Emile zola ve nana



Yüklə 1,8 Mb.
səhifə32/35
tarix30.07.2018
ölçüsü1,8 Mb.
#64278
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   35

Bu söz üzerine Georges, kendini kaybeder gibi oldu, kapının önüne dikilerek genç kadının yolunu kapadı... Ağlıyor ellerini kavuşturarak yalvarıyor, kekeleyerek :

- Hayır! Olmaz, hayır... yapma bunu! diyordu.

- Ben de istiyorum yapmamayı... Paran var mı? diye Nana sordu.

424


NANA

Hayır yoktu parası. Şimdi para bulabilmek için canını vermeye hazırdı. Hiçbir zaman kendini bu kadar aşağılık, bu kadar işe yaramaz, bu kadar küçük bir çocuk gibi görmemişti. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor, bütün benliği derin bir acıyla sarsılıyordu. Nihayet Nana çocuğun haline acıdı. Tatlılıkla kendinden uzaklaştırdı:

- Haydi, cicim, bırak beni de gideyim, dedi. Sen minnacık bir yavrusun, bir hafta çekilirdi bu halin... ama şimdi kendi işlerimi düşünmek zorundayım. Düşün biraz... ağabeyin ne de olsa bir erkek... Ona söylemem bunları. Ona bu söylediklerimi anlatmazsan sevindirirsin beni. Nereye gittiğimi bilmesi gerekmez. Öfkeli olduğum zaman uzun süre yanıma sokmam onu.

Bunları söylerken gülüyordu:

- Allahaısmarladık bebeğim, dedi. Bitti artık, tamamiy-le bitti, anladın mı... Kaçıyorum ben.

Böyle diyerek Georges'u orada bırakıp gitti. Delikanlı salonun ortasında dikilip duruyordu. Genç kadının son kelimeleri, kulaklarında bir ölüm çanının sesleri gibi çınlıyordu: bitti, tamamiyle bitti. Yer ayaklarının altında yarılmış gibi geliyordu ona. Boş beyninin içinden Nana'yı bekleyen adam silinmişti. Şimdi gözünün önünde hep genç kadının çıplak kolları arasındaki Philippe vardı. Nana inkâr kâr etmemişti kardeşini sevdiğini, çünkü onun kendisinin aldattığını öğrenerek üzülmesini istemiyordu. Bitti, tamamiyle bitti. Şimdi birer, birer anıları canlanıyordu: Mignotte'daki neşeli geceler, genç kadının kendisini çocuğu imiş gibi sevip ok-şadığı saatler, şimdi şu anda içinde bulunduğu salonda yaşadığı tatlı şehvet anları. Ama artık bitmiş, hepsi bitmişti. Çok küçüktü, bir türlü çabuk büyüyememişti. Philippe, Nana'yı elinden almıştı, sakalı vardı da ondan. Öyleyse her şey bitti demekti. Yaşayamazdı artık. Yalnız şehvetle değil, derin sonsuz bir sevgiyle de bağlıydı kadına. Bütün varlığı bu şehvetle karışık sevgide erimişti. Hem sonra nasıl unutabilirdi onu kardeşi burada kaldıkça? Kendi kanından, kendinden bir parça olan kardeşinin tattığı zevki düşündük-

EMILE_ZOLA_

425


kıskançlıktan çıldıracak gibi oluyordu. Her şey bitmişti, ölmek istiyordu artık.

Hanımlarının yaya gittiğini gören hizmetçiler gürültüyle evin orasında burasında gidip gelerek bütün kapıları açık bırakmışlardı. Aşağıda, antrede oturan ekmekçi, François ve Charles ile konuşup gülüşüyordu. Zoe koşarak salondan geçerken Georges'u orada görünce şaştı, hanımı mı beklediğini sordu. Evet, onu bekliyordu, kendisine bir şey söylemeyi unutmuştu. Sonra yalnız kalınca bir şeyler aramaya koyuldu. Hiç bir şey bulamayarak tuvalet odasından çok sivri uçlu bir makası aldı. Nana bununla vücudunun kıllarını kesiyordu, kurtulamadığı bir merak haline getirmişti bunu. Georges bir saat kadar, makası sinirli sinirli parmaklarının arasında sıkarak, bir eli cebinde bekledi.

Odasının penceresinden sokağı gözleyen Zoe salona gelerek :

- İşte hanım geliyor, dedi.

Konağın içinde koşuşmalar oldu, gülmeler sustu, kapılar kapandı. Georges, ekmekçinin parasını veren Nana'nın sert sesini duydu. Sonra kadın yukarıya çıktı. Georges'u görünce :

- Ne! Hâlâ burada mısın sen? dedi. Bozuşacağız galiba yavrum!

Genç kadın odasına doğru yürürken çocuk arkasından yürüyerek :

- Benimle evlenecek misin Nana? diye sordu.

Genç kadın cevap verecek yerde omuz silkti. Çok saçma bir soruydu bu, cevap vermedi. Yüzüne kapıyı çarpmayı düşünüyordu.

- Benimle evlenecek misin Nana? diye Georges tekrar sordu. Kadın kapıya doğrulmuştu, Georges bir eliyle kapıyı

açtı öteki elini de cebinden çıkartarak makası olanca gücüyle göğsüne sapladı.

. işte o anda Nana bir felâket olduğunu kavramıştı. Ken-disine makası sapladığını görünce fena halde içerledi.

426

NANA


- Ama bu aptallık, aptallık! Üstelik de benim makasımla!... Artık yetişir bu yaptıkların haylaz oğlan! Aman Al-lahım, aman Allahım!... diye söylenmeye başladı.

EMİLE ZOLA

427

Ne yapacağını şaşırmıştı. Diz üstü çöken çocuk, makası bir kere daha göğsüne saplayarak boylu boyunca halının üstüne serildi. Oda kapısının eşiğini vücuduyla kapatmıştı. Nana bunu görünce aklını kaybeder gibi oldu, avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı, Georges'un üstünden atlamaya cesaret edemediği için yardımına koşamamıştı.



Zoe, Zoe, yetiş... aman ne budalaca şey bu çocuğun yaptığı... Şimdi de kalkmış kendini öldürüyor... Hem de benim evimde... görülmemiş şey... diye bağırıyordu.

Büyük bir korkuya kapılmıştı, tir tir titriyordu. Benzi sararmıştı, gözlerini kapadı, görmemek için. Çocuğun vücudundan hemen hemen hiç kan çıkmamıştı. Sadece yeleğinin altına doğru ince bir kan şeridi sızıyordu. Tam çocuğun vücudunun üstünden atlayacağı sırada birden gördüğü bir hayaletle geriledi. Yaşlı bir kadın salonun tam karşıdaki açık kapısından girerek yürüyordu ona doğru. Dehşet içinde gelenin Bayan Hugon olduğunu anladı. Nasıl olup da burada olduğunu kavrayamamıştı bir türlü. Kadın yürüdükçe Nana geri geri gidiyordu, hâlâ şapkasını ve eldivenlerini çı-kartamamıştı. Öylesine korkuya kapılmıştı ki kendini savunmak zorunluğunu duydu, kekeleyerek :

- Yemin ederim ki ben yapmadım bunu... Evlenmek istedi benimle... Hayır dedim, kendini öldürdü.

Bayan Hugon'un arkasında siyah bir elbise vardı. Beyaz saçlarının çerçevelediği yüzü sapsarıydı. Arabada gelirken Georges'u unutmuş, Phüippe'in yaptıklarını düşünüyordu. Belki bu kadın yargıçlara bir açıklamada bulunur da onları yumuşatır, diyordu içinden. İşte bunun için, Nana'ya gidip oğluna tanıklık etmesi için yalvarmaya karar verdi. Konağın aşağıdaki kapıları açıktı. Merdivende biraz durakladı. Ayaklan ağrıdığı için ağır ağır çıkarken, Nana'nın haykırışlarını duydu. Sonra yukarıda bir erkeğin, gömleğinde kan

lekesiyle upuzun yerde yattığını gördü. Georges'tu bu, öteki oğluydu.

Nana aptal aptal hâlâ :

- Evlenmek istiyordu benimle, hayır dedim, öldürdü kendini... diye söylenip duruyordu.

Bn. Hugon hiç bağırmadan, hiçbir şey söylemeden eğildi, baktı. Evet bu otelci oğluydu. Georges'tu. Birinin namusu lekelenmiş, öteki öldürülmüştü. Hayatının bu çöküşü içinde, bu ona hayret vermemişti. Halının üstüne diz çökmüş nerede olduğunu unutarak, gözlerini Georges'un yüzüne dikmiş, bir eliyle de kalbini dinliyordu. Sonra hafifçe içini çekti, yüreği çarpıyordu. Başını yukarıya kaldırarak bu odayı ve bu kadını süzdü, bir şeyler hatırlamış gibiydi. Fersiz gözlerinden bir parıltı geçti. Bu suskunluğu ile o kadar büyük ve korkunç görünüyordu ki Nana zangır zangır titreyerek, ikisini ayıran bu ölünün ötesinden :

- Yemin ederim size efendim... ağabeyi burada olsaydı, anlatırdı size...

Ana sert bir sesle :

- Ağabeyi para çaldı, hapishanede... dedi.

Nana boğulacak gibi oldu. Ama neden olmuştu bütün bunlar? Öteki de para çalmış. Tüm deli miydi ne bu aile? Artık çırpınıp durmuyordu. Sanki kendi evinde değildi. Sessizce Bayan Hugon'un emirler verişini dinliyordu. Hizmetçiler koşarak gelmişlerdi. Yaşlı kadın baygın yatan Georges'un mutlaka arabasına bindirilmesini, onun ölmesi pahasına bu evden uzaklaşmasını istiyordu. Nana, şaşkın, şaşkın uşakların zavallı Zizi'ciğini omuzlarından ve bacaklarından tutarak götürüşlerine bakıyordu. Annesi ardından gidiyordu. Tükenmişti, artık, eşyalara tutunarak yürüyebiliyordu; artık sevdiği her şey bir uçurumun karanlıklarına yuvarlanmış gibiydi. Sahanlıkta durdu, hıçkırarak iki kere :

dedi.

- Ah çok kötülük ettiniz bize, çok kötülük ettiniz bize;


428

NANA


Hepsi bu kadar. Nana şapkası ve eldivenleriyle, şaşkınlıktan bir yere oturuvermişti. Konak derin bir sessizliğe gömüldü, araba yola koyulmuştu. Genç kadının beyni zonklu-yordu, bütün bu olup bitenleri düşünürken. Onbeş dakika sonra Kont Muffat geldiği zaman hâlâ olduğu yerde oturmaktaydı. Şimdi, çenesi açılmıştı, soluk almadan Muffat'ya olup bitenleri anlatmaya koyuldu, böylece, içi biraz ferahla-mıştı. Belki yirmi kere aynı şeye tekrarlıyor, kanlı makası eline alarak Zizi'nin kendisine nasıl sapladığını, gösteriyordu. Özellikle kendisinin bu işte bir kabahati olmadığını ispatlamaya çabalıyordu:

- Söyle, sevgilim benim kabahatim var mı bunda? Sen yargıç olsan suçlar miydin beni? Elbette Philippe'e git de para çal demiş değilim. Bu oğlana da kendini öldür demiş değilim. Bütün bu olup bitenler arasında en acınacak durumda olan benim. Evimde bir sürü saçma sapan işler yapıyorlar, bana sıkıntı veriyorlar... Kötü bir kadınmışım gibi davranıyorlar bana.

Sonra ağlamaya başladı. Şimdi bir sinir gevşekliği içinde kendini bırakıvermiş, derin bir kedere kapılmıştı.

- Sen de benden memnun değilmişsin gibi, görünüyorsun... Sor bakalım Zoe'ye bir günahım var mı bunda... Zoe söylesenize... anlatsanıza konta.

Hizmetçi kadın bir peçeteyi suya batırarak, daha kuru-mamışken halının üstündeki kan lekesini silmeye çalışıyordu.

- Ah, hanımım çok perişan oldu efendim, dedi.

Muffat bu facia karşısında çok üzülmüştü, donmuş kalmıştı; oğullarının felâketine ağlayan anayı düşünüyordu. Yakından tanıyordu bu çok iyi yürekli kadını. Şimdi, yas elbisesi içinde Leş Fondettes'te tek başına sönüşü gözünün önüne geliyordu. Nana'nın kederi gittikçe daha da artmaktaydı. Şimdi Zizi'yi öyle gömleğinde kızıl bir delikle boylu boyunca yere serilmiş olarak gözünün önüne getiriyor, çıldıracak gibi oluyordu.

EMİLE ZOLA

429

- O kadar cici, o kadar tatlı, o kadar sokulgan çocuktu ki... Ah! Biliyor musun sevgilim, istersen içerle, ama seviyordum bu çocuğu... Kendimi tutamıyordum, elimden gelmiyordu bu... Hem sonra şimdi sana hiçbir zararı yok onun... Artık yaşamıyor ki. İstediğin oldu. Bize baskın yapamayacaksın artık... Bu son düşünce onu öyle derin bir kedere sürüklemişti ki boğulacak gibi oldu, Muffat kendisini avutmak zorunda kaldı. Haydi kendini toparla biraz, diyordu. Hakkı vardı, onun kabahati yoktu bunda. Nana birden hıçkırmayı kesip:



- Haydi, çabuk git de haber getir ondan. Haydi hemen...

Adam şapkasını alıp, Georges'un nasıl olduğunu öğrenmeye gitti. Üç çeyrek saat kadar sonra dönerken, Nana'nın bir pencereden sarkarak yolunu gözlediğini gördü. Muffat daha sokaktayken, bağırarak çocuğun ölmediğini haber verdi. Dediğine göre kurtarılması umudu vardı. Bunu duyar duymaz Nana yerinden sıçradı, şarkı söylüyor, sıçrayıp oynuyordu. Yaşamak güzel görünüyordu şimdi kendisine. Ama Zoe surat asıyordu: Halıdaki lekeyi bir türlü iyice çı-kartamamıştı. Gözünü lekeden ayırmadan:

- Biliyor musunuz hanımcığım, gitmedi bir türlü diyordu.

Gerçekten de halının üstündeki beyaz gül deseninin ortasında soluk kırmızı bir leke göze çarpıyordu. Bu kapının eşiğinde yolu kapayan kandan bir çizgiydi sanki.

Nana keyifli keyifli:

- Adam sende! Üzerine basıla basıla kaybolur; dedi. Daha ertesi gün Kont Muffat da bu olayı unutmuştu.

Bir aralık, Richelieu sokağına giderken arabasının içinde, Nana'nın evine bir daha dönmeyeceğine yemin ediyordu içinden. Tanrı Philippe'le Georges'un başına gelen felâketlerle kendisini uyarıyor, kendisinin de böyle bir felâkete doğru sürüklendiğini haber veriyordu. Ama ne Bayan Hu-gon'un göz yaşlan, ne de ateşler içinde yanan çocuğun hah"

430


NANA

kendine verdiği sözü tutmasına yardım edebilmişti. Bu facianın kendisinde uyandırdığı ürperti kısa sürdü. Şimdi sevimli, genç bir rakipten kurtulmuş olmanın gizli sevinci vardı içinde. Artık sevdiği kadının yalnız kendinin olduğunu düşünüyordu; gençlik nedir bilmemiş bir erkeğin tekelci tutku-suydu bu. Nana'yı yalnız kendinin olduğunu görmek ihtiyacıyla seviyor, yalnız ona dokunmak, onun sesini duymak, onun soluğunu hissetmek istiyordu. Bu şehvet duygusunu aşan bir bağlılığa bir şefkate kadar varan, saf bir duygu halini alıyor, geçmiş günlerin kıskançlığı içinde, kaygılı bir duyguyla, ikisinin de diz çökerek günahlarını bağışlaması için Tanrı Baba'ya beraberce yalvardıklarını hayal ediyordu. Her gün dine biraz daha fazla veriyordu kendini. Yeniden kiliseye gitmeye, papaza günah çıkartmaya başlamıştı. İçinde çırpındığı vicdan azaplarıyla günah çıkartmaya başlamıştı. Günah işlemenin ve bunu kefaretim ödemenin derin hazzını duyuyordu içinde. Sonra günah çıkarttığı papaz tutkusunun yarattığı isteği yerine getirmesine izin verdiği için her gün bu günahı işliyor sonra da derin bir iman ateşiyle yanıp tutuşarak, sofuca bir ezildikle günah çıkartıyordu. Bu günlük bir alışkanlık haline gelmişti onun için. Çok safça bir duyguyla, Tanrıya günahının kefareti olarak, çektiği o korkunç azabı sunuyordu. Bu azap gittikçe artıyor, bir orospunun çılgın şehvet kasırgaları içinde çırpınırken, din inancıyla dolu kalbinin ta derinliklerine kadar işleyen bir cehennem azabı halini alıyordu. Ama onu asıl öldüren bu kadının durmadan kendini aldatmasıydı. Onu başkalarıyla paylaşmaya katlanamıyordu. Saçma sapan kaprislerini anlaya-mıyordu bir türlü. Kendisi hiç değişmeyen ebedi bir aşk istiyordu. Nana yine de yeminler ediyor, Muffat da yine durmadan kesenin ağzım açıyordu. Ama genç kadının yalan söylediğini, dostlarına önüne gelene kendini verdiğini, çır-çıplak yaşamak için doğmuş bir hayvan gibi davrandığını hissediyordu.

Bir sabah Foucarmont'un Nana'nın odasından çıktığını görünce kavga çıkardı. Nana, Muffat'nın kıskançlığından

431


EMlLE_ZOLA-----------------_----------------------------------------------------

bezdiği için buna çok kızdı. Bundan önce kaç kere onun bu tutumuna karşı nazikçe davranmıştı. İşte Georges'la basıldığı akşam kendisi gelip kabahatli olduğunu söylemiş adamı sevip okşamış, tatlı sözlerle bunu adama yutturmaya çalışmıştı. Ama artık şu kadınları anlamasına engel olan inadıyla iyice canım sıkmaya başlamıştı bu adam. Bunun için kabalığı ele alarak:

- Peki, Foucarmont'la yattım. Ne olmuş yani? Neden içerliyorsun buna? Mufe'cuğum? dedi.

İlk defe kontun yüzüne karşı Mufe'cuğum diyordu. Kadının yaptığını böyle açık seçik söylemesi karşısında kont şaşkına dönmüş, boğulacak gibi olmuştu. Adamın yumruklarını sıktığını görünce üstüne doğru yürüyerek suratına:

- Ee, bıktım artık... Eğer hoşuna gitmiyorsa çekip gidersin de rahat bırakırsın beni... Evimde bağırıp çağırmanı istemiyorum. Şunu kafana iyice yerleştir: serbest olmak istiyorum. Bir erkek hoşuma gitti mi yatarım onunla, tamam mı? İşte böyle. Hemen kararını vermelisin: evet ya da hayır, sonra çıkıp gidebilirsin.

Nana kapıya doğru yürüdü. Muffat çıkmadı, Nana'nın onu kendisine daha çok bağlamak için başvurduğu yoldu bu. Bir hiç için bir kavga çıkartarak ağır sözler söyleyerek adamı kovuyordu. Söylemediği kalmıyordu böyle zamanlarda... Herhalde ondan çok daha iyi erkekler bulabilirdi ne zaman isterse. Hem de onun gibi sümsüklerden değil... ka-mkaynayan adamlar... Muffat bu sözleri başını önüne eğerek dinler ve daha yumuşak bir havanın doğmasını beklerdi. Bu fırsat da Nana para sıkıntısına düştüğü zaman doğardı. O vakit genç kadın uysallaşır, onu sevip okşar ve sevişerek geçen bir gece bütün bir hafta boyunca çektiği azabı unuttururdu Muffat'ya. Karısıyla barışması, bu hayatını çe-künvez hale getirmişti. Rose'un kıskıvrak kendine bağladığı rauchery kendisini bırakınca kontes, derdini kırk yaşın kay-guı ateşiyle başka erkeklerle sevişerek avutmaya çalışıyordu. Sinirleri hep ayakta olduğu için, konağın içini hayatının umutsuzca kasırgasıyla alt üst ediyordu. Estelle, evlendiğin-

432

NANA


den beri babasını görmemişti, bu uyuşuk, dümdüz kız, birden demir gibi iradeli bir kadın oluvermişti. Daguenet titriyordu karşısında. Şimdi, yemden imana gelmiş, karısıyla birlikte kiliseye gidiyor, kötü bir kadın yüzünden kendini mahveden kaynatasına ateş püskürüyordu. Yalnız B. Ve-not konta karşı zamanını bekleyerek yumuşak davranıyordu; o kadar ki Nana'nın evine bile girmişti. İki konak arasında mekik dokuyor, sık sık kapıların ardında, onun o, yüzünden hiç eksilmeyen sırıtışı ile karşı karşıya geliniyordu. Evinde pek zavallı durumda olan, can sıkıntısı ve utançla buradan kaçan Muffat, Vüliers sokağındaki konakta, Nana'nın küfürleri arasında yaşamayı yeğ buluyordu.

Artık kont ile Nana arasında tek bir mesele kalmıştı: para. Bir gün, genç kadına, onbin frank getireceğine söz vermişti. Ama kararlaştırılan saatte eli boş döndü: Bir önceki günden beri Nana, Muffat'yı büyük bir ateşle sevip okşuyordu. Adamın böylece sözünde durmayışı, bunca cilvesinin boşa gitmesi öfkeden kudurttu genç kadım. Yüzü sapsarı kesilmişti.

- Ne? Parayı getirmedin ha... Öyleyse bas, geldiğin yere git Mufe'cuğum... Hemen, hemen... Hiç vakit geçirmeden... Bak şu öküze! Hâlâ kalkmış da öpmek istiyor beni!... Para getirmezsen tırnağımın ucunu öptürmem sana!

Adam durumu açıklamaya çalışıyor, parayı öbür gün getireceğini anlatmak istiyordu. Ama Nana kabaca sözünü kesti:

- Ya vâdesi gelen borçlarım ne olacak. Bayımız buraya gelinceye kadar, her şeyime haciz koyacaklar. Bana baksana! Kendini bir seyret aynada.. Seni güzelliğin için mi sevdiğimi sanıyorsun? Seninki gibi biçimsiz suratlı bir erkek, kendisine bir kadının katlanabilmesini istiyorsa mangizi sökülmeli... Eğer bu akşam on bin frangı getirmezsen... Küçük parmağımın tırnağını bile yalayamazsın. Doğruca karına defederim seni!

Muffat o akşam on bin frangı getirdi. Nana dudaklarını uzattı, adam uzun uzun öptü, böylece o gün çektiği bü-

EMILE ZOLA

433


tün azabı unutuverdi. Genç kadının en çok canını sıkan, bu adamın, eteğinin dibinden ayrılmamasıydı. Bundan B. Ve-not'ya yakınarak Mufe'cüğünü kontesine götürmesini rica etti. Ayrı yaşayacaklarsa ne diye barışmışlardı sanki? Bu işe karıştığına pişman olmuştu. Muffat yine ona balta oluyordu. Öfkeli günlerimde, çıkarını da unutarak ona öyle kötü bir oyun oynayacağım ki bir daha adım atamayacak bu-* raya, diyordu. Ama ne kadar bağırıp çağırsa, yüzüne tükür-se hepsi boşa gidiyor, adam yine eyvallah diyerek ayrılmıyordu yanından. Böylece para kavgaları sürüp gidiyordu. Durmadan önemsiz bir para için çıngar çıkartıyor, her dakika iğrenç bir açgözlülükle saldırıyor, büyük bir zalimlikle kendisiyle parası için yattığını bundan da hiç zevk duymadığını kendisi gibi bir budalaya muhtaç olduğu için de pek bahtsız olduğunu bağıra bağıra söylüyordu. Saraydan da kontu istemiyorlar, istifa etmesini bekliyorlardı. İmparatori-çe: «İğrenç bir adam» demişti, çok doğruydu bu. Nana da her kavganın sonunda bunu tekrarlayıp duruyor:

- Bana bak, iğreniyorum senden! diyordu.

. Artık, kendini sıkmıyordu hiç. Özgürlüğünü tamamiyle eline almıştı. Her gün gölün kıyısında dolaşıyordu, burada erkeklerle tanıştığı başka erkeklerle gönlünü eğlendiriyordu. Bu büyük bir erkek avı, güpegündüz yapılan bir kaldırım sürtüklüğü, ünlü orospuların, Paris'in güler yüzlü hoşgörürlüğü ve göz kamaştırıcı lüksü içinde, yoldan adam çevirmelerinden başka bir şey değildi. Düşesler birbirlerine göz kırparak Nana'yı gösteriyor, sonradan görme burjuva karılarının giydiği şapkaya benzeyen şapkalar giyiyorlardı. Kimi zaman Nana landonuyla geçerken, Avrupa'yı kasalarından yöneten bankerlerin, iri parmaklarıyla Fransa'nın gırtlağını sıkan bakanların dizi dizi arabaları durup yol verirdi. Artık Nana, Boulogne ormanında gönül eğlendiren yüksek sosyeteye girmiş, kendisine önemli bir yer edinmişti orada. Bütün başkentler onu tanıyor, bütün yabancılar peşinde koşuyordu. Bu kalabalığın göz kamaştıran lüksünü, çılgınca ho-vardahğıyla, bir ulusun kazandığı bir zaferden duyduğu coşkun sevinç haline sokmuştu. Sonra geceleri kurulan geçici

434


NANA

ilişkiler... bunları hemen ertesi sabah unutuverirdi. Sık sık büyük lokantalarda boy gösteriyor, en çok da güzel havalarda Madrid lokantasına gidiyordu. Elçiliklerdeki memurlar önünden geçit yürüyüşü yaparken o, Lucy Stevvart, Caroli-ne Heqmet, Maria Blond ve Fransızcanın başını gözünü yaran baylarla birlikte yemek yiyordu. Bu adamlar keyifleri için yemek paralarını ödüyor, neşeli olmak şartıyla geceliğine bunları alıyor, ama o kadar boş ve zevzek o kadar kanıksamış buluyorlardı ki el sürmüyorlardı bile bu kadınlara. İşte bu kadınlar da buna «keyif çıkartmak» diyor ve adamların kendilerine ilgi göstermemiş olmasından sevinç duyuyor, evlerine dönerek, geceyi sevdalılarının koynunda geçiri-yorlardı.

Nana düşüp kalktığı adamların yüzüne karşı söylemediği zamanlar Kont Muffat bütün bunları bilmezlikten geliyordu. Öte yandan hemen her gün ufak tefek yüz kızartıcı birtakım olaylar yüzünden tedirgin bir ömür sürmekteydi. Villiers caddesindeki konak bir cehennem, bir tımarhane halini almıştı. Sürüp giden düzensizlik yüzünden her saat çirkin olaylar meydana geliyordu. O kadar ki Nana, hizmetçilerle dövüşmeye bile başlamıştı. Bir an arabacısı Char-les'a karşı çok iyi davranıyor, bir lokantada mola verdiği zaman garsonla adama bira gönderiyor, landonunun içindeyken onunla çene çalıyor, arabalar yolu kapattıkları zaman öteki arabacılarla atışmasını pek «matrak» buluyordu. Sonra hiçbir sebep yokken adama çatıyordu. Hemen her gün arpa, saman, yulaf yüzünden çıngar çıkartıyordu. Bir gün hesap yüzünden arabacısına hırsızlık ediyorsun deyince Charles'in kafası kızdı, düpedüz kaltak diye bağırdı Nana'nın yüzüne. Bu atlar senden daha temizdir, hiç olmazsa önüne gelenle yatmazlar, dedi. Nana da buna benzer lâflar söyledi arabacıya. Kont bunları ayırmak zorunda kaldı ve Charles' a yol verdi. Ama bu, hizmetçiler arasında bir çözüntünün başlangıcı oldu. Victorine'le François, bir sürü mücevher aşırıp gittiler. Julien kendiliğinden çıktı. Bunun etrafında bir dedikodu yayılmıştı: sözde kont adama

435


büyük bir para vererek evden gitmesini rica etmiş; hanımıy-la yatıyormuş da ondan. Her hafta, yeni hizmetçiler beliri-yordu konakta. Hiçbir yerde bu kadar baştan savma iş yapıldığı görülmemişti. Ev adeta iş bulma bürolarından geri çevrilenlerin boy gösterdikleri bir geçit yeri halini aldı. Zoe hep o saygılı haliyle olduğu gibi kalmıştı. Tek kaygısı bu düzensizliği sürdürerek, kendisinin olacak bir eve yerleşince-ye kadar dişini sıkmaktı; o, bu plânı uzun zamandan beri tasarlayıp olgunlaştırmıştı, kafasında.

Bunlar sadece göze görünen dertlerdi. Kont bazan Ma-loir'in saçmalıklarını da dinlemek zorunda kalıyordu. Vücudundan yayılan yağ kokusuna katlanarak bezik oynuyordu bu kadınla. Ayrıca Bayan Lerat'nın dedikodularına, ne idü-ğü belirsiz bir babadan aldığı hastalık yüzünden kıvranıp duran Louiset'nin mırıldanmalarına da katlanmak zorunda kalıyordu. Ama bundan daha da kötü zamanlar oluyordu. Bir kapı arkasından Nana'nın hizmetçisine öfkeli öfkeli bir şeyler anlattığını duydu. Amerika'da altın madenleri olduğunu söyleyen yakışıklı.bir adamın kendisini çarptığından yakınıyordu. Genç kadın uyuduktan sonra çantasında metelik bırakmadan, sigara kâğıdına varıncaya kadar aşırıp sıvışmış. Kont, bu hikâyeyi duymamış olmak için ayaklarının ucuna basarak aşağıdaki kata inmişti. Başka bir sefer her şeyi öğrenmek zorunda kaldı. Nana bir şarkıcıya çılgınca tutulmuştu. Adam kendisine sırt çevirince, büyük bir karamsarlığa düşerek kendini öldürmeye kalkmış, bir bardak suyun içinde bir avuç kibriti ezip içmişti. Ölmemişti ama fe-na halde hasta düşmüştü. Kont, kadına bakmak zorunda kaldı. Bu arada da Nana'nın gözyaşları, bir daha başka erkeklerin yüzüne bakmayacağı için ettiği yeminler arasında anlattığı macerasını da dinlemeye katlandı. Kendi deyimiyle bu domuzlardan tiksiniyordu ama yine boş bir gönülle yaşayamazdı. Daima eteğinin altında gönlünü verdiği biri vardı, vücudunun bezginliğinden doğan sapık bir duygu ile bir erkeği bırakıp başka bir erkeğin kollarının arasına atıyordu kendini. Zoe'nin, kendi çıkarına uygun gördüğü için işi gev-

Ifüf

436


_____________________;_______________________________________NANA

şettiğinden beri konağın düzeni altüst olmuştu. Öyle ki Muffat ne bir kapryı açmaya, ne de bir perdeyi çekmeyi, ne bir dolabı açmaya cesaret edebiliyordu. Nana'ya gelenleri birbirinden gizlemek için Zoe'nin uyguladığı oyunlar yapılmadığı için, evin her köşesinde pinekleyen erkekler, zaman zaman burun buruna geliyorlardı. Şimdi Muffat, bir akşam berberi, Nana'nın saçlarını düzeltirken arabayı koşmalarını söylemek için tuvalet odasından çıkıp iki dakika sonra döndüğü zaman genç kadını Francis'nın kucağında gördükten sonra, içeriye girmeden önce öksürüyordu. Bunlar adamın burnunun dibinde becerilen marifetlerdi. Nana ister gecelikle, ister elbiseli olsun ilk karşısına çıkan erkekle, bir köşede bu işi yapmaktan zevk duymaya başlamıştı. Sonra yüzü al al, bu kaçamaktan pek memnun, kontun yanına dönüyordu. Onunla yatmak öldürüyordu genç kadını, iğrenç bir angarya sayıyordu bunu.


Yüklə 1,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin