El-MÎZÂn fî tefsîR-İl kur'ÂN cilt: 5 Nisa Suresinin Devamı ve Maide Suresi



Yüklə 7,94 Mb.
səhifə12/48
tarix04.01.2019
ölçüsü7,94 Mb.
#90079
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   48

gerekli olmasın. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'-

tan bagışlanma dilerse, Allah'ı çok bagışlayıcı ve esirgeyici bulur."

 

Yine Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah, kulunu



sevdiği hâlde sınavdan geçirir. Çünkü onun dua ile yakarışını duymak

ister." Bir keresinde de şöyle buyurmuştur: "Allah dua kapısını

açarken, kabul kapısını kapatacak değildir. Çünkü O, 'Bana dua

edin, size icabet edeyim.' [Mü'min, 60] buyurmuştur. Tövbe kapsını

açarken, mağfiret kapsını kapatacak değildir. Çünkü O, 'Kim bir



kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan bagışlanma

dilerse, Allah'ı çok bagışlayıcı ve esirgeyici bulur.' buyurmuştur."

 

Aynı eserde Abdullah b. Hammad Ensari, Abdullah b. Sinan'ın



şöyle dediğini rivayet eder: İmam Cafer Sadık (a.s) buyurdu ki:

"Gıybet, kardeşin hakkında onda mevcut olup da Allah'ın gizlediği

 

160 ..... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.5



şeyleri söylemendir. Onda olmayan şeyleri söylediğin zaman bu,

yüce Allah'ın şu ayette işaret ettiği durumdur: Muhakkak ki, büyük

bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur."

 

Tefsir-ul Kummî'de, "Onların fısıldaşmalarının birçogunda hayır



yoktur." ayetiyle ilgili olarak şu rivayete yer veriliyor: Bana babam

anlattı, ona Ibn-i Ebu Umeyr anlatmış, o da Hammad'dan

duymuş, ona da Halebî İmam Cafer Sadık'tan (a.s) aktarmış ki:

"Allah Kur'ân'da, tamahhülü (müminlerin problemlerini çözmede

aracı olmayı) farz kılmıştır." Dedim ki: "Kurban olduğum

'tamahhül' nedir?" Dedi ki: "Kardeşinden daha tanınan, daha saygın

biri olur ve onun adına gizlice fısıldaşma ve konuşma yoluyla

problemini çözmeye çalışırsın. Yüce Allah şu ayette buna işaret

etmiştir: 'Onların fısıldaşmalarının birçogunda hayır yoktur.'

[Fısıldaşmalarının birçoğunda hayır olmadığına göre, demek ki bazılarında

hayır vardır.]"

 

el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Abdullah b.



Sinan'dan, o da Ebu Carûd'dan şöyle rivayet eder: İmam Bâkır (a.s)

buyurdu ki: "Size bir şey söylediğim zaman, bana Kur'ân'ın onunla



ilgili açıklamasını sorun." Sonra şöyle dedi: "Resulullah (s.a.a)

dedikoduyu, malı ifsat etmeyi ve çok soru sormayı yasakladı." Denildi

ki: "Ey Resulullah'ın oğlu, buna ilişkin Allah'ın kitabının neresinde



açıklama vardır?" Buyurdu ki: "Yüce Allah, 'Onların fısıldaşmalarının

birçogunda hayır yoktur. Yalnız sadaka yahut iyilik ya

da insanların arasını düzeltmeyi emreden hariç.' buyurmuştur. Bir

başka ayette, 'Allah'ın sizin için geçim kaynagı ve yaşayış vesilesi



kıldıgı mallarınızı (yetimlerin mallarını) beyinsiz (yetim)lere vermeyin.'

(Nisâ, 5) buyurmuştur. Başka bir yerde de, 'Ey iman edenler,



açıklandıgı zaman hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın.'

[Mâide, 101] buyurmuştur." [Usûl-ü Kâfi, c.1, s.60, h:5.]

 

Tefsir-ul Ayyâşî'de, Ibrahim b. Abdulhamid'den o da güvenilir



bazı kişilerden, o da İmam Cafer Sadık'tan (a.s) "Onların fısıldaşmaları-

nın birçogunda hayır yoktur. Yalnız sadaka yahut iyilik ya

da insanların arasını düzeltmeyi emreden hariç." ayetinde geçen

 

Nisâ Sûresi 105-126 ......................... 161

 

"maruf=iyi-lik" kelimesinden maksat borçtur, şeklinde bir açıklama



rivayet eder. [c.1, s.275, h:271]

 

Ben derim ki: Bu hadisi, Kummî de aynı rivayet zinciriyle kendi



tefsirinde aktarmıştır. Aynı anlamı içeren hadisler Ehlisünnet kaynaklarınca

da aktarılmıştır. Her hâlükârda, burada bir uyarlama ve

soyut bir tanımın objektif karşılığının bir kısmının gündeme getirilişi

söz konusudur.

 

ed-Dürr-ül Mensûr'da, Müslim, Tirmizi, Nesai, Ibn-i Mace ve



Bey-haki, Süfyan b. Abdullah es-Sakafi'den şöyle rivayet ederler:

"Dedim ki: 'Ya Resulallah, bana öyle bir şey emret ki, Islâm'da onu

sarılmakla korunmuş olayım.' Buyurdu ki: 'Allah'a iman ettim, de,

sonra dosdoğru ol.' Dedim ki: 'Ya Resulallah, benim hakkımda en

çok neden endişeleniyorsun?' Dilinin bir tarafını tutarak, 'Bundan'

dedi."


 

Ben derim ki: Çok konuşmayı yeren; konuşmamayı, susmayı

ve sessizliği öven, buna ilişkin öğütler içeren haberler oldukça kabarıktır.

Bunlar Şiî ve Sünnî kaynaklarda bolca yer almaktadırlar.

Aynı eserde, Ebu Nasr Seczi'nin el-Ibane adlı eserde, Enes'ten

şöy-le rivayet ettiği belirtilir: "Bir bedevi Resulullah'ın (s.a.a) yanına

geldi. Resulullah (s.a.a) ona dedi ki: 'Ey bedevi, Allah bana

Kur'ân'dan şu ayeti indirdi: 'Onların fısıldaşmalarının birçogunda



hayır yoktur... biz ona yakında büyük bir mükâfat verecegiz.' Ey

bedevi, büyük ödül cennettir.' Bedevi de, 'Bizi Islâm dinine ileten

Allah'a hamdolsun.' dedi."

 

Aynı eserde, "Kim de kendisine dogru yol belli olduktan sonra



Peygambere karşı çıkar..." ayetiyle ilgili olarak Tirmizî ve Beyhaki

-el-Esmâ ves-Sıfat adlı eserde- Ibn-i Ömer'den şöyle rivayet ederler:

Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Yüce Allah, şu ümmeti, ebediyen

sapıklık üzerinde birleştirmez. Allah'ın eli cemaatin üzerindedir.

Cemaatten ayrılıp kıyıda kalan kimse, ateşte de yalnız olur."

Yine aynı eserde, Tirmizi ve Beyhaki Ibn-i Abbas'tan şöyle rivayet

ederler: Resulullah efendimiz (s.a.a) buyurdu ki: "Yüce Allah,

 

162 ..... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.5

 

ümmetimi -veya şu ümmeti- ebediyen sapıklık üzerinde

birleştirmez. Allah'ın eli cemaatın üzerindedir."

 

Ben derim ki: Meşhur bir rivayettir bu. Bunu İmam Hadi (a.s)



de Bihar-ul Envar kitabının üçüncü cildinde yer alan ve Ahvaz halkına

gönderdiği mektubunda Resulullah'tan (s.a.a) rivayet etmiştir.

Önceki açıklamalarımızda, hadisin ifade ettiği anlam hakkında

bazı açıklamalarda bulunmuştuk.

 

Tefsir-ul Ayyâşî'de Heriz'den, o da Şia ulemasından bazılarından,



İmam Bâkır ve İmam Sadık'tan (a.s) birinin şöyle buyurduğunu

rivayet eder: "Emir-ül Müminin Ali'nin (a.s) Kufe'de bulunduğu



günlerdi. Bir grup insan yanına gelip şöyle dediler: 'Bize, ramazan

ayında imamlık edecek birini tayin et.' Hz. Ali, olmaz, dedi ve bu

konuda bir araya gelmelerini yasakladı. Akşam olunca aralarında

şöyle söylendiler: 'Ramazan için ağlayın. Yazık oldu mübarek ramazana!'

Bunu gören Haris el-A'var bir grupla birlikte İmamın yanına

geldi ve şöyle dedi: 'Ey Emir-ül Müminin, insanlar matem ediyorlar.

Sözlerinden hoşnut olmamışlardır.' Bunun üzerine buyurdu

ki: 'Bırakın onları, diledikleri kişinin arkasında namaz kılsınlar.'

Sonra şu ayeti okudu: "Kim de... müminlerin yolundan başka bir

yola uyarsa, onu gittigi yönde yürütürüz ve cehennemde yakarız.

Orası ne kötü bir varış yeridir!" (c.1, s.275, h:272)

 

ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde nakledildiğine göre, "Allah'tan



daha dogru sözlü kim olabilir?" ifadesiyle ilgili olarak Beyhaki ed-

Delail adlı eserde Akabe b. Amir'in Resulullah'ın (s.a.a) Tebük seferini

anlatırken şöyle dediğini rivayet eder: Resulullah, sabahın

erken saatlerinde Tebük'e vardığımızda, [konuşma yapmak için

ayağa kalktı ve] Allah'a hamd etti, O'nu zatına yaraşır biçimde övdü.

Sonra şöyle buyurdu:

 

"Allah'a hamdüsenadan sonra şöyle derim: Sözlerin en doğrusu



Allah'ın kitabıdır. En sağlam kulp, takva sözüdür. En hayırlı millet,

Ibrahim'in milletidir. En hayırlı yol Muhammed'in sünnetidir. En

onurlu söz Allah'ın zikridir. Kıssaların en güzeli şu Kur'ân'dır. Işlerin

en hayırlısı Kur'ân ve sünnetle sabit olan gerçeklerdir. Işlerin en

 

Nisâ Sûresi 105-126 ......................... 163

 

kötüsü bidatler ve beşer uydurması olanlardır. En güzel hidayet



peygamberlerin yol göstericiliğidir. En şerefli ölüm şehitlerin ölümüdür.

Körlüğün en körü hidayetten sonra sapmadır. İlmin hayırlısı

faydalı olanıdır. Yol göstericiliğin hayırlısı izlenenidir. En kötü

körlük kalbin körlüğüdür. Yukarıdaki (veren) el aşağıdaki (alan) elden

daha hayırlıdır. Az ama yeterli olan mal, çok ama oyalayıcı olan

maldan daha hayırlıdır. En kötü mazeret, ölüm anındaki mazerettir.

En kötü pişmanlık, kıyamet günü yaşanan pişmanlıktır."

"Kimi insanlar namazı ancak ucu ucuna, yani vaktinin son

demlerinde kılarlar. Kimi insanların Allah'ı zikredişleri, dil laklakasından

öteye geçmez. Hataların en büyüğü, yalan söylemeyi alışkanlık

hâline getirmiş dildir. En hayırlı zenginlik, nefsin zenginliğidir.

En hayırlı azık takvadır. Hikmetin başı Allah korkusudur. Kalpte

yer eden en hayırlı duygu yakindir. Şek ve şüphe küfürdendir.

Ölülerin arkasında sesli ağlayıp dövünmek cahiliye geleneğidir.

Savaşta ganimet alınan malı çalarak zimmete geçirmek, cehennem

ateşinden bir parçadır. Mal biriktirmek ateşten bir dağlayıcıdır.

Şiir, Iblisin çalgılarından biridir. Içki bütün günahların kaynağıdır.

Kadınlar şeytanın kemendidir. Gençlik bir çeşit deliliktir."

"Kazancın en kötüsü faiz kazancıdır. Yiyeceğin en kötüsü yetim

malıdır. Mutlu insan, başkasından öğüt alandır. Bedbaht insan,

anasının karnında bedbahttır. Her birinizin varacağı yer, dört ziralık

bir yer (kabir)dir. Her iş, sonu ile ölçülür. Işlerin özü sonlarında belli

olur. Rivayetlerin en kötüsü yalan rivayetlerdir. Her gelecek olan

yakındır. Mümine sövmek fasıklık, müminle savaşmak kâfirliktir.

Onun etini yemek (gıybetini yapmak) Allah'a isyandır. Müminin

malı da tıpkı canı gibi saygındır."

"Kim Allah'a karşı yemin ederse, Allah onu yalancı çıkarır. Bağışlayan

bağışlanır. Affedeni, Allah affeder. Öfkesini yutana Allah

ecir verir. Musibete karşı sabredene Allah karşılığını verir. Sırf başkalarının

duyması için bir iş yapanı Allah, bu sıfatıyla teşhir eder.

Sabredene Allah kat kat verir. Allah'a isyan edene Allah azap eder.

Allah'ım! Beni ve ümmetimi bağışla. -Bu sözü üç kere tekrarladı.-

 

164 ........................ El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.5

 

Allah'tan kendim ve sizin için bağışlanma diliyorum."



 

Tefsir-ul Ayyâşî'de Muhammed b. Yûnus'tan, o da bazı arkadaşlarından

İmam Sadık'tan (a.s) ve Cabir kanalıyla İmam Bâkır'-

dan (a.s), "Şüphesiz onlara emredecegim de Allah'ın



yarattıklarını degiştirecekler." ayetiyle ilgili olarak şöyle rivayet

edilir: "Allah'ın emrettiği her şeyi değiştirmelerini telkin eder." [c.1,

s.276, h:275]

 

Aynı eserde, Cabir kanalıyla İmam Bâkır'ın (a.s), "Şüphesiz



onlara emredecegim de Allah'ın yarattıklarını degiştirecekler."

ayetiyle ilgili olarak "Yani Allah'ın dinini" dediği rivayet edilir. [c.1,

s.276, h:276]

 

Ben derim ki: Her iki rivayetin vurguladığı husus aynıdır. O da



daha önceki açıklamalarda da işaret ettiğimiz gibi fıtrat dinidir.

Mecma-ul Beyan tefsirinde, "hayvanların kulaklarını yaracaklar"

ifadesiyle ilgili olarak şöyle deniyor: "Kulaklarını dipten kesecekler.

Bu açıklama, İmam Cafer Sadık'tan (a.s) rivayet edilmiştir."

Tefsir-ul Ayyâşî'de, "(Iş) ne sizin kuruntularınızla, ne de

Ehlikita-b'ın kuruntularıyla olmaz..." ayetiyle ilgili olarak, Muhammed

b. Müslim'den, o da İmam Bâkır'dan (a.s) şöyle rivayet

eder: "Kim bir kötülük yaparsa, onunla cezalandırılır." ayeti inince,

Resulullah'ın (s.a.a) ashabından bazısı, "Bu ayet, ne kadar şiddetli

bir tehdit içermektedir!" dedi. Resulullah (s.a.a) onlara dedi

ki: "Mallarınız, canlarınız ve çocuklarınız hususunda hiç sınavdan

geçirilmiyor musunuz?" Onlar "Evet" dediler. Resulullah (s.a.a) devamla

şöyle buyurdu: "Işte bunlarla yüce Allah size iyilik yazar ve

kötülüklerinizi siler. [Ancak Ehlikitap hakkında böyle bir şey

yapmaz.]" [c.1, s.277, h:278]

 

Ben derim ki: Bu anlamı içeren rivayetler, Ehlisünnet kaynaklarında



birçok kanaldan sahabelerden rivayet edilmiştir.

 

ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde belirtildiğine göre, Ahmed, Buharî,



Müslim ve Tirmizi Ebu Said el-Hudri'den şöyle rivayet ederler:

Resu-lullah (s.a.a) buyurdu ki: "Mümine isabet eden bir hastalık,



bir dert, bir keder, bir hüzün, bir eziyet, bir gam hatta eline batan

 

Nisâ Sûresi 105-126 ................................................... 165

 

bir diken yoktur ki, yüce Allah onunla günahını örtmesin, silmesin."

 

Ben derim ki: Bu anlamı içeren rivayetler gerek Resulullah'tan



(s.a.a) ve gerekse Ehlibeyt İmamlarından (Allah'ın selâmı hepsinin

üzerine olsun) bolca rivayet edilmiştir. Bunlar müstafiz [çok kanallı]

rivayetlerdir.

 

Uyûn-u Ahbar-ır Rıza adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle



Hüseyin b. Halid'den, o da İmam Rıza'dan (a.s) şöyle rivayet eder:

Babamın, babasından şu sözleri aktardığını duydum: "Allah'ın Ibrahim'i



dost edinmesi şundan dolayıdır: O hiç kimseyi geri çevirmedi,

reddetmedi. Allah'tan başka hiç kimseden bir şey istemedi."

(c.2, s.76, h:4)

 

Ben derim ki: Bu, Hz. Ibrahim'in (a.s) "halil" diye isimlendirilmesine



ilişkin rivayetlerin en sahihidir. Çünkü lafzın anlamıyla da

örtüşmektedir. O da ihtiyaçtır. Dolayısıyla insanın halili, ihtiyaçlarını

ona getiren ve bildiren kimsedir. Konuya başka açıdan yaklaşan

rivayetler de vardır.

 
Mizan Tefsiri, Cilt:5

 

El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.5........................................

 

Nisâ Sûresi 127-134 .......................................................... 167



 

127- Senden, kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki: Onlara

ilişkin olarak; kendilerine yazılanı vermediğiniz ve kendileriyle evlenmekten

yüz çevirdiğiniz yetim kadınlar ve çocuklarla ilgili olarak

kitapta size okunanlar hakkında ve yetimlere karşı adil davranmanız

yönünde Allah size fetva veriyor. Yapacağınız her hayrı,

şüphesiz Allah bilir.

 

128- Eğer bir kadın, kocasının serkeşliğinden yahut kendisinden



yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir anlaşma

yapmalarında onlara günah yoktur. Anlaşmak (her hâlükârda) daha

hayırlıdır. Zaten nefisler cimriliğe hazır duruma getirilmiştir.

Eğer iyi davranır ve (haksızlıktan) sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan

haberdardır.

 

129- Kadınlar arasında adaleti sağlamağa ne kadar uğraşsanız



da güç yetiremezsiniz; bari birisine tamamen meyledip de diğerini

askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, sakınırsanız,

şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

 

130- Eğer (eşler) birbirinden ayrılırlarsa, Allah bol nimetiyle her



birini zenginleştirir. Allah (lütuf ve ihsanıyla) geniştir, hikmet sahibidir.

 

131- Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Sizden önce



kitap verilenlere ve size, "Allah'tan korkun" diye tavsiye ettik. Eğer

inkâr ederseniz, (biliniz ki) göklerde ve yerde olanların hepsi Allah-

'ındır. Allah zengindir, övgüye layıktır.

 

132- Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Vekil olarak



Allah yeter.

 

133- Ey insanlar! Allah dilerse sizi (geriye) götürür ve başkalarını



getirir. Allah buna kadirdir.

 

134- Kim dünya mükâfatını (mutluluğunu) isterse, (bilsin ki)



dünyanın da, ahiretin de mükâfatı Allah katındadır. Allah işiten ve

 

168 .......................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.5



görendir.

 

AYETLERİN AÇIKLAMASI



 

Ayetlerin akışı, surenin başında evlilik, evliliği haram olan kadınlar

ve bunların miras alması gibi onlarla ilintili ayetlerin içeriğiyle

bağlantılıdır. Surenin akışından anladığımız kadarıyla bu ayetler,

surenin girişindeki ayetlerden sonra inmişlerdir. Surenin giriş kısmındaki

ayetlerin indiği zaman insanlar, Resulullah'la (s.a.a) kadınlar

hakkında konuşuyorlardı. Çünkü yüce Allah, surenin giriş

kısmındaki ayetleri indirmiş, mal ve beşerî ilişkiler bazında kadınların

yok edilen haklarını yeniden diriltmiştir. [Bu açıdan, cahiliye

devrini geride bırakmış insanların bu konuda sorular sormaları ve

açıklama istemeleri doğaldı.]

 

İşte bu çerçevede yüce Allah [tefsirine başladığımız bu ayetleri



indirmekle] Peygamberine (s.a.a) kadınlar hakkında kendisine soru

soranlara şu cevabı vermesini emrediyor: Allah'ın kadınlar için

erkekler üzerinde birtakım haklar öngörmesi, ilâhî bir fetvadır ve

bu hususta, Peygamberin kişisel bir etkinliği söz konusu değildir.

Sadece bu değil, Kur'ân'da yetim kadınlarla ilgili olarak okunan

ayetler de ilâhî hükümlerden ibarettir ve Peygamberin (s.a.a) bunda

da kişisel bir müdahalesi yoktur. Hatta bu da yetmez. Yüce Allah,

yetimler hakkında adil olmayı ölçülü davranmayı da onlara

emretmektedir.

 

Sonra karı-kocanın arasında çıkan ihtilaflara ilişkin bazı hükümlere



değiniliyor ki, bu ihtilaflar genelde bütün karı-kocalarda

gözükmektedir.

 

"Senden, kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki: Onlara ilişkin



olarak... Allah size fetva veriyor." Ragıp el-Isfahanî şöyle der: "el-

Futya" ve "el-fetva", anlaşılması, içinden çıkılması zor, problemli

hükümlere verilen cevaptır. Denilir ki, ondan fetva istedim. [Içinden

çıkılması zor bir hükümle ilgili çıkış yolu göstermesini istedim.]

O da şu fetvayı verdi. [Şu çıkış yolunu gösterdi, hükmün bu

 

Nisâ Sûresi 127-134 ........................................................... 169

 

olduğunu söyledi.]" Ragıp'tan alınan alıntı burada sona erdi.



Kavramın kullanıldığı alanları incelediğimizde şu sonucu elde

ediyoruz: Fetva, insanın karşılaştığı problemli bir mesele hakkında

kendi bilgi ve düşüncesini işe salarak içtihat etmesi sonucu ortaya

koyduğu cevap ya da basit yalın bir gözlemle anlaşılması zor sandığı

bir konuda ilk sahip olduğu görüşün kendisi demektir; konuyla

ilgili cevap değil.

 

Ayet, tefsir bilginlerinin "kendilerine yazılanı vermediginiz ve



kendileriyle evlenmekten yüz çevirdiginiz yetim kadınlar ve

zavallı çocuklarla ilgili olarak kitapta size okunanlar hakkında...

Allah size fetva veriyor." cümlesinin terkibinin değişik açılardan

ele alınması ile elde ettikleri farklı bakışları esas aldığımızda, birbirinden

ayrı anlamlar ifade etmektedir; ancak bu ayetin, surenin

giriş kısmında kadınlara ilişkin sorunları ele alan ayetlere eklenmiş

olması gösteriyor ki, bu ayet söz konusu o ayetlerden sonra

inmiştir.

 

Bunun [bu ayetlerin o ayetlerden sonra inişinin] doğal bir sonucu,



kadınlar hakkında istedikleri fetvanın, Islâm'ın ortaya çıkardığı,

yasalaştırdığı ve cahiliye döneminde kadınlara ilişkin bilinmeyen

tüm haklarla ilgili olmasıdır. Bunlarsa, yalnızca kadınların

miras ve evlilikle ilgili haklarıyla ilintilidir. Yetim kadınların hakları

gibi hususlarla ilgisi yoktur. Çünkü yetimlik durumu bütün kadınları

değil, sadece belli bir grubu ilgilendirir. Öte yandan yetim kadınların

durumu şu ayette ele alınmıştır: "kendilerine yazılanı vermediginiz

ve kendileriyle evlenmekten yüz çevirdiginiz yetim kadınlar

ve zavallı çocuklarla ilgili olarak kitapta size okunanlar hakkında...

Allah size fetva veriyor." Şu hâlde, istenen fetva, kadın

olmaları hasebiyle tüm kadınları ilgilendiren miras hükümleriyle

ilgilidir.

 

Buna göre, "Onlara ilişkin olarak... Allah size fetva veriyor."



ifadesinde geçen "Allah'ın fetva verdiği hüküm"den maksat, surenin

giriş kısmında dikkat çekilen hususlardır. Bu hâliyle ayet, fetva

verme meselesini yüce Allah'la ilintilendirerek Hz. Peygamberle

 

170 ........................................ El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.5

 

(s.a.a) ilgisinin olmadığını vurgulamış oluyor. Buna göre ayetin anlamı



şöyledir: Kadınlarla ilgili olarak senden fetva istiyorlar. De ki:

Onlar hakkında fetva vermek Allah'ın yetkisindedir. O da surenin

girişinde indirdiği ayetler kapsamında onlara ilişkin hükmünü bildirmiştir.

"Kendilerine yazılanı vermediğiniz ve kendileriyle evlenmekten

yüz çevirdiğiniz yetim kadınlar ve zavallı çocuklarla ilgili olarak kitapta

size okunanlar hakkında... Allah size fetva veriyor." Daha önce,

ayetin akışından anlaşıldığı kadarıyla, öksüz kadınlar ve zavallı,

çaresiz çocuklarla ilgili hüküm, kadınlara ilişkin hükümle ilintili olduğu

için burada söz konusu edilmiştir, demiştik. Nitekim surenin

giriş kısmındaki ayetlerde de öksüz kadınlara ilişkin hükme de

değinilmişti. Yoksa bu husus, istedikleri fetvanın kapsamına

girmez. Çünkü onlar yalnızca kadınlar hakkında fetva istemişlerdi.

Bundan dolayı, "ma yutlâ aleykum=size okunanlar" ifadesinin

"fî-hinne=onlara ilişkin" ifadesindeki mecrur zamire atfedilmiş olması

gerekir. Nahivcilerin çoğunluğu bu tür atfın doğru olmadığını

söyleseler de [nahiv ulemasından] Ferrâ, bunun Arapça kurallarına

uygun olduğunu ileri sürmüştür. Bu bakımdan, "yetim kadınlar ve

zavallı çocuklarla ilgili olarak kitapta size okunanlar hakkında..."

ifadesiyle, surenin giriş kısmında yer alan ve öksüz kadınlarla zavallı

çocuklar hakkında inen ayetlerin içerdiği hükümler ve anlamlar

kastedilmiştir. Ayetin orijinalinde geçen "yutlâ" kelimesinin

mastarı olan "tilavet" kelimesi, lafzın okunması anlamını ifade ettiği

gibi, lafzın ifade ettiği anlamın telkin edilmesi anlamını da içerir.

Dolayısıyla şöyle bir anlam elde ediyoruz: De ki: Allah, kitapta

öksüz kadınlarla ilgili olarak size okunan hükümler hakkında size

fetva veriyor.

 

Bazı müfessirlerin açıklamasından anlaşıldığı kadarıyla onlar,



"ve ma yutlâ aleykum=size okunanlar" ifadesini, "fîhinne=onlara

ilişkin" ifadesinin cümledeki konumuna ve gizli harekesine atfetmişlerdir.

[Zahiri itibariyle car ve mecrur olsa da gerçekte

"yüftîkum" fiilinin mef'-ulüdür.] Bunu yaparken "fetva verme" ola-

 


Yüklə 7,94 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin