Bakara Sûresi / 8-20 ..............................................................
8- İnsanlardan bazıları da vardır ki, "Allah'a ve ahiret gününe
iman ettik." derler. Oysa inanmış değillerdir.
9- Onlar, Allah'ı ve iman edenleri aldatmaya çalışırlar. Oysa
yalnızca kendilerini aldatıyorlar da farkında değiller.
10- Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır.
Yalan söylüyor oldukları için de, onlara acı bir azap vardır.
11- Kendilerine, "Yeryüzünde fesat çıkarmayın." denildiğinde,
"Biz sadece ıslâh edicileriz." derler.
12- Bilin ki, gerçekten asıl fesatçılar onlardır; ama farkında
değiller.
13- Yine kendilerine, "İnsanların iman ettiği gibi, siz de iman
edin." denildiğinde, "Düşük akılların iman ettiği gibi, biz de mi iman
edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük akıllılar kendileridir;
ama bilmezler.
14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman, "İman ettik." derler.
Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise derler ki: "Şüphesiz, biz sizinle
beraberiz. (Onlarla) sadece alay ediyoruz."
15- (Asıl,) Allah onlarla alay eder ve taşkınları içinde şaşkınca
dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.
16- İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat
bu alış verişleri kazançlı olamamış ve doğru yolu bulamamışlardır.
17- Onların örneği, tıpkı (karanlıkta) bir ateş tutuşturan adamın
örneğine benzer; ateşi, çevresini her aydınlattığında, Allah onların
ışığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakıverir de artık
göremezler.
18- Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar dönmezler.
19- Ya da (onların örneği,) gökten boşanan, içinde karanlıklar,
gök gürlemesi ve şimşek bulunan şiddetli bir yağmura (tutulmuş
kimsenin örneğine benzer. Yıldırımların saldığı dehşetle; ölüm
korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Allah, kâfirleri çepeçevre
kuşatmıştır.
20- Şimşek, neredeyse gözlerini kapıverecek. Önlerini her aydınlattığında
(biraz) yürürler; üzerlerine karanlık basıverince de ka-
112 ........................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1
lakalırlar. Allah dileseydi, işitmelerini de, görmelerini de gideriverirdi.
Şüphesiz, Allah her şeye güç yetirendir.
AYETLERİN AÇIKLAMASI
"İnsanlardan bazıları da vardır ki, 'Allah'a ve ahiret gününe inandık.'
derler. Oysa inanmış değiller..." Ayetlerin orijinalinde geçen "hud'a"
bir tür aldatmadır. "Şeytan" ise kötülüğün kaynağı, çok kötülük
yapan demektir. İblis'in "Şeytan" olarak adlandırılması bu yüzdendir.
Bu ayetlerde münafıkların durumuna ilişkin açıklamalar yer
almaktadır. İnşaallah, ileride Münafikûn suresinde ve diğer bazı
surelerde onlardan ayrıntılı olarak söz edeceğiz.
"Onların örneği tıpkı (karanlıkta) bir ateş tutuşturan adamın örneğine
benzer..." Bu, münafıkların durumlarını somutlaştıran bir örnektir.
Onlar, koyu bir karanlığın içine düşmüş gibidirler; o karanlıkta
iyiyi kötüden ve zararlıyı yararlıdan ayırt edemiyorlar. Bu yüzden
aydınlanma gereçlerinden birine başvurma gereğini duyuyorlar.
Bir ateş yakıp çevreyi görmek istiyorlar. Ateş tutuşup çevrelerini
aydınlatınca yüce Allah, rüzgar ve yağmur gibi bir sebebi devreye
sokarak ateşi söndürür. Böylece eski karanlığın içinde kalmaya
devam ederler. Hatta bu defa iki karanlığın ortasında bocalarlar:
Bir, çevrelerini saran karanlık; bir de şaşkınlık karanlığı, aydınlanma
gerecinin devreden çıkması ile yaşadıkları psikolojik karanlık.
Bu örnek, münafikların durumunu gözler önüne seriyor. Bunlar
mümin gibi görünerek, müminlerle iç içe yaşamaktan dolayı dinin
sağladığı bazı nimetlerden yararlanırlar. Miras ve nikâh gibi. Fakat
imandan asıl yararlanma dönemi olan ölüm vakti gelip çatınca,
yüce Allah, nurlarını giderir, amellerini geçersiz kılar, onları koyu
bir karanlığın ortasında bırakır. Burada ne yapacaklarını, nasıl
edeceklerini bilemezler. Hem eski karanlığın ve hem de amellerinin
yol açtığı karanlığın içinde bocalayıp dururlar.
"Ya da (onların örneği,) gökten boşanan..." İfadenin orijinalinde
geçen "sayyib", şiddetli yağmur demektir. "Berk" herkesçe bilinen
Bakara Sûresi / 8-20 ............................................................ 113
şimşek demektir. "Ra'd" ise, şimşek çakarken bulutlardan gelen
gürlemedir. "Sâika" ise, şimşeklerden inen yıldırım demektir.
Bu ikinci örnek de, münafıkların iman niteliğini dışa vurmalarını
somutlaştırmaktadır. Bu durumda onlar, tıpkı göz gözü
görmez bir karanlığın ortasında şiddetli bir yağmura tutulan kimseler
gibidirler. Şiddetli yağmur onları kaçıp kurtulma zorunda bırakıyor,
karanlık ise buna imkân vermiyor. Gök gürlemesinin ve
yıldırımların saçtıkları dehşet de onları çepeçevre kuşatmıştır. Artık
tek seçenekleri, şimşekten ve onun sağladığı aydınlıktan yararlanmaktır.
Ama şimşeğin aydınlığı sürekli ve kalıcı değildir. Şimşek
çakınca bir parça yürürler; ardından tekrar karanlığın ortasında
çakılıp kalırlar.
İşte, imanı benimsemeyen, ama müminmiş gibi görünmek zorunda
kalan münafıkın durumu bundan ibarettir. Kalbi ile dili anasında
birlik, uyuşma ve ahenk olmadığı için yolu bütünüyle
aydınlanmaz. Bu yüzden ikide bir tökezlemesi ve ayağının kayıp
yere kapanması kaçınılmaz olur. Biraz yürür, az sonra tekrar durur.
Böylece yüce Allah, onu rezil eder. Şayet Allah dileseydi, görme
ve işitme organlarını devre dışı bırakarak, daha ilk günden
onu rezil ederdi.
114 ................................. El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1
Dostları ilə paylaş: |