraf ederek istemek ve "Ben fakir, miskin, âciz ve himayeye muhtaç bir kulum" demek.
3. Hiçbir şey söylemeksizin sadece ihtiyacını istemek.
Birincisi, ikincisinden, ikincisi de üçüncüsünden daha iyidir. Üçü de bir arada yapılırsa o dua daha güzeldir. Rasûlullah'ın (s.a.v.) duaları genellikle böyledir.
Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ebu Bekir'e (r.a) öğrettiği duada bu üç kısım da zikredilmiştir:
1. Duanın başında: "İlahî şüphesiz ben kendime çok zulmettim" 78 dedi. Bu dua edenin halidir.
2. Sonra: "Günahları mağfiret edecek de ancak sensin" dedi. Bu da kendisine dua edilenin halidir.
3. En sonunda da: "Öyleyse bana mağfiret eyle" dedi ve ihtiyacını belirtti. Duasını, Esmâ-i Hüsnâ'dan kendi maksadına ve isteyeceği şeye uygun olan iki isimle bitirdi.
İbnü'l-Kayyim bu hadisi zikrettikten sonra şöyle dedi:
Bizim de tercih ettiğimiz bu usul seleften pek çok kişiden bize ulaşmıştır.
Hasan-ı Basrî: "Allahümme kelimesi duaların ortak noktasıdır" der.
Ebû Recâ el-Atâî şöyle der: "Allahümme kelimesindeki mim'de Allah'ın doksan dokuz ismi vardır."
En-Nadr İbn Şümeyl ise şöyle der: "Kim Allahümme derse Allah'a bütün isimleriyle dua etmiş olur." 79
Dostları ilə paylaş: |