Bakara Sûresi / 180-182 .....................................................
180- Birinize ölüm geldiği zaman, eğer geride bir hayır (mal)
bırakacaksa, anaya, babaya, yakınlara, uygun biçimde vasiyet
etmek yazıldı. Bu, muttakiler üzerinde bir haktır.
181- Kim işittikten sonra onu değiştirirse günahı, ancak onu
değiştirenlerin boynunadır. Hiç şüphesiz Allah işiten ve bilendir.
182- Kim de vasiyet edenin bir hata veya günah işlemesinden
korkarda tarafların aralarını düzeltirse, ona günah yoktur. Gerçekten
Allah bağışlayan ve esirgeyendir.
AYETLERİN AÇIKLAMASI
"Birinize ölüm geldiği zaman, eğer geride bir hayır bırakacaksa...
vasiyet etmek size yazıldı." Bu ayet-i kerime zorunluluk ifade ediyor.
Çünkü Kur'ân-ı Kerim'de "yazıldı" ifadesi kesinlik ve gereklilik bildiren
hususlarla ilgili olarak kullanılır. Ayetin sonundaki "bir hak"
ifadesi de bunu pekiştirmektedir. Çünkü "hak" da tıpkı "yazıldı"
kelimesi gibi gereklilik öngörür. Ne var ki, "hak" deyiminin "muttakiler"
le sınırlandırılmış olması, ifadenin farzlığa ve zorunluluğa
yönelik kanıtsallığını bir miktar yumuşatıyor. Çünkü genel bir
farziyet için en uygunu "müminlere bir haktır" denilmiş olmasıydı.
Her ne ise, bazıları bu ayetin verasete ilişkin ayet ile neshedildiğini
söylemişlerdir. Eğer dedikleri gibiyse, ifadenin içerdiği farz hüküm
yürürlükten kaldırılmış, ama sevdirme amaçlı mendupluk devam
Bakara Sûresi / 180-182 ..................................................... 667
ediyor demektir. Belki de ifadenin sonundaki "hak" deyiminin
"muttakiler"le sınırlandırılması bu amaca yöneliktir.
İfadede geçen "hayır"dan maksat maldır. Bununla iş yapılabilen
miktardaki bir mal kastedilmiş olsa gerektir. Herhangi bir iş
yapmaya yaramayan bir miktar kastedilmemiştir. İfadenin orijinalinde
geçen [ve "uygun biçimde" olarak anlamlandırdığımız]
"maruf' deyimi ile, iyilik ve ihsan nitelikli işlerde genel geçer uygulama
kastedilmiştir.
"Kim işittikten sonra onu değiştirirse günahı, ancak onu değiştirenlerin
boynunadır." "Günahı" kelimesindeki zamir, değiştirme fiiline
dönüktür. Öteki zamirler ise, "uygun bir vasiyet"e dönüktürler. [Eğer
"vasiyet" kelimesine dönük olan zamirlerin müzekker olması
söz konusu edilir ve zamirlerin müennes olması gerektiği söylenirse
cevapta deriz ki:] Bu kelime iki iki çeşit zamiri kabul edebilecek
bir mastardır. İfadede "onu değiştirenlerin "denilmiş olup da "onların"
denilmemiş olması, günahın sebebini gösterme amacına
yöneliktir. Bu da "uygun vasiyeti değiştirme"dir. Ancak bu şekilde
ikinci ayetin bununla bağlantılı olarak değerlendirilmesi mümkün
olabilir.
"Kim de vasiyet edenin bir hata veya günah işlemesinden korkar da
tarafların aralarını düzeltirse, ona günah yoktur." Ayetin orijinalinde
geçen "cenef" kelimesinin anlamı "eğilim ve sapma"dır. Bazıları,
"Bu kelime yani "cenef" iki ayağın dışa yönelik eğilimini ifade eder.
Nitekim "henef" de ayakların içe doğru eğilimlerini ifade eder"
demişlerdir. Her hâlükârda, bu ifadede kastedilen amaç, günaha
eğilim göstermedir. Çünkü ifade "günah" kelimesi ile bağlantılı
olarak kullanılmıştır.
Bu ayet, önceki ayetin ifade ettiği anlamın ayrıntılı bir açıklaması
niteliğindedir. Bunu göz önünde bulundurarak -Doğrusunu
Allah herkesten daha iyi bilir- ayetleri birlikte şu şekilde anlamlandırabiliriz:
Değiştirmenin günahı, uygun vasiyeti değiştirenlerin
boynunadır. Buna şu tarz bir ayrıntılı açıklama getiriliyor. "Kim de,
vasiyet edenin vasiyetinin günah olmasından ya da günaha eğilimli
olmasından korkarsa ve bu vasiyeti içinde günah olmayan ve
günaha eğilimi bulunmayan bir duruma sokmak suretiyle tarafların
arasını bulursa, ona bir günah yoktur. Çünkü uygun vasiyeti
668 ........................................ El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1
değiştirmiş olmaz. Tersine vasiyetin içerdiği günah ve sapma unsurlarını
ayıklamış olur.
AYETLERİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI
el-Kâfi, et-Tehzib ve Tefsir'ul-Ayyâşî adlı eserlerde1 (ifade son
esere aittir) Muhammed b. Müslim'in şöyle dediği rivayet edilir:
"İmam Sadık'a (a.s) dedim ki: 'Vâris olana vasiyet etmek caiz midir?'
'Evet.' buyurdu, sonra 'Eğer bir hayır bırakacaksa, anaya, babaya,
yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek yazıldı.' ayetini
okudu."
Tefsir'ul-Ayyâşî'de, İmam Sadık (a.s) babasından, o da Hz. Ali'-
den (a.s) şöyle rivayet eder: "Kim ölüm döşeğindeyken varis olmayan
akrabaları hakkında vasiyette bulunmazsa, amelini günahla
sonuçlandırmış olur." [c.1, s.76, h: 166]
Yine Tefsir'ul-Ayyâşî'de, İmam Sadık'ın (a.s) bu ayetle ilgili olarak
şöyle buyurduğu rivayet edilir: "İmamlık sıfatına sahip olanlar
için yüce Allah insanların malları içinde bir hak belirlemiştir." Ravi
diyor ki: "Bunun bir sınırı var mı?" dedim. "Evet" buyurdu. "Peki ne
kadardır?" dedim, "En azı altıda bir, en çoğu üçte birdir." dedi. [c.1,
s.76, h: 163]
Ben derim ki: Aynı anlamı içeren bir açıklamayı da Şeyh
Saduk el-Fakih adlı eserinde İmam Sadık'tan (a.s) rivayet etmiştir.2
Aslında bu yorum, ayeti yüce Allah'ın Ahzab suresindeki sözüne
bağlantılı olarak ele almanın güzel bir örneğidir. Ulu Allah şöyle
buyuruyor: "Peygamber, müminlere canlarından ileridir. Onun eşleri
de onların anneleridir. Rahim sahipleri de Allah'ın kitabında
birbirlerine öteki müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar.
Ancak velilerinize bir iyilik yapmanız hâriç. Bunlar kitapta yazılmıştır."
(Ahzâb, 6)
Bu ayet-i kerime, İslâm'ın ilk dönemlerinde muhacirlerle Ensar
arasında gerçekleştirilen kardeşlik akdinin öngördüğü veraset uygulamasına
ilişkin hükmü yürürlükten kaldırıyor. Kardeşlik akdi
gereği varis olmayı geçersiz kılarak, bunun yerine akrabalık yoluy-
------
1- [el-Kâfi, c.7, s.10, h: 5; et-Tehzib, c.9, h: 793; Tefsir'ul-Ayyâşî, c.1, s.76, h: 164]
2- [Men La Yahzuruh'ul-Fakih, c.4, s.44]
Bakara Sûresi / 180-182 ................................................... 669
la varis olma zorunluluğunu getiriyor. Daha sonra velilere yapılacak
iyiliği bu genel kuralın kapsamının dışında tutuyor. Bilindiği
gibi ayet-i kerime Hz. Peygamberi ve onun pak soyunu müminlerin
velisi saymıştır. İşte kapsam dışı bırakılan bu iyilik, "eğer bir hayır
bırakacaksa..." ayetinin konusunu oluşturuyor ki burada işaret edilen
kimseler de akrabalardır. Bu açıklama sonucu aradaki münasebeti
anlamış olmalısın.
Tefsir'ul-Ayyâşî'de, İmam Bâkır veya İmam Sadık'ın (her ikisine
de selâm olsun) "Birinize ölüm geldiği zaman..." ayetinin içerdiği
hüküm "feraiz" ayetinin içerdiği hüküm tarafından yürürlükten
kaldırılmıştır." buyurduğu (a.s) rivayet edilir. [c.1, s.77, h: 167]
Ben derim ki: Bundan önceki rivayetler ve bu rivayet birlikte
değerlendirildiğinde; ayet-i kerimenin yürürlükten kaldırılan yönünün
vaciplik olduğu, müstehaplık yönünün ise devam ettiği sonucu
çıkacaktır.
Mecma'ul Beyan tefsirinde İmam Bâkır'ın (a.s) "Kim de vasiyet
edenin bir hata veya günah işlemesinden korkarsa." ifadesi
ile ilgili olarak şöyle dediği rivayet edilir: "İfade de geçen "cenef'
kişinin caiz olduğunu bilmediği bir yönden hataya düşmesi demektir."
Tefsir'ul-Kummî'de İmam Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğu belirtilir:
"Adam vasiyetini yaptıktan sonra vasiyeti alanın vasiyeti değiştirmesi
caiz olmaz. Aksine dinlediği vasiyeti olduğu gibi koruması
gerekir. Ancak, yüce Allah'ın emrettiğinin dışında bir hususu
vasiyet edip vasiyetinde günaha düşmesi ve zulme neden olması
başka. Böyle bir durumda kendisine vasiyet edilen kişinin bu vasiyeti
hakka göre düzeltmesi caiz olur."
"Söz gelimi, bir adamın birden fazla varisi varsa, tutup tüm
malını bazılarına vasiyet etse ve diğerlerini bundan yoksun bıraksa,
vasiyeti alan kişinin bunu hakka göre düzenlemesi caiz olur.
Ayet-i kerimedeki 'hata ve günah' ifadesiyle kastedilen de budur.
Şu hâlde 'cenef' vasiyet edenin varislerinden bazılarına eğilim
gösterip diğer bazısını dışlaması demektir. Günah ise, adamın vasiyet
ettiği kimseye ateşkedeler kurmasını ve içki yapmasını emretmesidir.
Vasiyeti alan kimsenin bunlara uymaması caizdir."
670 ..................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1
Ben derim ki: Bu rivayette, "cenef" kavramına verilen anlam
"tarafların arasını bulması" ifadesine de açıklık getirmektedir. Şu
hâlde kastedilen, vasiyet edenin bir kısım varise eğilim göstermesi
yüzünden varisler arasında başgösteren çekişmeyi ortadan kaldırmaya
yönelik ıslah edici girişimlerde bulunmaktır.
el-Kâfi adlı eserde, Muhammed b. Sevka'nın şöyle dediği belirtilir:
"Kim işittikten sonra onu değiştirirse günahı onu değiştirenlerin
boynunadır." ifadesi ile ilgili olarak İmam Bâkır'a (a.s) sordum.
Buyurdu ki: "Bu ifadenin kapsadığı durum, sonrasındaki
'Kim de vasiyet edenin bir hata veya günah işlemesinden korkar
da tarafların aralarını düzeltirse, ona günah yoktur.' ifadesinin içerdiği
durumun hükmünce yürürlükten kaldırılmıştır. Yani kendisine
vasiyet edilen kişi, eğer vasiyet edenin bu vasiyetiyle, Allah'ın
hoşnut olmadığı ve hakka ters düşen bir şeyi istemek suretiyle evladıyla
ilgili olarak günaha düşmesinden ve doğrudan sapmasından
korkarsa, vasiyeti hakka göre düzeltmesinde ve hak yolunda
Allah'ın rızasına uygun hale getirmesinde ona, yani vasiyeti dinleyen
kişiye bir günah yoktur. [c.7, s.21, h: 2]
Ben derim ki: Bu rivayet, ayetin ayetle tefsir edilmesine bir örnektir.
Dolayısıyla nesh kelimesinin kullanılması, ıstılahî anlam ifade
etmez. Daha önce de söylediğimiz gibi İmamların sözlerinin
arasında geçen "nesh" kavramı, kimi zaman usulcülerin bu kavrama
yükledikleri anlamı ifade etmeyebilir.
Hamd Allah'a mahsustur.
Başarı Allah'tandır.
Dostları ilə paylaş: |