Sonuç ne oldu?
Tesla’nın ütopyasında tek bir etken eksikti (her zaman olduğu gibi); ekonomik etken. Tesla’nın bu açıklamaları Westinghouse firmasında alarm sinyallerine neden oldu. Edison’un doğru akım endüstrisini yok etmiş, oluşturduğu alternatif akım sistemi ile yeni bir endüstri düzeni kurmuş ve bu düzen üzerinde Westinghouse ve General Elektrics gibi dev tekeller türemiş, dünya imparatorlukları kurmuşlardı. Şimdi Tesla hepsini kablosuz enerji üretiminin yeni düzeni ile tehdit ediyor ve kendi kurduğu endüstriyi çöpe atacağını açıklıyordu. Westinhouse ve General Elektrics patronları kuşkusuz Tesla’nın ne istediğini anlamıyorlardı. Tesla, patent ücretleriyle lüks bir yaşam yaşıyordu. Peki ama derdi neydi?
Tesla’nın çabasını tek anlayabilen Samuel Clements (Mark Twain) oldu herhalde.. Hayatında hiçbir zaman yakın dostluklar kurmamış olan Tesla ile Clements arasında dostluk da 1910 yılında Clements’in ölümü ile sona erdi. Tesla, ölümüne kadar ki yılları kablosuz sistemin inşasını oluşturmak için çabaladığı bir koşturmaca ile geçirdi. Bu süreçte ihtiyacı olan parayı temin edebilmek için tüm patent haklarını sattı. Yugoslav Hükümeti imdadına yetişti. 75. yaş gününde, günlük yaşamını sürdürebilecek bir maaş bağlandı.
Einstein’ın “rölativite teorisi”nin yetersiz olduğunu, “dinamik yer çekimi teorisi”nin yakında kendisi tarafından kamuoyuna sunulacağını açıkladı. Konuşmasında ses, ısı, ışık, röntgen ve radyo dalgalarının yerçekimi ile olan ilişkisinden söz etti. Yerçekimi dalgalarından söz ettiği bu konuşması, 1980’li yıllarda tekrar hatırlandı. “PSR 1913 + 16” olarak adlandırılan ve enerji kaybına neden olan “double neutron star”ın 1980’li yıllarda bulunmasıyla yer çekimi dalgalarının varlığı kanıtlandı. Tesla bunu nasıl keşfetmişti? Einstein’ın rölativite teorisine neden karşı çıktığını ve yerçekimi dalgalarının varlığını nasıl keşfettiğini hiçbir zaman açıklamadı. Küsmüştü !
Tesla, 1943 yılında 87 yaşında öldü. O güne değin, geçimi için Westinghouse da dahil olmak üzere zengin ettiği arkadaşlarının teklif ettiği hiçbir yardımı kabul etmemiştir. Birisi hariç, kabul ettiği tek yardım Yugoslavya Hükümeti tarafından 75. Doğum gününde bağlanan emekli aylığı.. Öldüğünde yanında en sevdiği hayvanlar olan güvercinleri bulunan bu yalnız adamın dünyadan göçü yalnızca kapital dünyasının egemenleri ile Pentagon’u sevindirip huzura kavuşturmuştur.
Nikola Tesla’nın adı Amerikan kaynaklı kitaplardan silinmiş de olsa, değeri kendi ülkesinde bilinmektedir. Tesla’nın kapitalist sistemi çökertip ortadan tümüyle kaldıracak olan enerji teknolojisinin derinlemesinie araştırılması gereklidir. Ayrıca, süper güçlerin Tesla teknolojisi ile hangi gizli savaş projelerini uygulama alanında yaşama geçirdiği ve geçirmeye çalıştığı da objektif ve cesur araştırmacılar tarafından mercek altına alınmalıdır. New York’daki lâboratuvarında yaptığı deneylerde birkaç kilometre öteden hissedilen bir deprem yaratmış radikal bir mucit olan Tesla’yı gerçek anlamda değerlendirebilecek olan ancak gelecek yüzyılların insanlığı olacaktır.
***
NİKOLA TESLA’NIN ANISINA
Tarih boyunca akademik çevrelerde insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaran öncüler ve mucitler onurlandırılmıştır. Ünlü fizikçi, bilim adamı, mühendis ve mucitlerin listesi insanlık gelişiminin önemli kilometre taşlarını oluşturur. Elektrik ölçüm birim ve terimlerinin çoğu, elektrik ve agnetizma altındaki fiziksel oluşumlarla ilgili ilk varsayımları ve icatları gerçekleştiren bu kuruculardan esinlenmişlerdir. Volta, Amper, Faraday, Hertz, Maxwell, Newton, Watt ve Weber, icat ve katkılarından beri standart elektrik ve manyetik ölçüm birimleriyle eşanlamlı hale gelmiş isimler arasındadır.
Bu onur listesine çok yakın zamanlarda dahil olan isim dr. Nikola Tesla’dır. Tesla’nın “Buluşların Altın Çağı” olarak adlandırılan dönemde, elektrik alanındaki buluş, anlayış ve gelişmelere yaptığı sayısız katkı ne kadar vurgulansa azdır. Alternatif akım üretiminin ve dağıtımının geliştirilmesinden ve dönel manyetik alının kavranmasından, yeryüzündeki elektrik dalgalarının keşfine ve telsiz, radyo, uzaktan kumanda, bilgisayar, telsiz güç üretim ve dağıtım tekniklerine, oradan parçacık ışın silahları ve ötesine... bilim alanındaki başka hiçbir birey çağdaş dünya üzerinde, bugün de hakkını teslim ettiğimiz, daha büyük bir etki yaratmamıştır.
Dolayısıyla, SI’nin (Uluslararası Ölçü Birimleri sistemi), geliştirilmesinden sorumlu, ağırlıklar ve Ölçüler Genel Konferansı’nın yeni bir Uluslaarası manyetik Akım Yoğunluğu Ölçü Birimi’ni temsil etmek üzere “Tesla” ismini ve “T” sembolünü seçmesi son derece uygundur. Manyetim akım için SI ölçüsü (T), ölümünden sonra Tesla’ya atfedilmiştir. MRI ve NMR gibi modem teknolojileri cihaz performansı ve spesifikasyonunun önemli bir bileşeni olarak vlçü birimine dayanmaktadır. (William C. Wysock/Tesla Teknoloji Araştırma)
KAYNAKLAR :
1). The Man Who Invended The Twentieth Century: nikola Tesla, Forgotten Genius of
Elecricty. Robert Lomas, Headline, Londra 1999
2). Lightining in his Hand: The Life Story of Nikola Tesla, Inez Hunt and Wannetta W
Draper, Omni Publications, Califorina 1977.
3) Tesla Said, Compiled by John T Ratzlaff, Tesla Book Company, N.Y. 1984
4). Remote Wiewing. Tim Rıfat, Century 1999, Londra.
5). Spark of Genius, R. Lomas, The Independent Magazine, 21 Ağustos 1999 Londra.
6). William J. Beaty, 1997, Tesla Invented Radio SCIENCE HOBBYIST website
www.eskimo.com/-billb.
***
PANDORANIN KUTUSUNDAKİ ŞEYTAN
Gölcük, 17 ağustos 1999, saat:03.02.. Evlerindeki yataklarında uykunun derinliklerine dalmış insanlar can havliyle ve bilinçlerini yitirmişçesine kendilerini dışarıya atmaya çalışırlarken sanki din kitaplarında sözü edilen “kıyamet”i yaşadıklarına inandılar.
Deniz kuvvetleri Komutanlığı’nın devir teslim töreninin ardından beklenmedik bir zamanda ansızın çıkıp gelen uğultular ve şiddetli yer sarsıntıları, gece boyunca iki fırketeynin aydınlattığı Orduevi yerle bir oldu. Havai fişeklerin aydınlattığı Gölcük semaları birkaç saat sonra bilimadamlarının “deprem ışıması” diye tanımladıkları ancak ne olduğu tam olarak anlaşılamayan bir “şey” ile aydınlandı. Yaşayanların bir daha hiç unutamayacakları o uğultu ve sarsıntının ardından tüm Türkiye derin uykusundan uyandı. Binalar birbiri ardına devrilirken ölüm binlerce insanı aynı anda yakalıyordu.
Devlet hazırlıksız yakalanmıştı. Binlerce insan teknik yetersizlikten ötürü enkazların altında günlerce bir kurtarıcı bekleyerek can verdiler. Kısa süre sonra Türk kamuoyu kendisini hummalı bir tartışma içinde buldu. Binaların depreme dayanıklı yapılmayışı, fay hattının üzerinde yerleşim alanlarının kurulmuş olması, tüm mimari ve mühendislik prensiplerinin hiçe sayılarak kentler oluşturulmuş olunması uzun süre ulusal gündemi işgal etti.
Ancak hiç kimse depremi yaşayan insanların panik içinde dile getirmeye çalıştıklarını dikkate almadı. Oysa ki, bölge insanı geçmiş yıllarda da pek çok deprem yaşamıştı. Yani depremin ne olduğunu yaşayarak öğrenmiş insanlardı.
Dehşet anını yaşayanlar:
“O gece ne olduğunu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki bu depremden farklı bir şeydi.”
Depremi yaşayanlar gün geçip kendilerine gelir gibi olup panik duygularından arındıkça hafızalarında yer eden ve tanık oldukları “şey”leri birer birer dile getirmeye başlamışlardı. İfade ettiklerine göre depremden hemen önce Gölcük’ten Avcılar’a kadar geniş bir alanda görülen “ateş topu” ile ilgili bilimsel bir açıklama yapılamıyordu. Bazı bilimadamlarına göre sözü edilen “ateş topu” deprem ışımasıydı. Daha önce depremi yaşamış olan insanlar, böyle bir “ateş topu”nu ilk kez gördüklerini dile getirdilerse de kimse oralı olmadı.
Türk insanı televizyon ekranlarından yansıyan görüntülerle pek çok bilim adamıyla tanıştı. Bu bilim adamları sayesinde de karışık olan kafaları daha da karışırken pek çok teknik/bilimsel terim ezberledi. Fizik terminolojisi gelişen kamuoyu, depremde yaşadıkları hakkında hiçbir şey öğrenemediği gibi, gelecek zaman dilimlerinde başlarına daha neler gelebileceği hakkında da korku ve endişeleriyle baş başa kaldı. Her alanda baskı altında yaşama zorunluluğunu iliklerinde duyumsamaya alışık Türk insanı, endişelerini bir kez daha küskün iç dünyasına gömdü.
Ancak, zaman geçtikçe Türk basınının saygın isimleri ile bazı yazarlar, 17 Ağustos 1999 ve sonrasında yaşanan depremlerin ABD kaynaklı “yapay felaketler” olduğu üzerinde görüş bildirmeye yöneldiler. Ne var ki, bu görüşler Medya organlarında yer almadı. Çünkü, medyanın ABD finans kaynaklı patronlar ile CIA güdümlü yöneticileri araştırma ve düşünce pazarlayan gazeteci ve yazarların bu konudaki görüşlerini çıkarlarına aykırı gördükleri gibi “gerçekçi” de bulmuyordu! Onlara göre bazı gazeteciler ve yazarlar daha çok birer “ütopik komplo teorisyenleri” gibi faaliyet gösteriyorlardı. Çünkü, onlar yeryüzünden çoktan silinen komünizmin son artıkladirenişçileriydiler ve her taşın altından ABD ile CIA parmağı bulmakta ısrarcıydılar. Türkiye’de yaşanan depremin ardından ABD Deniz Kuvvetleri ihtişamlı “savaş gemileri” ile yardıma koşmuştu. Hem garip bir tesadüf olarak ABD Devlet Başkanı deprem sonrası geldiği Türkiye’de bölgeye giderek depremin yarattığı ölümcül ve yıkıcı tahribatı bizzat kendi gözleri ile gözlemlemişti. Şimdi tüm bunların ardından “emperyalist” ve “kapitalist” karşıtı, aslı astarı olmayan ve hiçbir bilimsel veriye dayanmayan “komünizm” yanlısı spekülasyonlar ile yaralı halkı “huzursuz” etmenin ve “kışkırtmanın” ne anlamı vardı?.. bu türden faaliyetlerde bulunan kişiler, dış güç odaklarının maşalarıydı!
Ancak Pentagon yıllardır çok güçlü ve çok gizli bir silah geliştirme çalışmaları sürdürdüğü gerçeği, her gerçek gibi bir geri bıraktırılmış ülke olan Türk kamuoyunun bilgisi dışındaydı. Oysa ki, medyanın görevi her konuda kamuoyunu bilgilendirmekti. Onca devlet desteği alan ve dünyadaki dev medya kuruluşlarından pek fazla bir noksanları bulunmayan Türk medyası, halkın çağını algılayıp özümseyebilmesi için gece/gündüz çalışmıyor muydu? Peki o halde Türk kamuoyunun dünyada ve Türkiye’de olup bitenlerden neden hiç haberi olmazdı? Oysa, medya her gün çarşaf çarşaf özel yaşamları sergilemeyi başarmıyor muydu? Kimin kiminle nerede ne yaptığını görüntüleyen Türk ulusal medyasının dünyada olup bitenlerden haberdar olmaması düşünülebilir miydi?
Onca Türk insanı yurtiçinde ve yurtdışında en üst seviyede eğitim görüyordu, ama onca eğitime karşın hâlâ radyoyu Marconi’nin değil de Nikola Tesla’nın icad etmiş olduğunu bile bilmiyordu. Hani artık iletişim çağı idi ve herkesin dünyanın her yerinde her olup bitenden haberi vardı? Demek ki gerçekte Türk insanının gördüğü onca eğitim boştu. Demek ki Türk insanı gazete okuyup Tv izleyerek aydınlanıp çağında ne olup bittiğini öğrenemiyordu. Ve daha da feci olan felâket; eğitimli olduğunu ve medya aracılığı ile çağını izleyebildiğini sanıyordu.
Bu durum, Türk insanının hangi koşullar altında yaşam sürdürmesinin nasıl sağlanabildiği gerçeğini gözler önüne sermektedir. Biz, yine temel konumuza dönelim.
Türkiye’de, Yunanistan’da ve Tayvan’da ardışık ve beklenilmeyen depremler, binlerce insanı uykunun derinliklerinde yakalayıp canından ederken, geride yıkıntılar altında tüm yakınlarını yitirmiş, inim inim inleyen insanlar bıraktı. Uzmanlar bu beklenilmeyen fay kırılmasının ardından, deprem felaketinin daha üç yıl süreceğini tahmin ettiklerini açıkladılar. Ne zaman? Nerede ve Kaç şiddetinde, sorularına ise; hiç kimse yanıt veremiyor. Açıkçası uzmanlar da şaşkın. Ama, şaşkınlıklarını gizlemeye ve soğuk kanlı olmaya çaba gösteriyorlar.
Oysa ki; doğal felaket gibi görünen depremin ardındaki giz perdesi aralandığında ardından PENTAGON’un Alaska ve Hollanda da konuçlanmış askeri tesislerinin marifetleri gün ışığına çıkıyor. Şimdi size 1900’den günümüze dünyada en çok sansüre uğramış, çok yakın bir zamanda ise; 4 milyar insanı yok etmek için uygulamaya konmuş korkunç bir gerçekten söz edeceğim.
ABD’nin son derece gizli yürüttüğü projenin adı: High Freqency Active Auroral Research Program (HAARP), adından da anlaşılacağı üzere, Yüksek Frekans Aktif Aurora Araştırma Programı! Bu program ABD’nin “Yeni Dünya Düzeni” ile Siyonizm’in “Dünya Hükümeti” planlarının ürünü..
Her şey, Bay Tesla’nın elektromanyetik dalgalar kullanarak, doğayı etkilemeyi başarmasının ardından, 1900’de patent almak için başvuruda bulunmasıyla başlamıştı. Bay Tesla, elektromanyetik titreşimler kullanarak, fırtınalar yaratıp yağmurlar yağdırabiliyordu. Bay Tesla’nın bu buluşundan yola çıkan bir çok bilim adamı kolları sıvamış, onun bu buluşunu geliştirmeye yönelmişlerdi. 1900’de Bay Tesla’nın sahibi olduğu patent, günümüzde Raytheon firmasına ait.
ABD Savunma Bakanlığı, ABD Deniz Kuvvetleri, ABD Hava Kuvvetleri ve Alaska Üniversite Fairbanks’ın gizli ve ortaklaşa yürüttükleri proje kontrolünde elektromanyetik titreşimlerden yararlanılarak geliştirdikleri alet ile Başkan Regan döneminde uygulamaya konulan “Yıldız Savaşları Projesi” (Star Wars)’ın pabucunu dama atmayı başardılar. Çünkü, çok daha ucuz ve güçlü bir silah olduğu gerçekleştirilen deneylerle kanıtlanmış bulunuyor.
ABD, bu projeyi son 6 yıldan buyana Alaska’nın Gekona askeri üssü yakınlarında, ABD Hava ve Deniz Kuvvetlerince geliştirip uygulamaya koydu. Resmi amacı: İyonosfer’de araştırma yapmak! Bu projenin gerçekleşmesinde üç ABD şirketi ARCO, Raytheon ve E-Sistemleri’nin önemli katkıları var.
HAARP öyle bir güç ki; bakınız neler yapıyor:
1). İklimleri değiştirebiliyor.
2). Kutupları eritebiliyor ve yerinden oynatabilir. Bir başka “Buz Zamanı”
yaratabiliyor.
3). Ozon tabakası ile oynayabilir
4). Okyanus dalgalarını kontrol edebiliyor
5). Dünyanın enerji alanlarıyla oynayarak, insan beynini kontrol altına
alabiliyor. Örneğin: Ruh sağlığını bozarak düzensiz davranışlara, kan
kimyasının olumsuz etkilenmesine, metabolik değişimlere, sinir
sisteminin bozulmasına yol açarken, beyinsel ve sinirsel fonksiyonları
etkileyerek de insanları şaşkın hale getirebiliyor.
6). Radyasyon yaymayan termonükleer patlamalar oluşturabiliyor
7). Depremler yaratabiliyor
8). Eko sisteme zarar verebiliyor, hayvanları göç ettirebiliyor
9). Met dalgaları yaratabiliyor
10). Ufuk üstünde bir radar sistemi yaratabiliyor
11). ABD ordu komünikasyon sistemi çalışmaya devam ederken, diğer tüm
komünikasyon sistemlerini tümüyle işlemez hale getirebiliyor
12). ABD denizaltılarının (ELF Extremely Low Frequency) olağanüstü
alçak frekans kullanabilmesini sağlıyor
Yukarıda sıraladıklarım yalnızca bir bölümü.. Bu gerçeklerin ışığında bir bakışta nasıl bir tanrının çocukları olduğumuzu algılamak çok kolay!
Bazı fizikçiler bu projeye şiddetle karşı çıkıp, internette insanlığı uyaran yazılar yayınlamaya çalıştılar. Ama, internette HAARP projesi karşıtı tüm siteler PENTAGON tarafından bir anda siliyordu. Bu projeye karşı çıkan pek çok insan CIA’in örtülü ve yargısız infaz operasyonlarında ortadan kaldırılıverdi. Herkes susturuldu. Bu şiddet ve baskı ise; 1900’den beri süregeldi.
ABD ve Rusya ortaklaşa dünya nüfusunu 6 milyardan 2 milyara düşürme kararı aldılar. Böylece; eğitimsiz, fakir, ilkellikten kurtulamayan ve giderek artan dünya nüfusunun “temizlenerek”, dünyanın gelecekte büyük bir kaosa sürüklenmesinin önüne geçileceği varsayılıyor. Uygulamaya konan plana göre, geride kalacak olanlar: Seçkin siyasiler, zenginler ve entellektüeller olacak. Özetle Tanrılar, işe yaramaz olarak gördükleri 4 milyar insanı cezalandırarak, işe yarar gördükleri insanlardan oluşan yeni bir dünya yaratacak. Bunun adı ise; “Yeni Dünya Düzeni!” Hiç kimse nükleer savaş, çıkacak diye beklemesin. Artık, insanlığı doğal afet görünümü altında uygulamaya konan yepyeni bir savaş teknolojisi bekliyor. Bu savaş teknolojisi “Yapay Tufanlar” yaratıyor.
Dünya haritasına baktığınızda Türkiye’nin ABD’nin Alaska/Gakona askeri üssünün tam karşısına düştüğünü görebilirsiniz. Ayrıca proje araştırmalarına ve deneylerine tanık olanların yaptıkları açıklamalara göre, gökyüzünde beyaz ve kırmızı ışık görüldüğü söyleniyor.
ABD’nin “Yeni Dünya Düzeni” ile Siyonizm’in “Dünya Hükümeti” programları içinde yer alan HAARP projesi, dilediği anda dilediği yerde deprem felaketi sonuçları vererek, en etkili, en kesin sonuca ulaşılmasının ilk adımları. HAARP Projesi ile geliştirilen alet şu anda %10 kapasite ile çalışıyor. Aletin tam olarak geliştirilerek uygulamaya konulacağı tarih ise; 2002..
PENTAGON, ABD Kongresi’ne verdiği raporda aletin yalnızca 3.5 kilowatt güce sahip olduğunu bildirmekte. Ancak, bu proje üzerinde çalışan bilim adamları aletin 3.500 kilowattlık bir enerji yaratabildiğini açıklıyorlar. 2002 yılına varıldığında aletin erişeceği güç ise; hesaplanamıyor bile.. Proje Alaska/Gakona’da tatbike başlandığında PENTAGON, aletten 100 bin kilovatlık bir enerji elde etmeyi umduğunu açıklamıştı.
Dünya insanlığı ABD emperyalizmi karşısında suskun kaldıkça sıranın kendisine geleceğini hiç düşünemedi. Güçlünün yanında yer almayı ve ona ortak olmayı akılcı bulan siyasiler, kişisel çıkarları için, ülkelerini satarlarken, masum insanları nasıl bir felakete sürüklediklerini biliyorlardı.
Mitoloji, tarih ve tüm din kitaplarında yer alan tufanlar artık ABD patenti taşıyor. ABD patentli tufanların ilk provaları 1993’den bugüne Orta-Batı Amerika’daki sel felaketleri, Temmuz 1998 Papua Yeni Gine’deki büyük dalgalar, 19996’da Çin/Tangshau’da, 1999 Türkiye/İzmit depremi ardından Yunanistan ve Tayvan depremleri..
GÖLCÜK DEPREMİ GİBİ
5 Haziran 1977 tarihli, New York Times’da, 28 Temmuz 1976 tarihinde Çin, Tangshan’da yaşanan ve 65.0007in üzerinde kişinin ölümüyle sonuçlanan depremle ilgili bir yazı yayınlandı.
3.427deki ilk sarsıntıdan hemen önce gökyüzü gündüz gibi aydınlanmıştı. Tıpkı 17 Ağustos 1999 tarihinde Gölcük’te olduğu gibi.. Temelde beyaz ve kırmızı olan çok renkli ışıkları 200 mil uzaklıktan görmek mümkündü. Birçok ağacın yaprakları yandı ve gelişmekte olan sebzeler sanki bir “ateş topu” tarafından adeta kavrulmuştu.
Bazı araştırmacılar bu elektriksel etkilerin, elektromanyetik plazma ve top şeklindeki aydınlatmayla bağlantılı olduğuna ve garip parıltıların da Tesla tipi teknoloji ve/veya HAARP benzeri vericilerden kaynaklandığına inanıyorlardı. Bu renkli ışığın parıltısı Nikola Tesla’nın 1935 yılında belittiği “her çeşit emsalsiz etkiden” biri miydi? Yoksa bu deprem, hiçbir kuşku duymayacak Çin halkı üzerinde uygulanan bir sistem denemesi miydi? Yanıt kesinlikle doğal bir deprem gibi görünmediği şeklindeydi.
Ocak 1978 tarihinde Dr. Andrija Puharich’ın, “Global Manyetik savaşı” ve Layma’nın 1976 ve 1977 yılında “Dünya Gezegenine Yönelik Alışılmadık yapay Etkiler” başlıklı detaylı bir araştırma raporu yayınlandı. Dr. Puharich raporunda şunlara yer veriyordu:
“1976 yılındaki büyük depremlerin yanında bir tanesi vardı ki özel bir dikkat gösterilmelidir. 28 Temmuz 1976 Tangshan, Çin depremi”
Specula dergisinin Ocak 1978 tarihli sayısı, “Tesla Etkisi” adı verilen, birçok bilim adamını inanılmaz bir şekilde etkileyen makale yayınladı. Makaleye göre, “
“..belirli frekansların sinyalleri dünyanın kendisinde sürekli dalgalar oluşturmak için dünyadan gönderiliyordu. Bu sürekli dalgada şu an dünyanın yüzeyinden beslendiğinden çok daha fazla enerji bulunmaktadır.”
Dr. Peter Beter, Rusların 1977 yılında Filipinler’in çevresindeki denizlerin derinliklerindeki çukurlara fizyon bombaları yerleştirdiklerini belirtmiştir. Dr. Beter, Filipinler’in dev Pasifik teknoteknik tabakasında anahtar/kara pozisyonunda olduğuna inanıyordu. İddiaya göre Rusya zaten daha önceden Pasifik Okyanusu’nun diğer bölgelerinde depreme yol açabilecek güçlü denizaltı silahları yerleştirmişti. Dr. Beter, kasıtlı olarak yapılan şeyin, gerilimin yüksek düzeylere ulaşabileceği Filipinler hariç, Pasifik tabakasındaki gerilimi azaltmak için olduğuna inanıyordu. Sonra belirli bir noktada, belirli bir nokk-tada Filipinler’in çevresindeki bombalar patlatılacaktı. Bunun inanılmaz depremlere ve gel/git dalgalarına yol açması ve Amerika’nın Batı Kıyısı’nda felaket yaratması bekleniyordu. Filipinler’de alevlenen volkanlar bu bölgenin gerilimli olduğunun bir işaretiydi. Bu noktada depremler ile volkanların birbirleri arasında bağlantılı olduğunu göz ardı etmemek gerek.
Washington Post’un 30 Ocak 1981 tarihli baskısında, 1979 yılında dünyada 56 önemli deprem olduğu ve 1980 yılında yıllık rakamın 71’e yükseldiği yer almıştı. Rastlantısal bir şekilde, f980 yılında hem Rusya hem de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ELF vericilerinde bir artış olmuştu.
1981 yılında nükleer mühendis ve Amerika’daki önde gelen Tesla araştırmacısı Albay Thomas Bearden, Amerikan Psikotronik Derneği’nde bir konferans verdi. Konuşmasının bir bölümünde aynı zamanda 1978 Specula dergisinde de tartışılan Tesla vericileri tarafından üretilen kalıcı dalgalardan söz etti. Albay aslında HAARP’ın nasıl çalıştığını anlatıyordu:
“Yaptığımız şey frekansı değiştirmektir. Eğer frekansı bir yönde değiştirirseniz, enerjiyi dünyanın diğer bölümünde hedeflediğiniz yerin ilerisindeki atmosfere boşaltırsınız. Havayı ionize etmeye başladıkça, hava akış seyrini, jet gidişlerini vb. şeyleri değiştirebilirsiniz. Bu mükemmel bir hava makinasıdır. Eğer ani bir şekilde boşaltırsanız, bunun gibi küçük iyonizasyon elde edemezsiniz. Bu kez kıvılcımlar ve ateş topları (plasma) dünyanın yüzeyine boşalacaktır. Bu aletle ileri geri oynayarak, dünya çapında dev hava değişikliklerine neden olabilirsiniz.”
Albay Bearden, bunu neredeyse eğlenceli bir hava oyuncağı gibi tanıtıyordu. Fakat bu aynı zamanda 28 Temmuz 1976 Tangshan, Çin’de ölen 65.000’in üzerindeki insanları da anımsatıyordu. Kuşkusuz 17 Ağustos 1999 Gölcük depremini de..
1 Ekim 1998 tarihli Hürriyet gazetesinin “Kıyamete Kadar yetecek Enerji” başlığı haberi konun bir başka yönünü de işaret ediyordu.
“27 Ağustos gecesi dünya enerji bombardumanına uğradı. Eğer bu radyasyonu depolanabilseydi, dünya kendisine milyarlarca yıl yetecek enerjiye sahip olacaktı.
Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi’nin düzenlediği basın toplantısında konuşan bilim adamlarına göre, Büyük Okyanus’ta bulunan Havaii Adası’nın üzerindeki iyonosfer tabakası gamma ve X ışınlarının bombardımanı altında kaldı. Beş dakika süren kozmik yağmur sırasında dış atmosfer tabakasında gece kısa bir süre içinde gündüze dönüştü.
Dünyanın 60 ila 80 km üzerinde bulunan iyonosfer tabakası bu enerjiyi yuttuğu için bu kozmik bombardımanın dünyaya herhangi bir zararı dokunmadı. Sadece elektronik donanımların zarar görmemesi için uydulardan ikisini geçici olarak durdurmak gerekti. California Üniversitesi’nden Kevin Hurley, iyonosfere boşalan gücün gelecek 300 yıl içinde güneşin dünyaya sağlayacağı enerjiye eşdeğer olduğunu söyledi.
Hurley, “Bu enerjiyi depolayabilseydik, kainatın sonuna ve daha sonrasına kadar her kenti, her köyü, her ampulü aydınlatacak enerjiye kavuşurduk” dedi.
Soru şu: acaba depremlerle birlikte açığa çıkan ve ateş topu olarak fide edilen dev enerji yoğunluğu da HAARP tarafından depolanıyor olabilir mi? Acaba kimler için?
Bu arada Rus bilimadamları ABD’yi yaptığı araştırmalar konusunda uyarmayı da ihmal etmiyordu. 28. Ocak 2000 tarihli Hürriyet gazetesinde Nerdun Hacıoğlu imzasıyla yeralan haberde şöyle deniliyordu:
“Amerikan fizik laboratuarlarında deney aşamasına gelen “evrenin yaratılış modeli” deneyi, Rus bilim adamlarını “kıyameti kopartacaklar” endişesine yöneltti. Rus bilimadamları, deneylerin bir “karadelik” oluşturabileceğini belirterek, “Evrenin yaratılışını laboratuarda görelim derken, dünyayı yok etmeye kadar giden zincirleme reaksiyon başlatılabilir” uyarısında bulundular. Rus fizikçiler, “Tarihte hep böyle olmadı mı? Atom bombası icadı da fizikçilerin masum bir fikrinden doğmadı mı? diyerek bu fikrin sonuçlarının da masum olmayacağını vurguladılar.
Rus fizikçiler, kıyamet teorilerini şöyle açıkladılar:
“ABD laboratuarlarında, daha doğrusu yer altında bulunan 5 km’lik ‘parçacık hızlandırıcısı’nda altın iyonlardan iki güçlü akım oluşturulmak isteniyor. Bu iyon akımları tıpkı bir rayda giden iki tren gibi yol ortasında çarpıştırılmak isteniyor. Teoriye göre, çarpma noktasında 15 milyar yıl önce evrenin yaratıldığı andaki ortamı sağlamak ve evrenin “büyük patlama” sonucu doğduğu kanıtlanmak isteniyor. Ancak fizikten anlamayan biri bile tehlikenin farkına varabilir. Çarpışma noktasındaki ısı milyarlık derecelere vararak yalnız Güneş’te değil, hiçbir yıldızda bulunmayan bir ısı ortaya çıkartacak. Vakum ortamında ortaya çıkan ısı, Güneş’ten 10 kat daha yüksek olacak. Bu da Brookhaven merkezli bir karadelik yaratabilir. Bir anda ne olduğunu anlamadan yok oluruz.”
Dostları ilə paylaş: |